İki hafta kadar önce başlayan Afrin harekâtı içte ve dışta bazı konuların hakkıyla anlaşılmasına da hizmet etmiştir. Türkiye kendi toprak bütünlüğü ve güvenliğini doğrudan hedef alan yayılmacı, totaliter, etnikçi paramiliter bir yapıya müdahale ederken kendi tezlerinin haklılığını gösterme fırsatı da bulmuştur. Rahmetli Durmuş Hocaoğlu’nun antik Mısır kitabelerinden aktardığı “şeytan konuşmaya başlayınca dua, niyaz ve müzakere kâr etmez, onunla artık sadece taş ve kılıçla konuşulmalı” hikmeti kendini bir defa daha doğrulatmıştır. Aylarca süren sertlik derecesi yüksek söylemlerin başaramadığını sahaya inen Mehmetçik elde etmeye başlamıştır.

Önce şunu ifade edelim. İçinde yaşadığımız şartlarda ne olursa olsun barış ısrarının isabetli olmadığını düşünüyoruz. Muhataplarınız sizin hak ve çıkarlarınızı savunmak için olsun silahlı mücadeleyi tercih etmeyeceğinizi bilirlerse üzerinize çatışma ve savaşı çekersiniz. Romantik barışçılığınız sizi hazırlıksız olduğunuz yıkım ve felaketle yüz yüze bırakır. Hak ve çıkarlarınız, Afrin harekâtı çerçevesinde söylersek beka ve güvenlik riski için bugün harekete geçmezseniz yakın gelecekte çok büyük bir bedel ödemek zorunda kalırsınız.  İş dişçi korkusu ile diş ağrılarımıza kesin çözümü sürekli ötelememiz gibi düşünülebilir. Hoşumuza gitmiyor gerekçesiyle bugün yapmamız gereken fedakârlığı yapmaya yanaşmazsak yarın çok geç olacaktır.

Afrin için bu çerçevede askeri harekât dışında barışçıl çözümler bulunmalıydı önermesi aldatıcıdır. Sahada karşılığı yoktur. Bu harekâtı şimdi yapmayalım, ileride de düşünmeyelim anlayışı bizi çok daha fazla can ve mal kaybına götüren bir çıkmaz sokaktır. Bu harekâtın yapılmaması değil, belki daha önce yapılması gerektiği ifade edilebilir. Ancak şimdi bunu ifade etmenin de pratik bir karşılığı bulunmuyor. Bu harekât her halükârda soğukkanlılıkla başarı ile tamamlanmalıdır.

Bu kapsamda ordunun bu harekâtının ülkenin bekası ve güvenliği için elzem olan sonuca gidebilmesi için karar vericilerin dikkatine bazı hususları sunmak istiyoruz. Her şeyden önce bu harekât ülkenin tamamının namına yapılmaktadır. Bu yüzden evvelemirde günlük siyasetin icaplarına uygun olarak yapıldığı yönündeki iddiaları sonuçsuz bırakacak özeni hemen herkes göstermelidir. Bu harekâtın mutlaka yapılması gerektiği yolundaki gerekçelerin hamaset söylemi ötesinde toplumun tamamını ikna edecek tarzda bağırmadan, parmak sallamadan ısrar ve sabırla ifadesi tercih edilmelidir. Sesimizi yükseltmeden de meramımızı kararlılıkla dile getirebileceğimize güvenmemiz gerekir.

Ülkenin hak ve çıkarlarına zarar verdiğini düşündüğümüz söylem sahiplerinin Afrin harekâtına ilişkin görüşlerine karşı hemen yargı ve idarenin sert yaptırımlarla harekete geçmesi yerine adı geçen kişi ve kuruluşların oldukça naif argümanlarının kamuoyu nezdinde etkisiz hale getirilmesi mümkündür. Yazılı ve görsel basında azıcık özen gösterilerek maksadını aşan hukuki yaptırım uygulanmasının yaratacağı etkilerden ülkemizin itibarının zarar görmesinin önüne geçilebilir. İdarenin, tek parti yönetiminin sonlandığı 1950 yılından bugüne kadar kamuoyunu etkileyebilecek böylesi bir güce pek fazla sahip olmadığını kabul etmeliyiz. Böylesi bir imkân varken bu potansiyelden yeterince faydalanılmaması akla uygun görünmemektedir.

Karar vericiler kamuoyunda milli hak ve çıkarlarımıza zarar verenlere karşı çifte standart uygulanıyor şeklinde bir algıya karşı dikkat etmelidir. Karşı mahalle ile kendi mahallemizde maksada aykırı konuşanlara aynı tepki gösterilmesi gerekir. Bizim mahalledeki hak ve çıkarlarımızı darbeleyen beyanlar görmemezliğe geliniyor iddiaları dayanaksız bırakılmalı sanıyoruz. Afrin harekâtı çerçevesinde aşağıdaki beyanların mütedeyyin ve muhafazakâr kitlelerde vereceği hasar yok sayılamaz: “Bu bir cihat savaşı ve mücadelesi değil. Bu, ulusal, laik, seküler, liberal ve faizci devletin Misak-ı Milli sınırlarının savaşı. Bu bir medeniyet savaşı değil kavimler savaşı. Laik seküler cumhuriyetin ırkî refleksli bir savaşı”.

Elbette kastımız aykırı seslerin yargı marifetiyle susturulması değildir. Bu yöntem fazla entelektüel birikim ve maharet gerektirmeyen kestirme ve kolay çözümdür. Çoğu kolay görünen çözüm gibi kısa bir süre sonra önceden kestirilemeyen hasarlar hasar üretebilir. Bundan sakınmak gerek ama bir tarafın cehalet ve önyargılardan kaynaklanan beyanlarını da basit hesaplar yüzünden göz ardı etmemek kaydıyla…

Diğer taraftan kamuoyuna moral ve motivasyon sağlamak için gerçeküstü beklenti yaratma tehlikesine karşı da dikkat etmek gerekir. Yapılan iş basit değildir. Kısa bir sürede sonuç alınacağı şeklinde bir beklenti yaratılırsa kamuoyunda bir müddet sonra hayal kırıklıkları doğabilir. İşin can kaybı dâhil ağır bir bedeli olabileceği uygun şekilde anlatılmalıdır. Kamuoyu bilgilendirilirken neredeyse canlı yayın şeklindeki görüntülü haberciliğin de fayda ve mahzurlarının bir daha değerlendirilmesini temenni etmeliyiz. Vatandaşın haber alma hakkı ile harekât bölgesindeki askerimizin can güvenliği arasında kabul edilebilir bir denge sağlanması gerekir, sanıyoruz.

Bölgede dış destekle beslenen totaliter etnikçi silahlı bir güçle mücadele ederken yapılan resmi açıklamalar sadece günü kurtarma gibi kısa vadeli bir bakış açısı ile sınırlı olmamalıdır. Açıklamalarda bizce kuşkuya mahal bir yön yoktur. Ama bir müddet sonra bunlarda bazı boşluklar ortaya çıkarılırsa günübirlik sağladığımız faydadan çok daha fazlasını kaybederiz. Bu konuya dikkat çekmek istiyoruz. Nikâh merasimde boşanma ayeti okumuş gibi olmak pahasına Mihraç Ural adlı teröristin kaç yıl önce Suriye’de öldürüldüğünün kamuoyuna ilan edildiğini, ancak geçen hafta içinde de Türkiye’nin anılan şahsın Soçi’deki Suriye kongresine  katılmasından duyduğu memnuniyetsizliği Rusya nezdinde dile getirdiğini yorumsuz hatırlatalım. Bu çerçevede bertaraf edilen terörist sayılarının kamuoyunda memnuniyet yaratırken bu sayıların hangi güvenilir vasıtalarla elde edildiği de mümkün olabiliyorsa kamuoyuna bildirilmelidir. Ne diyorsak o yaklaşımın uzun soluklu mücadeleler için pek sağlam bir seçenek olmadığı açıktır. Bu tarz mücadeleler kamuoyu ikna edilmeden başarıyla sonuçlandırılamayacağına göre olabildiğince şeffaflık orta ve uzun vadede işimizi kolaylaştıracaktır.

Afrin harekâtı diğer taraftan 2016 darbe girişimi ile ağır bir travma yaşayan ordumuzun moral ve motivasyonu için bir basamak olmuştur. FETÖ melaneti yüzünden ordunun tamamına yönelen töhmetin bu operasyondan itibaren etkisini kaybetmesini temenni ediyoruz. İhanet, ağır ihmal ve görevi savsaklama gibi cürümlerin faillerinin tamamı elbette adil mahkemelerde müstahak oldukları yaptırımlara uğramalıdır ama suçsuz vebalsiz askerlerin potansiyel hainler olarak algılanmasının mutlaka önlenmesi gerekiyor.

Görevini hakkıyla yapan, caydırıcılık sağlayarak güvenlik risklerini küçültecek bir ordunun yerine daha ucuz yollu başka bir kurumun ikamesi olamaz. Askerin görevini polis de yapar,  4 senelik subay eğitimine gerek yoktur gibi önermelerin çok sağlam zeminler üzerinde durmadığı anlaşılmaktadır.

Ordumuzun yeniden yapılanmasının süratle tamamlanması siyasi karar vericilerin dış politikada ellerini güçlendirecektir. Afrin harekâtının verdiği en açık ders budur, kanaatindeyiz.