Boko Haram  terör örgütü 2002 yılında Muhammed Yusuf liderliğinde Nijerya’nın Bornu ve Yobe eyaletlerinde ortaya çıktı. Bu bölgelerde Nijerya’nın diğer bölgelerine nazaran ciddi bir sağlık, eğitim, işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluk sorunları olduğu bilinmektedir. Federal Devletin bu bölgelerde tam bir düzen sağlayamaması ve ortamda siyasi ve sosyo-ekonomik durumların elverişli olmaması örgütün filizlenip büyümesine imkan verdi. Meselenin hızla yaygınlaşması ve mensuplarının giderek artması sadece Nijerya ve komşu ülkeleri değil aynı zamanda batı ve orta Afrika bölgeleri hatta Afrika kıtası için bir tehdit haline geldi. Özellikle 2015 yılında DEAŞ’ın çağrısına katılarak kendisini Batı Afrika İslam Devleti olarak ilan etmesiyle de uluslararası bir tehdit teşkil etmeye başladı. Seçim kampanyasında Boko Haram’ı yok edeceğini vaat eden Muhamadu Buhari’nin 2015 yılında Nijerya’nın başına gelmesi örgütün gücünü kırdı. Ancak örgütün hala aktif olduğu Nijerya ve Çad havzasında gerçekleştirmekte olduğu saldırı ve canlı bomba eylemleri sonucunda hemen her gün masum insanlar canlarını yitirmektedir. Sürekli değişen dünya gündemi yüzünden Boko Haram saldırıları gibi haberler gazetelere nadiren yansımakta ve az dikkat çekmektedir. Bu yazımızda, Boko Haram’ın ortaya çıkışından uluslararası bir mesele haline gelmesine kadar geçtiği süreci incelemeye çalışacağız.

Boko Haram Terör Örgütü

2009 senesinden beri Nijerya’nın başını ağrıtan Boko Haram’ın kökenleri aslında bugünkü Nijerya Devleti ortaya çıkmadan sömürge öncesi dönemine dayanmaktadır. İngilizler, sömürgeleştirdikleri günümüz Nijerya toprakları çoğunlukla Müslümanlardan oluşan kuzey bölgesi ve gayrimüslimlerden oluşan güney bölgesi ile bir araya getirerek, 1960 yılında federal bir Nijerya meydana getirmişlerdir. Bugünkü Nijerya’nın kuzeyinde XIX. yüzyılın başında Osman Dan Fodio önderliğinde başlatılan ve on sene içerisinde tamamlanan Cihad sonucunda Kamerun’un kuzeyini de içine alan Sokoto adı altında bir İslam Devleti kurulmuştu. Fulanilerin kurduğu bu Devlet içerisinde tebaalar İslam kurallarıyla yani “Şeriat” ile yönetiliyordu. Ancak yüzyılın sonlarında sömürgeciler bu devleti kendi hedefleri doğrultusunda aralarında paylaşarak yok etmişlerdir. Bununla birlikte birçok mezhep ve tarikatın doğması ve bugüne kadar varlığını sürdürüp muhafaza etmeleri, bazılarının ise radikal İslam hareketine dönüşmeleri engellenememiştir.

XIX. yüzyılın başında Osman Dan Fodio ve müritleri kuzey Nijerya’daki İslam dinine getirilen bid’atleri ortadan kaldırmak, topluma adalet getirmek ve İslam kurallarını yeniden tatbik ettirmek amacıyla bölgenin tamamını hakimiyeti altına almıştır. Ancak cihadın gayrimüslimlere yönelik yürütülmesine rağmen, Hausa ve diğer Müslüman idarecilere de yöneltilmiştir. Dan Fodio tarafından başlatılan bu cihada baktığımızda İslam’a dayanmasıyla birlikte, politik bir hareket olduğu da görülmektedir. Kadiriyye ve Ticcaniye tarikatlarından yararlanarak cihadı yürüten Osman, neticesinde kurduğu dönemin batı Afrika’daki en büyük İslam devleti olan Sokoto Devleti’nin siyasi ve dini lideri olmuştur. Bu tarihten itibaren bölgedeki İslam’ın yerel kültür ve yeniliklerden arındırılmasıyla yeni bir dini düzen başlatmıştır. Fakat kurucu lider Dan Fodio’nun ölümünden sonra Devletin içindeki Kadiriyye ve Ticcaniyye isimli sufi tarikatları arasında başlayan dini fikir aylığı zaman içerisinde devletin siyasetini de etkilemiştir.  Bilhassa Vehhabi, mehdi hareketleri ve sömürgecilerin araya girmesi bölgede barış içinde yaşayan Müslim ve gayrimüslim unsurlarının düzenini tamamen bozmuştur.

XIX. yüzyılın sonlarında Sudan’da kendini Mehdi olarak ilan eden Muhammed Ahmed, Sokoto yönetimine isyan ederken, sömürgeci İngilizlere karşı da mücadele veriyordu. Sözde Mehdi İngilizleri bölge insanları hırıstiyanlaştırmakla suçladığı gibi Sokoto Devleti’nin yönetimi ve sufi din adamları da sömürgecilerle işbirliği yapmakla suçlamaktaydı. Dolayısıyla sömürgeci yönetiminin yerleşmesiyle birlikte İngilizler, bölgedeki varlıklarına göz yuman sufileri “iyi Müslüman” ve onları İslam düşmanı olarak gören ve kendilerine karşı mücadele verenleri ise “kötü Müslüman” olarak tanımlamaktaydı. Nitekim “kötü Müslüman” olarak tanımlanan Müslümanlar arasında beyaz adamlara ve hatta “iyi Müslümanlara karşı kin ve nefret duyguları beslemiştir. Ayrıca sömürgeci yönetiminin siyasette ve yargıda getirdiği yenilikler ve bu yeniliklere karşı Sokoto halifesinin sessizliği “kötü Müslümanları” iyice gücendirmekteydi. İngilizlerin bu siyaseti, dinini korumaya çalışan ve kendi haklarını savunamayan tebaanın sömürgecilerle işbirliği yapan “iyi Müslümanlardan kaçıp radikal olan “kötü Müslümanlara sığınmalarına yol açmıştır. Zamanla bunlar memnuniyetsizliğini ifade edebilmek ve bu durumu ortadan kaldırabilmek için dini cemaatler halinde örgütlenmeye başlamışlardır. İzala ve Maitatsine gibi yakın döneme kadar uzanan ve Boko Haram’ın çıkmasına zemin hazırlayan bazı örgütler kurmuşlardır.

İzala cemaatinin kuruluşunun asıl hedefi, tıpkı Osman Dan Fodio ve yandaşlarının yaptığı gibi bid’atleri ve yenilikleri ortadan kaldırmak, toplumu ve İslam’ı bid’atlerden arındırmaktır. Vehhabi hareketinden esinlenen İzala, İslam kurallarıyla ve Hz. Peygamber’in sünnetiyle yönetilen bir devletin kurulmasını hayal etmekteydi. Hareketin liderleri vaaz ve sohbetlerinde buna göre konuşmalar yapıyordu. Giderek toplum içinde artan nüfuzlarıyla rahatlıkla ulema sınıfına ve hatta devlete meydan okuyabiliyorlardı.

1970 yıllarında Muhamed Marva tarafından tohumu atılan Maitatsine cemaati ise İzala’ya benzer bir ideolojiyi benimseyerek batılılaşmayı tamamen reddedip modern devlet sistemi ve ılımlı İslam’ı eleştirmektedir. Ancak Maitatsine cemaatini İzala’dan farklı kılan özelliği ise şiddete başvurmasıdır. Bu cemaatler, var olan sistemi eleştirmelerinin yanı sıra ortodoks İslama dönülmesi ve Şeriatın yeniden yürürlüğe konulup, uygulanması çağrısında bulunmaktaydı. 1999 yılında Nijerya’nın kuzey bölgelerinin hemen hemen tamamında şer’i kuralların yürürlüğe girdiği ilan edilse de uygulamaya geçilememiştir. Dolayısıyla şer’i kanunların tatbikatı için yapılan yoğun talepler, 2000’li yılların başında Boko Haram örgütünün kurulmasıyla sonuçlanmıştır.

Örgütün Ortaya Çıkışı

Görüldüğü üzere kuzey Nijerya’da dinî radikal hareketler aslında yeni bir şey değildir. İzala ve Maitatsine gibi cemaat ve örgütlerin vaaz ve mitingleriyle insanların radikalizme sarkmaları ve Boko Haram terör örgütünün ideolojisinin yerleşmesini sağlamıştır. Ancak Boko Haram’ın hızla yayılması sadece cemaatlerin etkinliklerine bağlı değil, aynı zamanda siyasi sebepler, bölgenin sosyal ve ekonomik şartları da etkili olmuştur. Örgütün ortaya çıkmasında siyasi olarak Nijeriya’nın genelinde ve özellikle çoğunlukla Müslümanlardan oluşan kuzey eyaletlerinde kötü yönetim, rüşvet ve yolsuzluk önemli bir yere sahiptir. Ayrıca, sosyo-ekonomik olarak, eğitimsizlik ve sağlık sorunlarının yanı sıra bölgedeki insanlar, Nijerya’nın güney eyaletleriyle kıyasla zor şartlarda yaşayan halklardır. Bu kadar elverişli bir ortamda bu durumu da var olan ideolojik temele kattığımızda Boko Haram meselesinin patlak vermesi kaçınılmazdı. Dolayısıyla kendi kaderlerine terkedilen bu insanların bazıları örgütün şeriatı uygulayarak sorunlara son vereceği sözünü hayli olumlu karşıladı.

Boko Haram terör örgütünün fiilen kurulması, kurucu lideri Muhammed Yusuf’un İzala’dan atılmasıyla alakalıdır. 2000’li yılların başında şeyhi Jafar Mahmoud Adam tarafından aykırı düşüncelerinden dolayı cemaatten çıkarılan Yusuf’un, kendi fikirlerini daha rahat hayata geçireceği kendi örgütü Boko Haram’ı kurduğu söylenmektedir. Örgüt, kurulduğu 2002 yılından lideri Muhammed Yusuf’un tutuklu bulunduğu hapiste öldürülmesine kadar şiddete çok az başvurmuştur. Pasif olarak tanımlanan 2002-2009 dönemi, vaaz ve mitinglerinde sert şeriat taleplerinin yanında daha fazla mensup kazanmaya yönelik yoğun yardım faaliyetleri ve batı kültürü karşıtı kampanyalarla geçmiştir. Ancak 2009’da örgütün kurucu lideri Muhammed Yusuf’un öldürülmesi üzerine silahlara sarılan örgüt mensuplarının Nijerya güvenlik güçleriyle giriştikleri mücadele sadece ülkenin kuzey eyaletleri değil, aynı zamanda komşu ülkelerini de etkileyerek bölgenin manzarasını her bakımdan bozmuştur.

İç Krizden Bölgesel Bir Meseleye Dönüşümü

Boko Haram terör örgütünün ilk ortaya çıktığı sıralarda liderlerinin konuşmalarının dini, siyasi ve sosyo-ekonomik mesaj taşımasına karşın, Nijerya’nın kendi iç meselesi olduğu bilinmekteydi. Esasen örgütün temel amaçları Müslümanların yoğun yaşadığı Nijerya’nın  kuzey eyaletlerinde karşılaştıkları her türlü sorunlara rağmen federal devletin çözüm bulamaması dolayısıyla şer’i kuralları fiilen tatbik ederek topluma adaleti getirmek ve sosyo-ekonomik sorunları gidermekti. Ne var ki silahlandıkları andan itibaren Kamerun, Nijer ve Çad gibi üs ve hazırlık kampı olarak eskiden kullandıkları komşu ülkelere de saldırmaya başlamışlardır. Dolayısıyla Boko Haram ulusal bir meseleden çıkmış bölgesel ve hatta yabancı menfaatlerine zarar vermesi ve Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlara saldırmasıyla uluslararası bir tehdit haline geldi. Şimdi Nijerya, Kamerun, Çad ve Nijer müşterek askerlerden oluşan ve büyük güçlerin de desteklediği bölgesel bir bölük tarafından etkisiz bırakılmaya çalışılmaktadır. Bununla birlikte örgütün hala mukavemet göstermesi ve yine Çad havzasında eylemler gerçekleştirebilme gücünü nereden buluyor? sorusu da sorulmaktadır. Ayrıca komşu ülkelerine saldırılarının gerçek sebeplerine de hala cevap aranmaktadır.

Bazı araştırmacılara göre Boko Haram’ın bölgesel bir mesele haline gelmesi Çad havzasındaki büyük güçlerin arasında ekonomik, jeopolitik ve jeostratejik çıkar çatışmasına dayanmaktadır. Bilindiği üzere Afrika’nın maruz kaldığı krizlerin çoğunun yeraltı kaynaklarının var olduğu  mıntıkalarda yaşanmaktadır. Dolayısıyla Boko Haram terör örgütünün Nijerya’nın sınır ötesine geçmesi Nijer’in uranyum rezervleri, Çad’ın petrol kuyuları ve Kamerun’un da kuzey bölgelerinde yeni keşfedildiği iddia edilen petrol ve uranyum madenlerinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Ancak örgütün Kamerun’a ilk saldırıları, yol çalışmaları yapan Çinli işçilerin kaçırılmasıyla gerçekleşmesinin başlıca sebebi, Kamerun’un söz konusu yol yapım projesi için Fransız şirketlerden Çinli şirketleri tercih etmesi olduğu ileri sürülmüştür. Daha sonraki saldırılarının bir komplo teorisi olduğuna inananlar ise iç savaşı bilmeyen Kamerun’un da artık karışması yahut 1982’den beri iktidarda olan Kamerun’un mevcut cumhurbaşkanı Paul Biya’nın ülkenin başından gitmesi istendiği şeklinde yorumlamaktadır. Her halükarda Boko Haram’ın sınır ötesine geçmesi Çad havzası ülkelerinin ekonomik ve sosyo-kültürel ilişkilerine ciddi zarar vermektedir.