Sıcak meseleleri gündemden düşmeyen günümüz Ortadoğu’sunda karar vericilerin formasyonlarında aldıkları eğitimlerin de rol oynadığını kabul etmek gerekir. Bu çerçevede Prof. Dr. Zekeriya Kurşun hocanın Arap monarşilerinde İngiliz Sandhurst Kraliyet Akademisi eğitimine dikkatimizi çekmesi üzerine bu yazıyı kaleme alma gereği duydum. Sandhurst ağırlığını görünce emekli bir subay olarak şaşırdığım itiraf etmeliyim.

Sandhurst Kraliyet Askeri Akademisi (Royal Military Academy Sandhurst, RMAS), Londra’nın 55 km güneybatısında İngiliz kara ordusunun subay başlangıç eğitim merkezi olarak kurulmuştur. Bugünkü adını 1947 yılında almışsa da kökeni ve gelenekleri 18. yüzyıla kadar inmektedir. Prensip olarak üniversite mezunlarını öğrenci olarak kabul eden kısaca Sandhurst diye bilinen akademi öğrencilerinin yüzde 10’nunu denizaşırı ülkelerden ve yüzde 10’unu da bayanlardan kabul etmektedir. İngiliz subay adayları için akademide devam zorunluluğu varken diğer adaylar için daha esnek davranılmaktadır. İngiliz kraliyet ailesi ve aristokrasinin birçok mensubu buradan mezun olmuştur. Eğitim temel taktik temel askeri eğitimle sınırlı değildir. İletişim, Uygulamalı Davranış Bilimleri, Askeri ve Uluslararası Sorunlar ve Harp Etütleri de müfredata dâhildir. Daha ilginci Sandhurst’ta doktor, dişçi, eczacı, hemşire, hayvan cerrahı, hukukçu ve rahipler gibi muharip hizmette istihdam edilmeyecek meslek grupları için kısaltılmış müfredat da uygulanmaktadır.

Sandhurst, dünyanın dört bir tarafından farklı ülkelerden gelen adaylara eğitim vermektedir. Dış ülkelerden katılımcıların yoğun olarak Ortadoğu monarşi ailelerinden olduğu görülmektedir. Bunlara kısaca bakacak olursak bugüne kadar Suudi Arabistan’dan 8 prens akademide eğitim görmüştür. Halen iktidarda bulunan Ürdün Kralı, Umman Sultanı, Bahreyn Kralı, Kuveyt Emiri, Katar Emiri, Dubai Emiri ile Abu Dabi Emiri İngiliz Kraliyet Akademisinin rahle-i tedrisinden geçmiş bulunmaktadır. Zikrettiğimiz monarşilerde Sandhurst mezunu hanedan mensupları uzun bir liste oluşturur.

Ancak İngiliz Kraliyet Akademisi Ortadoğu monarşileri arasında en fazla Ürdün Haşimileri tarafından rağbet görmüştür. Şimdiye kadar üç Ürdün kralı Sandhurst’tan mezun olmuştur. Bunlar Tallal bin Abdullah, Hüseyin bin Tallal ile şimdiki kral Abdullah bin Hüseyin’dir. Başka bir ifadeyle dede, baba ve torun üç göbek Ürdün Kralı buradan mezun olmuştur. Bugüne kadar Haşimi hanedanının 12 mensubu burayı bitirmiştir. Dahası Sandhurst mezunu Haşimilerden üçü de prensestir.

Arap monarşileri hanedan mensuplarını Sandhurst’ta eğitmeyi itibar vasıtası olarak da görmüş olmalılar. Akademinin 2017 mezuniyet hamisi olarak Ürdün Kralı 2. Abdullah, oğlu veliaht prens Hüseyin’in de mezunlar arasında bulunduğu törenlere kraliçesi ile beraber katılmıştır. Kral’ın hükümdarlara uygun masraflardan kaçınmamış olduğunu tahmin ediyoruz. Yine Akademiye liderlerinin isimlerinin bir bina ve salona verilmesi mukabili 2012 yılında Birleşik Arap Emirlikleri 15 milyon sterlin, 2013’te Bahreyn 3 milyon sterlin bağış yapmıştır.

Ürdün Kralı 2. Abdullah Sandhurst’te bir törende

İngiliz askeri eğitim sistemi kolayca görülebildiği gibi kendi kurumlarının marka haline gelmiş olmasını reel politikada elverişli bir manivela olarak kullanabilmektedir. Büyük masraflar yapmadan, yaptığı masrafları da öğrenci gönderen ülkelerden alarak kendi format ve yaklaşım kalıplarını gelecekte etkin mevkilere gelme potansiyeli olan lider adaylarına benimsetmektedir. İngiltere dış politikası için bunun ne kadar önemli bir yatırım olduğunu izah etmeye bile gerek duymamaktayız.

Bu durumda ister istemez Türkiye’de tesis tarihleri iki yüz yıla yakın olan askeri mekteplerimizde okuyan Ortadoğu ülkeleri personeli ilgili değerlendirme ihtiyacı da ortaya çıkmaktadır. Askeri mekteplerimizde diğer ülke subayların eğitim görmesinin 1930’larda başladığı anlaşılmaktadır. Bir grup Afgan vatandaşının Kara Harp Okulunda eğitim görerek subay çıktıkları bilinmektedir. Bu subaylardan daha sonra 8’i Harp Akademisinden de mezun olmuştur. 1935-1968 arasında 58 karacı Afgan subayı Türkiye’de kurmay eğitimi almıştır. 1970’li yıllarda Zahir Şah’ın devrilmesine kadar Afgan ordusunda kayda değer ölçüde Türk etkisi ve tabii sempatisi mevcuttu. Taliban sonrası Afganistan’a görevli giden Türk askerleri Afgan ordusu kalıntılarında eğitim esnasında hâlâ “selam dur..” gibi Türkçe tabirlerin yaşadığın hayretle göreceklerdi.

1955 yılından itibaren Harp Akademilerinde istikrarlı olarak Pakistanlı subaylar eğitim görmeye başladılar. Bu subayların büyük bir kısmı general olarak Pakistan ordusunda hizmet ettiler. Bu satırların yazarı Pakistan’da Komuta Kurmay Koleji müdavimi ve Askeri Ataşe olarak bulunduğu dönemde (2000, 2002-2004) gururla Türk Harp Akademilerinde eğitim gördüğünü ifade birçok yüksek makam sahibini gördü. Ancak Pakistan Komuta Kurmay Kolejini bitirip Türkiye’de orgeneral rütbesine gelen bir kısım subayların özgeçmişlerinden Pakistan’da eğitim gördüklerini sildirmeleri gibi çiğliklerin ve Türkiye’ye eğitime gönderdikleri subaylara mukabil sayıda Türk subayının kendilerine eğitime gönderilmemesinin yarattığı kırılganlıklar Ankara’da yüksek askeri makamlar tarafından dikkate alınmış görünmedi.

1980’li yılların sonralarına doğru Mısır ve Tunus’un daha sonraki yıllarda Ürdün, Yemen ile bazı Körfez ülkelerinin Türkiye’ye eğitim için subay gönderdiklerini biliyoruz. Ama bunların istikrarlı bir şekilde devam edemediğini söylemeliyiz.

Geçmiş dönemde Harp Akademilerine eğitime gelebilmiş olan Ortadoğu ülke subaylarının çıkarlarımıza asla hizmet etmeyen bir algı ile ülkemize küstürüldüklerini kabul etmemiz gerekir. 1990 yılı Ekiminde Mısır’dan bizde bir dönem bir kursa gelen general rütbeli bir müdavimin Harp Akademilerinin açılış resepsiyonunda içki almadığı için orgeneral rütbesini taşıyan bir komutan tarafından tahkir edildiğine acıyla tanık olduğumu hatırlıyorum.

Daha yakın tarihlerde Harp Akademisinden Mısırlı misafir subayın başı kapalı olan eşinin tören mahallinden uzaklaştırılması ne kadar incitici ve ülke çıkarlarını tahrip ediciydi. Harp Akademilerinde okuyan misafir subayların eşlerinin bir sosyal faaliyet için topluca götürüldükleri Balmumcu Askeri Gazinosunda başı örtülü diye Pakistanlı bir hanımefendi mekâna alınmama kabalığı ile karşılaştı. Bu tarz istiskallerin yaratacağı hasarı yetkililer dikkate almadılar. Bu tarz zamanın ruhuna ve esen rüzgârlara uygun ancak vicdan ve izana aykırı incitici kötü örnekleri uzatmak mümkündür.

Bütün bu kendi kafamızdaki doğruluğu kuşkulu bakış açısını misafir subaylara ve ailelerine dayatma ülkemizin yaptığı masraf ve fedakârlığı geniş ölçüde verimsiz bıraktı, denebilir.

Sonuç olarak askeri eğitim kurumlarımız, Ortadoğu coğrafyasına yönelik kapsayıcı,  tutarlı ve bütüncül bir yaklaşımı takipten yoksun kalmışlardır. Türkiye’ye eğitime gelmiş Ortadoğu ülkelerinden nispeten az sayıdaki subaylar da ideolojik algılar yüzünden çoğunlukla küstürülerek ülkelerine dönmüşlerdir. Türkiye’nin Ortadoğu hamlelerinin akim kalmasında ihmaller ve daraltıcı bakış açımızın da askeri eğitim kurumları mikro ölçeğinde rolü olduğunu kabul edebiliriz. Tabii İngiliz hariciyesinin başarısında birçok faktör yanında moral ve motivasyon yaratarak idame ettirdiği Sandhurst Kraliyet Askeri Akademisi’nin payını da görmeliyiz. Ordumuzun eğitim kurumlarının yeniden yapılandığı günümüzde Sandhurst’un hikâyesi siyaset planlayıcılarını dikkatini çekse gerektir.