İslam dünyası bir sabah İsrail’in Mescid-i Aksa’yı bombalaması haberi ile uyandığında acaba tepkisi ne olacaktır? Protesto gösterileri, bağırışmalar, oturma eylemleri, İsrail’in İslam ülkelerindeki mal ve şirketlerini boykot, belki diplomatik ilişkilerin kesilmesi… Bundan fazlası olabilir mi?

Bu yazıda önce böyle bir durumun olabilirliği; İsrail’in Mescid-i Aksa’yı vurabilme imkanları ve sebebi üzerinde  durulacaktır. Böyle bir ihtimal sadece siyasi veya dini sebeplere bağlı olabilir mi? (Laik-Yahudi) İsrail devletinin daha önceki yıllardaki ve halen sürdürdüğü İslam dünyasına düşmanlıktaki çıkarı nedir? Sünni İslam alemi İsrail’in işgallerine ve genişlemesine İran konusundaki gibi bir tavır/düşmanlık oluşturdu mu?

Son Gazze Savaşı 2014 yılında meydana gelmişti ve İsrail bu savaşta Araplar ile daha önce yaptığı savaşlarda takip etmediği bir siyaset uygulamaya sokmuştu. O da  askeri ve sivil mekanların toptan  yok edilmesi siyasetiydi. Bu siyaseti İran da 1980-1988 İran-Irak savaşında savaşçıların maneviyatını kırmak için denemişti. Fakat o zaman İran’ın düşündüğünden büyük olan Iraklıların tepkisi ve karşı koyması ile bu  stratejisi başarısız olmuştu. Bu strateji sadece İran’ın ürettiği bir strateji değildir. ABD de aynı siyaseti 1975 yılında Vietnam’da uygulamış ve yetersiz tepkiden ve sınırlı direnişten dolayı kısmen başarılı da olmuştu. Buradan hareketle bu yaşananlarda İran, ABD ve İsrail ofansif stratejilerinin uyumunu görebilmekteyiz.

Gazze’ye dönecek olursak, İsrail yüz kişi üzerindeki bir kaybına karşılık 5000 insanın ölümüyle neticelenen savaş stratejisine -Hamas dahil- tepki verilmemesiyle savaşı kazandığına kanaat getirmiştir. Zira İslam aleminin İsrail’e ve bu toptan yok etme siyasetine tepkisinin kaygı uyandıran yetersizliği, tepkilerin sadece kınamalar, bağırtılar ve savaşın yıktıklarını imara girişmekten başka bir şey olmadığı hayretle seyredilmektedir.

Bu durumdan Beşşar Esed rejimi de istifade etmiştir. Aynı siyaseti Beşşar Esed Sünni bir kent ve Sünniliğin önemli sembollerinde biri olan Halid b. Velid’in makamının ve camisinin bulunduğu Hums’ta tatbike girişmiştir. Şehir bombalanıp, cami yıkılıp insanlar da buradan çıkmaya başladığında yine İslam alemi kınama ve bağrışmalar ile yeniden şehri imar vaadiyle yetinmiştir. Müslümanlar Hums’taki olayların bu dereceye varmasının nedenleri üzerinde hiç durmamışlardır. Bundan sonra Beşşar Esed aynı siyaseti İslam dünyasının nazarında önemli bir yeri ve Sünnilerin sembolü olan Halep’te denemiştir. Buradaki Emevi Camisi ve eski Halep tahrip ve yer ile yeksan edilmiş, Halid b. Velid mescidinde olduğu gibi meşhur minaresi hedef alınmıştır. Yine tepkiler eskisi gibi hatta daha da azı ile geçiştirilmişti. Ve yine Müslümanlar bu yıkım fikrinin bu dereceye nereden vardığını düşünmediler.

Bu olaydan sonra sıra Uluslararası koalisyon, ABD ve İran işbirliği ile Musul’a taşındı. Özellikle şehrin (nehrin) sağ yamacındaki Sünni Müslümanların sembolü, Haçlıları ve Fatımileri kahreden Nureddin Zengi camisinin minaresine karşı adeta bütün taraflar birleşti.  Burada Irak’ta Sünnilerin sembolü sayılan meşhur ve sevimli minare yıkıldığında da diğer sarsıcı olaylarda olduğu gibi sosyal medyada dökülen gözyaşlarından başka bir şey yaşanmadı. Her seferinde fikirsizlik ve düşüncesizlik boyutu bir öncekinden daha da fazla gelişerek bu olayların sebepleri, kültürümüzü ve bizi yok etmek için oluşan koalisyon ve aşırılığın kaynakları tartışılmaz olmuştur. Sorun ve yıkım bölge üzerindeki Amerika-İran ittifakının gerçek sebepleri yerine, daha çok Hamas, Özgür Suriye Ordusu, Nusra, IŞİD gibi oluşumlar üzerinden tartışıldı. Sözü edilen bazı örgütler ise her seferinde savaşlardan daha da güçlenerek çıktığı gibi istikrarsızlığın ana amilleri olarak görüldüklerinden uluslararası koalisyonun bölgede kalması için de meşru zemini sağlamakta.

İsrail bütün bu yıkımlar karşısında kendisine yöneltilmiş basit tepkileri müşahede ettiği zaman Mescid-i Aksa’da da bir takım girişimlerden geri durmayarak adım adım hedefine varacaktır. Olaylar başlatacak, karşısında kınamalar, oturma eylemleri vs. görecek ve sonra ağır darbeyi vuracaktır. Bütün bunlar bir gün bizim Mescid-i Aksa’nın İsrail tarafından bombalanması haberleri ile uyanmamıza  sebep olacaktır. Zira Mescid-i Aksa tehdit altındadır.

İşte o zaman yeniden sonuç almayan kınama, protesto ve hatta pişmanlıklar ile baş başa kalmamak için İslam alemi yeni bir yapılanmaya, kendi sorunlarını kendisinin çözebileceği bir anlayışa gitmelidir. Kuşkusuz coğrafyaya yöneltilmiş ve Mescid-i Aksa’yı hedef almış her hareket dışarıdan gelmektedir. Fakat gücünü bölgesel ilişkilerdeki zaaflardan, İslam toplumlarının kendilerini sorunlara karşı hazırlamamasından ve basit çekişmelerin mübalağalı bir tarzda sürdürülmesinden almaktadır. Filistin meselesi, Mescid-i Aksa ve müslümanların bölge sorunları pazar malzemesi yapılmayacak kadar önemlidir ve sadece bir gurup, devlet veya topluluğun sırtında taşınmayacak kadar büyüktür.