Libya’nın güneyinde son iki haftadır Halife Hafter’ın liderlik ettiği Onur Operasyonu güçlerinin askeri operasyonları devam etmektedir. Onur Operasyonu, güneyde kendi başına hareket eden milis birliklerinin kontrolü ele aldığını iddia ederek, asayişi temin etmek için operasyonlar yürüttüğünü iddia etmektedir. Gelen bilgilerde Hafter’ın Sebhe’deki bazı askeri üsler de dahil, güneyde birçok askeri bölgenin kontrolünü ele geçirdiği kaydedilmektedir. Güneydeki bazı kabilelerin Hafter’i desteklediği, Çadlı bazı güçlerin Hafter saflarında yer aldığı Çad yönetimi ve Fransa’nın Hafter’i desteklediği görülmektedir. Güney’de Murzuk ve etrafında yoğunlaşan Tebu kabilesi, Hafter tarafından hedef alındığını iddia edilmektedir. Onur Operayonu’na müzahir yorumcular, “Hedef alınan Tebu kabilesi mensuplarının Libya Tebuları değil komşu ülkelerden giren Tebular” olduğunu iddia ederken, Libya’daki Tebu kabilesinin öne çıkan birçok ismi kendilerinin hedef alındığını ifade etmektedir.

Çad yönetimi, Fransa’nın da teşviki ve yönlendirmesiyle Libya’nın güneyinde Hafter’le birlikte hareket etmektedir. Zira Çad, güney Libya’ya yerleşen Çadlı isyancı gruplarla mücadele edebilmek için Hafter’i önemli bir müttefik olarak görmektedir. Libya’da yaşanan kaos nedeniyle sahra bölgesinde var olan birçok sınır aşırı grup güney bölgede daha rahat hareket etmeye başlamıştır. Güneydeki Tebu kabileleri Nijer ve Çad’daki Tebu kabilelerinden de güç alarak ülkenin güneyinde alan kazanmışlardır. Bu durum hem Hafter’i hem de Çad yönetimini rahatsız etmiştir, bu nedenle Tebular operasyon da öncelikli hedeflerden olmuştur. Çadlı rejim muhalifi silah gruplar da Libya’nın güneyinde daha rahat hareket etmeye başlamıştır. Çad yönetimi bu durumu kendisi için tehdit olarak algılamaya başlamıştır. Bölgenin etkin aktörü olan Fransa’nın da yönlendirmesiyle Hafter ve Çad yönetimi arasındaki ilişkiler gelişmiş, Hafter defalarca Çad’ı ziyaret ederek üst düzey temaslarda bulunmuştur. Fizan’a yönelik gerçekleştireceği operasyonlarda Çad yönetiminin desteğini arkasına almıştır.

Trablus’ta Faiz Serrac yönetimindeki merkezi hükümetten Hafter’in operasyonları karşısında net bir açıklama gelmemiştir. Kaddafi rejimi döneminde önemli askeri pozisyonlarda bulunmuş ancak Hafter’e karşı tutumuyla bilinen Ali Kenne’nin, Sebhe Askeri Bölgesi komutanı olarak tayin edilmesi, Hafter’i durdurma çabası olarak görülse de; Kenne’ye gerekli lojistik sağlanmadığı görülmektedir. Kenne’ye sağlanacak imkanlar Serrac yönetiminin Hafter’i güneyde durdurma noktasında ne kadar samimi olduğunun da göstergesi olacaktır. Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı Fethi Başağa’nın güneydeki operasyonlara ilişkin “milli bir operasyondur, ancak siyasete alet edilmemelidir” açıklamaları kafa karışıklığına neden olmuştur. Zira Hafter’ın Serrac yönetiminden izin almadan ve siyasi amaçlar için yapıldığı açık şekilde görülen bu operasyonları milli operasyon olarak nitelemek Hafter’in askeri operasyonlarına meşruiyet atfetmek niteliği de taşımaktadır. BM Libya Özel Temsilcisi Gassan Selame’nin operasyona karşı net tavır almaması BM’nin Libya’da çözüm için geliştirdiği Libya Siyasi Anlaşması’nın (LSA) ruhuna uygun olmadığı yorumu yapabiliriz.

Hafter’ın bu operasyonlarla Trablus’a yürümek istediği görülmektedir. Hafter’in 2014 yılı Mayıs ayından bu yana sürdürdüğü askeri operasyonların seyri izlendiğinde Trablus’u hedeflediği okunmaktadır, zaten resmi olarak bunu açıklamaktan çekinmediği de görülmektedir. Zira Hafter’ın güneyi tamamıyla kontrol etmesi mümkün değildir, kendisi de bunun bilincindedir. Bu nedenle operasyonun güneyde üsler kurarak arkasını sağlama alıp bir yay çizerek, Trablus’a yürümeyi hedeflediği yorumu yapılabilir. Zaten Trablus’un kontrolünü ele geçirdiğinde güney doğrudan kendisine tabi olacaktır, şeklinde düşünmektedir. Çünkü Hafter Libya’da bütün toplumsal kesimlerin temsil edildiği bir siyasi düzenin oluşmasını ilkesel olarak karşıdır, zira temsil ettiği İsrail-BAE eksenin temel hedefi toplumsal taleplere karşılık vermeyen dar, baskıcı ve dünyadan kopuk bir siyasi düzen kurmaktadır. Mısır’da Sisi rejimi ise bu eksenin inşa etmek istediği düzenin adeta bir simgesidir, Yemen iç savaşı, Tunus’taki siyasi kriz ve Libya krizi ise istedikleri siyasi düzeni inşa etmek için hangi yöntemleri benimsediklerinin örnekleridir. Bu nedenle Hafter Libya’da askeri bir yönetime ulaşmak için çalışmaktır. Nitekim kontrolü altındaki bölgeleri de askeri yöntemlerle yönetmektedir.

Trablus’ta Hafter karşısında güçlü bir siyasi iradenin olmaması ve BM’nin kendi meşruiyet parametreleriyle çelişen pozisyonu ona alan açmaktadır. BM öncülüğünde yürütülen müzakereler sonucu oluşan ve 2015 yılı sonunda Roma Konferansı’yla bütün küresel ve bölgesel aktörlerin kabul ettiği Libya Siyasi Anlaşması, Başkanlık Konseyi’ni Libya’nın meşru otoritesi olarak kabul etmektedir. Libya’da terörle mücadele, asayişin sağlanması ve benzeri konuların tamamında yetkili makamdır. Bu nedenle güneydeki operasyonlara karar verme yetkisi de terörle mücadele yetkisi de Başkanlık Konseyi’nin (BK) elindedir. Hafter doğuda ve güneyde yürüttüğü operasyonları BK’nın izni olmadan yapmaktadır, bu nedenle teknik olarak illegal askeri operasyonlardır. Ancak Trablus’ta bu gerçeği açık şekilde dile getirecek ve Hafter’e karşı net pozisyon alacak bir siyasi irade olmadığı için illegal operasyonlar rahatça sürdürülmektedir. Aynı şekilde BM’nin Hafter’in operasyonları karşısında sessiz kalması LSA’nın altını oymakta, Hafter’ın elini güçlendirmektedir.

BM’nin kendi belirlediği meşruiyet kriterlerine uymaması Libya’da çözümsüzlüğü derinleştirmekte, kısa ve orta vadede krizin devam etmesine neden olmaktadır. Trablus’taki siyasi aktörlerin Hafter’in gayrı meşruluğuna vurgu yapmak yerine, dünya başkentlerinde Hafter’le görüşmek için fırsat arayışında olması çözümsüzlüğü derinleştirmektedir. Trablus’taki siyasi aktörlerin elini Hafter karşısında bu kadar zayıflatan Avrupa başkentlerinin Hafter’i aktör yapma konusundaki ısrarıdır. BM’nin bütün bu olanlar karşısında kendi çizdiği meşruiyet sınırlarını korumak için net tavır takınmaması krizi derinleştiren bir diğer faktördür. Hafter bütün bu etkenlerden güç alarak meşruiyeti tartışmalı operasyonlarını sürdürmekte ve her geçen gün siyasi çözümden daha fazla uzaklaşılmaktadır..