19. yüzyılda Suriye ve Lübnan’daki mezhep çatışmalarının baş aktörlerinden biri olarak nitelendirilen Dürzi toplumunun, geçmişte sergiledikleri askeri yetenekleri ve gösterdikleri sosyal dayanışmanın Suriye’de iç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana farklı bir eksene kaydığı görülmektedir. Bu anlamda Lübnan ve Suriye’deki Dürzilerin çatışmalara karşı sergiledikleri farklı politik yaklaşımlar da dikkatleri çekmiştir. Esad- Muhalifler ve Uluslararası camia bağlamında ele alınabilecek bu farklılıklar göz önünde bulundurulduğunda Dürzilerin mezhebi kimliklerini, dini ve ideolojik dayanaklardan öte siyasi zeminde de temsil ettikleri ortaya çıkmaktadır.

Suriyeli Dürzüler

Suriyeli Dürziler

Büyük bir kesimi Suriye’nin Süveyde kırsalında yerleşik olarak bulunan ve sayıları yaklaşık 700 bini bulan Suriyeli Dürziler, çatışmalar başladığında önce muhalifler safında olduklarını belirtmişlerdi. Bu bağlamda Suriye ordusundan kopan bazı Dürzi generaller de kendi cephelerini oluşturma yoluna gitmişlerdi. Ancak Dürziler içindeki bu muhalefet sönük kalmış, cemaatin ezici çoğunluğu ne ayaklanmalara ne de silahlı çatışmalara katılmayı tercih etmişlerdi. 2015 yılında Nusra örgütünün Süveyde’deki bir Dürzi köyüne saldırıp 20 kişiyi öldürmesi üzerine silahlanacakları sinyalini verseler de rejimle olan ilişkilerinin bunu etkilemeyeceği ve muhaliflerle bir araya gelmeyeceklerini de özellikle vurgulamışlardı.

Bununla birlikte zaman zaman Dürzi gençlerin orduya zorla alınmak istenmesi nedeniyle rejimle aralarında küçük çaplı krizler çıkmıştı ancak muhalif Dürzilerin Esad ile karşı karşıya gelmeye niyetleri yoktu. Diğer taraftan ayaklanmaların başlamasından iki gün önce Beşar Esad’ın eşi Esmayla birlikte Süveyde’ye yaptığı ziyaret, Esad’ın muhtemel bir isyan karşısında Dürzilerin tavrını öğrenmeye çalışıp çalışmadığı sorusunu da gündeme getirmişti.

Bu noktada Esad’ın yüzyılın başlarındaki büyük Suriye ayaklanmasında Dürzilerin rolünü çok iyi bildiği de ortaya çıkmaktaydı. Dürzilerin Suriye’deki çatışmaları uzaktan seyretmeleri ve hiçbir surette aktif rol oynamak istememelerinin Suriye’nin yakın tarihinde Dürzilerin Şam rejimiyle olan çalkantılı ilişkilerinin de etkisi olduğu muhakkaktır. Osmanlı sonrası Fransız mandasının 1925’e kadar azınlıklara tanıdığı destekler sayesinde küçük isyanlar dışında önemli bir direnişle karşılaşmaması söz konusuyken; Dürzilerin önde gelen kabile liderlerinden Sultan el-Atraş’ın isyanı, Dürzi toplumunu yeniden Suriye sahnesine çıkartmıştı. Eylül 1925’te başlayan Atraş’ın direnişi, takip eden aylarda yabancı boyunduruğundan kurtulmak isteyen Alevileri ve Sünnileri bir araya getirerek milliyetçi bir ayaklanmaya dönüşmüştü. Her ne kadar farklı ulusalcı ideolojilere ve kimliklere sahip olsalar da aralarındaki ihtilafları bir kenara bırakarak toplu direniş sergileyen ve Suriyeliliği ön plana çıkaran gruplar, Temmuz 1925’te Şam’a kadar ilerleyerek başarılı bir direniş kaydetmişlerdi.

Suriyeli Dürziler, bağımsızlık sonrası siyasete damgasını vuran askeri darbelerde de önemli rol oynamışlardı. Orduda yer alan Dürzi subaylar, darbe yönetimlerinin ikinci adamları olmuş, bu noktada önemli karar mekanizmaları olarak Suriye siyasetindeki ağırlıklarını belirgin şekilde ortaya koymuşlardı.

1964 yılında Hama kentinde Nusayri bir grup ile Sünniler arasında başlayan olayların kanlı bir şekilde bastırılmasında öncülük eden Dürzi Albay Hammad, bunun en açık örneği olarak tarih kayıtlarına düşmüştür. Bununla birlikte 1966’da Sünni devlet başkanı Emin el- Hafız’a yaptıkları başarısız darbe girişimi ve sonrasında Dürzi subayların etkili bir şekilde ordudan tasfiyesi, cemaati de Suriye siyasi hayatında pasif konuma düşürmüştür. 8 Eylül 1966’ da Dürzi subay Selim Hatum’un başarısız darbe girişimiyle rota Dürzilere çevrilmiş, 8 Mart 1963 darbesiyle güçleri kırılan Sünnilerden sonra sıra Dürzilere gelmiş, ordu içinde başlayan büyük tasfiye hareketiyle Dürzi subayların orduyla ilişiği kesilmişti.

Suriye Rejimi ve Dürziler

Hafız Esad döneminde kendi kabuklarına çekilen Dürziler 2000 yılına gelindiğinde Beşar Esad’a karşı öldürülen bir Dürzi çiftçinin hesabının sorulmasını istemeleri üzerine tepkisel bir gösteri başlatmışlardı. Ancak gösterilerin beklenmedik bir şiddetle bastırılması, Dürziler için Arap baharına kadar rejimle pragmatik bir ilişki sürdürülmesi gerekliliği konusunda net bir işaret olmuştu.

Tüm bu gelişmeler, Suriyeli Dürzilerin Şam’daki iktidar mücadelelerinde kaybeden taraf olmuş olmaları ve gerek Hafız Esad gerekse Beşar Esad döneminde Lübnan’da Dürzi siyasetinin en aktif olduğu dönemlerde bile sessizliklerini korumalarının en önemli nedenlerindendi. Bu sebepledir ki, Dürziler uzun bir süredir Esad’ın düşmesi konusunda temkinli yaklaşıp, bir anlaşma sağlanacaksa bile onun liderliğinde olması gerekliliğini savunmaktadırlar.

Bununla birlikte tarihi tecrübeleri nedeniyle Dürzilerin rejimle çatışmak istememelerinin arkasında başka ihtimaller de mevcuttur. Nusayri azınlığın uzun bir süre Sünni çoğunluğu yönetmesi üzerine, Esad sonrasına karanlık bakan Dürziler, azınlık olmaları nedeniyle saldırıya uğrama ve ortadan kaldırılma endişesini taşıdıklarını belirtmişlerdir.  O yüzden ayaklanmanın başlangıcında Süveyde’de Sultan al Atraş’tan ilham alarak “hürriyet ve onur” taleplerinin peşinden gitseler de silahlı çatışmaların başlamasıyla eylemlerini geri çekilmişler ve rejimle iş birliği yoluna girmeyi tercih etmişlerdir.

Lübnan Dürzileri ve Velid Canpolat’ın Tutumu

İç savaş, zaman içerisinde Suriyeli Dürzileri tek bir çatı altında ve rejimin çıkarları bağlamında birleştirmeyi başarmışken, Lübnan’daki Dürziler ile Suriye Dürzileri arasında önemli ayrılıklar gün yüzüne çıkmıştır. Suriye’deki Dürzilerin Lübnan’daki inanç ortaklarıyla aralarındaki farklılıklar meselenin Esad rejimine karşı alınan tavır noktasında kendisini net bir şekilde ortaya koymuştur. Lübnan’ın önde gelen Dürzi lideri ve İlerici Sosyalist Parti’nin kurucusu Velid Canbolat’ın Esad’a ve Şam yönetimine başından beri olan muhalif tavrı Lübnan eski Cumhurbaşkanı Refik Hariri’nin 2005’te öldürülmesi sonrasında sertleşmiş, Canbolat Esad’ın “acımasız” ve “yalancı” olduğunu iddia etmişti. Her ne kadar Suriye’de iç savaşın başlamasından önce söylemlerini yumuşatıp Esad’a her iki ülkedeki Dürziler için zeytin dalı uzatmış olsa da ayaklanmanın rejim tarafından katliama dönüşmesi Canbolat’ın rotasını çevirmesine yol açmıştı.

Bu durum Canbolat’ın iç savaşın seyrinde Suriye’deki Dürzilerle karşı karşıya gelmesine sebep olan önemli kriz noktalarından biriydi. Ayaklanmaların en başından beri “sokağın” yanında olduğunu belirten Canbolat,  Suriyeli hem-mezheplerine “adil olun” çağrısında bulunmuş, zayıf da olsa çağrı Suriyeli Dürziler nezdinde bazı karşılıklar bulmuştu. 2013 yılında ise Beşar Esad’ın Suriye’deki sistematik operasyonları karşısında uluslararası camianın donuk tepkisine karşı Suriye muhalefetinin ve SMDK’nın yanında olmanın artık bir zorunluğu gerektirdiğini belirten Canbolat, Suriyeli Dürzileri bu sefer Esad’a somut bir şekilde karşı durmaya çağırdı. Ancak bu sefer Velid Canbolat beklediği tepkiyi alamadı. Canbolat’ın çağrısının askıda kalması Suriyeli Dürzilerle arasında soğuk rüzgarlar esmesine neden olurken, Canbolat’ın “Suriye rejimini destekleyen Dürzilerin kanı helaldir” şeklindeki açıklamaları Suriyeli Dürziler üzerindeki etkisini bir anlamda yitirmesine sebep oldu.  Canbolat’ın fetvasına karşılık Dürzilerin “Suriyeliler olarak yönetimin yanında olacağız” temelinde Esad’a olan sadakatlerinin altını çizerek verdikleri tepkiler ise bölgesel siyasetin ideolojik birliği gölgelediğinin açık bir göstergesi oldu.

Esad ve Canbolat, 2010

Bunun üzerine Velid Canbolat Suriye Dürzileriyle Esad üzerinden diyalog kurmak yerine daha kuşatıcı bir yönteme başvurmayı denedi. Bu bağlamda Haziran 2015’de Nusra’nın Dürzi köylerine saldırmasından sonra Lübnan cephesinden gelen çağrı daha ılımlı oldu. Dönemin sağlık bakanı ve ilerici sosyalist partisinin önde gelen isimlerinden Vael Faur, Suriyeli Dürzilerin İslam çatısı altında bir araya gelebilecekleri, bunun da Velid Canbolat’ın himayesi altında olabileceğini belirtti.  Ancak Velid Canbolat’ın Hizbullah’la uzlaşmacı bir tavır içinde olması Suriye Dürzileri açısından kabul edilir bir durum değildi. Esad’ın Dürzileri orduya almasının karşısında durmalarının en büyük nedeni, Dürzilerin Hizbullah askerleriyle birlikte savaşmaktan kaçınmalarıydı, bu nedenle de Canbolat’ın ideolojik yaklaşımı karşılığını bulmakta zorlanacaktı.

19. Yüzyılda Dürzi aileler arasındaki rekabet toprak üstünlüğüyken modern Lübnan’da Dürzi aileler arasındaki çekişmeler ise başka mezhepler üzerinden yapılmaya başlamıştı. Bu nedenle de Lübnan’ın bir diğer önemli Dürzi lideri 2001 yılında kurulan Lübnan demokratik partisinin kurucusu önemli ailelerden birinin lideri olan Talal Arslan’ın partisi her ne kadar seküler çizgi taşısa da Canbolatlara karşı 8 mart ittifakında Hizbullah’ın çatısı altında yer almayı tercih etmişti. Suriye’de Arap baharı yankılanmaya başladığında ise Beşar Esad’a olan desteğini her fırsatta ifade eden Arslan, 2013’te Esad’la Şam’da yaptığı görüşmeyle politik desteğini de ispatlamıştı. Talal Arslan’ın Esad’ın varlığının hem Suriye’nin hem de kendi gelecekleri için çok önemli olduğuna dair yaptığı açıklamalar, Canbolat’la arasındaki iktidar mücadelesinde Esad’ı bir anahtar olarak gördüğünün de belirtisi olmaktadır. Bu nedenle Suriye’deki Dürzilerin Esad’a destek vermeleri gerektiğini düşünen Arslan, Suriye’deki Dürzilerin de sempatisini kazanarak elini güçlendirmeye çalışmıştır.

Eklektik bir toplum olmaları ve sayılarının dünya üzerinde yalnızca 1,5 milyonu bulmasına rağmen Dürzilerin aynı siyasi çatı altında birleşememelerinin altında fikir ayrılıklarının yanı sıra sınırların da olduğu bir gerçek. Dolayısıyla mevcut kaotik ortamda mezhep temelli oluşumların tek bir yönde ilerleyerek diğerlerinden keskin bir biçimde ayrıldığını söylemek güç. Bu noktada geçmişte aynı safta yer alan müttefiklerin bugün karşı karşıya geldiklerini görmek de olabildiğince mümkün. Aynı bağlamda Suriye iç savaşının Dürziler üzerindeki yansımalarının Lübnanlı Dürzilerle olan ilişkilerine de etkisini çok yönlü almak önemlidir. Bu anlamda Dürzilerin birbirleriyle olan ilişkilerinde bağlayıcı olan faktörlerin birçok denklemle ele alınması mezhep analizlerinin daha sağlıklı yapılmasını sağlayacaktır.