1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra kendi iç sorunları ile uğraşmaya başlayan Rusya, 2000 yılında Vladimir Putin’in iktidara gelişi ile Dış Politikada yeni ve farklı bir boyut kazanmaya başladı. Bu dönemden itibaren, Moskova, çok taraflı bir dış politika izlemeyi hedef olarak belirlemiştir.1 Ayrıca  Sovyetler Birliği`nin dağılması ile Rusya ekonomik anlamda da zor bir süreçten geçmiş ve ülkede istikrarsızlık hüküm sürmüştür. Bu sebeple, Rus Dış Politikasına kendi kimliği ile yeni bir imaj kazandıran ve şekillendiren Vladimir Putin’in dış politika üzerinde nasıl bir etkisi vardır sorusu öne çıkmaktadır. Rusya’nın küresel aktör olması yolunda Putin’in attığı adımlar  ve izlediği politika nasıl bir rol oynamıştır?

SSCB’nin çökmesinin akabinde ülkede ortaya çıkmış ideolojik boşluğu doldurmak için “Rusya için ulusal vizyon” kavramı Putin tarafından belirlenmiştir. Özellikle, vatanseverlik duygusunun aşılanmasında ısrarcı politika izlemiştir. Rusya`nın ulusal vizyonu ile ilgili temel ilkeler belirleyen Putin bunları şu şekilde sıralamıştır: Vatanseverlik, Büyük Rusya, Devletçilik, Toplumsal Dayanışma.

Putin, Dış Politika ve Avrasyacılık

2000 yılında Rusya Devlet Başkanı seçilen Vladimir Putin, konuşmasında  “Rusya’nın güçlü, zengin, gelişmiş ve saygın bir ülke olmasını istiyoruz ve bu konuda ortak hedeflerimiz var” cümlesiyle ülkesi ile ilgili niyetini belirtmişti.2 KGB geçmişini göz önünde bulundurduğumuz zaman, Vladimir Putin’in Rusya’nın hem iç hem de dış politikası üzerindeki güçlü etkisini daha iyi şekilde anlamak mümkündür. Hiç şüphesiz, KGB’de eğitim gördüğü ve çalıştığı yıllarda kazandığı bilgiler bugünkü politikasına da yansımaktadır. Bu bağlamda, iktidara gelişinin ardından, ülkedeki kurumlar üzerinde “dikey kontrol” sağlayacağını ilan ederek, 89 ili kendisine bağlı şekilde yedi ayrı federal bölgeye ayırdı.3

Putin’in siyasi felsefesinin esasını pragmatizm teşkil etmektedir.4 Rusya`da var olan farklı etnik yapıya rağmen, Putin ülke içinde kendini istikrar sağlayan lider olarak görmektedir. Bunun dışında, geleneksel değerlerin koruyucusu olarak sembolik bir güç elde etmiş ve Rusya’nın muhafazakar, Avrasyacı, kültürel kimliğini Batı’da üstün olarak tasvir etmiştir.5 Aynı zamanda “Neo Avrasyacılık” politikası da Rusya’nın özel misyonu olduğunu vurgulayan Rus medeniyeti projesi üzerine inşa edilmiştir.6 Neo Avrasyacılık Batı tarafından güçlü şüpheyle karşılanmaktadır ve Putin’in siyasi yükselişi bu ideolojiyle ilişkilendirilmektedir. Bu konuyla ilgili Putin’in “Rusya her zaman kendini Avrasya ülkesi olarak hissetti” söylemi gerilime sebep olmuştur. 2005 yılında ise “SSCB’nin dağılmasını 20.yüzyılın felaketi” olarak ilan etmesi Putin’in Neo Avrasyacılık politikalarını anlamak açısından oldukça önemlidir.7

Putin hiçbir zaman Sovyetler Birliği`ne karşı duyduğu özlemi gizlememiştir. Putin’in Rus Dış Politikası üzerinde en önemli etkisinden biri de vatanseverlik ve milliyetçilik duygularının politikaya yansımasıdır. Bunun sebebi ise Putin’in vatanseverliğin Rusları birleştirecek tek fikir olduğuna olduğuna inanmasıdır.8 Bu bağlamda, 2007 yılında  Putin “Münih Konuşması”nda “Rusya’nın binlerce yıldan fazla süren bağımsız dış politika yürütme ayrıcalığına sahip tarihi ülke” olduğunu dile getirmesi önemli bir noktadır.9

Vladimir Putin’in Avrasyacılık projesi onun siyasetinin temel prensiplerinden biri olarak bilinmektedir. Bu konuda Putin, 2004 yılında Kazan’ın 1000. kuruluş yıl dönümü ile ilgili kutlamalarda Rus İmparatorluğu’nun eşsiz Avrasya İmparatorluğu olduğunu iddia eden Neo Avrasyacılığın kurucularından Lev Gumilyev’in fikirlerini desteklemiş ve Kremlin tarihsel, kültürel mirasına sahip çıkması gerektiğini dile getirmiştir. Hiç şüphesiz, Putin’in Avrasyacılık politikalarının içeriğini “Büyük Rusya” kavramı teşkil etmektedir.10 2011 yılında “İzvestiya” gazetesinde yayınlanan “Avrasya için yeni entegrasyon projesi- gelecek bugünden başlar” isimli makalesinde “Adı geçen projenin sadece Rusya, Kazakistan, Beyaz Rusya için değil, aynı zamanda bütün Post-Sovyet ülkeleri için tarihi dönüm noktası” olduğunu belirtmiştir. Bunun dışında, Avrasyacılık projesine dair adımların, 1991 yılında SSCB’nin dağılmasının akabinde (Bağımsız Devletler Topluluğu’nun kurulması) atıldığını vurgulamıştır.11

Aslında Putin’in Rusların tarihi ve kültürü hakkında vurguladığı söylemleri dış politikada ABD ile yaşanan gerginlik sebebiyle daha da keskinleşti. Aleksandr Dugin, devletçilik geleneğini benimseyen Putin’i Rus muhafazakarı olarak adlandırmıştır. Putin`in devletçilik duygularını tanımlayan Walter Laqueur, Rus Dış Politikasında daha 1917 yılında Çar Nikolay tarafından aşılanmış “Ortodoksluk, otokrasi, milliyetçiliği işaret eden ideolojik değişim gözlemlemiştir.12

Putin’in Devletmerkezciliği

2000 yılında Putin iktidara geldikten sonra ekonomi ve enerji gibi alanları devlet kontrolü altında tutmaya çalışmıştır. Aynı zamanda organize suçların artması ve oligarkların ciddi tehdit oluşturması sebebiyle ülkede istikrar oluşturmak tek hedef olarak belirlenmiştir.13 Bu dönemde oligarkların bütün mal varlıkları ve mülkiyeti devletleştirilmiştir. Ayrıca, kendisine karşı muhalif olan bütün güçleri yetkisiz kılmayı da başarmıştır.  Bunun dışında, enerjinin Rus Dış Politikası`nın kırmızı çizgisi olduğunu iddia etmiştir. Bu bağlamda, Putin’in piyasa ekonomisi kurmak arzusu da pragmatik politikalarına dayanmaktadır.  Rusya’nın güçlü aktör olması için öncelikle sağlam ekonomik altyapıya sahip olması gerektiğini anlayan Putin, enerji kaynaklarından elde ettiği yüksek gelirleri iktisadi alanda yatırım olarak kullandı.14

Putin, Rusya tarihinde 1. Nikolay ve 3. Aleksandr ile gibi imparatorlara benzetilmektedir. Rusya Ekonomik ve Siyasi Reformlar Merkezi Yöneticisi Nikolay Mironov, Putin ve Çar Nikolay’ın idari yöntemleri arasında benzer özellikler olduğunu belirtmiştir. Aynı zamanda Mironov, Putin’in dengeli bir imaj oluşturduğunu, politikada kullandığı yöntem ve söylem şekillerinin değişmediğini dile getirdi. Bunun dışında, ülkede istikrar sağlayan, ulusalcı bir kimliğe sahip devlet başkanı olarak kendini tanıttığını belirtti.  Rusya Sivil Toplum, Savunma ve Dış Politika Konseyi Başkanı Fyodor Lukyanov, Rusya`da Putin’in efsaneleştirilmiş bir insan olduğunu ve onu Rus siyasi sisteminin direği olarak adlandırmıştır. Lukyanov’un sözlerine göre: “Bu hoşumuza gidebilir veya gitmeyebilir, ancak şu bir gerçektir ki, cari zamanda yerine geçecek biri olmayan devlet başkanı olarak kabul edilmektedir. Bir diğer Sivil Toplumu Geliştirme Fonu Yönetim Kurulu Başkanı Konstantin Kostin, Putin’in kararlı bir siyasetçi olduğunun herkes tarafından bilindiğini ve istikrar, ileriyi görebilme yeteneğine sahip olduğunu vurgulamıştır.15 Rus siyasi uzmanlar, jeopolitik denklemde Rusya`nın son yıllarda etkisinin arttığını ve Kremlin kilit aktör olmasında Vladimir Putin`in önemli rol oynadığını belirtmektedirler. Örnek olarak, Rus siyaset bilimci Vladimir Slatinov, Rusya Devlet Başkanı’nın dünya siyasetinde güçlü etkisi ile ülkenin ekonomik büyümesinin birbiriyle bağlantılı olduğunu ileri sürmüştür.16 İlaveten, Putin sergilediği politik davranışlarla belirgin ve tahmin edilmez bir lider olarak da tanınmaktadır.17

Putin ve Kırım’ın İlhakı

2012 sonrası dönem için Rusya’nın uluslararası siyasette yükselen güç olarak ilerlemekte olduğu görülmektedir. Bir çok siyasi uzman, Vladimir Putin`in son yıllarda artan popüleritesini 2014 yılında Kırım’ın ilhak edilmesiyle ilişkilendirmektedirler.18 Hatta 2014 yılı Rus dış politikasında adeta tarihi bir dönüm noktası olarak bilinmektedir.  2012 yılında Putin’in dört yıl aradan sonra iktidara tekrar dönüşü önceki başkanlık döneminden oldukça farklı idi. 2012 sonrası başkanlığı döneminde Putin, hem iç hem de dış politikada daha kararlı ve sert politik davranışlar sergiledi. Öyle ki, iç politikada Rusya’nın egemenliğini, ekonomik milliyetçiliği ve Batı etkisinden daha fazla korunmayı güçlendirdi. Dış politikada ise, Kırım’ın ilhak edilmesi ve Suriye`ye yaptığı askeri müdahaleler ile dünyaya meydan okuma çabası içine girdi.19 Aynı zamanda Kırım’ın ilhak edilmesiyle birlikte Putin kendini güçlü bir lider olarak dünyaya kanıtlamak istedi. Kırım ile birlikte Karadeniz`de güç dengesini ele geçiren Putin, 2014 yılında Kırım Parlamentosu’ndaki konuşmasında bu projeyi “Yeni Rusya” olarak adlandırdı. Karadeniz bölgesi Rusya`nın Akdeniz ve daha ilerisindeki deniz gücü için hayati bir önem taşımaktadır.20

Yukarıda bahsedildiği gibi, Putin, Rusya’yı olağanüstü bir güç olarak görmekte ve bunun için ortak ulusal bir Rus kimliği oluşturmuştur. Örnek olarak,  “Putin Doktrini”nde Rusya’nın geleneksel değerlere sahip özel bir medeniyet olduğu ve Rusya’nın Rus dünyasını savunmakla yükümlü olduğundan bahsedilmiştir. Bu sebeple Rus dış politikasını daha iyi bir şekilde anlamak için Putin`in ideolojik motivleri büyük önem taşımaktadır.21 Kırım meselesi “Putin Doktrininin uygulandığını açık şekilde göstermektedir. Ruslar ve Rusça konuşanları korumakla yükümlü olduğunu iddia eden Kremlin Post-Sovyet ülkelerine de müdahele edebileceğini bu aşamada kanıtlamıştır.22

Hiç şüphesiz, Kırım’ın ilhak edilmesi  Rusya’nın tarihi ve milli çıkarları için son derece önemlidir. Rusya sınırları dışında Rusların hem kültürel hem de tarihi bağlar sebebiyle Kırım’ı kendilerine yakın görmelerini mühim bir husus olarak belirtmek gerekiyor. Aynı zamanda Putin Rusya’nın kimliğini Ukrayna ile bağlantılı ve Ruslar, Ukraynalılar, Beyaz Rusların hepsinin ortak tarihi olduğu görüşündedir. Göründüğü gibi, bu meselede Rus dış politikasında ideoloji önemli rol oynamıştır.23 Bir diğer önemli nokta ise, Rusya’nın “Post-Emperyalizm” politikalarının Ukrayna ile dolaysız şekilde bağlantılı olması ve büyük güç olma planlarının yakın komşusu üzerinde kontrol sağlanamadan gerçekleşme ihtimalinin mümkün olmamasıdır. 24

Rusya Ekonomik ve Siyasi Reformlar Merkezi Yöneticisi Nikolay Mironov, 3. başkanlık dönemi için Putin’in elde ettiği en büyük başarının Kırım olduğunu belirtmektedir. Aynı zamanda, bu başarının hem Putin hem de Rusya için uluslararası arenada güçlü ülke imajı kazandırdığını iddia etmektedir.25 İlk başkanlık dönemlerinde Putin pragmatik bir lider olarak sayılsa da, Kırım`ın ilhak edilmesinden sonra ideolojik motivlerle davranan Devlet Başkanı oldu.26 Kırım meselesini göz önünde bulundurduğumuz zaman, Putin’in 3. Başkanlık dönemi gerçekten de, bir önceki başkanlık dönemlerinden çok farklı olmuştur. Putin’in Birinci ve İkinci Başkanlık döneminde daha çok “soft power” olarak ilerleyen Moskova’nın, 2012 sonrası dönem için alınan keskin kararlar çerçevesinde hırslı bir politika izlediğini görmekteyiz. Hiç şüphesiz, bu dönem için Putin’in otoriter kimliği siyasette daha belirgin olmuştur.

***

Bugünkü  Rus Dış Politikasını anlamak için Vladimir Putin’i ve politik davranışlarını incelemek oldukça önemlidir. Rusya’nın çıkarları doğrultusunda bir dış politika izleyen Putin, aldığı kararlar ile de dış politika üzerinde etkili olmuştur. Rus kimliği, kültürel ve tarihi unsurlara büyük önem gösteren Putin, daha önceden bahsedildiği üzere Sovyetler Birliği’nin dağılmasını facia olarak değerlendirmiştir. Tarihi ve kültürel mirasa söylemlerinde çok zaman vurgu yapması da bu açıdan bariz bir örnek olarak gösterilebilir.

2008 yılında Gürcistan’a müdahale, 2014 Kırım’ın ilhak edilmesi ve Arap Baharı ile birlikte son yıllarda Ortadoğu’da etkin bir güç haline gelmesi Rus Dış Politikasındaki değişimin göstergesidir. SSCB döneminden farklı olarak, bu dönem için Rusya’nın daha çok pragmatik politika izlemesi Moskova’ya büyük katkı sağlamıştır. Kimlik faktörünün dış politika üzerinde etkili olmasını bugün, uluslararası ilişkilerde sık sık kullanılan “Putin’in Rusya’sı” ifadesiyle izah etmek mümkündür.