Suriye ve Irak ile ilgili son gelişmeler, her iki ülkenin de ciddi bir parçalanma ve dağılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. IŞİD’in 10 Haziran’da Musul’u işgaliyle başlayan, bilahare hakimiyet sahasını genişletmesi ve uyguladığı dehşet verici sindirme yöntemleriyle şekillenen yeni dönem, Irak’ın etnik ve dini haritasının da değişmesine neden olabilecek türden gelişmelere sahne olmaktadır.
Hakimiyetini genişletmede özellikle Sünni kesimden destek almaya çalışan IŞİD, Şii Türkmen ve kadîm Hristiyanlardan sonra, -mensup oldukları inanç dolayısıyla farklı kesimlerin de reddettiği- ve kolay bir hedef durumunda olan Musul Yezidilerine yöneldi. IŞİD militanları, Musul’un işgalinde ve diğer eylemlerinde benimsedikleri yöntemle, Yezidilere de âni bir baskınla saldırdı. Bunun üzerine, büyük bir karmaşa yaşayan Yezidiler de Musul’daki ana merkezlerinden biri olan Sincar (Şengal) Dağı’na sığındılar. Yezidiler için tarih boyunca “doğal korunak” olan Sincar Dağı’nın etrafı IŞİD militanları tarafından muhasaraya alındıktan sonra medyanın yansıttığı çok sayıda Yezidi öldürüldü. Yezidilerin anlattıklarına göre, kadınları, kızları ve çocukları parayla alınıp satılmış, cariye veya eş yapılmış; Yezidiler açısından kutsal sayılan mekanlar yerle bir edilmiştir. Bu gelişmeler üzerine, Şengal ve çevresindeki bütün köyler boşaldı. Suriye’de Rojava, Türkiye’de Güneydoğu Anadolu ve Irak Kürt Bölgesel Yönetiminde ise Zaho-Duhok arasında on binlerce Yezidi yollara düştü.
IŞİD saldırılarından kaçabilen 30 bin civarında Yezidi, tarihi yerleşimleri olan Sincar’ı terk ederek uzun ve tehlikeli bir yolculuktan sonra Türkiye sınırını geçmek suretiyle Hakkari, Şırnak, Mardin-Midyat ve Batman’da, daha önce terkedilmiş Yezidi köylerine yerleştirildiler. Yolculuk esnasında yorgunluk, açlık ve susuzluktan dolayı kadın, çocuk ve yaşlılar öldü; cesetleri ise olduğu yerlerde bırakıldı. Böylece, Şii Türkmen ve kadim Hıristiyanlar gibi toplu katliam tehdidiyle karşı karşıya kalan Yezidilerin çok büyük bir kısmı Sincar’ı terk etmiş oldu. Türkiye ve Irak Kürt bölgesine doğru dağılan Yezidiler, Irak’ta kendilerini emniyette görmediklerinden ve öldürülme korkusuyla, tarihi yerleşimlerine geri dönmeyi ise hiç ama hiç düşünmüyorlar. Çoğu, bir şekilde Avrupa ülkeleri, özellikle de Irak’tan sonra en fazla sayıda yaşadıkları Almanya’ya gitmek istiyor. Kısacası, tarih boyunca etnik, dini ve kültürel bakımlardan tam bir “kozmopolit” yapı oluşturan Musul ve çevresi, bu özelliğini pek çok açıdan kaybetmek tehdidi ile karşı karşıya. Bu coğrafyanın bin yıldan fazladır ayrılmaz birer parçası olan Şii Türkmenler, kadim Hıristiyanlar ve son olarak da Yezidiler, ya Musul ve çevresini tamamen terk etmek yahut da asıl tarihi yerleşimlerinden başka yerlere dağılmakla karşı karşıya kaldılar.
Yukarıda özetlenen gelişmeler, bir yandan da PKK’nın Suriye kolu PYD ve silahlı kanadı YPG’yi Yezidilerin savunucusu konumuna getirmiştir. Yüzlerce Yezidi’nin toplanarak YPG tarafından silahlı eğitime tabi tutulduğu ve Sincar bölgesini kurtarmak için bölgeye yönlendirildiği rivayet ediliyor. YPG güçlerine katılmak isteyen gönüllü Yezidiler için eğitim kampları oluşturularak, YPG’nin desteği ile IŞİD’e karşı Yezidilerden meydana gelen Sincar Direniş birlikleri kuruldu. Bu tür gelişmelere bakılırsa, PYD ve YPG’nin bölgedeki ve Yezidiler üzerindeki etkisini arttırması muhtemel gözüküyor. Bu aşamada, kapalı bir toplum olan Yezidileri çeşitli yönlerden tanımanın faydalı olacağı kanaatindeyiz.
Yezidi Adı ve Anlamı
Yezidi adının nereden geldiğine dair çeşitli görüşler olmakla birlikte, bunlardan ikisi üzerinde durmak isteriz. Adın, Muaviye ve oğlu Yezid’den geldiğine dair görüş, Yezidiliğin ortaya çıkmasında çok önemli bir yeri olan Şeyh Adi b. Müsafir’in kendisi koyu bir Sünni olmasına rağmen, Muaviye ve oğlu Yezid’i övmesine dayanmaktadır. Aynı görüşe göre Yezidiler, Şeyhin vefatından sonra da Yezid’e bazı ilahi sıfatlar yüklemişlerdir. Tarihi açıdan bakıldığında ise, Emevilerin hem kendi dönemlerinde hem de kendilerinden sonra, Yezidilerin yaşadığı Hakkari-Musul bölgesinde etkili oldukları bilinmektedir.
Diğer görüş ise, Yezidi adının Frasça’da “Tanrı” ve “Melek” anlamlarına gelen “Yezdan” kelimesine dayanır. Nitekim, IŞİD ile ilgili son gelişmeler üzerine medyaya yansıyan şekliyle, Kürtçe/Farsça kaynaklı olan Ezıdi, İzidi gibi kelimeler de “Tanrı’ya, meleklere tapanlar” anlamına geliyor. Yezidiler kendilerine Kürtçe Ezıdi veya Ezdi demektedirler. Fakat biz burada, Batılı ve Türkçe literatüre yerleştiği şekliyle, “Yezidi” demek daha uygundur.
Yezidilerin Nüfus ve Yerleşimi
Musul ve çevresindeki Yezidilerin toplam nüfusları konusunda elimizde sağlıklı bilgiler yoksa da 100-150 bin civarında bir nüfusa sahip oldukları söylenebilir. Tarihi verilerle karşılaştırıldığında, bu miktarın üzerindeki rakamların aşırı zorlama olduğu görülür. Zira, Osmanlı son dönemi belgelerinde, Musul Vilayetinde 50 bin civarında nüfusa sahip oldukları; İngilizlerin savaş döneminde hazırladığı istihbarat raporlarında ise, Diyarbakır’dakiler ile birlikte Musul’da yaklaşık 42 bin kişilik bir nüfusa sahip oldukları yazılıdır.
Farklı inanış ve ritüellere sahip olan Yezidiler, bu yönleriyle Musul çevresinde yaşayan en ilginç ve kendine has topluluklardan biridir. Yezidilerin yaşadıkları yerlerin başında, Musul’un batısındaki Türkmen kenti Telafer’e komşu Sincar Dağı (Cebel-i Sincar) ve çevresi gelir. Bu bölgede çok sayıda –şimdilerde boşalmış- Yezidi köyü bulunur. Sincar Dağı, geniş düzlükler arasında önemli bir yükselti olarak ulaşılması güç ve korunaklı bir yerdedir. Dıştan gelebilecek herhangi bir saldırıya karşı doğal bir korunak durumunda olan bu bölge, Yezidiler için muhalefet ettikleri Osmanlı Devleti’ne vergi vermemek, askerlik yükümlülüğünden kurtulmak ve bir asayişsizliğe sebep olmaları durumunda üzerlerine karşı yapılacak askerî harekatlardan korunmak için son derece elverişli şartlara sahip bir yerdi. IŞİD’in stratejik hedefleri açısından bakıldığında ise, Türkmen kenti Tel’afer gibi Sincar bölgesinin de, örgütün Suriye’de kontrol ettiği coğrafyadan yine Irak’ta etkin olduğu coğrafyaya geçiş güzergahı üzerinde bulunmasının önemli olduğu görülür. IŞİD bu şekilde Yezidiler ber taraf ederek, alan hakimiyetini genişleterek gücünü herkese göstermek istemiştir.
Türkiye’de de, özellikle Mardin-Midyat, Hakkari, Batman-Beşiri ve Urfa gibi Güneydoğu vilayetlerindeki bazı köylerde sayıları birkaç bini bulan Yezidi yaşamaktaydı. Ancak bunların çoğu, 1980’lerin sonlarında Türkiye’yi terk ederek başta, büyük bir koloni oluşturdukları Almanya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerine yerleşmiştir. Ancak, son yıllarda, bu gidenlerden bazıları geri dönmüş veya terk ettikleri köyleriyle tekrar irtibata geçmişlerdir. Musul, Kuzey Irak, Suriye ve Türkiye dışında Kafkasya, Gürcistan, Ermenistan ve Rusya’da da sayıları 500 bin civarında olan Yezidi toplulukları yaşamaktadır.
Yezidilerin Soyları ve İnanç Özellikleri
Yezidilerin büyük bir kısmı kendilerini Kürt olarak kabul etmekte ve kendilerine de “Dasni” (ki bu isim, aynı zamanda Duhok ile Laleş arasındaki dağlık bölge ile burada yaşayan bir Kürt aşiretinin ismidir) adını vermektedir. Zaten, bazı tarihi kayıtlarda da “Ekrad” (Kürtler) taifesinden oldukları açıkça belirtilmiştir. Bunun ötesinde, Yezidilerin gerçekten de Kürtlerle dikkat çeken soy, dil ve kültür benzerlikleri vardır. Tipoloji, dil ve folklor olarak Kürtlere benzeyen Yezidilerin sosyal örgütlenmesi de yine Kürtlerinkine benzer. Buna göre, başlarında bir ağa bulunur ve her aile ve akraba ayrı bir birlik oluşturur. Konuştukları dil ise, büyük farklılıklar göstermesine rağmen Kürtçenin Kurmançi lehçesidir. Bu özellik de Kürtçe içindeki büyük lehçe farklılıkları ile örtüşüyor. Yezidilerin yaşadıkları yere göre az sayıda Arapça konuşanları da vardır ki, Sünni Araplar ile kirve (koruma) ilişkisi de kurmuşlardır.
Yezidilerin reisleri, Osmanlı döneminde Beled Sincar’da ikamet ederdi. Musul’un kuzeydoğusundaki Beşika ile Musul Sancağı’na bağlı Şeyhan Nahiyesi de, Yezidilerin yaşadıkları ve önem verdikleri diğer yerler arasındadır. Bunlardan Şeyhan’da, Yezidilerin en büyük reisleri (emir) bulunurdu. Musul’un 70 km. kuzeyindeki Laleş’te, çok değer verdikleri Şeyh Âdi b. Müsafir’in türbesi yer aldığından, Yezidiler burayı ziyaret ederek hacı olurlardı. Suriye doğumlu Şeyh Âdî b. Müsafir (12. yy.) ise, muhtemelen Emevî Arap ya da Kürt kökenlidir. Yezidiliğin kurucusu olarak görülen Şeyh, aslında koyu Sünni inanışında olan birisiydi. Müritlerine Kur’an ve Sünneti takip etmelerini öğütlemiş ve bölgedeki değişik bâtıl inanç ve geleneklere bağlı Kürtleri, Laleş’te kurduğu zaviye ve Adeviyye tarikatı sayesinde Müslüman yapmıştı (1130-1160). Ancak Onun ölümünden sonra, halefleri ve Adeviler adıyla bilinen müritleri ehl-i sünnetten uzaklaşarak tekrar eski inançlarına geri döndüler. Dahası, zamanla Şeyh Âdî ve halefleri, müritler tarafından birer kült haline getirilerek kutsallaştırıldı. Bu süreçte Adevi şeyhleri, siyasi liderlik rolü de üstlenmişlerdir. Bu gelişmeler üzerine, bugün IŞİD gibi bazı selefi kökenli örgütlerin de birtakım görüşlerini benimsediği İbn-i Teymiyye’nin bir risale yazarak Yezidileri tekrar ehl-i sünnete davet ettiğine bakılırsa, bu topluluğun 14. Yüzyılda dahi Müslüman olarak görüldükleri söylenebilir. Zamanla Diyarbakır, Mardin, Hakkari ve Suriye’ye kadar yayılan Yezidilik, 16-17. yüzyıllarda artık İslamiyet’ten hayli uzaklaşmış (heretik), adeta yeni bir din olarak ortaya çıkmıştır.
Yezidiler, Kitabü’l-Celve (Tecelli Kitabı) ve Mushaf-ı Reş (Kara Kitap) adlarıyla kendi mukaddes kitaplarına sahiptirler. Yezidi inanışını inceleyen uzmanlar, İslamiyet, Yahudilik ve Nasturi Hristiyanlığın yanı sıra Putperestlik, Harran Şemsiliği, Zerdüştlük, Mani dini, Sûfi-Rafızî, Sabii ve Şamânî gibi birçok din ve inanışın etkisi olduğunda birleşirler. İşte bütün bunlar, Yezidileri tam anlamıyla heterodoks bir topluluk haline getirmiştir. Yezidi akidesi ve inanışı, farklı şekil ve muhtevalarda olmak üzere namaz (günde üç kez dua edilmesi), sünnet, oruç, kurban ve hac gibi birçok bakımdan da İslamiyet ile benzerlikler gösterir. Musul’da valilik yapan Ebubekir Hâzım’ın hatıralarında, Dönemin Yezidi Reisi Ali Paşa için “…hâli, tavrı ve sözleri, o havali Müslümanlarından hiç de farklı olmadığından, Yezidiliğini duymamış olsam, dini bütün bir Muhammedî olmak üzere kabul ederdim” demesi bu yüzdendir.
“Bizim de bir Allah’ımız var” diyen ve peygamberlere de inandıklarını ifade eden Yezidiler, bu yönüyle tek tanrılı bir inanca sahiptir. İslamiyet’ten farklı olarak ise, güneşe önem verip ona el açarlar ki, bu husus –doğru olmasa da- onların güneşe taptıkları algısını ortaya çıkarmıştır. Ayrıca, tunçtan tavus kuşu şeklinde tasvir ve heykelini yaptıkları ve Melek Tavus adını verdikleri meleğe (kimilerine göre bu melek Şeytan’dır) özel önem atfederek onun adını ağızlarına almazlar. Yezidilikte, semavi dinlere göre farklı işlevleri olan melekler yine farklı adlandırılmıştır. Onlara göre, Tanrı (Azda) Melek Tavus’u yaratarak dünyayı, kainatı ve insanları yaratma görevini de yine ona vermiştir. Sadece Allah’a itaat eden Melek Tavus, bu özelliğiyle en büyük muvahhittir ve dolayısıyla da iyidir. Bu hususlar, Yezidilerin Melek Tavus’a taptıkları şeklinde bir kanaati de ortaya çıkarmıştır.
Kendilerine has din, inanış ve ritüellerin şekillendirdiği Yezidi toplumu ibadetlerini de gizlilik içinde yapar. Ancak, çoğunlukla Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi semavi dinler üzerinden değerlendirilen Yezidiliğin kendine has farklı bir din ve inanış olduğu gerçeği gözlerden kaçmıştır. Bu yüzden de yüzyıllardır dışlanmış, zaman zaman şiddete maruz bırakılarak baskı altına alınmış, göçe zorlanmış veya başka dinlere geçmeye mecbur edilmişlerdir. Bu durum, onların her seferinde biraz daha kendi içlerine kapanmalarına yol açmıştır.
Yazımızın başlarında özetlediğimiz son hadiseler, Türk kamuoyu tarafından pek de tanınmayan bu ilginç topluluğun bundan sonraki gelişmelerde daha da önem kazanacağını ve gündemde yer alacağını gösteriyor.