Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Arap Baharı’nın getirdiği siyasi ve sosyal dönüşümlere yanıt olarak, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da hem sert hem de yumuşak güce dayalı dış politikalarıyla dikkat çekmektedir.1 Arap Baharı sürecinde bazı siyasi rejimlerin devrilmesi ve kimisinde İslamcıların iktidara gelmesi birçok uluslararası ve bölgesel aktörle birlikte BAE’ni de yeni politik dönüşümler karşısında durum değerlendirmesine zorlamıştır. Bu dış politika yönelimini tetikleyen faktörlerin ideolojik, ekonomik ve politik nedenlere dayanması söz konusudur.
BAE, Arap ülkelerinin ve toplumlarının birbirini etkileme potansiyelini dikkate alarak, Arap Baharı sonucunda yükselen İslamcı yönetimlerin bölgeyi ciddi şekilde etkileme kapasitesine sahip olduğunu ve kendisi dahil Körfez ülkeleri için belirsizlikler yaratacağını düşünmektedir. Bu nedenle, kendi açısından bölgedeki İslamcı eğilimleri zayıflatmak ve bu tehditleri bertaraf etmek için yeni siyasi ve diplomatik stratejiler geliştirme yoluna gitmiştir. Bunun neticesinde, BAE, totaliter rejimlerle işbirliği yaparak veya bölgedeki muhalif hareketleri destekleyerek, İslamcı grupların güç kazanmasını engellemeye çalışmıştır. Bu politika, BAE’nin Arap Baharı sürecinden bu yana bölgesel jeopolitiği şekillendirme ve kendi çıkarlarını koruma çabasının temel hedefi olmuştur.2
Öte yandan, bu süreç, Körfez ülkelerinin petrole bağımlı ekonomilerini çeşitlendirme çabalarında öncü olan BAE yönetiminin çeşitli ekonomik girişim ve yatırımlara yöneldiği bir döneme rastlamıştır. Ekonomiyi çeşitlendirme arayışı, BAE’nin bölgesel dış politikasının en önemli unsurlarından biridir. Bu bağlamda, BAE, fakir Arap ve Afrika ülkelerini petrodollar sermayeleri için bir yatırım sahası olarak görmekte3 ve Arap Dünyası’nda “Körfez ülkeleri dönemi” başladığını düşünmektedir. Böylece BAE yönetimi, bölgesel etkisini artırmak için daha aktif ve müdahaleci bir dış politika benimsemektedir.4
Bu dış politika yaklaşımıyla BAE, bölgeyi siyasal İslam’dan arındırma, ekonomisini çeşitlendirme ve bölgesel siyasette etkin bir aktör olma amaçlarına dayalı olarak, Arap Baharı’dan itibaren Mısır, Libya, Tunus, Yemen gibi ülkelerde aktif olarak sahada olmuştur. BAE, Top of Form
bunu yaparken uluslararası alanda, hem ABD, Çin, Avrupa Birliği ve Rusya ile dengeli bir siyaset izlemiş hem de özellikle Batı’da kendi çıkarlarını savunacak lobi faaliyetlerine büyük önem vermiştir. Bu kapsamda, ABD ve AB ülkelerinin terör, İslami köktencilik ve Ortadoğu’daki istikrarsızlık gibi sorunlara yaklaşımında, kendisini iyi bir bölgesel müttefik olarak sunmaya çalışmıştır.5
Bu çerçevede, BAE İsrail ile barış anlaşmasını imzalayarak, onun uluslararası lobi faaliyetlerinin desteğini aldığı gibi işgal rejiminin teknolojik ve istihbarat gücünü kendi stratejilerinde değerlendirmeye çalışmıştır. Benzer şekilde, Türkiye ve İran’a yönelik, dönemsel gelişmelere bağlı olarak kontrollü bir denge siyaseti geliştirmektedir. Bölgesel sorunlarda en önemli rakibi durumundaki Suudi Arabistan ile yakın zamana kadar uyumlu gibi görünse de, son zamanlarda çıkarları ters düştüğü ve bazı meselelerde farklı pozisyonlarda durdukları görülmektedir. Bununla birlikte, şu an için her iki ülkenin birbirine karşı kontrollü bir siyaset izlediğini ve açıktan çatışmaya girmekten kaçındığını söylemek mümkündür.6
BAE, bölgesel dinamiklere göre kendi dış siyasetini ve çıkarlarını koruyacak çok farklı yöntem ve aktörleri benimsemekten kaçınmamıştır. Bu bağlamda, müttefik veya uygun gördüğü iktidarlarla doğrudan devletler arası resmi ilişkiler geliştirirken, uygun görmediği veya makul bulmadığı ülkelerde ise, devlet dışı aktörlerle ilişkiler kurmaktan kaçınmamıştır. Genellikle bu tutum, bu grupları iktidara getirmeyi veya getiremese bile, sorun yaşadığı iktidarlarla hesaplaşmasını kolaylaştırmıştır.
BAE’nin 2019’dan bu yana Sudan’daki Faaliyetleri
Sudan’daki ekonomik ve siyasi kriz nedeniyle zayıflayan rejimin düşmesi, o sıralarda yalnızca bir zaman meselesi olsa da, 11 Nisan 2019’daki askeri darbe ile Ömer el-Beşir’in iktidardan düşürülmesinde çeşitli yerel ve uluslararası etkenler ciddi rol oynamıştır. Darbe öncesi dönemde rejimin baz mensupları, muhalifler ve dış aktörler, 2018’in sonlarından itibaren Beşir sonrası dönem için planlarını yapmaya çoktan başlamışlardı. Bu bağlamda, Suudi Arabistan ve BAE gibi aktörler, 2012’den itibaren Beşir rejiminin bazı adamlarıyla kurdukları iletişim üzerinden ülke kamuoyunu etkilemeyi çalışıyor olsa da 2015 itibariyle bu iletişim daha belirgin hal alarak somut adımlara dönüşmüştür. O dönem rejim içinden önemli figürler, Beşir’i İran öncülüğündeki direniş ekseninden uzaklaşmaya ve Yemen savaşında 10’lu Arap koalisyonuna katılarak İran ile ilişkileri kesmeye teşvik etmişlerdi. Kurulan askeri koalisyon görüşmeleri sırasında, bu iki ülke Beşir’in bazı adamlarıyla olan ilişkilerini daha fazla güçlendirme fırsat bulmuşlardı.7
2015’teki bu müzakerelere rağmen, Körfez ülkelerinden beklediği ekonomik desteği elde edemeyen Beşir rejimi, ekonomik sıkıntılar nedeniyle ayaklanan halk karşısında başarısız kalınca, yeniden İran’a yakınlaşmaya çalışmıştır. Tam bu dönemde rejim içinden bazı kişiler, muhaliflerle ilişkilerini geliştiren BAE gibi dış aktörler, Beşir’in düşüşünü hızlandırmak için durumu kendi lehlerine kullanmış, Sudan’daki nüfuzlarını artırmıştır.8
BAE, bölgesel nüfuz arayışları bağlamında, Beşir sonrası dönemde, ideolojik, politik ve ekonomik boyutlu dış politikasını Sudan’da uygulamak için de çeşitli araçlar ve yöntemler kullanmıştır. Öncelikle, BAE, Sudan’da yükselen bir figür olan Hızlı Destek Güçleri’nin (HDG) lideri Mohamed Hamad Dagalo (Hemeti) ile Yemen Savaşı sürecinden beri kurduğu ilişkileri daha fazla geliştirmiştir. Bu ilişki, BAE’nin Sudan’daki etkisini artırmaya yönelik önemli bir adım olmuştur. Zira, BAE bu paramiliter yapının lideri üzerinden Libya ve Yemen’deki gibi devlet dışı silahlı aktörlerle kurduğu ilişkinin bir benzerini Sudan’da da kurma fırsatını yakalamıştır. Bu durum, BAE’ye çıkarları adına Sudan’da dolaylı olarak sert gücü kullanma kapasitesini sunmmuştur. Öte yandan, Hemeti’nin bu dönemde devlet dışı faaliyetleriyle elde ettiği gelirleri Dubai’deki şirketleri aracılığıyla yönetmeye başlaması da kayda değer bir gelişmeydi. Böylece, güçlenen ve devletin denetimi dışına çıkan Hemeti, BAE üzerinden farklı askeri teknolojilere erişim imkanı elde etmiştir.9
Beşir’e karşı ayaklanmanın şiddetlenmeye başladığı dönemden itibaren BAE, Sudanlı muhalefet liderleriyle ilişkisini artırmıştır. Örneğin, Meryem El-Sadik, Halit Ömer Yusuf, Yasir Arman ve Malik Agar başta olmak üzere Beşir sonrası dönemde önemli roller oynacak şahsiyetlerin, Abu Dabi’yi sıklıkla ziyaret ettikleri bilinmektedir. Sonraki yıllarda da devam eden bu ziyaretler sayesinde Abu Dabi, Sudan’daki siyasetine uygun olan grupları belirme imkanını elde etmiş olsa gerektir.10
Bu konuda muhalif siyasi blok durumundaki Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG), Abu Dabi’nin desteklediği bir grup haline gelmiştir. Yeni dönemin ilk hükümetinin başbakanı Abu Dabi’ye yakınlığı ile bilinen Abdalla Hamduk olmuştur. 25 Ekim 2021 darbesine karşı bir duruş sergilemek için istifa ettiğinde de Abu Dabi’ye yerleşelen Hamduk, bugün Abu Dabi’nin desteklediği Takaddum koalisyonunun başkanlığını yapmaktadır.11
Böylece, BAE, Beşir sonrasındaki dönemde Sudan’ın farklı siyasi gruplarıyla iletişimi neticesinde bu grupları yönlendirme avantajını elde etmiştir. Ancak Abu Dabi yönetimi, İslamcılar, komünistler ve Darfur silahlı grupları gibi bazı politik yapıları dışladığı için Beşir sonrası dönemden itibaren hep çekişme halinde olmuşlardır.12
Diğer taraftan, Sudan’ın tarih ve siyasetindeki ağırlığı nedeniyle göz ardı edilemeyecek Sudan Silahlı Kuvvetleri’nin (Ordu) önemini bilen BAE, ordu lideri Abdulfettah el-Burhan (Burhan) ile de güçlü bir ilişki kurmuştur. Ancak BAE, orduya tamamen güvenmeyerek, Hemeti ile Burhan arasında anlaşmazlıklar ortaya çıktığında genellikle Hemeti’yi desteklemeyi tercih etmiştir. Her ne kadar her iki general de Beşir sonrası dönemde BAE’nin Sudan’daki politikasını uygulayan isimler olsa da, kurumsal ve bürokratik yapıya sahip olan ordunun lideri Burhan, ordu içinde hareket ederken bazen iç itirazlarla karşılaşabilmektediydi. Buna karşın, özel bir aile şirketi gibi paramiliter güçlerini yöneten Hemeti, bu konuda daha esnek ve kendi isteklerini daha kolay uygulayabilen bir liderdi. Burhan’ın İslamcıların tarafına geçebileceği endişesi, BAE’nin Hemeti’yi desteklemesine yol açan etkenlerden biriydi13.
BAE açısından Sudan’daki politik hamlelerinde ekonomik boyut da dikkat çekmektedir. BAE, Beşir döneminden beri Sudan’da tarım, madencilik gibi alanlarda büyük yatırımlar yapmıştır.14 Ancak geçiş dönemindeki istikrarsızlık Abu Dabi’nin istediği şekilde yatırımlarını büyütmesine izin vermemiştir. Ancak Beşir sonrasında, Sudan’ın Kızıl Deniz sahilindeki limanları işletme haklarını alarak kontrol etmek için farklı girişlerde bulunmuştur. Bu bağlamda o bölgede bir liman gelişmek üzere 13 Aralık 2022’da Sudan’ın savaş önceki hükümeti ile 8 milyar dolarlık bir anlaşma imzalamıştır.15
Bazı Sudanlı taraflar bu girişimlere şüpheyle baksalar da, Abu Dabi’ye yakın olanlar bu yatırımın ülkeye kısa ve uzun vadeli olarak fayda sağlayacağını ileri sürmüşlerdi. Kızıl Deniz’deki limanları kontrol etmek için yapılan girişimler, BAE’nin stratejik ticaret ve nakliye yollarında etkinliğini artırmasına yardımcı olacaktır. Aynı zamanda, tarım ve madencilik gibi alanlarda yapılan yatırımlar, BAE’nin Sudan’daki uzun vadeli ekonomik hedeflerine ulaşmasını sağlayacaktır. Bu ekonomik çıkarların güvence altına alınması, BAE’nin Sudan’daki politik ortamı şekillendirme stratejisiyle doğrudan ilişkilidir.
İç Savaştan Bugüne…
Sudan’da 15 Nisan 2023’te iç savaşın patlak vermesinden bu yana, BAE’nın bu çatışmadaki rolü ciddi bir tartışma konusu olmuştur. BAE’nin askeri olarak Hızlı Destek Güçleri’ni (HDG) ve siyasi olarak Özgürlük ve Değişim Güçlerini (ÖDG) desteklediği söylenebilir. Foreign Policy ve Wall Street Jurnal gibi yayın organları yaptıkları uydu görüntüsü analizleri ve saha görüşmelerinde bu iddiaları belgelemiştir.16 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Darfur’da yaşanan olayları ele alan uzman raporları da BAE’nin HDG’ye silah desteği sağladığını açıkça belirtmiştir.17 BAE, bu destekten dolayı, doğrudan veya dolayı olarak farklı uluslararası aktörlerin eleştirisine maruz kalmıştır.
Askeri destek dışında, HDG’nin lideri Hemeti’nin Sudan’dan çıkıp Uganda, Etiyopya, Ruanda ve Güney Afrika gibi ülkelere yaptığı ziyaretlerde Abu Dabi’ye ait bir uçak kullandığı ortaya çıkmıştır. Bu durum, BAE’nin Hemeti ile olan bağlantısının ileri boyutlarda olduğunu göstermektedir.18 Hatta birçok kişi, Hemeti’nin şu anda Abu Dabi’de ikamet ettiğini düşünmektedir. Buradan hareketle, Sudan’daki de facto hükümetin Maliye Bakanı İbrahim Jibril, Mart ayında El Cezire Mubaşir kanalıyla yaptığı bir röportajda, Sudan’da devam eden iç savaşın sona erdirilmesi için görüşülmesi gereken tarafın Hemeti değil, bizzat Abu Dabi hükümeti olduğunu ifade etmiştir.19 Bu kapsamda, Sudan’ın BM daimi temsilcisi, Abu Dabi’nin Sudan’daki silahlı isyanını sürdüren HDG’ye destek nedeniyle BMGK’ye resmi bir şikayette bulunmuştur.20
BAE hükümeti, Sudan’daki iç savaşla ilgili kendilerine yöneltilen suçlamaları ve iddiaları kararlılıkla reddetmektedir. BAE yetkilileri, Çad’daki faaliyetlerinin yalnızca Sudan’daki iç savaştan kaçan mültecilere insani yardım sağlamaya yönelik olduğunu belirtmektedir.21 Öte yandan, BAE, BMGK temsilcisi aracılığıyla, 24 Nisan 2024 tarihinde Güvenlik Konseyi’ne Sudan’ın iddialarını yalanlayan ve şikayetini reddeden bir nota göndermiştir. Nota, BAE’nin Sudan’daki iç savaşta silahlı isyanda bulunan HDG’ye sağladığı iddia edilen desteklere ilişkin suçlamaları kesin bir dille reddettiğini göstermektedir. Ancak, uluslararası medya organları ve bazı Sudanlı yetkililer, BAE’nin HDG’ye ve diğer bazı Sudanlı gruplara gizli yollarla destek sağladığına dair iddiaları gündeme getirmeye devam etmektedir. En son, Sudan BM temsilcisi, BAE’nin Sudan’ın içişlerine müdahale ederek silahlı bir isyancı grubu desteklemesinden dolayı kınanma talebini Güvenlik Konseyi’ne iletmiştir.22