Suraj Sharma
Tercüme: Ercan Karakoç
Ankara bir süredir yeni Suudi veliaht prensi Muhammed b. Selman’ın desteğini almaya çalışıyor. Son yıllardaki en ciddi Arap krizinin ortasında söz konusu atamanın zamanlaması, Türkiye’nin hassas dengeleyici bir tutumla yüzleşmesi anlamına geliyor. Körfez-Türkiye ilişkilerini takip edenlere göre, bölgenin en hâkim ve etkili gücüyle samimi ilişkiler sürdürmek istiyorsa Türkiye bunu yapmak durumunda.
Bununla birlikte, analistler, şu anda kenara itilmiş olan Muhammed b. Nayif’le Türkiye arasındaki yakın bağın, gelecekteki ilişkiler için bir engel olmadığını söylüyor.
Türk hükümetine yakın bir kaynak Ortadoğu’nun Gözü’ne verdiği demeçte, “Muhammed b. Selman’ın atanması Türkiye-Suudi ilişkileri için kötü bir dönem anlamına gelmiyor, ancak, Ankara özellikle Katar’la ilgili takip ettiği politikada bazı acı verici tavizlerde bulunmak zorunda kalacaktır.” diye söyledi.
4 Haziran’da, Suudi liderliğindeki Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in içinde bulunduğu devletler, terörü desteklediği ve İran’la temasta olması suçlamalarıyla, Katar’la münasebetlerini kesti ve yaptırıma başladılar. Doha ise iddiaları reddetti.
Kaynağa göre, Türk hükümeti Katar bunalımına kadar Körfez’de dengeli bir politika takip etti. Ancak bu hadisede, Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Ankara’da kendisine sunulan tavsiyeleri görmezden gelerek, medyayı dinledi ve açık bir şekilde Doha’yı destekledi. Şimdi bunun –süratle– ele alınması gerekiyor.
Keza, meselenin merkezinde, –desteklemiyorsa bile– Doha’nın Müslüman Kardeşler ve Hamas dâhil olmak üzere bölgedeki popüler İslami hareketleri benimsemesi de yer alıyor.
Türkiye’nin krizin çözümüne yönelik çağrı yaparken Katar’a arka çıkması kolay bir işti. Her iki ülke de 2011’deki Arap Baharı boyunca öne çıkan İslami hareketleri destekledi. Ankara için Hamas ve Müslüman Kardeşler demokratik yollarla seçilen, anti-demokratik eylemlere maruz kalmış hükümetleri temsil etmekteydi.
Bununla birlikte, Suudiler bu hareketleri kendileri için yaşamsal bir tehdit olarak kabul ediyor.
Körfez krizi patladıktan sonra Ankara, Türkiye-Katar arasında imzalanan ve Türkiye’ye Katar’da askeri üs kurma ve Katar askerlerini eğitme imkânı veren iki askeri anlaşmayı hızlıca onayladı.
Geçen hafta, bilinmeyen sayıda silahlı Türk zırhlı aracı, oradaki 90 Türk asker sayısını arttırmaya yönelik Katar’a vardı. Türkiye, ayrıca, hızlı davranarak kara ve hava yolları kesilen ülkeye hava yoluyla tonlarca gıda yardımında bulundu.
Ancak, şahin tutumlu Bin Selman’ın gücünün artmasıyla birlikte, öyle ya da böyle Türkiye daha açık bir tutum almaya zorlanabilir.
Yemen’e karşı yürütülen Suudi liderliğindeki askeri harekât ile Katar karşıtı kampanyanın Bin Selman’ın projeleri olduğuna inanılmakta.
Türk basınındaki haberlere göre Ankara’yı özellikle endişelendiren mesele, Türkiye’nin Katar’a arka çıkmaya devam etmesi durumunda, Suudilerin de Suriye’deki Kürt grupları destekleme tehdidinde bulunması.
Türk-Suudi ilişkilerinde uzman olan Muhammed Zahid Gül, Ortadoğu’nun Gözü’ne verdiği beyanda, Ankara, Krallık ile iyi ilişkilere devam etmek istiyorsa, pozisyonunu gözdem geçirmek zorunda kalacaktır dedi.
Gül, “birkaç ay önce Riyad’da Muhammed b. Selman birkaç gazeteciyle yaptığı özel görüşmede, en büyük endişelerinin siyasal İslam ve Müslüman Kardeşler ile onları destekleyenler olduğunu açıkladı,” dedi.
“Eğer Türk hükümeti Bin Selman’ın kitaplarında iyi olarak anılmak istiyorsa, bu hassasiyeti kabul etmek zorunda kalacak.”
Bin Selman ve İdeolojisi
İstanbul Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi ve bölüm başkanı Profesör Zekeriya Kurşun, Bin Selman’ın yükselişine rağmen, Türkiye’nin Katar politikasını değiştirmesinin ihtimal dâhilinde olmadığını ifade etti.
Katar’da Osmanlılar adlı eserin müellifi de olan Kurşun, “Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’la olan münasebetlerinin iki ayrı konu olduğunu açıkça beyan etti. Birinin diğerini etkilemesine izin vermeyecektir” dedi. “Selman, veliaht prens oldu diye, Türkiye’nin Katar’a verdiği desteği çekeceğini düşünmüyorum.” Ona göre, Bin Selman’ın ideolojik yaklaşımının, özellikle Şii İran’a ve Türkiye ve Katar gibi Müslüman Kardeşlerin hamileri gibi algılananlara yönelik muhalefetinin, yakın gelecekte bir etkisi olacaktır. “Elbette Bin Selman çok ideolojik ve şimdi o bir veliaht prens olarak kral gibi hareket ederek ideolojisini zorlayacaktır. Lakin bu karşılıklı etkinin yerine, bölgesel tesirin daha çok olacağı bir mesele ve Türkiye, bölgesel politikalarını gözden geçirmek zorunda kalacaktır.” Bununla birlikte Kurşun, uzun vadede Bin Selman, güce sahip olma ile onu kovalamanın farklı olduğunu öğrenecektir, dedi. “Bin Selman taktiksel düşünceden stratejik düşünceye geçmek, ve sonunda da ideolojisinin esiri olmaktan kurtulmak zorunda kalacaktır.”
Erdoğan’ın Kaçırdığı Fırsat
Demokratik yollarla seçilen Mısır Başkanı Muhammed Mursi’nin, Suudi destekli Abdül Fettah Sisi’nin liderliğinde bir darbe ile devrilmesi sonrasında, Ankara ve Riyad gergin bir ilişkiler dönemi geçirdi.
Bin Nayif’in Türkler tarafından arandığı ve Kral Selman’ın tahta çıkmasından sonra Ankara ve Riyad arasındaki gerginliğin giderilmesinde önemli bir rol oynadığına inanılmakta.
Gül, şu an kenara itilen önceki varisle bu yakın ilişkinin gelecekteki Türk-Suudi ilişkilerini etkileyeceğini düşünmediğini söyledi.
Muhammed b. Nayif uzun zamandır ortada,” dedi. “O, 11 Eylül’den beri herkes için bölgesel güvenlik meselelerinde görüşülen uzman kişi oldu. Sadece Türkiye için değil herkes için. Bu asla Türkiye’nin birini diğerine desteklediği anlamına gelmez.”
Hükümete yakın kaynağın söylediğine göre “Geçtiğimiz 18 ay boyunca Türk cumhurbaşkanlığı Bin Selman’a Türkiye’yi ziyaret etmesi için pek çok davette bulundu. O, henüz hiçbirini kabul etmedi. Türkiye için olduğu kadar herkes için de geçerli olduğu üzere, Selman yükselen bir güçtü, ve bundan dolayı Ankara, Nayif’i ziyaret eden delegelerinin Selman’a uğramasını da unutmadı.”
Bununla birlikte Gül, Türk liderliğinin Körfez krizinde benimsediği yaklaşımın hızlıca düzeltilmek zorunda kalacağını söyledi.
“Tarafsızlıktan bahseden ve kriz için bir çözüm arayışında olan bir müzakereci olmayı istemek çok iyi. Ancak, eğer ‘abluka’ gibi çirkin ve yanlış kelimeleri söylemeye devam ederek bunlardan birisi nasıl olabilirsin?”
“İslam İşbirliği Örgütü’nün şu anki başkanı olarak ve dâhil olduğu kişisel tutum nedeniyle, Recep Tayyip Erdoğan çözüme ulaşmak adına bütün Körfez ülkelerini kapsayan tura çıkabilirdi. Hangi birisi onu reddedilirdi. Bu gerçekten kaçan bir fırsattı.”
Pek çok analist, Körfez bunalımının bölgesel karışıklığa yol açma potansiyeli olduğunu öne sürüyor. Ankara, son 15 yıl boyunca tekrar müdahil olduğu bir alanda hangi politikaları benimseyeceği hususunda ferasetli olmak zorunda.
Gül, “Türkiye ve Suudi Arabistan arasında kriz yok.” dedi. “Mademki Muhammed b. Selman veliaht prens oldu, Ankara artık daha tarafsız bir tutum benimsemek zorunda.”
Bu çeviri makalenin aslı 21 Haziran 2017’de Middle East Eye’de yayınlanmıştır. Erişmek için tıklayınız.