15 Nisan 2023 sabahı Başkent Hartum’da Sudan Silahlı Kuvvetleri (SSK) ile Paramiliter Hızlı Destek Güçleri (HDG) arasında patlak veren savaş birçokları için sürpriz olsa da, aslında Sudan’ı yakından takip edenler için bir sürpriz değildi. Sudan’da 2019 yılında Ömer Beşir’e karşı gerçekleşen askeri darbeden sonra Abdullah Hamduk liderliğinde geçici bir hükümet kurulmuştu. Ancak bu geçiş döneminde askeri otoriteler, iktidarı sivillere devretme konusunda hem ülke içerisinden hem de dışarıdan gelen ciddi baskılara da maruz kalmış ve çözüm üretememişti. Bunun üzerine 2021’de SSK komutanı Abdülfettah Burhan ve HDG Lideri Mohamed Hamdan Dagalo’nun (Hemeti) askeri koalisyonu yeni bir darbe daha yaptı.
Darbe yapan ordunun bu iki kanadı, çok geçmeden ülkenin güvenlik kurumlarının reformu konusunda derin bir ihtilafa düşmekte gecikmedi. Aktif olan bazı siyasi aktörler, siyasi maveralarla bu iki askeri yapıyı birbirine karşı dengeleyici güçlü olarak kullanarak iktidarı geri almaya çalışınca, gerginlik had safhaya çıkmış ve 15 Nisan sabahı bu gerçekleşmişti. Ömer Beşir döneminden kalan bu yapısal sorun geçiş dönemi aktörlerince doğru bir şekilde yönetilmeyince, ülke savaş bataklığına sürüklenmiş oldu. Bununla beraber perde arkasından yapılan dış müdahalelerin de ciddi etkisi söz konusudur.
Beşir Dönemi’nden Kalan Ağır Bir Miras
Arap Baharını yaşayan diğer ülkeler gibi siyasi baskı, gerileyen ekonomik koşullar, enflasyon ve yüksek işsizlik gibi sebepler Sudanlıları Ömer Beşir iktidarını değiştirmek üzere sokaklara itmişti. Toplumsal gerilimin hazırladığı atmosferde Sudan Silahlı Kuvvetleri, Sudan İstihbarat Servisi ve Hızlı Destek Güçlerinden oluşan Milli Güvenlik Konseyi kurulmuş ve operasyon 11 Nisan 2019’da Beşir’in iktidardan uzaklaştırmasıyla sonuçlanmıştır. Ancak 30 yıllık kesintisiz devam eden Beşir rejiminin ağır mirası bu süreçten sonra ağır biçimde hissedilmeye başlamıştır. Bu miras ülkenin yaşadığı siyasi ve ekonomik durumlarda kendini hissettirse de, asıl ağır yük ise güvenlik alanında kendini göstermiştir.
Meseleyi derinlemesine analiz eden Alex de Waal bu durumun Sudan’daki hâkim olan “Siyasal Pazar” (Political Marketplace) siyasetinin bir sonucu olduğunu ileri sürmektedir. Bu siyasi modelde; iktidardakiler, para ve makamlarla muhaliflerinin bağlılık ve sadakâtlarını satın almaya çalışmaktadır. Muhalifler de “siyasi fiyatlarını” yükseltmek için silahlı isyanlar dahil en aşırı yollara başvurmaktan çekinmemektedir. Böylece iktidarlar, farklı etnik ve kabilesel silahlı gruplara yüksek bedeller ödemek zorunda kalmakta ve nihayetinde siyaset alanı bir siyasi rant pazarına dönüşmektedir 1
Bunun bedeli Sudan’da ulusal çapta daha yıkıcı sorunlara zemin hazırlamıştır. İktidara sadakatlerini sağlamak için farklı bölge ve kabilelerin her birinin birbiriyle çelişen talep ve sorunları karmaşık bir ilişkiler ağı ortaya çıkarmıştır. Beşir yönetimi, Darfur, Kordofan ve Mavi Nil gibi bölgelerdeki yerel güçlerin merkezi yönetimle yaşadığı sorunları aşmada para ve makam dağıtmayı teknik olarak başarılı biçimde yürütmüştür. Bugün orduya karşı savaşan Hızlı Destek Güçleri ve lideri olan Hemeti bu sürecin sonucunda yükselmiştir.2
Aslında Askeriyeden gelen ve darbeyle iktidarı eline geçiren Ömer Beşir son yıllarında ordu ve İstihbarat generallerine karşı güvenini kaybetmişti. Bu yüzden, Darfur’daki hükümet yanlısı milisleri Hızlı Destek Güçleri (HDG) adı altında 2013’te cumhurbaşkanlığına doğrudan bağlamıştır. Böylece Beşir idaresi, bir yandan Darfur’daki hükümet yanlısı silahlı grupları bir şemsiye altında toplarken, öbür yandan ordu generallerinin olası kalkışmaları karşısında dengeleyici bir güç oluşturmuş oldu. Öyle ki kendisinin perde arkasındaki meclislerinde şakasına HDG lideri Hemeti isminin harflerini değiştirerek ona “Himayti” yani “korumam” olarak seslendiği rivayet ediliyordu.
Hemeti, kendisine verilen imkanlardan istifade ederek oluşturduğu paramiliter güçlerini Darfur’dan başkent Hartum’a taşıyarak bölgesel güç liderliğinden ulusal çapta faaliyet gösteren ve cumhurbaşkanı himayesinde olan güçlü bir askeri yapının liderliğine terfi etmiştir. Hatta güçlerini orduya denk olarak görerek kendisinin genelkurmaydan ve savuma bakanından bir farkı olmadığını düşünüyordu.3
Geçiş Dönemi ve Aktörleri
Ömer El- Beşir’in rejimi düşmesinden bu yana 4 yıldan fazla bir süre geçmiştir. Bu kadar uzun süre geçmesine rağmen geçiş döneminin hedefi seçime dayalı demokratik sivil yönetime geçiş şöyle dursun, aktörler arasında asgari düzeyde tutarlı bir uzlaşı bile sağlanamamıştır. Nisan 2019 tarihinde güvenlik konseyi, ülkeyi idare etmek için geçici konsey oluşturduğunda halk sokaklarda gösterilerine devam ederken siyasi partiler konsey ile müzakerelere girmeye başlamıştı. Uzun bir müzakere sürecinden sonra askeri konsey ile Özürlük ve Değişim Deklarasyonu’nu imzalayan partiler uzlaşarak bir geçici anayasal belge imzalamışlardır.4 Bu çerçevede Abdalla Hamdok geçiş dönemi başbakanı olan hükümeti kurmuş, askeri kanattan ise Abdülfettah Burhan Devlet Konseyi adına başkanlığına geçmiştir. Bu yapılar ülkeyi 2 senelik bir geçiş döneminde yöneterek demokratik bir seçime götürecek ve seçilenlere teslim edeceklerdi. Ancak en başından hükümetin askeri kanadı ile sivil kanadı arasında ciddi anlaşmazlık ve koordinasyonsuzluk başlaması gecikmedi.5
Ömer Beşir rejimi son yıllarında düştüğü ekonomik kriz karşısındaki ekonomik destek almak düşüncesiyle dış politikasında köklü bir değişime gitmişti. İran ile uzun geçmişli ilişkisini 20015’te Yemen’deki gelişmelere bağlı olarak kesmiş ve Suudi Arabistan liderliğindeki Arap Koalisyonuna katılmıştı. Aslında ekonomik krizinin temel nedeni Amerikan ambargosu olduğu için, bunu bitirmek adına bölgede Amerikan müttefiki rejimlerle yakınlaşma çabaları da artmıştır. Buna rağmen körfez ülkeleri ve Mısır gibi yönetimler, Beşir’e güvensizlikle yaklaşmaya devam etmiş ve Hartum yönetiminin çabaları sonuçsuz kalmıştır.
Diğer taraftan ABD, Sudan’a doğrudan müdahale etmeden Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır gibi müttefikleri üzerinden süreci takip etmiştir. Trump döneminde Hamdok liderliğindeki Sudan geçiş hükümetinin yaptırımların kaldırılması talebine karşılık Amerikan yönetimi, Hartum’un İbrahim Barış Anlaşması’na katılarak İsrail ile ilişkiler kurması şartını getirmiştir. Bir diğer koşul, 1998’de Kenya ve Tanzanya’daki Amerikan Büyükelçiliklerine el-Kaide tarafından yapılan saldırının kurbanlarına 335 milyon dolar tazminat ödenmesi istenmiştir. Zira Amerikan hükümeti Beşir rejimini, saldırıyı düzenleyenleri yardım etmekle itham ediyordu. Sudan, ABD’nin bu iki şartını yerine getirince, Başkan Trump Sudan’ı teröre destek veren ülkeler listesinden çıkarmış ve Sudan’a karşı uygulanan yaptırımları kaldıran kararnameleri imzalamıştır. Ancak Sudan Amerika’dan istediği siyasi ve ekonomik desteği alamamıştır. Böylece bölgesel aktörler Sudan’da etkin olmaya devam etmişlerdir. Ancak, Körfez ülkeleri ve Rusya gibi aktörler Sudan’da güçlü homojen bir hükümet kurulamadığından cesaretle kendi çıkarlarına yakın Sudanlı yapılarla ilişkiler kurmaya devam etmiştir.6
Savaşa Giden Süreç
Hamdok başbakanlığında oluşturulan geçiş hükümetini savunma ve içişleri hariç, tüm bakanlıkları siviller domine ederken, Devlet Başkanlığı görevini yürüten Devlet Konseyi asker ağırlıklı kurulmuştu. Asker tarafını temsil eden SSG ve HDG Beşir döneminden kalma kurumlar olmasına karşın, Hamdok liderliğindeki siviller Sudan siyasetinde yeni yüzlerdi. Bazıları saf teknokrat ve bazıları Beşir’e karşı muhalefet yürütmüş kişilerden oluşuyordu. Bunların önemli bir bölümü de Beşir döneminden kalma bütün izleri silmek gibi bir siyasi hedef edinmişlerdi. Böylece geçiş hükümeti, yanlış bir politika olarak Beşir rejimine ait herkese ve her şeye düşman muamelesi yapmıştır. Dolayısıyla hükümetin kimi uygulamaları, bazı bürokratlardan muhalefet görmeye başlamış ve geçiş hükümeti asıl hedefinden sapmıştır. Diğer taraftan hükümet, Avrupa Birliği ve bazı ülkelerden aldığı destekle orduyu siyasetten tecrit etmeye girişmiş olsa da, buna ne gücü ne de kabiliyeti vardı. Nitekim bu çekişme, 25 Ekim 2021 tarihinden yeni bir darbeyle Hamdok hükümetinin düşüşünü getirdi.7
Darbe ardından Silahlı Kuvvetler komutanı Abdulfettah Burhan ve Hızlı Destek Güçleri’n Lideri Mohamed Hamdan Dagalo (Hemeti), yeni sivil hükümet kurumak için içeriden ve dışarıdan büyük baskılara maruz kalmışlardır. Afrika Birliği, IGAD ve BM Sudan Temsilciliği’nin oluşturduğu üçlü mekanizma başkanlığında ordu ile Özgürlük ve Değişim Güçleri arasında başlayan müzakere süreci 5 Aralık 2022’da Politik Çerçeve Anlaşmasının (Political Framework Agreement) imzalanmasıyla sonuçlanmıştır. Ancak müzakere sürecin ordu kanadını oluşturan SSK ile HDG arasında derin bir anlaşmazlık ortaya çıkarmakta gecikmedi. Anlaşmazlığın temel nedeni HDG’nin Sudan Silahlı Kuvvetleri’ne (SSK) entegrasyonu meselesiydi. SSK’göre HDG Beşir döneminde oluşturulmuş paralel bir yapıdır. Dolayısıyla SSK’ya entegre edilmesi gerekiyordu.
Görünen sebeplerin yanı sıra, son zamanlarda HDG liderinin, Birleşik Arap Emirlikleri ve Wagner Grubu ile kuruduğu devlet dışı ilişkiler SSK generallerini endişelendirmeye başlamıştı. Zira bu ilişkilere bağlı olarak Hemeti hem güçlerinin sayısını artırmış hem de teçhizatını geliştirmişti. Bazı bölge ülkeleri, HDG’yi Sudan Silahlı Kuvvetlerine bir alternatif veya denek olarak görmeye başlamıştı. Düzenli orduya entegrasyon baskılarına karşı argüman üretemeyen Hemeti Sudan Silahlı Kuvvetlerinin Beşir döneminde siyasete karışarak bozulduğunu ve profesyonelliğini kaybettiğini iddia ederek kapsamlı bir reform önerisi sunmuştur. Bu çerçevede entegrasyon sürecinin SSK’nin önerdiği gibi iki yılda değil, on yılda tamamlanmasını istemiştir. Diğer taraftan Sudan Silahlı Kuvvetlerinin gelecekteki olası darbesinden korkan bazı siyasetçiler Hızlı Destek Güçleri’ni dengeleyici bir unsur görerek 10 yıl önerisine destek vermişlerdir. Aslında sorunun temeli Sudanlı sivil ve askerler arasındaki kökleşen güvensizlik ve çatışan çıkarlardır. Böylece birbirine güvenmeyen ve çıkarlarından taviz vermeyen aktörler arasında anlaşmazlık uçurumu giderek genişlemiştir. Bu kilitlenmiş olan siyasi süreç çözüm beklerken, her bir tarafın diğerini başlatmakla suçladığı sıcak çatışmalar gelmiştir.8
Savaşın İnsani Etkileri
Çatışmalar en şiddetli şekilde ülkenin başkenti Hartum’da yaşanmaktadır. Bununla beraber Ubeyyid, Niyala Cineyne, El-Fasir, gibi ülkenin önemli şehirlerinde de şiddetli çatışmalar meydana gelmektedir. BM genel sekreterinin Sudan’da mukim temsilcisi Volker Perthes’in raporun göre; ülkenin büyük ve yoğun nüfuslu şehirlerinin mahallelerinde yaşanan çatışmalarda 1500’den fazla sivil insan ölmüş ve 5000’i aşkın sivil yaralanmıştır. Bir milyondan fazla insan da ülke içi veya ülke dışına göç etmek zorunda kalmıştır. Çatışmaların başkent Hartum’da başlayıp kesintisiz olarak 58 gün sürmesi devlet organlarını çalışamaz hale getirmiştir. 14 Nisan 2023’ten beri hiçbir devlet dairesi açılamamıştır. Ekonomik hayat tamamen durmuş, tüm tedarik zincirleri kesilmiş ve ülkenin en büyük havalimanı Hartum Havalimanı hizmet veremez hale gelmiştir. Ülkenin en büyük gıda depo ve stoklarının bulunduğu Libya pazarı, Umdurman Pazarı, Halk pazarı gibi büyük pazarlar ya yağmalanmış ya da ateşe verilmiştir. Sudan’ın ekonomisi ve tedarik zincirinin kalbi Hartum’daki yaşanan savaş silahlı çatışmaların yaşanmadığı bölgeleri de ciddi şekilde etkilemektedir. Sudan 45 milyon nüfusuyla Arap dünyanın 2. ve Afrika kıtasının 10. en kalabalık ülkesindir. Çalkantılı bir coğrafyada bulunan bu denli nüfusu sahip bir ülkenin yaşadığı iç savaşın büyük bir insani trajediye dönüşmesi felaket olacaktır.9
Arabuluculuk Çabaları
Siyasi olarak ABD ve Suudi Arabistan’ın arabuluculuk girişimleri devam etmektedir. Bu çerçevede insani yardım için kısa süreli ateşkes, ardından daimî ateşkes ve sonunda siyasi müzakereler şeklinde üç aşamalı bir öneri sunulmuştur. Ancak şu ana kadar insani yardım için ilan edilen 7 ateşkesin hiçbirine uyulmadığı için ikinci ve üçüncü aşamaya geçilememektedir. Savaşın başında birbirine yeneceğini düşünen taraflar, üçüncü ayda dahi karşı tarafa üstünlük sağlayamamış olsa da, müzakerelerde yenilen taraf olarak görülmek istememektedir. Ancak iç savaşlarla dolu Sudan tarihi göstermektedir ki bu savaş da bir gün müzakere ile bitecektir. Ancak çok geç olmadan savaşın bir an evvel bitmesi insani, ekonomik ve sosyal zararları azaltacaktır. Ancak tüm taraflar bir ülkede siyaseten çözülemeyen sorunları savaşla çözmeye çalışmanın daha zor ve külfetli olduğunu anlamadan bunun gerçekleşmesi zor görünmektedir.10