Kuşçubaşı Eşref [Sencer] Osmanlı son dönem tarihinin en ilginç ve tartışmalı şahsiyetlerinden biridir. Özellikle aşırı Türk milliyetçileri gibi bazıları için o, zeki, zarif ve daima Türk düşmanlarına karşı savaşmaya hazır bir Türk James Bond’uydu (önceki nesiller onu Türk Lawrence’si gibi görmüşlerdir), bilhassa Ermeni ve Rum çevrelerine göre ise en kötü katillerden biridir. Eşref’in önceki biyografi yazarı ve yayıncısı Cemal Kutay sayesinde hiçbir akademik Türk tarihçisi Eşref’i ciddiye almamaktadır. Onu ya bir vatan haini görmektedirler ya da palavracı deyip görmemezlikten gelmektedirler. Bundan dolayı Dr. Fortna böyle bir biyografiyi yazma cesareti gösterdiği için özel bir övgüyü hak etmektedir.
Kitap, Eşref Bey’in neden önemli olduğu ve objektif muameleye ihtiyaç duyulduğu sorusuna birincil kaynaklarla cevap vererek başlamaktadır. Fortna çoğu Osmanlı veya Türk meşhurunun ciddi İngilizce biyografisi yokken neden Eşref’i seçtiğini rasyonelleştirmeye çalışmaktadır. Yazar, kararının arkasındaki gerekçeleri açıklarken, Teşkilât-ı Mahsusa, Rusya’nın Çerkezleri Kafkasya’dan tehcire zorlaması ve Osmanlı kontra gerilla deneyimi ile gönüllüleri askeri maksatlarla istihdamı gibi bazı önemli ve ihmal edilmiş konular hakkında kısa bilgiler vermektedir. İkinci bölüm Eşref’in erken yaşlarda yaşadığı ikilemine değinmektedir; çocukken sarayla bağlantısı olan imtiyazlı bir ailede yetişmiş ve seçkin askeri kurumlarda eğitim alırken birdenbire bütün bunlar sürgün ve Arap yarımadasının çöllerinde bir asi ve şakiye dönüşmesiyle sonuçlanır.
Devamındaki dört bölüm, Libya’daki Osmanlı – İtalyan Savaşı, Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı esnasındaki Eşref’in maceralarını incelemektedir. Her ne kadar Eşref düzenli ordu eğitimi almış olsa da hemen hemen her zaman Arap kabileleri ve mahkumlar da dahil muhtelif gönüllülerden teşkil edilmiş özel müfrezelere liderlik yapan gayri nizami savaşçı olarak istihdam edilmiştir. 1911 ile 1917 yılları arasında Libya, Balkanlar, Suriye, Sina ve Arap yarımadasında İtalyan, Bulgar, İngiliz ve Araplara karşı savaştı. Daha da önemlisi Eşref’in silâh arkadaşları ve komutanları arasında Enver Paşa, Mustafa Kemal Atatürk ve Büyük Cemal Paşa gibi önemli liderler ile Süleyman Askeri, Çerkez Ethem ve Ali Çetinkaya gibi oldukça tartışmalı şahsiyetler de bulunmaktaydı.
Fortna, Eşref’in şimdiye kadar kullanılmamış şahsi belgeleri ile devlet arşivleri, savaş hatıratı ve ikincil literatürü kullanarak onun faaliyetleri ve bir cepheden diğerine sık sıkla meydana gelen geçişlerini titizlikle takip etmektedir. Bu önemli bir başarıdır. Eşref, savaştığı her muharebe sonrasında geride gerçek komuta görevinin ne olduğundan işlediği iddia edilen suçlar ve yağmacılığa kadar uzanan cevapsız sorular serisi bırakmıştır. Sadece Eşref’in yüzlerce hasım ve arkadaşlarının beyanları tarihsel gerçeklik ve uydurma arasındaki çizgiyi bulanıklaştırmadı, aynı zamanda Eşref ve onun önceki biyografi yazarı Cemal Kutay da bilinçli bir şekilde başarılarını (sıklıkla başkalarının başarılarını sahiplenme pahasına) abarttı ve özenli bir şekilde problemli olay ve dönemlerden kaçındı. “Mümkün olduğunca tarafsız yaklaşım”ı takip ederek (8) Fortna, oldukça “erişilebilir tarzda” bulgularını ve hikâyesini anlatmaktadır (9). Genel okuyucu için oldukça faydalı olan bu yaklaşım, bu kitap eleştirisinin yazarı da dahil akademik tarihçileri yeterince tatmin etmeyecek ve daha fazlasını talep etmelerine neden olacak gibi görünmektedir.
Sekizinci bölüm Eşref’in son katıldığı Türk İstiklal Savaşı’nı (1919 – 1922) kapsamaktadır. Daha en başında Eşref, muhtelif zorluk ve sadakat sorunlarıyla karşılaştı. Yunan, Fransız ve Ermeni işgaline karşı gayri nizami olarak başlayan Türk direnişi işte bu tabiatı yüzünden Eşref için idealdi. Ama bu yüzden bazıları Çerkez olan yakın arkadaşlarına karşı savaşmak durumunda kaldı ve önceki kumandanı ve lideri Enver Paşa’ya ihanet etmek pahasına başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere yeni Türk liderlerine sadakat gösterdi ve itaat etti. Başlangıçta milliyetçi grup için savaştı, fakat zamanla eski arkadaşlarına sadakat ve vefa üstün gelince Yunanlılara firar etti. Fortna, Eşref’in ikilemini ve onun yavaş ama emin bir şekilde düşman tarafına kayışını canlı bir biçimde anlatmaktadır. Maalesef yazar Eşref’in sürgünde geçen uzun yılları hakkında yeterli kaynak bulamamıştır. Hasım ve düşmanlarını zekâsı ve başarısı ile geçemeyen Eşref onları uzun yaşayarak yenmiştir. Ömrünün uzun yıllarını tarihte kendi yerini düzeltmek ve yüceltmek için yazmakla geçirdi. Ne yazık ki o muazzam ve çok ciltli hatıratının yazması bir yangında yok olarak şöhrete ulaşma çabası hüsranla bitti.
Fortna bize sadece güzel bir biyografi değil, aynı zamanda bu fırtınalı dönemin arka planının tarihini de sunmaktadır. Kaynaklar ve bibliyografya etkileyicidir. Kitap İngilizce okurlarına Türkçe orijinal ve ikincil kaynakları ulaşılır kıldığı gibi güzel bir araştırma örneğini de vermektedir. Bütün bu övgülerin yanı sıra birkaç küçük hata göze çarpmaktadır. Kuleli, harp okulu değil sadece bir askeri liseydi. Eşref’in Kuleli’ye on yaşında girmiş olması pek mümkün değildir (26). Eşref Kanal Seferi’nde kesinlikle güney kolun komutanı olmadığı gibi (162 – 63) Suriye’de konsolosluklara yapılan baskınlardaki oynadığını iddia ettiği rol inandırıcı değildir (171 – 73).
Bu küçük kusurlar bir yana bu kitap Osmanlı İmparatorluğu, Türkiye ve Ortadoğu tarihinin ciddi okuyucuları için oldukça önemlidir.
Mesut Uyar (2018) The Circassian: A Life of Eşref Bey, Late Ottoman Insurgent and Special Agent, History: Reviews of New Books, 46:1, 19-20, DOI: 10.1080/03612759.2018.1388110
Tercüme: Ali Okumuş