Avrupa devletlerinin sanayileşmesine paralel olarak Afrika kıtasının hemen her yeri hammadde arayışı içinde olan Avrupalıların sömürge ve çekişme alanları haline gelmiştir. Özellikle kıtanın en güneyinde bulunan bugünkü Güney Afrika Cumhuriyeti sınırlarında kalan bölge; gerek stratejik konumu, gerek yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile çetin çekişmelerin, kanlı savaşların olduğu önemli yerlerden birisi olmuştur. Avrupalı güçler bölgeye sahip olmak adına ilk büyük savaşı 1881 yılında Birinci Boer Savaşı adıyla verir ve İngilizler buradan Boerlere yenik olarak ayrılırlar. Güney Afrika’nın Transvaal ismi verilen yüksek platolarında elmas madenlerinin bulunmasından sonra İngilizler ilk yenilgiden 18 yıl sonra bölgeye daha büyük bir kuvvetle bir sefer daha düzenlerler.
İkinci Anglo-Boer Savaşı
İkinci Anglo-Boer Savaşı ya da literatürdeki yeni ismiyle 1899-1901 Güney Afrika Savaşı dönemin süper gücü İngiltere İmparatorluğu ile Afrika kıtasının en güneyindeki iki küçük Boer devleti olan Güney Afrika Cumhuriyeti ve Orange Free State ittifakı arasında yaşanır. İngiltere’ye karşı özgürlük mücadelesi veren bu iki devlet, Güney Afrika’ya 16. yüzyılda yerleşmeye başlayan çoğunluğu Hollanda kökenli Avrupalılar tarafından kurulmuştu ve halkı Afrikans dilindeki “Boer” kelimesinin anlamı olan “çiftçi” olarak bilinirdi.
Boerler, Afrika’nın en güneyini İngilizlerden yaklaşık 150 yıl önce yerli siyahlarla yaptıkları büyük savaşlar neticesinde işgal edip buradaki uçsuz bucaksız topraklarda tarım yapmaya başlamışlardı. Aradan geçen zaman içerisinde kendilerini de Afrika’nın yerlisi olarak addeden Boerler’in sömürgeci İngilizlere karşı verdiği bu mücadele yirminci yüzyılda emperyalizme karşı Afrika’daki ilk özgürlük mücadelesi olarak bilinir.1 Savaş, Avrupa’nın ‘Afrika talanındaki’ en büyük mücadelesi olmasının yanı sıra tarihteki ilk gerilla savaşı olma özelliğine de sahiptir.2 Afrika’nın en güneyinde hakimiyet kurmak için verilen bu mücadele, İngiltere’nin 1815 Waterloo Savaşı ve 1914 Birinci Dünya Savaşı arasındaki 100 yıllık süreçte girdiği en uzun, en masraflı ve en kanlı savaşıdır.3 İngiltere tarihinde ilk kez denizaşırı bir savaşa üst düzey donanımlı ordu gönderip bu orduyu üç yıl boyunca sahada tutmuştur.4 İngiltere savaşta planladığından yirmi kat fazla masraf yapmış ve ülkede vergilerin artmasına neden olmuştur.5 Savaş İngiltere’ye beklemediği kadar büyük bir ekonomik kayıp yaşatmıştır. Uzmanlar, bunu anlatırken; “bir Boer askerinin Büyük Britanya’ya 1000 pounda mal olmasına karşılık; her bir İngiliz askerinin Boerlere maliyetinin 15 pence olduğunu6 söylemeden geçemezler.
Savaşta dönemin son teknolojisi ile üretilen silahlar test edilmiştir. İki taraf da makineli silahlar, otomatik tabanca ve şarjörlü tüfek gibi silahları ilk defa bu savaşta kullanmıştır. İngiliz İmparatorluğu, Güney Afrika’da Boerlerin iyi donanımlı keskin nişancılarının mukavemetiyle Birinci Dünya Savaşı için de iyi bir deneyim kazanmıştır. Büyük Britanya’nın bu önemli deneyimden yoksun olması durumunda Birinci Dünya Savaşı’nın neticesinin çok daha farklı olmuş olabileceğini söylemek abartı olmayacaktır.7
Bölgede bulunan 88 bin kişilik Boer gerilla komandolarının 450 bin asker ile savaşan İngiltere’ye üstünlük sağlaması üzerine İngiliz komutanı Lord Kitchener yakıp yıkma politikası ile Boerlere ait çiftlikleri talan ettirmiş, yiyecek stoklarını yok etmiş ve tarihteki ilk toplama kamplarını kurarak büyük çoğunluğu çocuklar olmak üzere en az 48 bin sivilin hayatını kaybetmesine sebep olmuştur.8
Güney Afrika toplumunun hafızasında hala derin izleri olan ve yirminci yüzyılın en büyük mücadelelerinden olan savaş o dönemde uluslararası alanda çok büyük bir etki yaratmıştır. Güney Afrika tarihinde uluslararası düzeyde bu kadar ilgi çeken başka bir hadise yaşanmamıştır.9 İki tarafın da propaganda araçlarını çok yoğun şekilde kullandığı savaş, Avrupa ve Amerika kamuoyunda genel olarak bir avuç beyaz ve kendileri ile aynı dinden olan Boerlerin dönemin süper gücü emperyalist İngilizlere karşı kahramanca mücadelesi olarak görülmüştür.10
Anglo-Boer Savaşına Osmanlıların İlgisi ve Binbaşı Aziz Bey
Boerler tarafından “Özgürlük Savaşı” olarak da isimlendirilen mücadele Batı kamuoyunda olduğu gibi Osmanlı kamuoyunda da geniş yankı bulmuş ve aydın kesim bu savaşta çoğunlukla İngilizleri desteklemiştir. O kadar ki; 1912 yılında Arnavutluk’un bağımsızlığını ilan edecek olan Osmanlı aydını ve bürokratı Avlonyalı İsmail Kemal Bey Transval Meselesi isimli 66 sayfalık bir eser kaleme almıştır. Savaşla ilgili en hacimli eser ise Mahmud Muhtar Paşa’nın savaşın seyrini ve cephelerini anlattığı 96 sayfalık Afrika–yi Cenubi Muharebesi’dir.
Dünya kamuoyunda geniş yer tutmasının yanında bazı ülkeler savaşa gözlemciler de göndermiştir. Amerika, Japonya, Almanya, Fransa gibi ülkeler hem İngiliz hem de Boer cephesine gözlemci gönderirken, Norveç ve Rusya savaşı sadece Boer kuvvetlerinin yanından takip etmiştir.11 İkinci Abdülhamid ise Washington Askeri ataşesi Binbaşı Aziz Bey’i savaşı yerinde izlemesi için Güney Afrika’daki İngiliz cephesine göndermiştir. İkinci Abdülhamid’in savaşa bir gözlemci göndermesinin yanı sıra savaşı özellikle de İngiliz cephesinde izlemesinin özel bir nedeni vardır. Osmanlı hükümeti İngiltere’nin Güney Afrika’da girmiş olduğu savaşta kullandığı silahların gücünü görmek ve gözünün İngiltere’nin üzerinde olduğunu hissettirerek siyasi baskı yapmak istemiştir.12
Osmanlı Devleti savaşta tarafsız bir tutum sergileyerek iki tarafı da desteklememiştir. Muhtemel bir Boer zaferi Hollanda Doğu Hindistan Şirketi yönetimi döneminde olduğu gibi Güney Afrika Müslümanlarına karşı getirilen dinî kısıtlamaları artırabilirdi. Öte yandan Osmanlı-İngiliz ilişkileri de 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nda Devlet-i Aliyye’nin aldığı büyük yenilgi sonrası ve Abdülhamid dönemi İngiliz karşıtı dış politika dolayısıyla oldukça kötüye gitmişti. İngiliz devlet adamları geri dönülemez şekilde dağılma döneminde olan koca imparatorluktan pay alma mücadelesine girişmişlerdi. Güney Afrika’daki savaştan güçlenmiş şekilde çıkacak bir Britanya İmparatorluğu, Osmanlı’yı uluslararası politikada zor durumda bırakabilirdi.
Ancak diğer taraftan da muhtemel bir İngiliz yenilgisi Britanya’nın sömürgelerinde bulunan milyonlarca Müslümanın üzerindeki otoritesini sarsacağından; İngilizlerin Osmanlı Devleti’nin içişlerine eskisi kadar çok müdahale edemeyeceklerini tahmin etmek zor değildi.
San Francisco Call gazetesi 18 Şubat 1900 tarihli sayısında Aziz Bey’in İngiliz kuvvetlerinin Güney Afrika’daki operasyonlarını gözlemlemesi için atandığını rapor eder.13 Binbaşı Aziz Bey, 26 Şubat 1900 yılında 200 lira gelirle Güney Afrika’ya gönderilir ve savaşı altı ay boyunca İngiliz karargahında Mareşal Lord Roberts’ın maiyetinde gözlemler.14
Aziz Bey’in savaş raporları elimizde olmamasına rağmen kendisinin Boerler hakkındaki düşüncelerini savaş muhabiri olarak görev yapan James Francis Harry St. Clair-Erskine’in hatıratından kısmen ediniyoruz. Daily Mail ve Sphere gazetelerine savaşın gidişatını rapor eden Erskine, yaptıkları bir görüşmede Aziz Bey’in Boerlerin savaş stratejilerini oldukça akıllıca özetlediğini ifade eder. Erskine’e göre Aziz Bey Boerlerin savaşta başarı ile uyguladıkları gerilla taktiğini, “Boerler korkakça savaşıyor. Tilki gibi saklanıp, tavşan gibi kaçıyorlar!” diyerek ifade etmiştir.15
Times gazetesi baş muhabiri Colonel (Albay) Lionel James ise kitabında “Egzantirik bir Türk” başlığıyla bahsettiği Aziz Bey’in yakın dostu olduğunu söyler.16 James, kitabında, Aziz Bey’in Osmanlı Devleti’nin savaştaki tarafsızlığından dolayı kendisine verilen görevin sıkıcı olduğunu ve gerçek bir savaşçı gibi sıcak çatışmayı yerinde görmek istediğini anlatır. Bu sebeple Aziz Bey gazeteci arkadaşı ile çatışmaların içine girerek savaşı yerinde incelemiştir. James kitabında ayrıca Aziz Bey’in oldukça renkli bir kişiliği olduğunu ve burada tanıştığı arkadaşları tarafından birçok güzel hikayesinin anlatıldığını aktarır ve bazı hikayelere yer verir.
Binbaşı Aziz Bey cepheden İstanbul’a iki adet mektup yollamıştır. İngiltere’nin karargahtan şifreli telgraf gönderilmesini yasaklaması, açık telgrafın da Osmanlı Devleti’nin itibarını sarsacağı kaygısı ile Aziz Bey İstanbul’a telgraf çekmek yerine mektup yazdığını ifade eder. Aziz Bey bu mektuplarını 1900 yılında Osmanlı Devleti’nin dönemin Londra Büyükelçisi Kostaki Antopulo Paşa aracılığı ile iletir. Bu mektuplarında Aziz Bey savaşın seyrinden ziyade diğer askeri ataşelerin durumlarının altı aylık maaşları ve yol masraflarının karşılanması dolayısıyla kendisinden daha iyi olduğunu belirtmektedir.17 Yani doğrudan savaşın seyri ile ilgili bilgiler vermemektedir.
Binbaşı Aziz Bey ateşkes döneminde Cape Town’a gider. Güney Afrika’da üç farklı yerde bulunan Aziz Bey’e İngiliz Kraliçesi Victoria tarafından 1901 yılında Diamond Hill, Johannesburg ve Cape Colony şeritli bir madalya verilmiştir.
Aziz Bey henüz savaşın devam ettiği sırada, Ağustos 1900 yılında İstanbul’a çağrılır. Ardından sultanın temsilcisi olarak tekrar eski görevi olan Washington askeri ataşeliğine döner. Anlaşılan Sultan Abdülhamid savaş ile ilgili yeterli bilgiyi edinmiş ve daha fazla gözlemlenmesine ihtiyaç duymamıştı. Lionel James’e göre askeri ataşelik Aziz Bey’in mizacına mükemmel bir şekilde uyum sağlıyordu. Ancak Aziz Bey Washington’da maaşının düzensiz şekilde ödenmesinden dolayı İkinci Abdülhamid’e oldukça öfkelidir. Bu yüzden posta kartlarının üzerine Osmanlıca olarak sultanı aşağılayıcı ifadeler yazar. Kartlardan birinin Abdülhamid’in eline ulaşmasının ardından İstanbul’a çağrılır ve görevinden azledilir.
Aziz Bey 1908’te II. Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olur. Savaşta tanıştığı Aziz Bey ile yakınlığını sürdürmüş olan Lionel James İstanbul’u ziyaretinde eski dostu ile yeniden görüşür. James, Güney Afrika’daki savaşta giydiği üniformadan dolayı oldukça heybetli ve asil bir duruşa sahip olduğunu ifade ettiği Binbaşı Aziz Bey’i yıllar sonra yeni görevinde sivil ve basit kıyafetleriyle oldukça vasat bir halde bulduğunu ifade eder.
***
1899-1902 Güney Afrika Savaşı yüzyılın en önemli savaşlarından birisi olmuştur. Birçok propaganda aracının etkin şekilde kullanıldığı savaş tüm dünyada ve Osmanlı Devleti tarafından da yakından takip edilmiştir. Yaşamakta olduğu iç ve dış buhranlara rağmen Devlet-i Aliyye’nin savaşa gözlemci göndererek kendi kaynağıyla yakından izlemesi imparatorluğun dünya siyasetindeki konumunu göstermesi açısından önemli ipuçları verir. Bu bağlamda Binbaşı Aziz Bey’in özellikle savaşla ilgili yazdığı raporlar Osmanlı Devleti’nin Güney Afrika’daki bu önemli savaşa bakış açısını anlamak açısından önem arz eder. Aziz Bey ile ilgili yapılacak kapsamlı bir çalışmanın Osmanlı Devleti’nin Afrika politikasını anlama açısından da önemli katkıları olacaktır.