25 Eylül 2017 tarihinde Kuzey Irak’ta yapılması planlanan bağımsızlık referandumu esasında Kürt yönetiminin uzun süreden beri izlediği politikaların bir sonucu. Bölgede oluşan istikrarsız konjonktürden yararlanmak isteyen Irak Kürtleri, bağımsızlık şartlarının oluştuğunu düşündükleri an Bağdat yönetimine karşı harekete geçmekte. 25 Eylül’de yapılacak bağımsızlık referandumu da Kürtler için yeni bir politika değil zira bağımsızlık istekleri bir yüzyıl kadar geriye gitmektedir. Osmanlı zamanında üç parçalı eyalet sistemi ile yönetilen Irak, İngiltere mandaterliği altında Kral Faysal yönetiminde merkezileştirilmişti. Yeni devlet yapılanması içerisinde yer almak istemeyen Kürtler, 1918 yılından itibaren bağımsızlık taleplerini dile getirmeye başlamışlardı. Önümüzdeki ay yapılacak olan bu referandum ise tüm bu sürecin bir devamı. Ancak Irak’ta Kürtlerin bu arayışı karşısında diğer etnik grupların aynı fikirde olduğunu söylemek mümkün değil. Bu noktada Irak Türkmenleri’nin tutumu ise hem Irak’ın geleceği hem de Türkiye’nin Irak’taki varlığı açısından önem arz ediyor.
Irak Kürtlerinin Bağımsızlık Arayışının Kısa Tarihi
1921’de Irak’ın Musul’u da içine alan manda devletinin ortaya çıkması Kürtler için iyi bir gelişme olmamıştı. Bağımsızlık isteklerini saklamayan Kürtler, 1932 yılında Molla Ahmet Barzani liderliğinde bağımsızlık için ayaklanma başlattılarsa da bir sonuç alamamışlardı. O tarihte İngiliz mandaterliğinin sona ermesi ile bağımsız olan Irak, bünyesinde barındırdığı azınlıklara sosyal-kültürel alanda geniş haklar tanımıştı ve bu haklardan Kürtler de önemli bir pay almışlardı. Ancak bağımsızlık talepleri ve arayışları bugüne kadar hep süregeldi. Irak Kürtlerinin lideri Molla Mustafa Barzani, SSCB’ye kaçmak zorunda kalıp 1958 Irak darbesi sonrası ülkeye geri döndükten sonra iktidar ile işbirliğine girişti ve Irak anayasasına Kürtlerin Irak’ın asli unsuru olarak girmesini sağladı. Aynı şekilde Kürdistan Demokrat Partisinin (KDP) yasal hala gelmesi ile birlikte Molla Mustafa Barzani’nin liderliğinde 1961 yılında Kuzey Irak için özerklik talep edildi fakat bu istek de hükümet yetkililerince karşılık bulmamıştı.
1991 yılında yaşanan Körfez savaşı ve oluşan kaos, Kürtler için bulunmaz bir fırsata dönüşmüştü. Süreç içerisinde Bağdat yönetimin zayıflığını gören Kürtler bağımsızlık isteği ile tekrardan ayaklanma başlatmışlardı. Ayaklanmaları bastırmak isteyen Saddam Hüseyin kısa süre içerisinde toparlanan Irak ordusunu Kürtlere karşı harekete geçirdi. Bu duruma sessiz kalmak istemeyen Birlemiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 1988 yılındaki Halepçe Katliamının benzerinin yaşanmaması için 688 sayılı karar ile Kürtleri koruma altına aldı. Bu karar ile 36. Paralelin kuzeyindeki yerleşim alanları uçuşa yasak bölge ilan edildi ve Kürtler için adeta devletleşme süreci başladı. ABD öncülüğünde başlatılan Huzur operasyonları ile tamamen Saddam Hüseyin’e karşı korunan Kürtler, bu dönemde parlamento ve teşkilatlanma yolunda adım atarak kurumlarını oluşturmaya çalıştılar.
2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle birlikte Kürtler Irak’ta altın çağını yaşamaya başladılar. Bu dönemde ABD’nin sahadaki en büyük yardımcı gücü konumunda bulunan Kürtler, ödüllerini 2005 yılında Irak anayasasına mevcut bölgelerini Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) adı ile yasal bir statüye dayandırarak aldılar. Irak’ın 2003 işgali sonrasında Cumhurbaşkanlığı ile Genelkurmay Başkanlığını (2016 yılına kadar) elinde bulunduran Kürtler, Irak devleti içerisinde de oldukça güçlendiler. IKBY’nin kendi başına petrol ihracına başlaması ve ekonomik anlamda rahatlaması bir nevi merkezi yönetime meydan okuma olarak da algılandı. Yine Bağdat hükümetinin karşı çıkmasına rağmen birçok uluslararası petrol şirketleri ile anlaşma imzalaması ve Kerkük petrol boru hattını IKBY boru hattına bağlayarak petrol ihraç etmesi, IKBY’nin bağımsızlık yolunda hareket ettiğinin de göstergesi olarak değerlendirilmiştir.
Referandumun Getirecekleri
Haziran 2014’te IŞİD’in Musul’u ele geçirmesi ve hâkimiyet alanını genişletmesi Kürtleri, dağılan Irak ordusu yanında başat güç olarak ortaya çıkarmıştır. Peşmerge’nin Irak ordusundan boşalan yerleri hızlı bir şekilde doldurması ve daha sonra buradan çıkmayacağını ilan etmesi tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Çünkü IKBY ele geçirilen mekanları yapılacak referandumda doğal sınırları içerisinde göstermiştir.
IŞİD’in IKBY menzillerine saldırması sonrasında Peşmerge güçlerine daha fazla kaynak aktaran Erbil yönetimi memur maaşlarında da kesintiye gitmişti. Ayrıca Bağdat yönetiminden de beklenen ödemelerin gelmemesi toplum içerisinde huzursuzluğa neden olmakta. Yerel kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre halk ile IKBY yönetimi arasında bağımsızlık sürecinde bir uyumsuzluk bulunmakta. Dolayısıyla Kuzey Irak’ta yapılması planlanan referandumda doğrudan halkı etkileyecek sıkıntılar söz konusudur. Bu yüzden halka göre öncelik referandumdan ziyade ekonomik/sosyal kalkınmanın gerçekleştirilmesidir. Çünkü yaşanılan savaş bölge insanını oldukça yormuş ve ekonomiyi durma noktasına getirmiştir. Yine KDP iktidarının referandumdan sonra nasıl bir süreç izleneceğini açıklamaması ya da ortaya bir projenin konmaması halk tarafından referandumun dünyaya karşı gösterilecek bir belgeden ibaret olduğu şeklinde algılanmasına da neden olmaktadır.
IKBY’deki yaygın düşünce referandumdan sonra bağımsızlık ilanının hemen gerçekleşmeyeceği ve Barzani’nin iktidarını pekiştirdikten sonra çıkan kararı rafa kaldıracağı inancıdır. Bu inanç toplumun birçok kesiminde hâkimdir. Çünkü hali hazırda zor ayakta duran ekonomi, bağımsızlık kararı sonrasında Bağdat yönetiminin ödenekleri kesmesi sonucu tamamen çökme tehlikesi ile karşılaşabilir. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde çoğu tüccarlar yatırımlarını referanduma kadar askıya almışlardır. Yatırımcılar ve tüccarlar Bağdat ile Erbil arasında meydana gelebilecek olumsuz bir gelişme karşısında daha fazla zarara uğramak istememektedirler.
Siyasi arenaya baktığımızda ise düzenlenecek referandumda siyasi partiler arasında konsensüs tam anlamıyla sağlanmış değildir. Özellikle Goran’ın referanduma yönelik ilk başlardaki olumsuz açıklamaları devam etmemekle birlikte referandum kararının alınış yönündeki hoşnutsuzlukları sürmektedir. Çünkü Goran hareketi ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) kararın parlamentodan alınmasını istemektedir. Böylece karar parlamentodaki tüm taraflar tarafından desteklenmiş olup, parlamentonun etkinliğinin artacağı inancındadırlar. Eğer referandum kararı parlamento tarafından çıkartılacak bir yasa ile desteklenmez ise diğer siyasi partiler tarafından protesto edilebilir. Yine referandumda Goran ve KYB’nin de içinde olduğu toplumsal uzlaşı sağlanamaz ise %30-40 civarında hayır oyunun olabileceği sahadaki verilere göre değerlendirilmektedir.
Irak Türkmenlerinin Referandum Tutumu
Kuzey Irak’ta yapılması planlanan bağımsızlık referandumu bölgede yaşayan birçok halkı ve Irak Türkmenlerini yakından ilgilendirmektedir. Irak Türkmenleri IKBY’nin referandum kararına sert tepki göstermişlerdir fakat bunu önlemek için ellerinde herhangi bir siyasi ya da silahlı güç bulunmamaktadır. Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Mehmet Tütüncü’ye göre ilan edilen referandum ve arkasından gelen bağımsızlık, orta ve uzun vadede sürdürülebilir olmaktan çıkabilir. Çünkü Sünni Araplar ile Türkmenler, Kürtlere karşı topraklarını geri almak için ortak hareket edebilirler. Şu an için Irak’ta güçsüz durumda olan Sünni Araplar ve Türkmenler ilerleyen zamanlarda güçlenirler ise topraklarını geri almak için silaha sarılmaktan geri durmayacaklardır.
Kuzey Irak’ta bulunan Türkmenlerin bağımsızlık referandumu karşısındaki politikaları Irak Türkmen Cephesi ile aynı çizgidedir. IKBY içerisindeki bazı siyasi ve sivil toplum kuruluşlarının Türkmenlerle ilgisi yoktur. Bunlar Türkmen politikalarına karşı Kürtler tarafından kurdurulan tabela partisi ya da sivil toplum kuruluşlarıdır. Kürt yönetimi zaman zaman oluşan tepkileri engellemek için bu kuruluşları kendilerine karşı kılıf olarak kullanmaktadır. Genel olarak bu bölgede yaşayan Türkmenlerin çizgisi Irak Türkmen Cephesi ile aynı doğrultudadır.
Kuzey Irak Kürt Yönetimi, Kerkük’te Türkmenleri asimile etme politikasını en ağır bir şekilde uygulamaktadır. Hali hazırda görev yapan Kerkük valisinin temel görevi de budur. Kerkük’te bulunan Türkmenleri olabildiğince devlet kurumlarından uzaklaştırarak sayıca az göstermeye çalışmaktadır. Burasının bir Kürt şehri olduğu yönündeki çalışmalarını da hızlandırmaktadır. Son olarak Kerkük Güvenlik Komisyonundaki tek Türkmenin de komisyondan çıkartılması bunun işaretlerindendir.
Türkmenler kendileri aleyhine oluşan durumlar karşısında yönlerini her zaman Türkiye’ye çevirmektedirler. Özellikle Kerkük’teki devlet kurumlarına Kürt Bayrağı asılması olayında Türkiye’nin sert tepkisinin gelmesi, Türkmenler için bir umut olmuştu. Fakat gösterilen tepkilerin söylem düzeyinde kalması, Türkmenlerin herhangi bir kazanım elde etmesinin önüne geçmiştir.
Devletlerin Irak’a yönelik söylemleri artık dengeleri değiştirmemektedir. Bunun yerine sahada aktif olan devlet dışı güçler dengeleri değiştirmeye yönelik adımlar atmaktadır. Bunu İran’ın desteklediği grupların başarı ile yaptığını söyleyebiliriz. Türkmenler özelinde de İran’a karşı özellikle IŞİD saldırıları sonrasında bir yönelme söz konusudur. Özellikle Şii Türkmenler İran ile yakın ilişki içerisine girmektedir. Aslında bu duruma da nispeten hak vermek mümkündür zira IŞİD saldırıları karşısında Türkiye soydaşlarına yeterli ilgiyi gösterememiştir. Dolayısıyla İran, Haşdi Şabi aracılığı ile Şii Türkmenler üzerinde oldukça etkili olmaktadır. Ayrıca Haşdi Şabi’nin içerisinde Türkmenlerin oluşturduğu birlikler de bulunmaktadır.
Genel olarak Türkmenler yine de en büyük destek ve kuvvet olarak anavatanı görmektedirler. Çünkü Irak’ta diğer gruplar gibi silahlı güçlerinin olmaması sürekli değişen politikalar karşısında onları etkisiz kılmaktadır. Türkiye’den beklentiler ise 1990 Körfez Savaşı’nda ve 2003 Irak işgali sırasında olduğu gibi bu defa oyunun dışında kalmamasıdır. O dönemlerde Amerikan yönetiminin verdiği sözlere güvenerek hareket alanını daraltan Türkiye, günümüzde bu politikalarının olumsuz sonuçlarını açıkça görmektedir. Hasılı Türkiye, Irak Türkmenlerini bölgesel dengeleri bozmayacak şekilde korumalı ve gerekli desteği vermelidir.
Sonuç olarak bütün bu gelişmelere bakıldığında bağımsızlık referandumunun ne Kürtlere gerçek bir bağımsızlık vereceğini ve ne de bölgeye istikrar getireceğini söyleyebiliriz. Aksine bölgede yeni çatışma alanları açacak, üstelik zaten sınırlı olan kaynaklar üzerindeki paylaşım kavgasını daha da artacaktır.