Sudan Cumhuriyeti, Osmanlı Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın 1821 yılında eski Funcistan ve Darfur sultanlığını ele geçirerek bugünkü Sudan’ın bulunduğu coğrafyayı Mısır eyaletine ilhak etmesi sürecine dayanmaktadır. Ancak Sudan Cumhuriyeti’nin fiili olarak ortaya çıkışı, İngiliz sömürgesinin son döneminde, 1953 yılında, Sudan parlamentosunun özerk olmayı, Mısır ile birleşme seçeneğine tercih etmesinin bir sonucudur. Dolayısıyla 1821 yılından 1953 yılına kadar 132 yıl süren tarih diliminde, Sudan’da kurulan Mehdi Devleti dönemi hariç (1885-1898), Sudan tarihini daha ziyade dış faktörler belirlemiştir. Nitekim 1821 yılından 1885 yılına kadar süren 64 yıllık Osmanlı – Mısır hakimiyeti döneminde Sudan’ın coğrafi sınırları belirlenmiştir. 1898 yılından 1956 yılına kadar devam eden İngiliz sömürge döneminde ise özellikle kurulan yeni şehirlerde yaşayan ve modern eğitim almış kişilerin zihinlerinde Sudanlılık fikri yeşermiştir.
Bu şekilde modern döneme girmiş olan Sudan’da siyasi hayatın doğuş serüveni de şöyle gelişmiştir: İngiliz sömürge döneminde kurulan okul ve enstitülerin siyasi hayata bir zemin teşkil ettikleri görülmektedir. Söz konusu okul ve enistitülerin mezunlarının kurdukları cemiyetlerde modern Sudan’ın ilk kuşak siyasetçileri yetişmiştir. II. Dünya Savaşı sonrasında, İngilizler 1956’da Sudan’dan çıkarken Sudan’ın idaresini bu siyasetçilere devretmişlerdir. Aslında İngilizler, akıllı bir yöntemle, yeni eğitim almış ve kültürel cemiyetler kurmuş bu gençlerin daha sonra gruplaşarak, siyasetlerine engel olmamaları için kendi kontrolleri altında onlara siyasi yapılar oluşturma şansı tanımışlardı.
Bu idareci siyasetçi/idareci gençlerin, kabile liderleri ve dini tarikatların/grupların önderlerinin, otorite olduğu o dönemki Sudan toplumunda kabul görüp etkin olmaları söz konusu değildi. Geleneksel zihniyete sahip kabile liderleri ve tarikat önderlerinin ise yeni kurulan siyasi yapılarda veya İngilizlerin kurdukları bürokratik birimlerde yer alacak halleri de yoktu. Dolayısıyla, genç siyasetçiler de toplumda itibar kazanmak için dini tarikatlar ile ilişki kurmak ve onlara bağlamak zorundaydılar. Gelenekçi yapılar ve tarikatlar de aynı şekilde siyasi takımlarını oluşturmak için modern eğitim almış gençleri devşirmeleri gerekiyordu. Bu şekilde çıkar evliliği diyebileceğimiz bir ilişki oluştu. Bu ilişki, Sudan’ın modern tarihini belirleyen en önemli unsur olmuştur.
Sömürgecilikten Günümüze Sudan’ın Siyasi Gündemi
İngilizler, 1898 yılında Sudan Mehdi devletini yıkarak Sudan’ı kontrolünü sağlamışlardı. Bu süreçte bir sömürgeci güç olarak İngilizler, Sudan’ın doğal kaynaklarından istifade etme amacına dayalı; pamuk ekmek için Sudan’ın en verimli bölgelerinde büyük tarım alanları kurdukları gibi bölgeleri birbirine bağlayan ve Port Sudan limanına giden uzun bir demiryolu şebekesi da inşa ettiler. Bu süreçte İngilizler, idari işlerinde yardımcı olacak kadro yetiştirmek üzere birkaç okul ve enstitü kurmaya ihtiyaç duydular. Bu okullar, Sudanlı gençlerin gruplaşmaları için çok iyi bir zemin teşkil etmiş ve 1924 yılında Sudanlı öğrenciler Beyaz Bayrak (el-liva el-Abyad) adı gizli bir cemiyet kurdular. Bu Cemiyeti bir eylem düzenlemesi sonucunda Sudanlı öğrencilerin gizli işler çevirdikleri ortaya çıkmıştır. Bu hadisenin, Sudan siyasi tarihindeki yeri oldukça önemlidir. Çünkü, eylem yapan gençler, Mısır’daki el-Vefd partisi düşüncelerinden etkilenip, İngilizlere karşı, Sudan’ın, Mısır ile birleşme fikrini savunmaktaydılar. İngilizler, bu gençlerin hareketlerini kanlı bir şekilde bastırarak, Beyaz Bayrak cemiyetini kapattılar. Bir daha böyle bir olay çıkmaması için de 1930’lı yılların başında Mezunlar Cemiyeti’nin kurulmasını sağlayarak, genç mezunların faaliyetlerini denetime tabi tuttular.
Başta kültürel ve ilmi faaliyetleri düzenlemekle yetinen Mezunlar Cemiyeti’nin üyeleri zaman içerisinde siyasi tartışmalara da girdiler. İlk tartışılan konu yine, İngilizler çıktıktan sonra, Sudan, Mısır ile birleşmeli mi, yoksa tamamen bağımsız mı olmalı sorusu oldu. Birleşme fikrini savunanlar gruplaştıkları gibi tamamen bağımsız olalım düşüncesini benimseyenler de ayrı baskı grupları oluşturdular. Dolayısıyla 1930’lı yıllardan, Sudan meclisinin 1953 yılında tamamen bağımsızlığını benimseyene kadar, aydınlar arasında Mısır ile birleşme meselesi ana gündem idi. Mısır ile birleşmeyi savunanlar, al- Khatimiyah tarikatına bağlanırken, Sudan’ın bağımsızlığını isteyen grup al- Ansar el-Mahdi cemaatine bağlandılar.
İngiliz asker ve idarecileri 1 Ocak 1956’da bayraklarını Hartum’daki Sudan Hakimi Sarayı’ndan indirip Londra’ya dönmek üzere trenlere bindiklerinde yıllardır benimsenen Sudan Sudanlılarındır (es-Sudan li’s-Sudaniyin) sloganı gerçek oldu. İngilizlerin tahliyesi ve Sudan meclisinin iki yıl önce Mısır ile birleşme önerisini reddetmesiyle, amatör genç siyasetçiler gündemsiz kaldı. Dolayısıyla bağımsızlık döneminin ilk iki yılını iktirdar kavgalarıyla geçirdikten sonra, 1958 yılında idareyi İngilizler döneminde kurulan Sudan Savunma Kuvvetleri Komutanı olan General İbrahim Abud’a teslim ettiler. Abud 1964 yılındaki sivil devrime kadar iktirdarda kaldı. Bu dönemde özellike Hıristiyanların yoğun bir şekilde yaşadıkları Güney Sudan’da tepeden indirme siyasetler uygulandı. Bu yüzden, Hartum merkezi hükümet ve idaresince marijinalize edildiklerini düşünen Güneyliler, merkeze karşı silahlı mücadele başlattılar. Bu silahlı mücadele, barış süreçleri hariç, 2005 yılında kapsamlı Barış (Comprehensive Peace Agreement) Anlaşması imzalanana kadar sürmüştür. Güneyliler de Kapsamlı Barış Anlaşmasında, kendi kaderlerini belirleme (Self-determination) maddesinden faydalanarak Kuzeyden ayrılmayı tercih ettiler. Güney Sudan Sorunu yaklaşık olarak yarım asır boyunca Sudan’ın gündeminde kaldı.
Abud iktidarının, 1964 yılında düşmesinden sonra Sudan tekrar İngiliz döneminde yetişmiş siyasetçi kuşağın idaresine dönmüş oldu. Bu şekilde, tekrarlanan seçimler, iktidar kavgaları tekrar gündeme geldi. Ancak geçen yıllar içinde işçi sındıkalarındaki sosyalist/komünist grupların ve İngilizlerin kurdukları Gordon Memorial Koleji’den çıkma Hartum Ünivetsitesi’inde ve başka yerlerde İslamcı gençlerin çoğalmasıyla, Sudan Siyasi hayatına yeni belirleyici aktörler de katılmış oldu. Bahsettiğimiz bu iki grup, idelojik dayanağı ve menifestosu olan gruplar oldukları için söylemleri, İngiliz döneminde yetişme liberal zihniyete sahip sayetçilerinin söylemlerinden daha açık ve anlaşılır nitelikteydi. Dolayısıyla bunlar kolayca askerler ve sivil toplum arasında kabul görmüşlerdi.
Siyasi gidişattan memun olmayan kümonistler, 1969 yılında Sudan Silahlı Kuvvetlerinin genereli olan Numeyri’yi ülkede reformlar yapmak ve istıkrarlı bir düzen kurmak için bir derbe/devrim yapmaya ikna ettiler. Bir kümonist olarak iktıdara gelen Numeyri birkaç yıl sonra tövbe ederek islamcılığı benimseycektir. Bu dönemde Hassan al- Turabi liderliğinde İslami Cephe/İslami Hareketi büyüyecek ve Sudan’ın tüm şehirlerine ulaşacaktır. Numeyri de selefi Abud gibi 1985 yılında insanların sokaklara dökülmesi sonucunda iktidardan indirilmiştir. Yeni bir demokrasi sürecine giren Sudan siyasetçileri, hükümeti yine işlemez hale getirdiler. Sudan’ın en önemli siyasetçilerinden el- Şerif İzzeddin el- Hindi bu vahim durumu anlatmak için “bu demokrasimizi, bir köpek alırsa, kovalayacak kimseleri olmacaktır” ifadelerini kullanmıştır.
Bu siyasi kavgalar olurken tabii olarak ekonomi dengesini kaybediyordu. Bu yüzden İnsanlar, baskıcı olan fakat bir şekilde istıkrarı sağlayan askerlerin müdahalerine iyi bakıyorlardı. Fakat askeri rejimlerde denetim ve hesap verme şafaf biçimde gerçekleşmediğinden yolsuzluklar arttı. Bu yolsuzlukların doğurduğu sonuclar gündeme geldiği için, sokaklar, Abud ve Numeyri örneğinde olduğu gibi askerleri de indirmek zorunda kalıyorlardı.
Sudan’ın siyasi hayatında demokrasinin kendisi bizatihi bir değer değildi, olsa olsa iktidara taşıyan bir araçtı. Dolayısıyla, daha pratik araçlar bulunursa, demokrasiden vezgiçilebilirdi. Bunun en açık örneğini 1989 yılından Ömer el-Beşir darbesinde görebiliriz. Çünkü İslam Cephesi, 1980’li yıllarında sonunuda parlamento’de ikinci parti olmasına rağmen ve sonraki seçimde iktidar partisi olması muhtemel iken, 1989 yılında Sudan Silahlı Kuvvetleri içerisindeki mensuplarını harekete geçirerek bir darbe yapttılar. İslami Cephe ikatidara geldiğinde gündemi, siyasi ve gündelik hayatın islamlaştırılması olmuş ve iktirdarlarının ilk yıllarında İslami anayasa, İslam ceza hukuku, İslami bankacılık gibi sorunların üzerinde kafa yorarak bir çok alanda reform gerçekleştirmiştir. Ancak 1999 yılında kendi içinde bir bölünme yaşayarak, askeri zihniyet ile hareket etmeleri, ayrıca dış ülkelerin baskısı ve iç savaşların etkilerinden dolayı Sudan’ın İslami iktidarının başarısızlıkları başarılarının önüne geçti. Zira bu dönem siyasetçi ve idarecileri arasında yolsuzluk, haksız uygulamalar, ani zengimleşmeler çarpıcı bir şekilde gözükmeye başladı. Bu yüzden Sudan’da mevcut iktirdarın değişmesi gerektiği hususunda İslamcılar dahil herkeste bir mutabakat hasıl oldu.
İki Kuşağın Farklı Gelecek Tasavvurları
Evet Sudanlılar, değişim olması noktasında müttefiktirler. Fakat değişim nasıl olmalı ve değişimi kimin yapacağı konusunda da kafaları karışıktır. Zira Sudan’da değişim için 1958, 1969 ve 1989 yıllarında olmak üzere üç darbe yapıldı ve sonuçları vehim oldu. Bu yüzden bugün Sudan’da siyasetçilerinin hepsi, darbelerin değişim için sağlıklı bir araç olmadığı, diktatörlüğe yol açacağı ve ülkenin ekonomik olarak gelişmesinin önünde engel olduğu şeklinde fikirler beyan etmektedirler. Ancak aralarında takiye yapanlar yok mudur var mıdır? sorusu tartışmaya açıktır. Arap Baharı tarzı eylemler, Sudan’da daha önce denenmiştir. Çünkü 1964 yılında Abud’un ve 1985 yılında Numeyri’nin iktidardan indirilmeleri, insanların özellikle öğrencilerin, bürokratların ve sendika işlerinin sokağa dökülmesiyle gerçekleşmişti. Dolayısıyla Sudanlıların bu iki yol dışında yeni bir değişim yolu aramaları gerekmektedir.
Değişimin önderleri kimler olmalı meselesine gelirsek. Bugün Sudan’daki mevcut nüfusun belki % 75’i 40 yaşın altındadır. Sudan’ın siyasetçileri ise sömürge döneminde doğup yetişen ve 70’ine yaklaşmış yaşlı kesimlerdir. Doğal olarak bu iki grubun öncelikleri farklıdır. Gençler daha pratik ve ayrıntılı demokrasileşme, ordunun konumu, siyasi partilerin görevleri ve eğitim konuları gibi derin konular üzerinde kafa yorarlar iken; yaşlı siyasetçiler, geçmişten gelen ideolojik söylemler, sonraki seçimler, dış ülkelerin tutumları gibi daha sathi meseleler ile meşguldürler. Gençlerin bu arayışı her halükarda gelecekte demokratik zeminde gelişecek yeni bir Sudan için umut vaat etmektedir.