11 Nisan 2019 tarihinde Sudan ordusu, mevcut siyasi rejimin başı Devlet Başkanı Ömer el-Beşir’i görevden aldığını ilan etmiştir. Böylece, ülkede 30 yıla aşkın (30 Haziran 1989-11 Nisan 2019) süren bir dönem sona ermiştir. Sudan, 19 Aralık halk ayaklanmasıyla birlikte, tarihinde üç halk ayaklanması (1964, 1985 ve 2019), üç demokratik dönem (1953-1958, 1964-1959 ve 1986-1989) ve üç askeri rejime (1958-1964, 1969-1985, 1989-2019) şahitlik etmiştir. Dolayısıyla, 11 Nisan’da yaşanan olay, ülke tarihinde bir ilk değildir. Zira 1964 ve 1985 yıllarında da ülke genelinde yaşanan halk ayaklanmaları sonucunda, Sudan ordusu, yönetime el koymak durumunda kalmıştır. Her defasında da ordu ve sendikalar denetiminde, bir geçiş döneminden sonra, demokratik hayata geçilmiştir. İç ve bölgesel dinamiklerin değiştiği bugünkü konjonktüre rağmen, bu sefer de Sudanlılar aynısının tekrarlanmasını ümit etmektedirler.

11 Nisan’daki olay yeni sorular ile birlikte eski soruları da tekrar gündeme getirmiştir. Ülkenin geçmişi, bugünü ve geleceğiyle ilgili sorular üç kategoride ele alınabilir.  Burada, söz konusu soruları sorup Sudan’da ne olup bittiği ve ne olabileceğiyle ilgili bir analiz yapılmaya çalışılacaktır.

Halk Ayaklanmasının Görünmeyen ve Görünen Nedenleri Nelerdir?

Sorunların birincisi; Ömer el-Beşir rejiminin neden ve nasıl devrildiğidir? Bu sorunun cevabı; aslında Ömer el-Beşir rejiminin nasıl iktidara geldiği ve nasıl iktidarda 30 yıl kalabildiğinde saklıdır. 30 Haziran 1989 tarihinde iç savaş ve siyasi istikrarsızlıktan dolayı ekonomik olarak yıpranan Sudan’da Ömer el-Beşir liderliğinde bir grup asker, başarılı bir darbe gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla siyaseten, Ömer el-Beşir rejiminin meşruluğu, hep bir tartışma konusu olmuştur. Bu durum karşısında Devlet gücüyle siyasi partileri baskılayan rejim, İslamcı-Arapçı bir ideolojiyi benimsemiştir. Farklı dinlerin ve çeşitli kültürlerin olduğu Sudan’da Müslüman olmayanlar ve Arap olmayanlar, silahlı mücadeleler dâhil farklı metotlarla Ömer el-Beşir rejimine karşı çıkmışlardır. Bu bağlamda ülkenin güneyinde ve batısında kanlı iç savaşlar yaşanmıştır. Yani siyasi meşruluğu tartışılan Ömer el-Beşir rejimi belli başlı bölgelerde sosyal kabulünü de yetirmiştir. Siyasi meşruiyet konusunu totalitarizm ve özgürlükleri kısıtlamakla kapatan rejim, sosyal kabul meselesini de yüzeysel ekonomik reformlarla çözmeye çalışmıştır. 2010 yılından sonra ülkede yaşanan krizlerden sonra rejimin kullandığı ekonomik reform kartı sadece etkisiz hal almadı bilakis hükümete karşı kullanan birincil faktör haline gelmiştir. Böylece Siyasi meşruluğu sorgulanan, ülkenin çeşitli bölgelerinde sosyal kabulünü yitiren ve ekonomik başarısızlığı dışa vuran rejimin elinde şiddet dışında başvuracak başka bir şey kalmamıştır. Bu şiddet, silahlarıyla karşı çıkan isyancı hareketleri de aşarak şehirlerde barışçıl bir biçimde memnuniyetsizliğini ifade etmek isteyen vatandaşlara karşı da kullanılmıştır. Özellikle 2013 Eylül ayındaki protestolarda yüzlerce kişi öldürülmüştür. Ekonomik başarısızlığını inkâr edemeyen ve baskının sadece ona karşı olan muhalefetin artmasına sebep olduğunu gören Ömer el-Beşir rejimi, 2015 seçiminden sonra Sudan’daki farklı siyasi grupları ulusal diyaloga çağırmıştır. Diyalog çağrısına birkaç istisna dışında tüm gruplar tarafından olumlu cevap vermiştir. İki Yıl süren ulusal diyalog sürecinin, 2017 yılında sona erdiğinde yeni bir siyasi ortamın tesis edilmesi için taraflar özgürlükleri kısıtlayan kanunların kaldırılması, siyasi çoğulculuğa dönülmesi gibi çeşitli noktalar üzerinde uzlaşmışlardır. Buna rağmen rejim siyasi partilerin faaliyetlerini engellemeye ve basın özgürlüğünü kısaltmaya devam etmiştir. Bu pratikler, muhalifleri rahatsız ettiği kadar rejimin içinden bile eleştirel seslerin çıkmasına neden olmuştur.

Diğer taraftan Sudan halkı, 2020 yılına doğru seçim yoluyla değişimin gerçekleşmesini ümit etmeye başlamıştır. Çünkü 2005 anayasasına göre Ömer el-Beşir artık aday olamayacaktır ki; kendisi de 2015 seçimlerinden sonra farklı münasebetlerde anayasaya göre son dönemi olduğunu dile getirmiştir. Ancak 2018 Haziran’ından sonra rejim, Ömer el-Beşir’in aday olması için anayasa değişikliğine gidileceğine dair açıklamalar yapmıştır. Bu konuda rejimin talihsizliği bu açıklamaların ekonomik durumun en kötüleştiği döneme denk gelmiş olmasıdır. Zira o dönemde akaryakıt azlığından istasyonlarda kuyruklar görüldüğü gibi Sudan Cüneyhi de dolar karşısında her gün hızlı bir şekilde değer kaybetmekteydi. En son Aralık ayına doğru gelindiğinde ekmek fiyatlarına büyük zam yapılmıştır. Aslında bu karar sürecin geri dönülemez noktası olmuştur. Çünkü siyasetle ilgilenenler ve silahlı isyancılar nezdinde meşru olmayan Ömer el-Beşir rejimi, halk yığınları tarafından da açık bir şekilde reddedilmeye başlanmıştır.

19 Aralık 2018’den 6 Nisan 2019’a Kadar Neler Yaşandı?

2018 Aralık ayında, fırınlarda kuyrukların görüldüğü günlerde ekmek fiyatlarına zam yapılmıştır. 19 Aralık’ta Sudan’ın kuzey ortasında yer alan Atbara şehrinde ekmek bulamayan bir grup vatandaş toplandıkları yerde hükümete karşı slogan atmışlardır. Kısa zaman içerisinde sayıları artınca şehrin merkezine doğru yürümeye başlamışlardır. Beklenmeyen ve bir anda kendiliğinden gelişen bu eylem, şehirdeki Ömer el-Beşir Partisinin binasının ateşe verilmesi üzerinden polisin müdahalesiyle son bulmuştur. Ertesi gün, 20 Aralıkta, ülke doğusundaki Gadaref şehrinde binlerce vatandaşın katıldığı protestoda polisin şiddet uygulamasıyla 9 kişi hayatını kaybetmiştir. Protestolar daha sonra, Port Sudan, Nuhud, Niyala gibi farklı şehirlere sıçramıştır. Olayların günden güne büyüdüğünü gören Başkent Hartum da, Sudanlı Profesyoneller Topluluğu’nun (Sudanese Professionals Association SPA) çağrısıyla katılmıştır. SPA, 23 Aralık’ta Ömer el-Beşir’i görevi bırakmaya davet etmek üzere Cumhurbaşkanlığı Sarayına  düzenleyeceği yürüyüşe Sudanlıları davet etmiştir. Böylece, Sudan Halk Ayaklanması, ikinci aşamaya girmiştir. Zira kendiliğinden başlayan halk protestolarını örgütleyecek yeni örgüt orta çıkmıştır. Bu örgüt, müteakip günlerde Sudanlı Profesyoneller Topluluğu adına olan sosyal medya hesapları üzerinden Hartum’da yeri, günü ve saati belirleyerek vatandaşları hükümete karşı gösterilere davet etmeye devam etmiştir. Bu durum, 23 Aralık 2018-6 Nisan 2019 tarihleri arasında devam etmiştir. Bununla beraber SPA 1 Ocak 2019 yani Sudan Bağımsızlık yıldönümünde farklı siyasi gruplarla Özgürlük ve Değişim Deklarasyonunu imzaladıklarını ilan etmiştir.  Deklarasyona imza atanlar arasında siyasi partiler, silahlı muhalefet hareketleri, sivil topum kuruluşları bulunmaktadır. Siyasi muhalefet gruplarının bir çatı altında toplanmasıyla rejime karşı ayaklanma başlatılan üçüncü aşamaya taşınmıştır.

Özgürlük ve Değişim Deklarasyonu Ne İçermektedir?

Hartum’da 1 Ocak 2019’da yapılan açıklamada şunlar söyleniyordu:

Biz, Sudan halkı, Bu deklarasyonla, ülkenin kuzeyinde, güneyinde, doğusunda, batısında ve ortasındaki çeşitli köy ve şehirlerimizde; tüm siyasi, sosyal hareketlerimiz, sendikal ve toplum güçlerimizle; baskı rejimini ortadan kaldırıncaya ve aşağıdaki hedeflere ulaşıncaya değin tüm barışçıl mücadele metotlarını kullanmaya devam edeceğimizi beyan ediyoruz:

Birincisi, Ömer el-Beşir’in ve rejiminin kayıtsız şartsız, ülkenin yönetimini derhal bırakması.

İkincisi, Aşağıdaki görevlerin yerine getirilmesi için, Sudan halkının farklı gruplarıyla uzlaştığı; ülkeyi 4 yıl süresince idare edecek bağımsız, ehil ve teknokrat kişilerce müteşekkil bir geçiş hükümetinin kurulmasıdır:

  • Asıl nedenlerini ele alarak ülkedeki savaşları sonlandırmak suretiyle yerinden olanların ve mültecilerin gönüllü olarak eski yerlerine dönmelerini sağlamak başta olmak üzere ülkede yaşanan savaşların tüm etkilerini ortadan kaldırmak ve bu bağlamda arazi sorunlarını adil bir şekilde çözüme kavuşturmaktır.
  • Ekonomik sorunları çözerek tüm alanlarda vatandaşların hayat şartlarını iyileştirmektir.
  • Adil ve kapsamlı barış anlaşması için tamamlayıcı mahiyette nihai güvenlik düzenlemeleri yapmaktır.
  • Geçiş dönemini yöneterek tek partinin kontrol ettiği baskı rejiminden halkın temsilcilerini seçtiği çok partili hayata geçişi sağlamaktır. Bununla beraber bağımsızlığını, ulusallığını, yeterlilik ve ehliyet şartlarını bozmadan tüm vatandaşlara eşit fırsatlar sağlayacak bir şekilde bürokrasiyi ve askeriyeyi yeniden düzenlemektir.
  • Adli bağımsızlığı ve hukuk üstünlüğü ilkelerine dayalı olarak hukuki ve adli sistemi yeniden düzenleyerek geliştirmektir.
  • Sudan kadınını güçlendirerek uğradıkları tüm ayrımcılık ve haksızlıkları ortadan kaldırmaktır.
  • Bloklaşmalardan uzak durarak bağımsızlık ve karşılıklı çıkar ilkelerine dayalı olarak Sudan’ın dış politikasını geliştirmektir. Bu bağlamda Güney Sudanlı kardeşlerimizle olan ilişkilerimiz özel önem arz etmektedir.
  • Sağlık, eğitim, bayındırlık sektörlerine destek sağlayarak devletin sosyal kalkınma ve sosyal güvenlikteki görevlerini vurgulamaktır.
  • Ulusal meseleleri tartışmak ve ulusal anayasa konseyi oluşturmak için kapsamlı anayasal konferans düzenlemektir.

Üçüncüsü, Yaşama haklarına karşı yapılan tüm ihlallere son vermek ve özgürlükleri kısıtlayan tüm yasaları kaldırmaktır. Ayırıcı uluslararası ve ulusal anlaşma ve yasalara uygun şekilde Sudan halkına karşı yapılan suçların faillerini yargılamaktır.

Bu deklarasyon müsveddesini imzalamakla birlikte; –eklemelere açık olduğu gibi, özellikle geçiş dönemi hükümetiyle ilgili Sudan halkının beklenti ve isteklerini karışlamak için çeşitli konularla ilgili daha önce muhalif siyasi parti ve grupların imzaladıkları anlaşma ve deklarasyonlar da göz önünde bulundurulacaktır- hedeflere ulaşıncaya dek sokaklara çıkarak tüm barışçıl mücadele metotlarını kullanmaya devam edeceğimizi vurguluyoruz. Güvenlik güçlerindeki kardeşlerimizi, el-Beşir’i ve rejimini – zaten fiili olarak halk iradesi karşısında sarsılmıştır – korumak için silahsız vatandaşlara işkence yapmak ve canlarını tehdit etmek yerine Sudan halkı safında yer almaya davet ediyoruz.

El- Beşir Görevden Nasıl Alındı?

Dört aydan fazla devam eden protestolara karşı toplumsal hareketlere karşı eğitimli olmayan güvenlik güçleri her türlü şiddeti uygulamıştır. Bu süre içerisinde onlarca kişi hayatını kaybetmiştir. Buna rağmen protestolar durmamış aksine şiddetlenerek sürmüştür. Bu durum karşısında ilk olarak Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir, protestoların arkasında dış güçlerin ve silahlı isyancı gruplarının kışkırtmaları olduğunu iddia ederek protestocuların Sudan halkını temsil etmedikleri değerlendirmesinde bulunmuştur. Değerlendirmesinin bu yönde olmasına karşılık protestoların başlamasına sebep olan ekmek fiyatlarına yapılan zamlardan vazgeçilmiştir. Keza Ömer el-Beşir, devam eden protestolar karşısında 2020 yılında planlanan seçimlerde aday olmayacağını da açıklamıştır. Hükümeti de fesh ederek ülke genelinde olağanüstü hal ilan edip federal ve eyalet hükümetlerini askerileştirmiştir.

Tüm zikredilen bu kararlar, SPA’nın gösterileri durdurması için yeterli olmamıştır. Çünkü 1 Ocak’tan sonra rota imzalanan Özgürlük ve Değişim Deklarasyonunun güdümünde olmuştur. Deklarasyonun ilk bendi de Ömer el-Beşir’in ve rejiminin kayıtsız şartsız, ülkenin yönetimini bırakması idi. Bu bağımda Nisan ayı yaklaşırken SPA Numeyri rejiminin devrildiği 6 Nisan 1985 tarihinin (6 Nisan Devrimi olarak bilinen) yıl dönümünde Sudanlıları Sudan ordusuna muhtıra teslim etmek üzere Genelkurmay Binasına yürüyüşe davet etmiştir. Tam planlandığı gibi binlerce kişi 6 Nisan’da genelkurmay binasına gelmiştir. Sayı yüzbinlerce çıkınca vatandaşlara yürüyüşün oturma eylemine dönüştürülmesi çağrısı yapılmıştır. Bugüne kadar devam eden bu oturma eylem Beşir rejiminin düşüşünü hazırlayan son aşama olmuştur. Ancak burada, bu sefer niçin genelkurmay binasının seçildiği, niçin güvenlik güçlerinin eskisi gibi sokaklara çıkan vatandaşlara müdahale etmediği gibi hala cevap bekleyen bazı sorular da bulunmaktadır.

Hükümet, gittikçe hem katılımcı sayısı hem de coğrafi alan açısından genişleyen ve uluslararası medyanın dikkatini çeken oturma eylemini, bir an evvel dağıtması gerekiyordu. Aynı gün, bunun görüşülmesi için Yüksek Güvenlik Konseyi (1. Cumhurbaşkanı  Yardımcısı, 2. Ordu Genelkurmayı, 3. Ulusal Güvenlik ve İstihbarat Servisi Başkanı, 4. İçişleri Bakanı ve Emniyet Genel Müdürü, 5. Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı) Cumhurbaşkanı yardımcısı Ahmet Haroun  başkanlığında toplanmıştır. Ancak burada toplananlar oturma eyleminin dağıtılması gerektiği noktası üzerinde anlaşmalarına rağmen operasyonun hangi metotla yapılaması konusunda anlaşmamışlardır. Bu konuda Ulusal Güvenlik ve İstihbarat Servisi başkanı Selah Gosh ve Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı Muhammed Hamdan Degalo “ne pahasına olursa olsun eylem dağıtılmalı” seklinde, siyasetçilerden gelen baskıları reddettikleri iddia edilmektedir.

Rivayetlere göre; Ömer el-Beşir başkanlığında yapılan başka bir Yüksek Güvenlik Konseyi toplantısında ; kendisinin de ne pahasına olursa olsun bir an evvel oturma eyleminin dağıtılması emrini vermiştir. Konseyin kimi üyeleri buna karşı çıkınca; Ömer el-Beşir’in “size emrediyorum emri yerine getiremiyor iseniz ben bizzat gideceğim” diye konuştuğu aktarılmaktadır. Hatta Degalo, Ömer el-Beşir’in şu ifadelerde bulunduğunu iddia etmiştir: Biz İmam Malik mezhebini benimsiyoruz, Maliki fıkıhçılara göre halkın selameti için halkın 3/1 öldürülebilir, Hatta ileriye giden Malikiler 2/1 öldürülebilir görüşündedirler. Degalo, Ömer el-Beşir’in bu şok edici yaklaşımına tepkisi “Hasbunallâhu ve ni’mel vekîl” olmuş, olduğu söylenmektedir. Ancak hakikat ileride arşivler açılınca anlaşılacaktır. Bu gelişmeler karşısında Yüksek Güvenlik Konseyi Ömer el-Beşir’i Cumhurbaşkanlığından azletmeye karar vermiştir. Şimdilik ortada dolaşan rivayetlerin dışında elde başka delil bulunmamaktadır. İleride tarih elbette bu konuyu aydınlatacak ve kimin ne dediği, ve nasıl davrandığı? ortaya çıkacaktır.

Not: Genel verilerin aktarıldığı bu yazıdan sonra, (II) ve (III) olarak Geçiş Süreci Tartışmaları ve Dış Güçlerin Süreci Takibi ve Genel Değerlendirme yazıları yayımlanacaktır.