İsrail’in 7 Temmuz 2014 tarihinde başlattığı hava saldırılarında hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı her geçen gün artarken, Gazze’de zaten kötü olan insani durum dayanılamaz boyutlara doğru gidiyor. Havadan, denizden ve karadan gelen saldırılarda hayatını kaybedenlerin yüzde 80’lik bölümünü siviller oluşturuyor. İsrail vurulan ya da zarar gören evlerin roket fırlatılan yerler olduğunu ileri sürse de, enkazdan çıkan kadın ve çocuk cesetleri bu bölgelerin büyük bölümünün roketlerle ilgisi olmayan evler olduğunu gösteriyor.

Aşırı güç kullanımı, sivil bölgelerin ayrım gözetmeden bombalanması, çocuk ve kadınların öldürülmesi ve daha bir sürü “uluslararası hukuk” alanına giren tabirler havada uçuşuyor ama İsrail ve onun âli menfaatleri söz konusu olduğunda hiçbir anlam ifade etmiyor.

Büyük İllüzyon

Kimilerine göre bölgedeki sorun Gazze’den atılan roketler. Bu roketler olmasa her şey güzel olacak ve barış gelecek. Son 7 yıldır atılan bu roketlerin 70 yıllık bir işgal sorununun sebebi değil sonucu olduğu görülmez ise, yukarıdaki hüsnü kuruntuya inanacak çok kişi bulunabilir. Hatta Filistinliler mevcut işgal durumunu kabul etseler hiç kimse belki de ölmeyecek! Dolayısıyla bütün sorun Filistinliler!

Bu roketlerin İsrailliler üzerinde yol açtığı psikolojik rahatsızlık, siren sesleri içinde sığınaklara koşma görüntüleriyle bize sunulurken, Gazze’de korkunç gürültüyle patlayan bombalar ve ölen yakınları sebebiyle şu an travma geçiren 25 binden fazla çocuğun durumu çok da önemli görülmeyebilir!

Ya da son 10 yıldır bu roketlerle hayatını kaybeden İsrailli sayısı sadece 64 iken, aynı sürede İsrail saldırıları sebebiyle ölen Filistinli sayısının 4700’ü (en az 1500’ü çocuk) aşmış olması da büyük bir sorun değil. Sayısına bakmadan her insanın hayatı değerli kuşkusuz ancak rakamlar bu değerin ne kadar aşağılandığını göstermesi bakımından çok anlamlı.

Son katliamların sebebi olarak gösterilen 3 Yahudi yerleşimci gencin öldüğü hadise BM İnsan Hakları Komisyonu’na kadar gitti. Ama bu olaydan iki gün sonra Batı Şeria’da başlayan operasyonlarda sorgusuz sualsiz öldürülen 10 kişi haber bile olmadı. Bunlardan sadece işkence edilip benzin içirildikten sonra yakılarak vahşi biçimde öldürülen 16 yaşındaki Muhammet’i duyabildik.

Peki Sebep Ne?

İsrail ölüm dolu trajedileri algı operasyonları ile siyasi kazanca dönüştürme ve aynı anda katliamlar yapmakta oldukça başarılı. Propagandaların ötesinde, yaşananların sanki hiç düşünülmeden rastlantısal olarak sadece 3 kişinin ölümü ardından başladığına inanmak nasıl fazla naiflik ise Gazze’ye yönelik saldırıların bir misilleme olduğunu kabul etmek de düşünce sakarlığından başka bir şey değildir.

İsrail’in de içinde bulunduğu merkezi Arap coğrafyası, Arap Baharı sonrası büyük bir kaos ve iç savaş sürecine girmiş ve tamamen içine kapanmış durumda. Çevre ülkeler de bu kapalı alanda hesaplaşmakla meşgul. Bu olumsuz havayı biraz dağıtan haber, Filistin’de yıllardır özlenen ulusal hükümetin kurulmuş olması ile geçen Nisan ayında gelmişti. BM platformlarında devletleşme süreci hızla ilerleyen Filistin tarafı, İsraillilerce kesilen barış pazarlıklarına daha güçlü oturmaya ve tam bağımsızlıkta son dönemece hazırlanıyordu.

Ama öbür yanda, stratejik derinlikten yoksun İsrail, hemen yanı başında yeni bir Arap devletinin doğuşuna başkaları kadar sempatik bakmıyordu. Özellikle de devrik Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi döneminde HAMAS’ın askeri alt yapısını güçlendirdiğine inanan İsrail, başka önceliklere sahipti. Konjonktür birkaç ilgisiz olayın belirli bir senaryo ile birleştirilmesi ardından istenilen fırsata dönüştürülebilirdi. Batıda ve bölgede IŞİD olgusunun yarattığı nefret duyguları, İsrail’e HAMAS konusunda, “İslami terör” psikolojik zemini üzerinden yeni bir operasyon fırsatı sunuyordu.

Son Filistin barış görüşmelerinin tıkandığı noktanın “İsrail’in yasa dışı yerleşim birimlerini inşasını sürdürme ısrarı” ve “Filistinli tutsakları serbest bırakmaması” olduğu düşünülürse, Tel Aviv’in ciddi bir baskı altında olduğu görülüyordu. İsrail, ABD’nin bile sabrını taşıran bu inadını, gündemi değiştirip kendisi için bir “terör” operasyonuna ve desteğe dönüştürmeyi başardı.

Yeni Strateji Ne?

Yaptıkları eylemleri üstlenme konusunda hiç de çekingen olmayan Filistinli grupların ısrarla reddettiği 3 yerleşimci olayı, sonunda döndü dolaştı, bu hadiseyle ilgisi olmayan Gazze’ye haddini bildirme seansına dönüştü. Filistinli kaynaklar İsrail’in yeni politikasının sadece direnişçileri hedef almak olmadığını asıl hedefin direnişçilerin ailelerini ve sevdiklerini yok ederek intikam almak olduğunu söylüyorlar. Şu ana kadar hedef alınan evlerin büyük bölümü, İsrail’in öldürmek istediği direnişçilerin aile ya da akrabalarına ait evler. İsrailli fanatik milletvekili Ayelet Şaked’in “Filistinli anneler de oğulları gibi ölmeliler” sözleriyle açığa vurduğu bu strateji yalanlama görmediği gibi, Batılı ülkelerden de her hangi bir tepki almadı. Batı Şeria’da şu ana kadar gözaltına alınanların sayısı bine yaklaştı. Bunların sadece birkaç tanesi yerleşimci olayıyla ilgili olarak sorgulandı. Diğerleri ise, Batı Şeria’da olası gelişmelere karşı koz olarak elde tutuluyor.

Peki Vurulan Hedefler ve Hasar?

Gazze’de şu ana kadar sivillere ait 1000’e yakın ev yerle bir edildi. En az 100 bin kişi yaşadıkları mahalle ve evleri terk ederek daha güvenli gördükleri yerlere sığındı. Şehrin elektrik santralleri ve su tesisleri vurulduğu için en az 350 bin kişi su sıkıntısı ile karşı karşıya. Saldırılarda 8 tane sağlık tesisi ile 4 ambulans vuruldu. Hava saldırılarında bir doktor hayatını kaybederken, 19 sağlık çalışanı ağır yaralı. Vurulan yerlere yakın civarda bulunan 66 okul hasar gördü. Okulların tatilde olması can kaybını önlese de tamiratları, zaten fakir olan Gazze ekonomisine büyük bir külfet. Yine insanların geçimini temin ettiği birçok dükkan yerle bir olurken, balıkçılık için kullanılan 32 tekne de imha edildi.

Utandıran Tablo

Gazze 7 yıldır var olan bir ablukanın mağduru. 1 milyon 800 bin nüfusun üçte ikisi mültecilerden oluştuğundan sürekli insani yardımla yaşamlarını sürdürmek zorunda. İşsizlik en az yüzde 60’lar düzeyinde. Bölgeye silah girmesin diye tüm giriş kapıları kapatıldığı için gıda ve ilaç girişi de yüzde 95’e yakın oranda azaldı. Fakirlik oranı yüzde 80’lere ulaştı. 5 yaş altı çocuk ölüm oranları iki kat arttı. Beslenme sıkıntısı çeken çocukların oranı yüzde 65’i buluyor. Uluslar arası hukukta sivil halkı kitlesel olarak cezalandırmak yasak olduğu halde tüm bölge İsrail ablukası altında acılar çekiyor.

Tüm bunları sadece İsrail’in kendini savunma hakkı ile izah etmek bu çocukların ölümünü onaylamak demektir. Dünya, İsrail’in kendini savunma hakkı konusunda geliştirmiş olduğu ilkel, yasadışı ve keyfi uygulamaları anlamak ve kabul etmek zorunda değil.

Diğer taraftan bir halkın kendini savunma hakkından bahsedecek isek, Filistinlilerin kendilerini ve işgal altındaki yurtlarını savunma hakkı ne olacak?