10 Mart 2023 tarihi, Basra Körfezi özelinde Ortadoğu siyaseti için tarihi bir gelişmeye tanıklık etti. Çin’in arabuluculuğuyla Pekin şehrinde bir araya gelen İran ve Suudi Arabistan yetkilileri anlaşarak 7 senedir durdurulmuş olan diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılması yolunda önemli bir adım attılar. Bu yumuşamanın sonrasında iki ülke dışişleri bakanlarının Nisan ayında yine Pekin’de görüşmesi ve Mayıs ayında karşılıklı büyükelçilerin atanmasıyla normalleşme süreci resmen başlamış oldu. Bu gelişme son on yılda Arap Baharına yönelik yürütülen karşı devrim sürecinde ABD liderliğinde dizayn edilmiş olan bölgesel güvenlik haritasının değişmesi yolunda önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu süreç içinde bölge, İran ve Suudi Arabistan rekabeti çerçevesinde Yemen Savaşı başta olmak üzere vekalet savaşlarına sahne olmuştu.
Bu önemli gelişme çerçevesinde üzerinde durulması gereken iki önemli husus dikkat çekmektedir: Bunlardan birincisi, İran ve Suudi Arabistan arasında arabuluculuk rolü üstlenerek müzakere sürecini başarı ile sonuçlandırmış olmasının Çin’in bölgesel siyasi ve güvenlik mimarisinde ABD’nin yerini alma yolunda etkin bir güç olarak ortaya çıkıp çıkmadığı meselesidir. İkinci husus ise, ABD’nin bölgedeki önemli müttefiki olan Suudi Arabistan’ın Washington eksenli bir dış politika yaklaşımından artık uzaklaşmaya başladığını göstermiş olmasıdır. Bu yazıda, söz konusu değişimin bir eksen kayması olarak mı yoksa bölgesel aktörlerin, artık daha bağımsız bir politika arayışları şeklinde mi değerlendirilmesi gerektiği tartışılacaktır.