Geçtiğimiz günlerde Güney Afrika’da idim. Bu ziyaret sırasında bazı akademisyen ve araştırmacılarla bir araya gelme imkanı buldum. Değişik konular arasında en ciddi gündem maddelerimizden biri de Afrika’da tarih araştırmaları ve bu konuda muhtemel işbirliği alanları idi. Tam bununla eş zamanlı olarak İngiltere’de yayınlanan New African dergisindeki bir makale tartışmalarımızın omurgasını oluşturmuştu: Afrika’nın çalınan arşivleri.

Koloni dönemi Afrikası’nda neler yaşandığına dair birçok araştırma yapılmış olsa da bunlardan daha fazlası hala büyük bir bilinmezlik perdesinin ardında saklı. Bunun en önemli nedeni, o döneme ilişkin arşiv kayıtlarının ve belgelerin ya işgalci ülke tarafından imha edilmiş ya da Avrupa’ya kaçırılmış olmasıdır.

Durum Afrika’dan bakınca oldukça karamsar görünüyor. Zira, Afrikalı araştırmacılar için 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın ilk yarısına ilişkin, kendileri hakkındaki arşiv belgelerine ulaşmak mümkün görünmüyor. Bu belgelerin çok küçük bir kısmı Avrupa arşivlerinde açılmış bulunsa da büyük bir bölümü gün ışığı görmemiş. Bırakın gün ışığını, bir kısmı tamamen yok edildiğinden böyle bir şansları da yok. Afrikalı lider ve akademisyenler, Avrupa’ya kaçırılmış ve sağlam kalabilmiş koloni döneminden kalma tüm arşiv belgelerinin iade edilmesi için UNESCO ve Avrupa Birliği’nin ilgili birimlerini aracı yaparak çalışma yürütüyor. Şu ana kadar elde edebildikleri bir şey yok.

Afrikalı araştırmacılara göre sömürge döneminden kalma binlerce belge aslında çok yakın bir dönemde yani 20. yüzyılın ikinci yarısında Afrika ülkelerinin bağımsızlık süreçlerinde yok edildi ya da Avrupa’ya kaçırıldı. Bu akademik hırsızların başında Fransa geliyor.

Fransızlar, bu koloni dönemi arşiv belgelerine ilişkin açıklık ve şeffaflık konusunda çok dikkatliler. Bir kısmını kendi tarihçi ve araştırmacıları kullanmış olsa da, belgelerin büyük bölümü bilinmezlik çemberinde. Fransa’nın bu konudaki en yakın takipçisi İngiltere. Bu iki ülkenin Afrika’daki geçmişlerine dair saklayacak çok şeyleri olduğundan olsa gerek, ellerindeki koloni dönemi arşivlerini ne iade etmeye ne de dünya araştırmacılarına açmaya razı görünüyorlar.

Özellikle Fransızların Cezayir’deki işkence ve soykırım suçlarına ilişkin çok sayıda doküman ve resmi belgenin itinalı bir şekilde sakladığı belirtiliyor. Fransızlar, sömürge döneminden kalma belgelerden Avrupa’ya kaçırdıklarının bir bölümünü Cezayir’e iade etmişler. Ancak Cezayir yönetimi, Osmanlı dönemi dahil uzun bir periyoda ilişkin belgelerin hala iade edilmesini bekliyor. Yine 1962 yılındaki bağımsızlık sürecinde Cezayir sokaklarında işlenen katliamlara ilişkin failler ve onlara ilişkin deliller Fransız tarih yazıcıları açısından halen bir handikap. Mahkemelerde açılan cinayet ve katliam davalarının birçoğu, belgelerin mahkemelerden özenle saklanması nedeniyle boşa çıktı. Ortada öldüğü söylenen 1,5 milyon sivilin suçlusu bir tek kişi dahi bulunmuyor. Suçlulara ilişkin tüm resmi yazışma ve belgeler arşivlerde olduğu halde şimdi akıbetleri bilinmiyor.

2011 yılında ortaya çıkarılan belgelere dayalı olarak Kenya’da gündeme gelen Mau Mau isyanı ve katliamlarına ilişkin tartışma, İngiltere’deki seçmeci arşiv anlayışını anlatan açık bir örnek. İngiltere’de birçok araştırmacının gözünü boyamak üzere tasarlanmış arşivlerin Afrika’ya ilişkin önemli bir kısmı, sömürge dönemi suçlarını örtemeye yönelik tasnif edilmiştir. Afrika kıtasındaki 37 İngiliz koloni idaresinden toplanan binlerce doküman Londra’da büyük bir gizlilik içinde tutuluyor ve Afrikalı araştırmacıların dediği gibi, çok küçük bir bölümü araştırmacılara açılmış bulunuyor. Bu dökümanların bir bölümü bizzat İngiliz sömürge idarelerinin yaptığı yazışmalar ve politikaları yansıtsa da, önemli bir bölümü yerel kaynaklardan çalınmış belgelerden oluşmaktadır. Bunlar arasında Botswana, Gana, Kenya, Lesotho, Malawi, Nijerya, Sierra Leone, Tanzanya ve Uganda gibi ülkelerin koloni öncesi ve sömürge sırasındaki dökümanları bulunmaktadır. Kimi ülkelerdeki İngiliz sömürge idareleri, bağımsızlıkların güçlü biçimde dillendirilmeye başlandığı İkinci Dünya Savaşı sonrasından beri koloni dönemi belgelerin sistematik olarak imhasına çabalamış. Nitekim bunların önemli bir bölümü Londra’ya gönderilerek imha edilmiş. Şu an İngilizler tarafından saklı tutulan 500 binden fazla belgenin olduğu tahmin ediliyor.

En kötüler arasında üçüncü sıradaki Almanya, özellikle Namibya ve Kamerun’a ilişkin belgeler konusunda hırsızlık ve imha ile suçlanıyor. 20. Yüzyılın başına ilişkin önemli arşiv malzemeleri bu ülkelerden değişik gerekçelerle çalınıp Almanya’ya götürülmüşken Almanya’nın Afrika’daki karanlık geçmişlerine dair birçok belgenin akıbeti halen meçhul. Örneğin Almanların Namibya’da işledikleri Herero soykırımı, Afrika’da sadece bir sözlü tarih konusu iken Alman arşivlerinde buna ilişkin detayların sansürlü de olsa yer aldığı tahmin edilmekte.

Libya, Somali ve Eritre arşivleri bu bölgelerdeki İtalyan koloni idaresine ilişkin çok önemli belgeler ihtiva etmektedir. Bu belgelerin bir bölümünün kaçırıldığı İtalya’da da büyük bir arşiv malzemesi bulunmaktadır. Ancak bunların tasnif ve okuması bilinçli olarak bitirilmediğinden, İtalyanların Afrika’daki koloni geçmişine dair iyi bir belge ve sonuç almak zor.

Belçika, Afrika’da sömürge idaresi kuran bir diğer Avrupalı güç. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin yakın tarihindeki birçok anti demokratik uygulama ve siyasi suikastlarla ilgili Belçika arşiv belgeleri ciddi bir veri sağlayacak kapasitede. Son yıllarda yapılan kimi bilimsel çalışmalar, arşivden gizli biçimde sızdırılmış bu belgelere dayalı yeni bir tarih yazımını mümkün kılmıştır. Diğer ülkeler gibi Afrika geçmişi konusunda ketum davranan Belçika’da koloni döneminden itibaren çalınan ne kadar yerel arşiv malzemesi olduğu tahminden öte bir anlam ifade etmiyor.

Buna karşın Afrika’da büyük katliamlara imza attığı bilinen Portekiz ve İspanya ise arşivlerini gizleme konusunda İngiltere ve Fransa kadar tutuk değiller. Portekiz sömürgelerindeki tarih araştırmaları için binlerce belge bu ülkeye götürüldüğünden zengin bir kaynak bulunmaktadır. Bu nedenle Mozambik konusunda Portekiz sömürge idaresince korunmuş bulunan belgeler hala incelenebilir. Bununla birlikte arşivlerindeki indeksleme ve tasnifin kötü olması, onların koloni geçmişini gösterecek belgelere ulaşmayı teknik olarak zorlaştırmaktadır.

Sömürge döneminde yapılan birçok katliam ve soykırım, işgalci güçlerin arşiv belgeleri üzerindeki hegemonyası nedeniyle sadece sözlü tarihin bir konusu olarak kalmakta ve speküle edilebilmektedir. Birçok anlatı sadece rivayet düzeyinde ifade edilmekte ve arşiv kanıtları yok edildiği için bilimsel verilere konu edilememektedir.

Sadece koloni dönemi değil, özellikle Afrika’da şiddetli biçimde hissedilen Soğuk Savaş dönemine ilişkin arşiv kayıtları konusunda da ciddi sıkıntılar bulunmaktadır. Örneğin, Güney Afrika’daki ırkçı Apartheit rejimi sırasında yapılan birçok uygulamaya ilişkin resmi dökümanlar, iktidarın 1994 yılında beyazlardan zencilere el değiştirmesi sürecinde yok edilmiş. Medyada sıklıkla işlenen bu imha işlemlerinden en fazla kimin istifade ettiğinin yanıtı Apartheit yönetimine destek olan İngiltere, Almanya, Fransa ve İsrail’e ait arşivlerde olsa gerek.

Şu an Afrikalı hükümetler, Avrupalı sömürgeci güçlerin gasp etmiş oldukları koloni dönemi belgelerinin tümünün iade edilmesi mücadelesini sürdürüyor. Bu mücadelede onlara yardım etmek için Türkiye’deki arşivlerde yer alan Afrika belgelerinin çalışılması, karartılmış olan bu sömürge dönemine dair belgelerin ortaya çıkmasına yardımcı olabilir.