2013-2014 ORDAF İhtisas Seminerlerinin birincisi Ali İhsan Aydın tarafından gerçekleştirilmiştir. Seminer konusu Ali İhsan Aydın tarafından Marmara Üniversitesi’nde yüksek lisans çalışması olarak hazırlanmış ve başarıyla savunulmuştur.
Ali İhsan AYDIN
1864’te Vilayet Nizamnamesi ile birlikte sancak olarak teşkilatlandırılan Akkâ, bir mutasarrıfın idaresinde; Akkâ, Hayfa, Nasıra, Safed ve Taberiye kazalarından oluşan bir yönetim birimi haline getirildi. Akkâ şehri, Filistin olarak tabir edilen coğrafyanın dâhilinde ve Suriye bölgesinin Akdeniz’e açılan önemli birkaç liman kentinden biri olması bakımından önem arzetmekteydi.
Akkâ Sancağı dâhilinde Müslümanlarla birlikte Rumlar, Katolikler, Protestanlar, Latinler, Yahudiler ve Marunîler yaşamaktaydı. Bu nüfus tasnifi Osmanlı Devleti’nin resmi tasnifidir. Osmanlı Salname ve nüfus istatistiklerinde Müslümanlar tek bir topluluk olarak belirtildikten sonra diğer unsurlar sırası ile kaydedilmiştir. Fakat Müslümanlara da bir ayrım getirecek olursak Sünni ve Heterodoks gruplar olarak ayırabiliriz. Sünnileri yerli Araplar, yönetici ve asker olan Türkler ile Cezayir, Rumeli ve Kafkasyadan gelip yerleşmiş olan muhacirler, Heterodoksları ise Dürzi ve Babîler oluşturmaktaydı.
19. Asır öncesinde Akkâ Sancağı sınırları içerisinde, Hristiyan olan Katolik ve Ortodoks Rumların yanı sıra Yahudiler de bulunmaktaydılar. Sayıları çok az olsa da yalnızca deniz ticaretinin geliştiği limanlarda Avrupalı tüccarların da bulunduğu bir gerçektir. 19. Asrın ikinci yarısında ise özellikle Avrupa ve Rusyadan gelen Hristiyan ve Yahudiler, bu topraklara yerleşme gayreti içerisine girmişlerdir. Bunlar arasında, Filistin’e yerleşimleri Osmanlı Devleti tarafından teşvik edilen Protestan Almanlar da bulunmaktadır. Avrupa’dan gelen bu insanlar için yerleşilecek en uygun yer Hayfa Kazası idi. Çünkü Akkâ şehri, etrafı surlar ile çevrili olan ve sur dışına doğru genişlemesinin mümkün olmadığı bir liman kenti idi.[1] Ayrıca sancak idaresinin burada bulunması da, merkezî gücün etkisinden uzakta olmak isteyen gayrimüslimleri Hayfa’ya yönlendiriyordu. Hayfa’nın Akdeniz’e açılan bir limanının olması, bu liman sayesinde Akkâ ticaretinin buraya kaymasının hinterland açısından uygun hale gelmesi, ayrıca şehrin genişlemesinin önünde bir engelin bulunmayışı bu yerleşimlerin burada yoğunluk kazanmasına sebep teşkil ediyordu.
19. Asrın ikinci yarısından itibaren ve özellikle de 20. Asrın başlarında Avrupalı Protestan, Katolik ve Yahudilerin Hayfa’ya yerleşimi, bölgeyi demografik ve ekonomik açıdan oldukça farklı bir çeyreye büründürdü. Hayfa’ya kalıcı olarak gelen ilk Almanlar 1869 senesinde Sultan Abdulaziz’den aldıkları izin ile yerleşmişlerdir. Hoffman ve Haridi isminde iki kişinin önderliğindeki bu yerleşimden bir sene sonra 10 Alman ailesi daha gelip yerleşmiş ve bu göç dalgası daha sonra da devam etmiştir. 1914’e gelindiğinde ise Hayfa’daki bu Alman kolonisinde 80 aile bulunmakta idi. Burada çocukların eğitimi için ayrı bir okul inşa edilmişti. Yine 1914’te bu okulun çocuk kısmına 50 öğrenci, rüşdiye kısmına ise 80 öğrenci devam etmekteydi. Bu kolonide bulunan Almanlar genellikle varlıklı kimseler olup, Hayfa’nın en büyük mağazaları onlara aitti. Ayrıca otel ve birahane gibi yerler de işletmekteydiler.[2]
İngilizlerin eskiden beri Filistin’de tarım kolonileri kurdukları bilinmektedir. 19. Asrın ikinci yarısında da İngilizler, buradaki etkinliklerini arttırmak amacıyla bölgede var olmaya devam ettiler. İngilizler burada ziraat mektebi açmışlar ve bu mektepte yetiştirdikleri öğrenciler vasıtasıyla koloniler kurup İngiltere’nin ihtiyacı olan pamuk, susam ve zeytinyağı gibi ürünler yetiştirmişlerdir. Bu ürünlerin yetiştirildiği en önemli yerlerden biri de Hayfa idi.[3] Almanlar ve İngilizler’den başka Fransızlar’ın da Akkâ dâhiline gelip yerleşmeleri söz konusudur. Avrupa’dan buraya gelip yerleşen bu Hristiyanların, misyonerlik gibi bir dertleri de her zaman var olmuştur. Örneğin Nasıra Kazası’nda Fransız rahipleri bulunmakta ve bunların manastır, mektep ve hastane olarak kullandıkları bir bina vardı. 1905 senesinde hastanenin, yeni yapılacak olan başka bir binaya alınması için devletten izin alınmıştır. Bu yeni binanın ibadethanesi de kendi içinde mevcut bulunacaktı.[4] Bu tarihten dört sene sonra da Hayfa’da bulunan Fransız rahipleri, artan nüfusları için yine aynı maksatlarla manastır, mektep ve hastane inşası için devletten izin talep etmişlerdir.[5] Avrupalıların burada yürüttükleri bu misyonerlik faaliyetleri bölgenin yerli Hristiyan unsurlarına yönelikti. Bu amaçla yapılan işlerin genişlemesi, buradaki Hrsitiyanları bir arada tutma gereksiniminin önemine işaret etmektedir.
19. Asrın sonları ve devam eden senelerde Akkâ Sancağı’ndaki gayrimüslim nüfusunu asıl hareketlendiren ise Yahudilerin gelişi olmuştur. Bu Yahudilerin büyük bir kısmı Rusya’dan gelmekteydi. Fakat Rusya haricinde Avrupa, Balkanlar, Rodos, Basra, İran ve Kuzey Afrika’dan da pek çok Yahudi buraya gelmek için çaba sarfetmekteydi.[6] Filistin’e deniz yoluyla gelen Yahudiler buraya Hayfa üzerinden giriş yapmaktaydılar. Bu sebeple burada organize olan Yahudiler gelen her bir aileye 300-400 dönüm arazi tahsis etmekteydi. Bu yolla 1914’ kadar 100,000 dönüm arazi temellük edilmiştir.[7] Hayfa’ya yerleşen Yahudiler varlıklı kimseler olup eğitim müesseseleri ihtiyaçlarını da kendileri gidermekteydi. 1914’lerde Hayfa’da 70 mevcutlu bir anaokulu, 220 mevcutlu iki Alyans Mektebi, ve bir de 150 mevcutlu lise düzeyindeki okulları vardı.[8] Safed Kazası ise Yahudilerin en kalabalık olduğu yerdi. Mesih’in burada zuhur edeceğine inanan Yahudiler özellikle buraya yerleşmek ve burada ölmek için geliyorlardı. Fakat bu Yahudilerin büyük bölümü yokluk içerisinde olan fakir insanlardı.[9] Osmanlı nüfus istatistiklerine göre Akkâ sancağı genelinde 1886 senesinde 1,618 Yahudi bulunmaktayken 1914 senesine gelindiğinde ise bu sayı 10,383’e yükselmiştir. Bu demek oluyor ki bu zaman zarfında Yahudi nüfusu %541.71 oranında artış göstermiştir.[10] Bu artış oranı ile Yahudiler bu tarihler arasında, Akkâ Sancağı dâhilinde nüfusları en hızlı artan topluluktur.
Tüm bu değişim sürecinde bölgede yaşayan Müslüman ahali ise gelen yabancıların iktisadi olanaklarına yetişemiyor, kayıkçılık, balıkçılık ve sebzecilik gibi geleneksel uğraşlarını devam ettirerek geçinmeye çalışıyor, aynı zamanda da yaşadıkları mahallelerin doğal sınırları oluşuyordu. Akkâ ve Hafya gibi sahil şeridinde bulunan yerleşim yerlerindeki Müslümanlar bu haldeyken Nasıra ve Taberiye gibi kazalarda tarım ile iştigal olabilen Müslümanlar ise iyi durumlarını bir müddet daha devam ettirebilmişlerdir.[11]
Yaşanan bu demografik farklılaşma birçok alanda değişimi de beraberinde getirmiştir. Çok eski zamanlardan itibaren bölgenin deniz ticareti Akkâ Limanı üzerinden işlerken, 19. Asrın ikinci yarısından itibaren Hayfa Limanı’da ithalat ve ihracatta önemli hale gelmeye başladı. 1870’li yıllarda Akkâ ve Hayfa limanları işlek olarak kullanılmakta ve en temel ihraç mahsulleri buğday, arpa, darı, susam ve zeytin yağıydı.[12] Bu tarihte küçük olan Hayfa Limanı, büyük gemilerin de yanaşabileceği şekilde yeni baştan inşa edilmiş ve açılışı 1898 senesinde Alman İmparatorunun ziyareti esnasında yapılmıştır. Yeni limanın açılışı ticaret hacmini daha da arttırmış ve 1910’lara gelindiğinde limanın gelirleri 5 milyon kuruşa ulaşmıştı. Aynı tarihlerde ise Akkâ Limanı’nın gelirleri 500 bin kuruşa kadar gerilemişti.[13]
Hicaz Demiryolu inşaatı için deniz yoluyla gelen malzemeler Beyrut Limanı’nda indirilerek Fransız demiryolu vasıtasıyla inşaat mahalline taşınıyordu. Bu nakliye masrafından kurtulmak için 1900 senesinde Hicaz Demiryolu Hayfa Şubesi’nin yapımına başlandı ve 1905’de bu hattın açılışı yapıldı. Bu açılış ile birlikte Beyrut Limanı’nın yük trafiği de Hayfa’ya kaymaya başlamıştı.[14] İlerleyen yıllarda Hayfa hattının yalnızca yük taşımacılığı için değil yolcu taşımacılığı için de kullanılmasıyla birlikte Hayfa Kazası’nın popülaritesi de oldukça artmıştı. Bu popülarite mutasarrıflık tarafından, sancak merkezinin Akkâ’dan Hayfa’ya taşınmasının talep edilmesine dahî sebep olmuştu.[15] Hayfa’ya yapılan bu yatırımların yanında sancak merkezi olmasına binaen Hayfa demiryolu hattının Akkâ’ya da uzatılması kararlaştırılmış ve Hayfa-Akkâ hattı I. Dünya Savaşı’ndan hemen önce tamamlanmıştır. Ayrıca Havran Sancağı’nın mahsullerini deniz yolu ile ihraç etmek için Şam’dan Havran’a, Havran’dan da Akkâ’ya uzanacak olan bir tramvay projesi düşünülmüş fakat bu proje hayata geçmemiştir.[16]
19. Asrın ikinci yarısından itibaren Akkâ Sancağı’nın özellikle sahil kesimlerinde büyük bir demografik hareketlilik yaşanmaya başlamış ve bu hareketlilik sonucunda bölgeye yerleşen Avrupalılar ile birlikte Yahudiler, burada elde ettikleri iktisadi güç sayesinde, I. Dünya Savaşı esnasında bölgenin Osmanlı hâkimiyetinden çıkmasını oldukça kolaylaştırmışlardır. Bununla birlikte özellikle Yahudilerin buralarda mülk edinebilmelerinin önünde hiç bir engel kalmamıştır.
[1] Nüfusun daha seyrek olduğu zamanlarda surlarla çevrili olan Akkâ şehrinin fiziki durumu, ticaretin hızını ve limanın kalabalıklığını rahatlıkla kaldırabiliken, nüfusun hızla arttığı 19. Asır sonralarında artık bu yoğunluğa yetişemez olmuştu. Sur dışına yerleşime izin verilmesi için yapılan müracaatlar uzun bir zamana kadar cevapsız kalmış, bu izin ancak 1909 senesinde çıkmıştır: BOA, DH.MKT, 2692/50, 02 Z 1326; BOA, BEO, 3819/286368, 26 L 1328.
[2] Mehmed Behçet ve Refik Temimi isimli iki kişinin, tüm Beyrut vilayetini gezerek hazırladıkları seyahatname tarzındaki iki ciltlik eserlerinde, Hayfa’da bulunan Alman kolonisi hakkında teferruatıyla bilgiler verilmektedir: Mehmed Behçet-Refik Temimi, Beyrut Vilayeti: Cenûb Kısmı, Beyrut-1333, s. 248-251, 269.
[3] Kevser Terzioğlu, Osmanlı Alman İlişkileri ve Filistin’de Alman Kolonileri (1881-1914), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul-2013.
[4] BOA, BEO, 2606/195385, 20 R 1323.
[5] BOA, DH.MUİ, 41-1/32, 25 Za 1327.
[6] Ali İhsan Aydın, Akkâ’nın İdari ve Sosyo-Ekonomik Yapısı (1864-1918), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul-2013.
[7] Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 251.
[8] A.g.e., s.163, 253.
[9] A.g.e., s. 373-374.
[10] Ali İhsan Aydın, a.g.t., s. 32-34.
[11] Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 405-406.
[12] Alexander Schölch, “The Economic Development Of Palestine 1856-1882”, Journal Of Palestine Studies, Vol: X, No: 3, Spring 1981, s. 39.
[13] Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 243.
[14] Ali İhsan Aydın, a.g.t., s. 86-87.
[15] BOA, DH.MKT, 1280/20, 15 B 1326.
[16] BOA, Ayniyat Defterleri, 908, s. 104, 29 Mayıs 1895.