Bilindiği gibi Franc CFA para birimi İkinci Dünya Savaşı sonrasında Fransa’nın Afrika’daki sömürgelerinin merkez ekonomisiyle bütünleşmesini sağlamak amacıyla basılmaya başlanmıştır. Bu para birimi 1960lı yıllarda sömürgelerin bağımsız olmaları üzerine de ismen değiştirilerek Fransa’yla olan bağlantıları ve anlaşma maddeleri de kısmen hafifletilerek bugüne kadar devam edegelmiştir. Zaman içerisinde bu anlaşmaya giren ve çıkan ülkeler olmakla beraber Orta Afrika Ekonomik ve Parasal Topluluğu ve Batı Afrika Ekonomik ve Parasal Birliği olmak üzere iki ayrı bölgede 14 ülke tarafından kullanılmaktadır. Ancak bu para birimi, Fransa ile olan bağlantıları ve anlaşma şartlarından dolayı uzun zamandır Afrika’nın içi ve dışından ekonomist ve aktivistlerin temel tartışma konularından biri olmuştur.
Onlara göre Franc CFA para birimi, Fransa’nın parayı kullanan Afrika ülkeleri üzerindeki neokolonyalist emellerinin bir silahı ve bu ülkelerin ekonomik olarak büyümeleri ve kalkınmalarını engellemektedir. Yıllardır meşruiyetinin tartışıldığı halde son beş yılda batı Afrika frankofon ülkelerde artan Fransız karşıtı gösteri ve eylemleri, para biriminin ismi ve Fransa’yla olan anlaşma şartlarının 2019’un sonlarına doğru gözden geçirilmesine yol açmıştır. Ancak yapılacak bu değişikliğin tüm batı Afrika ülkelerinin ECO adlı para biriminde birleşmeye karar verdikleri 2020’nin arifesine denk gelmesi ve batı Afrika anglofon ülkeleri kapsamaması uzmanların ilgisini çekmiştir. Aslında bu reformun tesadüf olmadığı gibi yeni paranın bugüne kadar Franc CFA kullanan ülkelerin ekonomik kalkınmasını sağlayıp sağlayamayacağı sorusu akıllara gelmektedir.
Franc CFA’nın Reform Zarureti
Franc CFA para birimi bir yandan frankofon Afrika devlet başkanları ve bazı ekonomistler tarafından savunulurken öte yandan Afrika ülkelerinin gelişmesi ve kalkınmasının para politikalarına bağlı olduğunu ileri süren panafrikanist aktivist ve ekonomistler tarafından eleştirilerek paranın kaldırılması için mücadele vermektedirler. Aslında Afrika ülkelerinin kullandığı Franc CFA birçok açıdan Fransız ekonomisine katkı sağladığı bilinmektedir. Fransa paraya olan garantörlüğü karşılığında hazinesinde tutulan Afrika ülkelerin döviz rezervlerinin %50’sini yatırımlarında kullanabilme yetkisine sahip olduğu gibi döviz işlemlerin Fransa’da gerçekleşmesi, fransız ekonomisine katkı sağlamaktadır. Fransa’nın bu ülkelerden ham madde temin ederken Franc Cfa ile alma imkânının yanı sıra bu ülkelerde yatırım yapan Fransız şirketlerine öncelik ve kolaylık tanınması ve bu şirketlerin de doğrudan merkez ülke Fransa’ya kolaylıkla fonlarını aktarmaları gibi avantajlar sağlanmaktadır. Ayrıca Franc CFA anlaşmasına göre Fransa, söz konusu ülkelerin para kurumlarında kendi adamlarını atayarak, ülkelerin ekonomik ve para politikalarına veto hakkına sahipti. Fransa’nın sahip olduğu bu avantajların Franc CFA bölgesi ekonomilerinin gelişmemesine engel olduğu düşünülüyordu.
Dolayısıyla 1980li yıllarda sadece frankofon değil tüm Batı Afrika’nın ekonomik olarak bütünleşmesi ve ülkelerin kalkınması için aralarındaki serbest ticaretten ziyade para birliğine geçilmeye yönelik ortak para birimi projesi başlatılmıştı. Bu projenin ancak geçtiğimiz Temmuz ayında Nijerya’nın başkenti Abuja’da toplanan söz konusu ülkelerin başkanlarının oybirliğiyle 2020 yılında ECO para birimi adı altında hayata geçirilmesine karar verilmiştir. Hem Franc Cfa hem de diğer yerel paraları piyasadan çıkaracak bu karara göre paranın esnek olacağı ve Fransa başta olmak üzere hiçbir yabancı devletle bağlantısı olmadan bağımsız olacağı, söz konusu ülkelerin döviz rezervlerini de istedikleri merkez bankalarda tutabileceği öngörülüyordu. Ne var ki 2020’ye girmeden 21 Aralık 2019 tarihinde Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’nun (ECOWAS) onayı almadan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Fildişi Sahili ziyareti sırasında mevkidaşı (Batı Afrika Franc CFA bölgesi adına) Alassan Ouatara’yla tek taraflı olarak 2020’den itibaren Franc CFA yerine ECO’nun geçeceğini açıklamışlardır.
Fransa, batı Afrika frankofon ülkelerinin para ve ekonomi politikalarından sağladığı avantajların elinden çıkmaması için erken davranmıştır. Zira projenin esasına göre Nijerya ve Gana gibi Batı Afrika anglofon ülkelerinin yeni para birimi ECO anlaşmasına dâhil olması durumunda Fransa’nın tüm hak ve avantajlarından mahrum kalması muhtemeldir. Fransa’nın her ne kadar yeni paranın basımı ve sabitlenmesi için ülkelerin rezervleri eskisi gibi hazinesinde bulundurma şartı koşmayacağı ve bu paranın kendi kurumlarının karar mercilerinde Fransız elemanlarını atamayacağının altını çizmişse de ECO’nun yine Franc CFA gibi onun garantörlüğünde EURO ile paritesi devam edeceği kabul edilmesi Nijerya başta olmak üzere Batı Afrika anglofon ülkelerinin protesto ve itirazlarına neden oldu. Zira Fransa’nın yeni para biriminin EURO ile paritesi garantör rolünü tekrar üstlenmesi, eskisi gibi doğrudan Fransız ekonomisine avantajlar tanıyacağı düşünülmektedir. O yüzden Fransa doğal olarak kendi çıkarlarını korumak için erken davranıp Franc CFA’yı kullanan ülkelerle anlaşarak Batı Afrika’da öngörülen ECO üzerinde para birliği ve ekonomik bütünleşmenin önüne geçmiştir. 10 Şubat 2020 tarihinde Nijerya devlet başkanlığından yapılan açıklamada batı Afrika ülkelerinin belirlediği yol haritasındaki ortak yön kriterlerinin tamamlanmadığından dolayı ECO para birliği projesi uygulanmasının ertelenmesi talep edilmiştir.
Franc Cfa Bölgesi Ülkelerinin Bağımsızlığı ve Kalkınması
Fransa eskisi gibi Afrika politikalarını sürdürecek imkânına sahip olmadığı gibi gittikçe Afrika sahasındaki varlığını da kaybettiği görülmektedir. Son yıllarda artık Afrika ülkeleri (frankofon) üzerindeki etkisini kaybettiği ve geleneksel Afrika-Fransa ilişkilerin (Françafrique) sona yaklaştığı çokça iddia edilmektedir. Kıtanın bağımsızlığı sonrasında Avrupalı sömürgeci devletlerden Fransa kadar fiilen varlık gösteren bir devlet olmamasıyla birlikte bu ülke XXI. yüzyılda Çin başta olmak üzere Hindistan, Türkiye ve Brezilya gibi gelişmekte olan ülkelerin de kıtaya girmesiyle ekonomik alanda meydan okumalarla karşı karşıya kalmıştır. Dolayısıyla Fransız gazeteci yazar Antoine Glaser’in belirttiği gibi şu an Fransa farklı yöntemler devreye sokmaktadır. Eskisi gibi her frankofon Afrika ülkesinin devlet başkanının yanında bir Fransız ajan ve danışman bulundurmakla değil artık kıtada önceden görev yapmış diplomat ve istihbaratta çalışmış casus ajanlar gizlice görevlendirilmektedir. Yazar, Emmanuel Macron’un bugün onlardan bilgilendiğini öne sürmektedir. Ona göre Fransa’nın bugünkü Afrika’yı, sivil toplumu ve yerel güçleri gittikçe daha az tanıdığından dolayı ortaya çıkan boşluk Afrika ülkelerindeki yerel istihbarat servilerinden bilgiler sızdıran bu casus ajanlarla doldurulmaktadır.
Glaser, Fransa’nın Afrika’daki durumuyla ilgili güzel tespitlerde bulunduğu Nos Chers Espions (Değerli Casuslarımız) adlı kitabında Afrika kıtasının küreselleşmesinin Fransa’nın dikkatinden kaçtığını savunmaktadır. Bugünkü durum Soğuk Savaş döneminden çok farklı olduğu, stratejik madenler ve ekonomik çıkarları dolayısıyla bütün gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin orada rekabet ve yarış içinde olduklarının altını çizmektedir. Orta Afrika Cumhuriyeti örneğinde Ruslar Fransızların yerini almış ve Çinliler ise bütün sektörlerde ciddi finans ve yatırımlarla kıta genelinde bulunmaktadırlar. İsrailliler de sağlam istihbaratlarıyla kendilerini vazgeçilmez kılmışlar. Afrika başkanlarının nerede oldukları, kimlerle oldukları ve yanlarında kimlerin olduğunu söyleyecek kadar güçlü bir istihbarat servisine sahiptirler. İnsanlar Avrupa’da, Afrika kıtasından gelen göç dalgalarla oyalanırken kıtanın geleceği parlak olacağına inananlar orada mücadele vermektedir. Aynı şekilde körfez ülkeleri de kıtada birbiriyle rekabet halindedirler. Dolayısıyla bu durumun kontrolünü kaybeden Fransa casus ajanlarıyla kim var ve kimin ne yaptığını öğrenmeye ve ihale payını kapmaya çalışmaktadır.
Her ne kadar Fransa’nın Afrika’daki etkisini kaybetmişse ve frankofon Afrika ülkeleri Franc CFA’dan kurtularak parasal olarak bağımsız olmaya çalışsalar da demokratik, yönetim ve yönetişim reformları gerçekleştirmeden beklenen kalkınma ve tam bağımsız olmaları mümkün görünmemektedir. Parasal bağımsızlığının önemi bilinmekle beraber önce kurumsal reformların yapılması daha elzem olduğu aşikârdır. Zira bugün, şeffaflık ve demokrasi uygulamalarının yok olduğu, rüşvet ve yolsuzluğun yaygın olduğu, enflasyonun kontrol edilemediği, gelir dağılımı ve adaletin sağlanamadığı bu devletlerde sadece parasal bağımsızlığı elde etmekle ülkelerin gelişmesi ve kalkınması beklenirken ekonomilerinin çökmesiyle sonuçlanabilir. Çünkü bu devletlerin kurumları sağlam olmadan, ulusal birlik ve beraberlik sağlanmadan Fransa’dan tam bağımsız olmaları beklenemez. Ki eski Fransız sömürgesi Gine’nin zorla parasal bağımsızlığını alması sonucunda maruz kaldığı yaptırım ve ekonomik saldırılar, ülkenin sıkışmasına neden olmuştur. Ülkenin bugün de parasal olarak bağımsız olduğu halde ekonomik gelişimi ve kalkınma durumu Franc CFA bölgesine üye ülkelerinin durumundan daha geride olduğu söylenebilir. Sonuç olarak frankofon Afrika ülkelerinin ekonomik gelişmesi ve kalkınması sadece Franc CFA meselesi ve parasal bağımsızlığına değil, aynı zamanda ciddi kurumsal reformlara bağlı olduğu anlaşılmaktadır.