Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihinde başlattığı “Aksa Tufanı” isimli saldırıları ve hemen sonrasında gelen İsrail’in karşı saldırıları, Orta Doğu’da uzun süredir devam eden çatışmada önemli bir tırmanma aşamasıdır. Saldırılar, stratejik ve teknik hazırlıkları bir yana Filistinlilerin İsrail’in işgali ve yerleşim politikalarına karşı öfkesini yansıtan şiddetli bir darbe anlamına gelirken, İsrail açısından ise yerleşimlerine ve siyasal geleceğine ilişkin kendini en savunmasız hissettiği önemli bir dönüm noktasıdır.

Stratejik açıdan bakıldığında, saldırılar İsrail’in savunma kapasitesini test etmiş ve Hamas’ın oldukça kısıtlı imkânlarla oluşturduğu potansiyelin İsrail’in iç güvenliğini tehdit edebileceğini göstermiştir. İsrail’in karşı saldırıları ise Gazze’de yeni bir insani krize ve bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracak kabadayılık düzenine geçişin taşlarını döşemektedir.

Saldırıların uzun vadeli sonuçları henüz belli değil. Ancak, çatışmanın daha da tırmanması ve bölgede çok aktörlü yeni bir savaşın çıkması ihtimali herkesin malumu. İsrail’in Gazze’ye yönelik kara harekâtına başlaması, çatışmaları daha da tırmandırmakla kalmayacak bölgede savaşın farklı cephelere yayılmasını hızlandıracaktır.

Son saldırılarla birlikte yoğun biçimde tartışılan İsrail’in Gazze bölgesini tamamen boşaltması projesi, şu anda mevcut koşullar altında oldukça zor görünmekle birlikte, İsrail-Filistin çatışma tarihini bilenler için imkânsız değildir. Gazze, yaklaşık 2 milyonu aşkın Filistinlinin yaşadığı küçük bir bölge olsa da, buradaki insanların %70’i mültecilerden oluşmaktadır. İsrail’in zor kullanarak Gazze’yi tamamen boşaltmaya kalkışması, ne sadece Hamas tabanını, ne de Gazze halkını değil, tüm Filistin halkını ve hatta Ortadoğu devletlerini etkileyeceği için ciddi bir bölgesel hoşnutsuzlukla karşılaşacaktır.

Trajik sonuçları olacak böylesi bir hukuksuzluktan en fazla etkilenecek ülkelerin başında Mısır gelmektedir. Son Hamas-İsrail geriliminde politikası, gerilimi azaltmak olduğu için iki taraf arasında ateşkes sağlamak için sonuçsuz bir dizi görüşme yapan Mısır’ın, çatışmanın genişlemesi halinde atacağı adımlar, çatışmanın şiddetine ve kapsamına bağlı olacaktır. Savaşın genişlemesi halinde Mısır, tek başına başa çıkamayacağı böyle bir senaryo karşısında uluslararası toplumu devreye sokmak için yollar arayacaktır. Bu anlamda Türkiye ile Mısır’ın ortak çabalar geliştirme konusunda yakın mesai harcaması kaçınılmaz hale gelebilir. Mısır’ın kucağında milyonlarca Filistinli mülteciyi barındırma ihtimali bulunmadığı için, ne pahasına olursa olsun Gazze savaşını yine o bölge sınırları içinde tutmaktan başka çaresi görünmemektedir. Bunun nasıl olacağı konusunda hiç kimsenin kafasında bir plan olmadığı da ortadadır. Mısır’ın tek güvencesi ise, ilerleyen tarihlerde İsrail’deki savaş lortlarının öfkelerinin biraz dinmesine bağlı olarak Gazze operasyonunun hız kesmesi olacaktır.

Türkiye’nin olası siyasi, askeri ve insani sonuçlara göre Hamas-İsrail çatışmasında rolü değişkenlik gösterebilir. Filistin davasına desteğini devam ettirmek ile İsrail (ve Batı) konusundaki yeni gelişen ilişkileri muhafaza etmek arasında bir çizgi izlenme çabası gözlenmektedir. Ancak savaşın bundan sonraki safhalarına bağlı olarak İsrail ile ilişkilerin yeniden gergin bir sürece girmesi ihtimali bulunmaktadır. Türkiye, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına karşı çıkmakta ve İsrail’i bölgedeki gerilimi tırmandırmasından rahatsızlık duymaktadır. İki taraf arasındaki ilişkilerin dinamiklerinde yaşanacak yeni dönüşümlerin bölgesel denklemde yansımaları olacağına kuşku yoktur. Sadece Mısır bağlamında değil, özellikle İran’a yönelik olası saldırılar savaşı farklı cephelere yayacağı için Türkiye’nin bölge istikrarı konusundaki hassasiyetini kaşıyabilir. Gerilimi sürdüren taraf olduğu için İsrail karşıtı bölgesel cephenin alacağı yeni şekillere göre Türkiye’nin konumu esnek bir tutum gösterecektir.

Bölgesel aktörler düzeyinde bakıldığında, Lübnan’daki Filistinli gruplar ve Hizbullah’ın çatışmaya aktif olarak katılma ihtimali giderek yükselmektedir. 8 Ekim 2023’te İsrail’in askeri hedeflerine yönelik roket saldırıları Lübnan’daki aktörlerin her an sıcak çatışmaya dahil olacağını göstermiştir. Lübnan ordusunun Lübnan-İsrail sınırındaki kontrol kapasitesi neredeyse hiç bulunmadığı için, olası bir çatışmaya karar verecek olan asıl aktör milis güçler ya da İran olacaktır. İsrail’in İran’a yönelik kapsamlı bir saldırı başlatması halinde, Tahran yönetiminin Hizbullah’ı devreye sokması hiç zor olmayacaktır. Filistinli gruplar açısından bakılınca, hali hazırda insani ve siyasi durumun oldukça gergin olduğu Filistin mülteci kamplarındaki binlerce genç olası bir İsrail operasyonuna katılmak için gün saymaktadır. Dolayısıyla İsrail’in Hamas’a yönelik saldırılarını farklı cephelere yayması halinde Lübnan’dan yeni bir cephenin açılacağına kuşku yoktur.

Hamas’la arası biraz mesafeli olmakla birlikte, Suriye, savaşın olası genişlemesinde Hamas’a destek vermekten kaçınmayacaktır. Bunu, gerek Lübnan üzerinden gerekse doğrudan Hamas’a maddi imkanlar sağlayarak yapabilecek olan Şam rejiminin İran’la ortak hareket edeceği söylenebilir. İsrail için varoluşsal bir tehdit oluşturan Hamas’ın çatışma potansiyelinin güçlü tutulması, sıcak savaşı İsrail içinde tutmayı isteyen Suriye açısından da önemli bir stratejik kazanım olarak görünmektedir. Ancak Rusya’nın bu ülkedeki varlığı Suriye’nin atacağı adımların büyüklüğünü etkileyecektir. Suriye’nin önemli bir müttefiki olmakla birlikte Rusya, İsrail ile iyi ilişkilere sahiptir ve Suriye’nin çatışmaya doğrudan katılmasını engellemek isteyebilir.

Resmi olarak topraklarında Hamas üyelerine izin vermese de, Hamas’ın siyasi temsilcileriyle yakın ilişkilere sahip olan Ürdün’ün çatışmalardaki tutumu sonraki aşamalarda daha da önemli hale gelecektir. İsrail’in işgali ve yerleşim politikalarına karşı olan Ürdün bölgedeki İran etkisinin artmasından da hoşnut olmadığı için, yakın vadede geleneksel tutumunu sürdürecektir. Ancak uzun vadede İsrail saldırganlığının alacağı boyuta göre üzerindeki baskıların dozu, Ürdün’ün Filistin lehine bazı adımlar atmasını sağlayabilir.

Son çatışma süreci, Ortadoğu’nun genel ittifaklar denkleminde ve uluslararası ilişkilerde bir takım değişimleri getirecektir. Filistin-İsrail tırmanmasının alacağı şekle göre Filistin tarafında olan güçler ile tarafsız kalanlar ya da İsrail’den yana olanların konumlanması daha belirgin hale geldikçe sadece ilkesel tartışmalar değil, siyasal konumlanmalar da değişecektir. Bu bağlamda Batı ile Ortadoğu arasında öteden beri var olan genel güvensizlik uçurumu daha da büyüyecektir. Batı, geleneksel sözlü kınama siyaseti dışında İsrail’in her türlü saldırganlığına destek vermeyi sürdüreceği için Ortadoğu siyasetçilerinden ve toplumlarından daha da uzaklaşacaktır.

Bunun yanında Ortadoğu’nun kendi içinde rekabet halindeki ülkeler, Filistin savaşının yan etkileri olarak birbirleri ile ilişkilerini yeniden revize edeceklerdir. Bu anlamda Türkiye-Mısır-İran arasında yeni bir uyum arayışı önemini artırırken, Suudi Arabistan ve körfezin atacağı adımlar oldukça etkili olacaktır. İlk katmanda yer alan üç ülkenin bölgesel istikrar konusundaki uyumu, sadece Filistin davasının geleceğini etkilemekle kalmayacak, diğer istikrarsızlık alanlarındaki harareti de azaltıp artıracaktır. Hamas-İsrail çatışmasının Suriye iç savaşına yansıması olacağı gibi, Irak’ta pamuk ipliğine bağlı istikrarı etkileyecek, Lübnan’ı yeni bir kaotik sürece itecek ve Kıbrıs’ın dâhil olduğu tüm doğu Akdeniz’deki kartları yeniden karacaktır.