Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (İHYK) İsrail’in uluslararası hukuka aykırı olarak yaptığı yerleşimlerde faaliyet gösteren 112 şirketi ifşa eden bir liste yayınladı. Bu listede Airbnb, TripAdvisor, Booking.com ve Motorola gibi bazı Amerikalı ve Avrupalı şirketler de var. Bu uluslararası ‘yumuşak hukuk’ belgesi niteliği taşıyan liste her ne kadar yasal bir bağlayıcılığa sahip olmasa da Filistin-İsrail sorununa yeni paydaşları dahil etmesi açısından önem arz ediyor.

Hatırlanacağı üzere Trump Yönetimi İsrail işgali altındaki Batı Şeria, Gazze, Doğu Kudüs ve Golan Tepeleri’nde uluslararası hukuka aykırı olarak yapılan Yahudi yerleşimlerini yasa dışı olarak görmediklerini açıklamıştı. Ocak ayında ise ABD Başkanı Trump tek taraflı bir barış planı açıklamış, Kudüs’ün, İsrail’in bölünmez başkenti olarak kabul edileceğini duyurmuştu. Bu plana uluslararası arenada birçok siyasi liderden eleştiri gelmiş, bazı liderler ABD’nin tutumunu desteklerken bazıları sert bir şekilde karşı çıkmıştı.1 Uluslararası hukuku görmezden gelen bu tek taraflı dayatma planına bazı devletlerin destek vermesi çözüm konusunda oluşabilecek uluslararası uzlaşmanın ne kadar güç olduğunu da gözler önüne sermişti.

Kuşkusuz Filistin-İsrail sorunu konusunda uluslararası bir konsensüsten söz etmek güç. Ancak her ne kadar devletler uluslararası sistemin en önemli aktörleri olsa da küresel dünyada artık başka aktörler de mevcut. Bunlardan en önemlileri çok uluslu şirketler. Bu şirketler ekonomik açıdan devletler için büyük öneme sahip. 2016 yılında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin 42. oturumunda alınan bir karar (Resolution 31/36) doğrultusunda Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Golan Tepelerinde doğrudan veya dolaylı faaliyet gösteren şirketlerle ilgili bir veri tabanı kurulması öngörüldü.2 Konsey İHYK’dan bu şirketleri belirleyip liste halinde sunmasını istedi. Üç yıldır uluslararası baskı nedeniyle bir türlü tamamlanamayan, İsrail’in uluslararası hukuka aykırı olarak yaptığı yerleşimlerde faaliyet gösteren şirketleri ifşa eden bu kara liste ancak kısmi bir şekilde 12 Şubat 2020 günü ilan edilebildi.3 Listede seyahat hizmeti veren Airbnb, TripAdvisor, Booking.com, Expedia, ünlü gıda ürünleri üreticisi General Mills, ve güvenlik tekniği şirketi Motorola Solutions gibi uluslararası üne sahip şirketler de var. Peki uluslararası hukuka aykırı İsrail yerleşim birimlerinde doğrudan veya dolaylı faaliyet gösteren bu şirketlerin ifşa edilmesi ne gibi sonuçlar doğurabilir? İHYK tarafından hazırlanan bu veri tabanının hukuki bir bağlayıcılığı var mıdır?

Uluslararası Yumuşak Hukuk

İsrail’in kendi vatandaşlarının işgal altındaki bölgeye aktarması 4. Cenevre Sözleşmesi’nin açık ihlali anlamına gelmekte ve uluslararası hukuka aykırı bir durum teşkil etmektedir. Her ne kadar İsrail yerleşimleri uluslararası hukuka ve BM kararlarına aykırı olsa da, İHYK tarafından hazırlanan ve şirketleri ifşa eden rapor uluslararası hukuk açısından bağlayıcılığa sahip olmayan bir belge niteliğindedir. Herhangi bir yasal bağlayıcılık niteliği olmayan ya da geleneksel hukuk kurallarına göre bağlayıcılığı daha zayıf olan bu tip kararlar genel olarak ‘yumuşak hukuk’ çatısı altında değerlendirilmektedir. Son yıllarda bağlayıcı olmayan ‘yumuşak hukuk’ stratejilerinin uluslararası konsensüsün sağlanamadığı konularda popülaritesi giderek artmaktadır. Örneğin çok uluslu şirketlerin insan hakları ihlallerinin azaltılması doğrultusunda devletler arası bir konsensüs sağlanamamaktadır. 1970’li yıllardan beri BM bünyesinde bu konu üzerine çeşitli girişimler süregelmiş olsa da çok uluslu şirketlerin insan hakları ihlallerini kontrol altına alacak bir antlaşma henüz imzalanamamıştır. Bu durum bir ‘yumuşak hukuk’ belgesi olan BM İş Hayatı ve İnsan Hakları Rehber İlkelerinin oluşmasına neden olmuştur.4

Benzer bir şekilde bir türlü çözüme kavuşamayan Filistin-İsrail sorununda da ‘yumuşak hukuk’ yolunun giderek daha gözle görülür olmaya başladığı söylenebilir. Kasım ayında Avrupa Adalet Divanı’nın İsrail yerleşimlerinden Avrupa Birliği’ne ithal edilen gıda ve içecek maddelerinin etiketlendirilmesi ilgili aldığı kararı bir önceki yazımızda ele almıştık.5 Her ne kadar Divan’ın bu kararı bağlayıcı hukuk kuralı olsa da şeffaflık ve tüketici tercihleri üzerine kurulu olduğundan ‘yumuşak hukuk’ unsurlarına sahipti.

Devletler arası bir konsensüsün olmadığı Filistin-İsrail sorununda ‘yumuşak hukuk’ aracılığıyla bazı uzlaşmazlıkların giderilebileceği, İsrail üzerinde ekonomik baskı kurulabileceği ve paydaşların bu sorunun çözümü ile ilgili müdahil olabileceği düşünülmektedir. Yukarıda değindiğimiz Avrupa Adalet Divanı’nın kararı yerleşim birimlerinden gelen gıda ve içecek ürünlerinin etiketlendirilmesi zorunluluğu getirmekteydi. İHYK’nın veri tabanı ile işgal altındaki bölgelerde doğrudan veya dolaylı faaliyet gösteren tüm şirketlerin ifşa edilmesi planlanıyor. Bu açıdan bakıldığında paydaşlara daha geniş bir spektrum sunduğu söylenebilir. Örneğin, İsrail işgaline karşı mücadele eden aktivistler artık İHYK’nın kara listesinde yer alan şirketlere yatırım yapmamaları için hükümetlerine baskıda bulunabilecekler.6 Öte yandan, tüketici veya yatırımcılar gibi diğer paydaşların kara listede yer alan bu şirketleri boykot etmesi artık daha kolay olacaktır. Kurumsal itibarının zedeleneceğini düşünen şirketler bu yerleşimlerde doğrudan veya dolaylı faaliyet göstermek istemeyecek ya da var olan faaliyetlerini durdurma yolunu seçeceklerdir.

Ancak önemle üzerinde durulması gereken başka bir husus ‘yumuşak hukuk’ kurallarının potansiyel etkilerinin sınırlarıdır. Örneğin, İHYK’nın veri tabanı henüz işgal altındaki topraklarda faaliyet gösteren tüm şirketleri kapsamamaktadır. Bir diğer mesele İsrail yerleşimlerinde faaliyet gösteren şirketlerin büyük çoğunluğunun İsrail merkezli şirketler olmasıdır. Bu şirketlerden ancak uluslararası operasyonlara sahip olanların itibar kaybına uğrama olasılığı yüksektir. Diğer taraftan her ne kadar İHYK’nın hazırladığı raporda kara listeye girecek şirketler saptanırken kullanılan metodoloji ‘hukuka aykırı yerleşim alanlarında doğrudan veya dolaylı faaliyetleri olan şirketler veya diğer işletmeler’ şeklinde olsa da günümüz küresel ekonomik düzeninde şirketlerin tedarik zincirini belirlemek pek kolay gözükmemektedir. Son olarak ‘yumuşak hukuk’ kurallarının bağlayıcı olmadığı ve gönüllülük üzerine kurulu bir yapıya sahip olduğu gerçeğidir. Her ne olursa olsun tavsiye niteliğindeki ‘yumuşak hukuk’ bağlayıcı hukuk kurallarının müeyyidelerine sahip değildir.

Tüm bunlara rağmen uluslararası ‘yumuşak hukuk’ zaman içinde uluslararası normların ve teamüllerin oluşması açısından büyük önem arz etmektedir. Bunun da ötesinde küreselleşen dünyada önemi giderek artan sivil toplum örgütlerini, şirketleri ve diğer hükümet-dışı aktörleri de kapsadığından uluslararası sorunların daha çoğulcu çözümüne katkı sağlamaktadır. Bu yönleri göz önünde bulundurulduğunda yukarıda ‘yumuşak hukuk’ olarak tartıştığımız İHYK raporu hem İsrail hem de yasa dışı yerleşim birimlerinde faaliyet gösteren şirketler üzerinde yaratacağı ekonomik baskı açısından önemli bir gelişmedir.