Büyük Dönüş Yürüyüşü ve Trump’ın belirsiz ve karmaşık “Trumplomacy” hamlelerinden biri olan ABD’nin İsrail Büyükelçiliğinin yasadışı şekilde Kudüs’e taşınması esnasında gerçekleşen gösterilerdeki vahim hadiseler Filistin Devleti’nin işgal altındaki topraklarında endişe verici durumu ve artan gerilimi uluslararası kamuoyunda gözler önüne sermektedir. Öyle ki, hatırlanacağı üzere büyükelçiliğin açılış seremonisindeki sevinç görüntüleri ile Gazze-İsrail sınırında İsrailli keskin nişancıların bir günde 60’dan fazla sivil kanı dökmesi görüntüleri sarkastik bir şekilde canlı olarak aynı anda servis edilmişti.

Bu olayların hemen akabinde, İslam İşbirliği Teşkilatı’na (İİT) Üye Ülkelerin Kralları, Devlet ve Hükümet Başkanları Filistin Devleti’nde meydana gelen ciddi gelişmeleri değerlendirmek amacıyla İİT İslam Zirvesi 13. Oturumu Dönem Başkanı ve Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın daveti üzerine İstanbul’da tertiplenen Yedinci Olağanüstü İslam Zirvesi Konferansında bir araya gelmiştir.

İİT’in merkezi misyonunun ve varoluş sebebinin Kudüs-ü Şerif’in ve bu şehrin tarihi ve yasal statüsü ile manevi konumunun korunması, İsrail tarafından işlenen ihlallere ve bu rejimin sömürgeci ve ırkçı politikalarının başta Amerika olmak üzere herhangi bir tarafça desteklenmesine son verilmesi amacıyla gerekli tüm tedbirleri almak olduğunun vurgulandığı ve İtalya, Rusya gibi Müslüman olmayan ülkelerin temsilcilerinin de katıldığı zirvede alınan güçlü kararlarla, din ve ırk gözetmeksizin Filistin halkının haklarını korumak adına ortak bir duruş sergilenmiştir.

 Kalkınma Vakfı Fonu’nun Kurulması

ABD Hükümeti,1948 Arap-İsrail çatışması sırasında 750 bin Filistinli yerli halk evlerinden kaçmak zorunda bırakıldıktan sonra kurulan Birleşmiş Milletler Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA)’nın finansını  2018 yılının başında yüzde 83 kestiğini duyurarak bölgedeki yaşanan insanlık dışı dramı daha da tırmandırarak yeni nesli gıda ve barınak gibi temel ihtiyaç korkusuyla daha da radikalleştirmeyi hedeflemektedir. Bu duruma karşı zirve ortak bildirisinde, sahadaki insani yardım, kalkınma ve sosyal koruma faaliyetlerinin tutarlı ve sürdürülebilir şekilde finansmanının güvence altına alınmasına aracı olacak bir Kalkınma Vakıf Fonu’nun kurulması ve Kalkınma Vakıf Fonunun faaliyete geçişinin hızlandırılması için ise BM üye devletlerine çağrıda bulunuldu. Öte yandan, zirvede bir kez daha Filistin sorunun çözüme kavuşturulması için iki devletli çözüme olan tam desteğin devam ettiğinin de altının çizilmesi önem arz etmektedir.

“Utanç Duvarı” ve Uluslararası Soruşturma Komitesi

İsrail, İsrail yönetiminin ‘Güvenlik Bariyeri’, Filistinlilerin ise ‘Utanç Duvarı’ olarak adlandırdığı duvarın 2004 yılında BM bünyesinde kurulmuş Uluslararası Adalet Divanının Zorunlu Yargı Yetkisi tarafından illegal olduğu kararını tanımayacağını açıklamıştı. Bu statüyü tanımayarak Filistinlilerin topraklarını işgal eden bir duvar örmüştür ve o duvarı hali hazırda kimse yıkmaya muktedir olamamıştır. Öte yandan, İsrail yine 1998’de 60 ülkenin onayını alan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararını imzalamayarak da insanlığa karşı işlenen suçlarda küresel bir sorumluluk almayı reddetmiştir. İnsan hakları ihlallerine karşı uluslararası toplum tarafından yasal olarak imzalanan iki büyük kararı tanımayan bir devlete herhangi bir yargılama yapılamamaktadır. Ancak, Filistin ile ilgili hususta İsrail’in işlediği suçlara yönelik ulusal mahkemelere başvurular yapılması mümkündür. Nitekim, İsrail güvenlik güçleri tarafından öldürülen 11 yaşındaki Filistinli Muhammed Durra’nın hafızalara kazınan babasının arkasına saklanma fotoğrafı ile hatırlayacağımız ikinci intifadanın fitilini ateşleyen Ariel Şaron’un Belçika Yüksek Mahkemesinde yargılandığı gibi şuanki İsrailli liderlere de kamu vicdanında cezalarını çekecekleri bireysel davalar açılmasının önü açıktır. Uluslararası hak ihlali konusunda bu tarz hukuki cezaların ele alındığı bu olağanüstü zirvede, BM Güvenlik Konseyi, BM Genel Kurulu, BM Genel Sekreteri, BM İnsan Hakları Konseyi, özel raportörler ve BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri’ne Gazze Şeridi’ndeki son zulümlere ilişkin olarak uluslararası bir soruşturma komitesi kurulması için gerekli adımları atma kararına varılmıştır. Nitekim, zirveden hemen sonra 22 Mayıs 2018 tarihinde Filistin Dış İşleri Bakanı Riyad El Maliki İsrail ve Filistin topraklarında savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlarla ilgili acil soruşturma yapılması için Uluslararası Ceza Mahkemesine başvuruda bulunmuştur.

“Siyonist karşıtı olmakla Musevi karşıtı olmak aynı şey değildir.”

Zirveye oturum başkanlığı yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açış konuşmasında “Siyonist karşıtı olmakla Musevi karşıtı olmak aynı şey değildir.” cümleleriyle Türkiye’nin Yahudilere olan yaklaşımına açıklık getirmiştir. Avrupa’daki Yahudilere 75 yıl önce işlenen zulüm ve toplu imhalar ile Gazzelilerin hali hazırda yaşamakta olduğu acımasızlık arasında hiçbir fark olmadığına değinerek tarih boyunca Musevilerin İslam ülkeleri tarafından haklarının korunduğuna işaret etmiştir. 622 yılında imzalanan Medine Vesikası ile Müslümanlar, Medine’deki Yahudilerin haklarını korumayı temin eden bir beyanname yayınlanması da esasında bu konuya örnek olarak gösterilebilecek yüz akı bir hadisedir.

İslam İşbirliği Zirvesinde Türkiye Cumhurbaşkanın’nın Talmud’da değinilen “yalnız kendim içinsem ben neyim çağrısı” ile Golyat’ın zulmüne karşı sessiz kalınmaması vurgusu yaparak vicdan sahibi Musevilere işgalci hükümetleri karşısında suskun olmamaya davet etmesi İslam dünyasının ve Türkiye’nin Musevilere verdiği ehemmiyeti açık bir şekilde göstermektedir.

Uluslararası Barış Gücü Gönderilmesi

Arap Birliğine üye ülke olan Kuveyt, Mısır’dan devraldığı görevle bu yıl BM Güvenlik Konseyi’nin 15 üyesinden birisi olmuştur. Zirvede bu görevin önemine değinen Filistin Başbakanı Dr. Rami Hamdallah, Kuveyt’in Kudüs halkı için BMGK’de gösterdiği özel çabanın altını çizmiştir. Ülkesindeki işgalci güçlere karşı siyasi ve kanuni adımlar atılmasında Kuveyt’in BMGK’deki faal rolüne değinen Hamdallah, İsra ve Mirac’ın toprakları olan kutsal Kudüs’ün korunması için işgale karşı atılan tüm stratejik adımların önemini vurgulamış oldu.

Bu nedenle, BM’nin 377 Sayılı kararından yola çıkarak daha önce 1950 yılında Kore’de gerçekleştirildiği gibi özellikle ABD Hükümetinin aldığı büyükelçilik kararı ile bölgede barış sürecinin sabote edilmesi, İsrail ve Gazze sınırına konuşlanmış bir uluslararası barış gücün gönderilmesi gerekliliğini doğurmuştur. Bu nedenle, BMGK’ye  bir yasa taslağı sunan Kuveyt, göreve geldiğinden beri Filistin’in özgürlüğü konusunda en ciddi adımı atmış bulunmaktadır.