Lübnan’da geçtiğimiz yılın en önemli gündemlerinden biri olan parlamento ve hemen ardından yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri için yapılan hazırlıklar siyasi arenada büyük hesaplaşmaları beraberinde getirdi. Ülkedeki siyasi parti liderleri arasındaki hesaplardan doğan gerilim tonunu giderek arttırsa da siyasi istikrarsızlığın yanı sıra ekonomik kriz ve küresel pandemi nedeniyle büyük bir bunalıma giren ülkede seçim heyecanının sokağa henüz tam anlamıyla yansımadığı görülüyor. Lübnan halkında genel seçimlere karşı olan isteksizliğin bir nedeni de seçimlerin yapılacağına dair güçlü bir inancın olmaması. 2009-2018 yılları arasında cumhurbaşkanının meclis tarafından seçilememesi nedeniyle yapılamayan genel seçimlerin Lübnanlıların hafızalarında tazeliğini koruyor olması, 2022 seçimlerinin de erteleneceğini düşündürüyor. Bununla birlikte gerçekleşmesi halinde yeni dönemde seçimlerin neleri getireceği sorusu Lübnanlıların zihnini meşgul ediyor. Diğer taraftan siyasi tabakanın büyük bir testten geçeceği seçimler bağlamında Lübnan’da yeniden “mezhepsiz siyasi sistem mümkün mü?” tarzı sorular örtülü bir şekilde sorulmaya devam ediyor. Zira 17 Ekim 2019’da başlayan protestoların temelinde mezhepçi sisteme karşı güçlü bir duruş sergilendiği ve gelecek seçimlerle birlikte yaratılan atmosferin protesto ruhunu yeniden ortaya çıkarması ihtimali söz konusu. Lübnan halkından daha farklı bir ajandaya sahip olan Lübnan’daki siyasi tabakanın ise mevcut statükonun korunması yolunda bir seçim planı içerisinde olduğu görülüyor.
Hristiyan Cephesinde Çatırdayan İttifaklar, Yeni Yol Haritaları
Lübnan’ın seçim gündeminde beklenmeyen gelişmelerden biri 8 Mart koalisyonunun önemli ortaklarından Hizbullah ve Özgür Yurtseverler Birliği hareketi arasındaki ittifakın çatırdamaya başladığını gösteren açıklamalar oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimleri için çok yoğun bir şekilde hazırlanan ÖYH lideri Cibran Bassil’in “Bizim önceliğimiz devlet ve reformken, onların önceliği Direniş ve Direniş hattını korumak “şeklinde sarf ettiği sözler, Hizbullah’la aralarındaki gerilimi görünür kılar nitelikte oldu. Bassil’in 2006 yılında Hizbullah ve Cumhurbaşkanı Mişel Avn arasında yapılan anlaşmaya gölge düşüren söylemlerinin arka planında birden fazla sebep bulunuyor. Bunlardan öne çıkanlarından biri öncelikle Ortadoğu’da görünür olmaya başlayan diplomatik yollarla müzakere atmosferinden Bassil’in de faydalanmak istemesi. ABD’nin Biden hükümeti sonrasında İran’la nükleer anlaşma konusunda sınırlı da olsa yeniden görüşmelere başlaması, ayrıca Lübnan’ın ihtiyacı olan elektriğin sağlanması için Suriye rejimi üzerinden Arap Doğalgaz Boru Hattının yeniden devreye girmesine onay vermesi, ÖYH liderine Amerika’yla tansiyonu sürekli yüksek tutacak bir düşmanlığa gerek olmadığını hatırlatıyor. Bu nedenle de Cibran Bassil, öncelikle yaptırımlardan kurtulmak amacını taşıdığı için Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın sürekli dilinden düşürmediği Amerika karşıtlığı yerine daha yumuşak söylemler kullanmayı tercih ediyor.
Hizbullah ve ÖYH arasındaki gerilimi artıran bir diğer kritik dış etken ise Körfez ülkelerinin son dönemde kaoslar yumağına dönüşen Lübnan politikası. Lübnan her ne kadar 2016 yılından bu yana Suudi Arabistan öncülüğünde Körfez ülkelerinden ekonomik darbeler almış olsa da ülkenin içinde bulunduğu mevcut ekonomik çöküş, Körfez’e daha fazla baş kaldırılamayacağını gösteriyor. Bu nedenle de Bassil’i seçimlere hazırlayan Mişel Avn Körfez olmadan Lübnan’ı çok parlak bir geleceğin beklemediği hesapları bağlamında verdiği beyanatlarda Arap kardeşleriyle ilişkisini düzeltmek istediğini ifade ediyor. Müttefiki Hasan Nasrallah ise tam aksi bir yönde, tekfircileri Suriye ve Yemen’e gönderdiğini söyleyerek Suudi Arabistan’ı terörist olarak ilan ederek aradaki krizi derinleştiriyor. Dolayısıyla ortak düşmanlar konusunda Cibran Bassil ve Mişel Avn’ın farklı yaklaşımları, politik çizgideki farklılığı da açığa çıkarıyor.
Bassil- Avn ve Hizbullah arasındaki gerilimi en somut haliyle gösteren faktör ise Hizbullah’ın savcı Tarık Bitar yüzünden kabineyi protesto etmesi ve 13 Ekim’den beri kabine toplantılarının yapılamaması oldu. Cibran Bassil’in kabinenin toplanamaması nedeniyle Hizbullah’a çok sert eleştiriler yöneltmesi ve “kabineyi felç ederek mi uzlaşmacı demokrasi sağlanacak?” sözleriyle doğrudan suçlaması aradaki çatlağı gösterdi. ÖYH’nin toplumsal meşruiyetini güçlendirmek istemesi bir yana yılan hikayesine dönen ve çatışmalara neden olan Beyrut patlaması soruşturmasında Hizbullah tarafında görünmek istememesi de bir başka seçim taktiği olarak öne çıkıyor. Bu noktada her ne kadar Bassil “Hizbullah ile ittifak kursaydık seçimlerde daha güçlü olurduk, ancak seçimleri kazanmak ile itibarımızı korumak arasında bir seçim yapmamız gerekiyorsa, o zaman kötü arkadaşlarla olmaktansa yalnız olmanın daha iyi olduğunu söyleyebilirim.” dese de tutumunun seçim odaklı olduğu görülebiliyor. Bassil’in Hizbullah’a karşı aldığı tavırdaki bir diğer dikkat çeken mesele ise Hizbullah’ın Cibran Bassil’i cumhurbaşkanı olarak görmek istememesi. Hizbullah için Cibran Bassil, Mişel Avn kadar uyumlu bir politik çizgiye sahip değil. Bu nedenle de Bassil’in partisinin meclis üyelerinden Şarbel Halil’in “Mihail öldü” söylemiyle 2006 yılında Mar Mihail bölgesinde Mişel Avn ile Hizbullah arasında yapılan ittifakın sona erdiğine dair yaptığı vurguya aslında Hizbullah’ın da dolaylı olarak destek verdiği açığa çıkıyor.
Bununla birlikte çatırdayan ittifaklar herhangi bir mezhep birliğini veya mezhepler üstü bir sistemin kabul edilebileceğini göstermiyor. Cumhurbaşkanlığı için Maruniler arasında devam eden rekabetin kızışması Cibran Bassil’in bir diğer aday Lübnan Güçleri lideri Samir Caca’nın kazanması yönündeki muhtemel girişimleri engellemeye çalışmasına neden oluyor. Bu nedenle de hemen her konuşmasında Caca için “savaş lordu” tanımlamasını yaparak iç savaş sahnelerinde Caca’nın aldığı rolü sokağa yansıtmayı ihmal etmiyor. Dolayısıyla da Hizbullah noktasında ortak karara varılsa dahi cumhurbaşkanının Maruni olması gerektiği bir sisteme sahip Lübnan‘da Maruni liderler arasında mezhep birliğinin sağlanması mümkün görünmüyor.
Sünni ve Dürzi Cephesinde Seçim Stratejileri
Hristiyan cephesindeki rekabete dayalı kızışmalar şiddetini artırırken Saad Hariri öncülüğündeki Sünni Müstakbel Partisi Mayıs 2022 seçimleri için belirgin bir politik aktivizm sergilemekten uzak duruyor. Eski Başbakan Saad Hariri’nin 2017 yılındaki kısa süreli istifasından sonra ülkede oluşan iç huzursuzluk, 2018 yılındaki genel seçimlerde üçte bir oranında oy kaybetmesi ve son üç yılda izlediği başarısız politikalar siyasi kariyerini büyük ölçüde zarara uğrattığı için mevcut durumu daha geriden izlemesine neden oldu. Son olarak Cumhurbaşkanının ulusal diyalog çağrısını reddeden Hariri, bu toplantıların seçimlerden sonra yapılması gerektiğini söyleyerek tepkisini ortaya koydu. 2016 yılında Lübnan’da yaşanan çöp krizi ve cumhurbaşkanlığı meselesi nedeniyle benzer bir çağrının yapıldığı, ancak toplantının mezhepsel uzlaşmazlık nedeniyle askıya alındığı hatırlandığında Hariri’nin katılmama nedeni daha net görülebiliyor. Bununla birlikte Hariri her ne kadar aday olmayacağını belirtmiş olsa da siyaset sahnesinden bütünüyle çekilmeyi düşünmüyor. Ancak Ekim 2020- Temmuz 2021 arasında cumhurbaşkanıyla yaşadığı hükümet kurma krizi nedeniyle Avn’la bir yola çıkmaya hazır görünmüyor. Diğer taraftan Körfezin Lübnan’a yaklaşımı bu kadar soğukken önce Körfezle diyalogu sağlamlaştırmayı ve çatırdayan 8 Mart koalisyonuna karşılık kendi koalisyonunu güçlendirerek iade-i itibarı sağlamayı hedefliyor.
Lübnan siyasetinin kilit isimlerinden olan Dürzi İlerici Sosyalist Parti Lideri Velid Canbolat da Hariri’den farklı olarak seçimler için yoğun bir hazırlık içerisinde. Son iki hükümette yer almayan Canbolat’ın partisi, 2022’de Dürzi temsilciliğini rakibi Talal Arslan’ın partisine vermeme niyetini somut bir şekilde gösteriyor. Velid Canbolat, her platformda Lübnan’da mezhepçi olmayan bir hükümet modelini benimsediğini belirtse de iki siyasi kutba bölünmüş Lübnan’da herhangi bir koalisyona dahil olmasa da tarafını 14 Mart’tan yana belli ediyor. Bu nedenle de kendi tabanında bir oy kaybı yaşamayacak olan Canbolat için Mişel Avn ve müttefiklerine karşı Hariri ve Samir Caca’yı desteklemek daha elzem duruyor.
Lübnan’daki mevcut siyasi çalkantılara bakıldığında mezhepsiz bir siyasi sistemin uzak gelecekte dahi mümkün olmadığı görülüyor. Bununla birlikte yeni seçim atmosferinde bazı ittifakların sona ereceği ve Lübnan için yeni yol haritalarının çizileceği de açık bir şekilde anlaşılıyor. Her ne kadar adaylar ve sistem aynı olsa da ve seçimlerini Lübnan’a daha uzlaşmacı bir gelecek sunup sunmayacağı belirsiz olsa da Mayıs 2022 Lübnan halkı için önemli değişimlerin kapısını aralayacak bir tarih olarak önem arz ediyor.