Nijer, geçtiğimiz temmuz ayı sonlarında, bağımsızlığını kazandığı 1960 yılından bu yana 5. kez askeri darbesi ile karşılaşmış oldu. Nijer Ulusal Kurtarma Konseyi (CNR) tarafından Cumhurbaşkanı Mohamed Bazoum’a karşı gerçekleştirilen kansız askeri bir darbe, sadece bu ülkeyi değil genel olarak Afrika’yı ilgilendiren birçok tartışmayı da yeniden alevlendirdi.

Makro açıdan bakıldığında son darbe Afrika kıtasında Batı karşıtı akımların güçlenişinin sürdüğü dönemde geldiği için, kıta genelindeki eğilimleri yansıtan bir dinamik taşımaktadır. Kuşkusuz bu akımların güçlenmesinin birçok nedeni bulunmaktadır. Afrika’daki ülkeler, Batı’nın sömürge geçmişi nedeniyle Batı’ya karşı hala büyük bir öfke duyuyor. Bunun yanı sıra Batının, Afrika’ya karşı hala müdahaleci olması ve Afrika’nın iç işlerine karışması en önemli rahatsızlık kaynaklarından biri durumunda. Bu müdahaleler, Afrikalılar tarafından bir tehdit ve aşağılama olarak görülüyor. Afrika’daki ülkeler, Batı’nın kıtayı ekonomik olarak sömürmesi karşısında Afrika’nın doğal kaynaklarının çalındığına,  dolayısıyla kıtada yoksulluk ve açlığa neden olduğuna güçlü biçimde inanmaktadır.

Jeopolitik açıdan bakıldığında Nijer, Orta Afrika’da Sahra Çölü’nün güneydoğusunda yer alan bir ülkedir ve önemli bir uranyum üreticisidir. Ülke, ayrıca petrol ve doğalgaz gibi diğer doğal kaynaklara da sahiptir. Bölgesel güvenlik bağlamında ülke; Mali, Burkina Faso ve Çad gibi Sahra Çölü’nün güneyinde bulunan ülkelerle çevrili olduğu için, bu ülkelerin yaşadığı şiddet sarmalının da yoğun olduğu bir coğrafyada bulunmaktadır. Dolayısı ile bu ülkedeki her hangi bir gelişme, tüm bölgenin güvenliğini etkilemekle kalmayıp, küresel güvenliğe dair sonuçlar yaratmaktadır.

Son darbede, her ne kadar ülke içi siyasi rekabetin ve huzursuzlukların bir rolü olmakla birlikte, özellikle ülkenin dış politika ile ilgili mesajlar, küresel aktörlerle yeni dönemde ilişkilerin değişimine de işaret etmektedir. Fransa, ABD, Türkiye, Çin ve Rusya farklı yönleri ile bölge siyasetinde bir şekilde oyun değiştirici role sahip olduğu için, tartışmaları bu aktörlerin hesaplarından bağımsız düşünmek mümkün değildir.

Bunlar içinde Nijer siyasetini en fazla ilgilendiren ülke olarak Fransa’nın durumu oldukça önemlidir. Darbe öncesinde Fransa’nın Nijer’e yönelik politikaları zaten eleştiriliyordu. Fransa, sömürgeci güç olarak Nijer’de uzun süredir askeri varlık göstermiş ve birçok alanda etkilerini sürdürmekte olan bir güç durumundaydı. Bu anlamda Fransa karşıtı söyleme sahip bu darbenin, Paris’in Nijer’deki askeri varlığını ve ekonomik çıkarlarını hedef aldığına kuşku yok. Bunun yanı sıra, Fransa’nın ekonomik bir darbe yiyebileceği de söylenebilir. Fransa ve Nijer arasındaki ticaret hacmi 1,6 milyar doları aşmaktadır. Bu rakamın %70’ini Fransa’nın Nijer’e ihracatı, kalan bölümünü de Nijer’in Fransa’ya ihracatı oluşturmaktadır. Fransa’nın Nijer’e yaptığı en büyük ihracatlar, makineler, motorlu taşıtlar, tarım ürünleri ve kimyasallar olurken, Nijer’in Fransa’ya yaptığı en büyük ihracatlar, Uranyum, altın, bakır ve demir cevheri oluşturmuştur. Fransa’nın Nijer’de yaklaşık 2 milyar dolarlık yatırımı bulunmaktadır. Fransa’nın Batı Afrika’da bulunan 8 tane askeri üssünden biri Nijer’dedir ve bu üssün akıbeti bilinmese de, önümüzdeki dönemde ciddi risk altında olduğu söylenebilir.

Nijer’deki darbenin etkileyeceği bir diğer ülke kuşkusuz Batı ittifakının lideri olan ABD’dir. Bu ülkedeki imajı hiç de iyi olmayan Amerikan yönetimi de Nijer’de istenmeyen misafir olarak uzun süredir askeri varlık gösteriyor ve ülkeye önemli miktarda askeri yatırımlar yapıyordu. Amerika’nın Batı Afrika’daki 6 askeri üssünden biri Nijer’de bulunmaktadır. Son darbenin ABD’nin Nijer’deki askeri varlığını ve ekonomik çıkarlarını da tehlikeye attığına kuşku yoktur. Yaklaşık 250 milyon doları bulan ABD-Nijer ticaret hacminde, denge birbirine oldukça yakın bulunmaktadır. ABD’nin Nijer’e yaptığı en büyük ihracatlar, tarım ürünleri, makineler ve motorlu taşıtlar iken, Nijer’in ABD’ye yaptığı en büyük ihracatlar, altın, bakır ve demir cevheri gibi hammaddelerden oluşmaktadır. Batı Afrika’da giderek mevzi kaybeden Batı ittifakının son Nijer darbesi ile birlikte ciddi bir partnerini kaybetmesi, onları tümüyle çaresiz bırakmasa da işleri zorlaştıracağına kuşku yoktur.

Yukarıdaki iki aktörün tersine Nijer’deki imajı oldukça olumlu görünen Rusya’nın söz konusu askeri darbedeki rolü tartışılmaktadır. Bu iddiaları doğrulayan herhangi bir kanıt olmasa da, güvenlik şirketleri, askeri yardımları ve Nijer’deki askeri üsleri sayesinde Rusya’nın bu ülkedeki varlığı önemli bir ağırlık taşımaktadır. Rusya ile Nijer arasındaki ticaret hacmi 100 milyon dolar düzeyinde bulunuyor. Bunun büyük bölümünü Rusya’nın bu ülkeye sattığı askeri malzeme ve teçhizat oluştururken, Nijer’in en önemli ihracat kalemini Uranyum oluşturmaktadır. Nijer, konum olarak Orta Afrika bölgesinde önemli bir geçiş güzergahında bulunuyor ve Rusya, Nijer üzerinden Orta Afrika’daki diğer ülkelerle ilişkileri geliştirmeyi ummaktadır. Rusya’nın Batı Afrika’da üç askeri üssü bulunmaktadır ve bunlardan biri Nijer’de yer almaktadır. Rusya’nın Batı ittifakı ile yürüttüğü rekabet ve mücadeleyi küresel siyasetin farklı alanlarına taşıdığı bir ortamda Nijer’de eline geçen fırsatı kullanmaktan çekinmeyeceği rahatlıkla söylenebilir. Bu yönüyle Rusya, kendine yakın Ukrayna ve Baltık bölgesinde yaşadığı mevzi kayıplarını, Batının farklı coğrafyalardaki mevzilerine yaptığı bu tür hamleler ile telafi etme siyasetini sürdürecektir.

Küresel aktörler içinde Nijer’in en büyük ticaret partneri olan Çin ile dış ticaret hacmi 4 milyar doların üzerindedir. Takdir edileceği üzere bunun yüzde 90’lık bölümünü Çin’in bu ülkeye sattığı ürünler oluşturmaktadır. Çin’in Nijer’e yaptığı ihracatın en önemli kalemleri arasında makineler, elektrikli aletler, tekstil ürünleri ve kimyasal maddeler gelmektedir. Nijer’in Çin’e yaptığı ihracatın en önemli kalemleri ise uranyum, petrol ve doğal gazdır. Çin’in Batı Afrika’daki üç askeri üssünden biri Nijer’de bulunmaktadır. Son darbe ile birlikte Çin konusundaki siyasetinde her hangi bir değişme işareti göstermeyen Nijer’in önümüzdeki dönemde bu ülke ile ilişkilerini daha da artırması şaşırtmayacaktır. Zira, Batı bloğundan gelecek olan baskıları geri püskürtme konusunda Nijer’e en büyük destek, Rusya ve Çin’den gelecektir.

Bölgede son yıllarda etkisi giderek artan Türkiye ile Nijer ilişkileri ise 1960 yılında Nijer’in bağımsızlığını kazanmasıyla başlamış olsa da 2012 yılında, Türkiye ile Nijer arasında Serbest Ticaret Anlaşması imzalanmasına kadar ciddi bir ivme yakalanamamıştı. Türkiye ile Nijer arasındaki ticaret hacmi 100 milyon dolar gibi düşük bir düzeyde görünse de, stratejik bir nitelik taşımaktadır. Türkiye’nin Nijer’e yaptığı en büyük ihracat kalemleri arasında askeri malzeme, teçhizat, insansız hava aracı, inşaat malzemeleri, makineler ve tarım ürünleri bulunmaktadır. Nijer’in Türkiye’ye yaptığı en büyük ihracatlar, altın, bakır ve demir cevheri gibi hammadde kaynaklarıdır. Türkiye, Nijer’e sağlık, eğitim ve altyapı gibi alanlarda önemli miktarda yardımda bulunmaktadır. Nijer’de Türkiye’nin inşa ettiği hastaneler, okullar ve yollar, Nijer halkının yaşam kalitesini önemli ölçüde artırmıştır. Türkiye, Nijer’in güvenliğine de önemli katkı sağladığı için gerek resmi ve gerekse halk düzeyinde ciddi bir sempatiye sahip bulunmaktadır.

Türkiye, Nijer’de iç güvenliği ilgilendiren terörle mücadele operasyonlarına destek vererek, kendisi açısından da ciddi bir etkin alanı oluşturmuştur. Ayrıca, Türkiye, Nijer’in savunma sanayisinin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Türkiye’nin Batı Afrika’da 5 ülkede askeri varlığı bulunmaktadır ve Nijer bunlar içinde önemli yer tutmaktadır. Türkiye, bu ülkelerde askeri eğitim, danışmanlık ve insansız hava araçları operasyonları yürütmektedir. Türkiye’nin Batı Afrika’daki askeri varlığı, bölgesel istikrar ve terörle mücadeleye katkı sağlamaktadır.

Bu anlamda Nijer’de yaşanan son gelişmelerin Batı bloğunun bölgesel hesaplarını zora sokarken, Afrika’da giderek yükselen yeni aktörlerin işine yarayacağı yönünde ciddi belirtiler bulunmaktadır. Bu bağlamda Batı Afrika bölgesinde Fransa ve ABD’nin kaybettiği zeminin yeni aktörler tarafından doldurulması konusunda zaman ve zemin oldukça uygun görünmektedir. Türkiye’nin kendi adına bölgede geliştireceği yeni stratejik hamlelerin bölgedeki hassasiyetleri dikkate alması önemlidir.