Doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine felsefî, fikrî ve kültürel zenginliğini koruyan Akdeniz medeniyeti, Tanca, Malaga, Kartaca, İskenderiye, Marsilya, Roma, İzmir ve İstanbul gibi önemli şehirleriyle kadim varlığını sürdürmektedir. Dünya üzerinde Asya, Afrika ve Avrupa kıtaları arasında etkileşimi sağlayarak çağlar boyunca artarak devam eden kültürel birikiminin yansımasıyla Akdeniz medeniyeti, dünyanın dününde ve bugününde etkisini korumuş; yarınında da korumaya devam edecektir.
Tarih yazmak amacının yanında, dünyanın bugününde ve yarınında Akdeniz havzasının merkezî konumunu görebilmek ve değerlendirebilmek düşüncesiyle Fuad Ferhavi, Stratejik Etkileşimler: Arap Dünyası, Türkiye ve Afrika eserini kaleme almıştır. “Arap Baharı ve Arap Bölgesinin Değişimi”, “Uluslararası Kriz ve Çatışma Arasındaki Afrika” ile “Türkiye’nin Afrikalılar ve Araplar Arasında Nüfuz Arayışı” başlıklı üç ana bölümden oluşan kitap; Arap Dünyası, Türkiye ve Afrika’yı kapsayan bir Akdeniz kimliği ile dünün ve bugünün meselelerini ele almakta, bölgenin geleceğine ışık tutmaktadır.
1785 yılında İstanbul’a gelen Fas elçisi Muhammed bin Abdulvahhab el-Miknasi’nin, İstanbul’un kültürel zenginliğine binaen ‘Medinet İstanbul’ (Şehr-i İstanbul) demek yerine “Dünya İstanbul” ifadesiyle tanımlamasından etkilenen Dr. Fuad Ferhavi, Arap coğrafyasına yönelik Türk dış politikası konulu doktora tezini tamamlamak üzere Türkiye’ye gelmiştir. Aslen Faslı olup 2011 yılından bu yana Türkiye’de ikamet etmekte olan yazar, Rabat’taki V. Muhammed Üniversitesi’nde akademik çalışmalarını sürdürmektedir. Aynı üniversiteden doktorasını alan Ferhavi, akademik çalışmaları kapsamında Türk-Arap ilişkileri, Ortadoğu ve Afrika siyaseti, tarih ve uluslararası ilişkiler konularına odaklanmaktadır.
“Arap Baharı ve Arap Bölgesinin Değişimi”, “Uluslararası Kriz ve Çatışma Arasındaki Afrika” ve “Türkiye’nin Afrikalılar ve Araplar Arasında Nüfuz Arayışı” başlıklı üç ana bölümden oluşan kitapta yerel, bölgesel ve uluslararası dinamikler bağlamında konulara değinen Fuad Ferhavi; toplumlar arasındaki etkileşimde, kültürel ve entelektüel boyutlara ilgi göstermenin önemine dikkat çekerek tarihsel verilerin istismarı, siyasallaştırılması ve ideolojik maksatlarla kullanılmasından sakınılması gerektiğini belirtmiştir.
“Arap Baharı ve Arap Bölgesinin Değişimi” başlığı altındaki birinci bölümde yazar, 2010 yılında başlayan Arap Baharı’nın, yerel düzlemde Arap rejimlerini ve bölge halklarını etkilerken uluslararası düzlemde uluslararası ilişkiler ve hukuku derinden etkilediğini kaleme alıyor. Yazara göre, Arap Baharı’nın vücut bulduğu ilk ülke olan Tunus’ta, 23 yıl cumhurbaşkanlığı yapan Zeynel Abidin Bin Ali’nin ülkeyi terk etmesinden sonra 2011 ve 2014’te seçimler gerçekleştirilmesine rağmen henüz siyasi ve ekonomik istikrar sağlanamamıştır.
2011 yılında 42 yıllık Kaddafi diktatörlük rejiminin devrilmesinin ardından Libya’da, 2012 ve 2014 yıllarında yapılan seçimlerden olumlu bir sonuç alınamamış; 2015 itibariyle Bingazi merkezli Milli Genel Kongre ve emekli tümgeneral Halife Hafter’in kontrolünde Tobruk merkezli Libya Temsilciler Meclisi olmak üzere iki ordulu, iki parlamentolu ve iki hükümetli siyasi bir yapı ortaya çıkmıştır.
Son beş yılda hem devrim hem darbe gören Mısır’da ise, darbe ile yönetime gelen Sisi, darbe mağduru Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nı ve pek çok siyasi oluşumu terör örgütü ilan ederek, binden fazla üyesini idam cezasına çarptırmış, demokrasi adı altında pek çok anti-demokratik uygulamalara imza atmıştır.
Bugünlerde Beşşar Esad rejimine karşı altıncı yılını dolduran Suriye muhalefet hareketinde 300 binden fazla insan hayatını kaybetmiş, 5 milyondan fazla insan da Lübnan, Irak, Ürdün ve Türkiye gibi komşu ülkelere iltica etmiştir. Son yılların en hareketli günlerini geçiren Yemen ise İran destekli Husilere karşı Suudi Arabistan’ın başını çektiği koalisyon ile birlikte mücadele etmektedir. Bu mücadele ile dünyanın uzun bir sürenin ardından Müslüman ülkeler arasında verilen bir savaşa sahne olduğunu belirten Dr. Fuad Ferhavi, özellikle Mısır’ın geçirdiği sürecin Arap gençlerinin beklentilerini büyük oranda yıkmış durumda olduğunu, Bahar’ın Kış’a dönüşme sancılarının yaşandığını ifade etmektedir. Arap Baharı’nı ve bölge ülkelerini teker teker mercek altına alan yazar; sınırların ve silah yayılımının kontrol altında tutulamaması, uluslararası aktörlerin mevcut rejimlere desteği ve mevcut iktidarların meşrû halk eylemlerine sert müdahalesi ile bölge ülkelerinde rejim değişikliklerinin kolay olamayacağını öngörmektedir.
“Uluslararası Kriz ve Çatışma Arasındaki Afrika” başlıklı ikinci bölümde yazar Dr. Fuad Ferhavi, 19. ve 20. yüzyılların önemli sömürge merkezlerinden birisi olan Afrika’nın, 21. yüzyıl itibarıyla da uluslararası anlaşmalar, işbirlikleri gibi çeşitli kılıflar altında sömürülmeye devam ettiğini ifade etmektedir. Özellikle Doğu Afrika sahillerindeki önemli enerji kaynakları ile Güney’in zengin hammadde kaynakları ve Orta Afrika’daki değerli tarım arazileri pek çok yükselen devletin ilgi alanı içerisindedir. İngiltere, Fransa, Amerika, Çin ve Japonya’dan sonra Hindistan, Brezilya, Türkiye ve Avustralya’nın da kıtayı hem temel enerji kaynağı olarak hem de yatırım ve açık pazar olarak gördüğünü belirten yazar, bu bölümde hem başlıca Afrika ülkelerini ayrı ayrı değerlendirmekte hem de kıtadaki dış güçlerin politikalarını tartışmaktadır.
Fransa’nın Mali, Burkina Faso, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Nijerya özelinde Batı Afrika genelinde otoritesini sürdürmek istediğini, dolayısıyla gerekirse siyasi müdahalenin yanısıra askeri müdahalelerde de bulunduğunu ifade eden Ferhavi, iddaasına Mali’de 2013’te başlayan ve hala devam eden siyasi ve askeri krize Fransa’nın askeri müdahalesini örnek göstermiştir. Boko Haram, eş-Şebab, IŞİD gibi radikal terörist örgütlerin başta Nijerya, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kamerun, Kenya ve Somali olmak üzere Afrika genelinde etkinliğini artırması ile ülkeler içerisinde ve kıta çapında güvenlik krizleri yaşanmaktadır. Dr. Ferhavi, ayrıca Kenya, Angola, Etiyopya, Uganda, Güney Sudan Cumhuriyeti gibi bazı Afrika ülkelerinde artış gösteren İslamofobi ve terör temelli güvenlik sorunlarının ülkelerin geleceğine yönelik tehlikesinden bahsederek kıta genelindeki bütün sorunlara Güney Afrikalı efsanevi lider Nelson Mandela’nın özgürlük ve barış değerlerine saygı temelinde ortak yaşam ve ortak bilinç oluşturulması görüşünü paylaşmaktadır. Ayrıca aynı görüşü destekleyen ‘Afrika’da İslamofobi ve … Srebrenitsa Anısı’ başlıklı yazısında da Akdeniz’in geleceğinin, Afrika’daki farklı etnik gruplar, milletler ve dinler arasında bir arada yaşama ve istikrara bağlı olduğunu dile getirmektedir.
‘Türkiye’nin Afrikalılar ve Araplar Arasında Nüfuz Arayışı” başlıklı üçüncü ve son bölümde Dr. Fuad Ferhavi, Türkiye’nin kuruluşundan bu yana Arap dünyası ve Afrika kıtasına yönelik yürüttüğü izolasyon politikasının özellikle 1990 sonrasında değişerek kalktığını tartışmıştır. Suudi Arabistan, Mısır gibi Arap dünyasının önemli ülkeleri ile ilişkiler; çıkmaza giren Arap Baharı’nın ve bölgenin geleceği ile Türkiye’nin Afrika atılımını ayrı ayrı inceleyen yazar, özellikle Arap Baharı ve Arap dünyasındaki karışıklıkların Türk dış politikasını yanılttığı ve bocalamasına sebep olduğunu belirtmiştir.
Yazar Arap dünyasına yönelik yetersiz kalan Türk dış politikasının, Afrika’da da uluslararası rekabet ile karşı karşıya geldiğini, kıtada siyaset yapmasının kolay olamayacağını ifade etmiştir. İngiltere, Fransa, Çin gibi emperyal güçlerin uzun sürelerdir kıtadaki varlığı, enerji ve yatırım alanındaki tecrübelerinin Türkiye’de görünür derecede eksikliği kıtada Türkiye’yi zorlarken; Türkiye’nin kıta genelinde insanî yardım ve kalkınma projeleri temelli insanî diplomasisi ile açığını yakın zamanda kapatacağını öngörmektedir. Ancak Türk dış politikasının bilimsel ve kurumsal arkaplanın tam olarak oluşturulmadan, kısa vade yerine uzun vadeli stratejik planlamaların yapılmadan atılan her adımın geçici olduğunu vurgulayan yazar, nitelikli dış politika ve yumuşak güç ile sorunların üstesinden gelinebileceğini ifade etmektedir.
Fas doğumlu Dr. Fuad Ferhavi, bir dönem Avrupa’da eğitim aldıktan sonra Türk-Arap ilişkileri, Ortadoğu ve Afrika siyaseti, Akdeniz medeniyetlerinin tarih ve dış politikalarına yönelik akademik çalışmalarını sürdürdüğü Fas ve Türkiye’de hem İngilizce, Fransızca, Arapça ve Türkçe gibi bölgesel ve global politika dillerinde yeterlilik elde etmesi hem de gündemi merkezinden takip edebilme şansını yakalamasından ötürü alanında kendisini yetiştirmiş, kitaplar telif etmiş ve çeşitli dergilerde makaleler neşretmiştir.
Bölgenin içinden çıkmış bir akademisyen, bir siyaset bilimci olarak ele aldığı konu ve ülkeleri tek bir kitapta ayrı ayrı değerlendirmesi sadece geniş ölçekte değil aynı zamanda dar ölçekte de bilgi sahibi olduğunu göstermektedir. Hem yabancı dilleriyle hem de bahsi geçen bölgelerdeki tecrübesiyle Ferhavi, Türkçe dilinde neşredilen ve az sayıda olan bölge analizlerine bu ve diğer eserleriyle önemli bir katkıda bulunmaktadır.
Tazeliğini koruyan ve henüz tahlili yapılmayan eserde yazarın daha önce çeşitli platformlarda yazmış olduğu makalelere de yer vermesi, sürekli değişiklik arz eden bir hususta eserin güncelliğine zarar vermekte, değişen bilgiler ve yeni gelişmeler yer yer okuyucuyu yanıltabilmektedir.