ABD Başkanı Donald Trump, Başkan Yardımcısı JD Vance ve Ukrayna başkanı Volodimir Zelenski arasında yaşanan ve basına yansıyan tartışma diplomatik çevreler tarafından dikkat çekici bir gelişme olarak izlendi. Zira bu tartışma, zaman zaman denk geldiğimiz, iki farklı tarafın diplomatik teamüller zeminindeki alışılmış bir gerilimine benzemiyordu. Donald Trump’ın kişiliği, siyaset yapma tarzı, beslendiği toplumsal dinamikler dikkate alındığında bu tartışma şeklinin sıradan bir örnek olduğu düşünülebilir. Ancak liderler arası bir laf düellosuna dönüşen bu çekişme, bir bakıma bir had bildirme tonunu da içeriyordu. Zelenski örneğinde yaşanan bu tavır, uluslararası toplumdaki dışlanma pratiklerinin arkasında yatan süreci göstermesi açısından büyük önem arz etmektedir.
Bu had bildirme seromonisinin diplomatik bağlamdaki analizleri pek çok uzman tarafından yapıldı ve yapılacaktır ve meselenin siyasi nedenleri ve sonuçları da aşağıdaki satırların konusu değildir. Burada, söz konusu çekişme bağlamında gündeme gelen kılık kıyafet tartışması ele alınacak ve bu konu uygarlık standardı, ötekileştirme ve semboller üzerinden tartışılacaktır. En başta ifade etmek gerekirse, Ukrayna liderinin kıyafet tercihi üzerinden patlak veren bu tartışma uluslararası toplumdaki kültürel özcülüğü ve öteki algısının nasıl şekillendiğini güzel bir şekilde aşikar etmektedir.
Bir Sembol Olarak Takım Elbisenin Reddi
Ukrayna lideri Zelenski’nin Rusya ile savaş başladığından beri takım elbise giymediği bilinen bir durum. Zelenski bu seçimini bir birliktelik göstergesi olarak ifade ediyor ve ona göre kısmen askeri üniformayı andıran kıyafeti Rus ordusu ile çatışan Ukraynalılarla milli dayanışmanın sembolü. Buna göre Zelenski, ülkesini diplomatik olarak temsil ettiği uluslararası arenalarda da savaşta olan bir milletin lideri olduğu imajını koruyor ve bu yöntemle bulunduğu tüm diplomatik temaslarda savaş gündemini canlı tutmaya çalışıyor. Zelenski, çeşitli ülke dışı seyahatlerinde, Birleşmiş Milletler’de ve Türkiye ziyaretlerinde de benzeri bir kıyafet tarzını seçmişti. Ancak bu durum geçtiğimiz gün yaşanan ABD ziyaretinde hoş karşılanmadı ve adeta bir söz düellosunun başlangıcı haline geldi.
Trump ve Zelenski arasında kameralara yansıyan tartışmanın temel başlangıç noktası Real America’s Voice muhabiri Brian Glenn’in Zelenski’ye sorduğu “Amerika’ya saygınız yok mu, neden takım elbise giymiyorsunuz” sorusu idi. Bunun yalnızca bir muhabirin spekülatif bir sorusu değil, genel bir kanının yansıması olduğunu görmek çok zor değil. Daha toplantı öncesi Zelenski’yi karşılayan Trump, kendi üslubu ile espirili bir şekilde Zelenski’nin kıyafetine işaret etmişti. ABD Kongresi üyesi Marjorie Taylor Greene, sosyal medya paylaşımında Glenn’in sorusunu takdir ederek Zelenski’nin Oval Ofis’te takım elbise giymeyerek ABD’ye bir saygısızlık yaptığını belirtiyordu. Glenn ise olay sonrası yaptığı açıklamada bu kıyafet seçiminin Zelenski’nin ABD’ye karşı içindeki saygısızlığı gösterdiğini söylüyordu.
Verilen tepkilerin örneklerini arttırmak mümkün ancak bu tepkilerden de anlaşılacağı üzere Zelenski’nin takım elbise giymemesi ve üniformayı andıran kıyafeti ABD için bir saygısızlık ve hatta gayri-medeni bir tavırdı. Bu meseleyi basit bir diplomatik kriz olarak okumak yerine, uluslararası toplumdaki görünmeyen derin ayrıştırma pratiklerinin bir göstergesi olarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Bu ayrıştırma pratiklerinin temelinde ise uygarlık standardı dediğimiz süreç yatmaktadır.
Uygarlık Standardı ve Uluslararası Toplum
Uygarlık standardı, öncelikle sosyoloji ve sonrasında da Uluslararası İlişkiler disiplinlerinde kullanılan ve günümüz “medeni” toplumunun (hem ulusal hem uluslararası) adab-ı muaşeretinin çerçevesini çizen kavramdır. Toplumsal bağlamda Norbert Elias ve uluslararası bağlamda Andrew Linklater gibi yazarlar tarafından kullanılan bu kavram, ulusal ya da uluslararası bir toplumda hangi davranışların kabul edilir ve edilmez olduğunu ifade eder ve kabul edilmeyen davranışları yapan birey ve milletlerin nasıl damgalanarak dışlandığına işaret eder. Mikro boyutta düşünüldüğünde temizlik, yemek yeme ve kılık kıyafet gibi temel konuları kapsayan bu kavram makro boyutta devletlerin ve devlet adamlarının birbirlerine karşı kullandıkları yöntem ve söylemleri de içermektedir.
Bu standarda uymayan hal ve davranışlar ise söz konusu “medeni” toplumun dışında kalan ötekini damgalamaktadır. Kısacası bugün “barbar”, “gayri-medeni”, “aykırı”, “öteki”, “toplum-dışı” olarak tanımladığımız çoğu hal ve hareket bu uygarlık standardı filtresinden geçirilerek varılan kanılardır. Bunun uluslararası diplomatik boyutu olduğu da unutulmamalıdır.
Yukarıda ismi geçen Elias’ın süreç sosyolojisi perspektifi bu noktada önemli bir ayrıntıya işaret eder: Tüm bu standartlar çoğunlukla bir sürecin sonucudur; yani verili ve doğal değildir. Buna göre bugünün uygarlık standardı kalıpları Fransız saray kültürünün temel davranış kitaplarından yola çıkmış ve Avrupa içerisinde uzun yıllar sürecek mücadeleler ile yaygınlaştırılmıştır. Bu süreç ile birlikte önce Avrupa’nın sonra da tüm Batı’nın duygular dünyası birbirine benzeyecek şekilde “medenileştirilmiştir”. Tarihte tecrübe edilen diğer “medenileşme” ya da “medenileştirme” süreçleri de bu duygusal kontrollerin ve davranış kalıplarının zaman zaman barışçıl ama çoğunlukla baskı ve şiddet yoluyla dünyaya yayılma sürecidir.
Günümüz modern uluslararası toplumu, yani egemenlik, diplomasi, savaş gibi tüm pratikleri standartlaştırılmış devletler arası davranış kalıpları bunun dışında düşünülmemelidir. Bugün normal olarak kabul ettiğimiz, eksikliğini bir başkaldırış olarak düşündüğümüz çoğu uluslararası pratiğin geçmişi en fazla beş yüz sene geriye gitmektedir, yani dünya tarihi düşünüldüğünde bunlar yeni pratiklerdir. Her ne kadar eksik bir formülleştirme olsa da (detayları bu yazının konusu değil) Avrupa-merkezli anlatının odağında ise bu uluslararası pratiklerin doğuşu olarak 1648 Westphalia anlaşması bulunmaktadır.
Yani mikro anlamda masada çatal bıçak kullanarak yemek yemek “medenileşmenin” göstergesi olduğu gibi, makro anlamda da diplomasinin “uygarlık standardı” sınırlarında kabul görmüş kurallar üzerinden ilerlemesi “medeni” bir devletin göstergesidir. Devletler arası görüşmelerde iki takım elbiseli liderin bir araya gelmesi ise bu medeni görüntünün bir devamıdır. Tüm bu sosyal süreçlerin normatif değerlendirmesi (Avrupa-merkezli olmaları, çoğu kere siyasi amaçlar için kullanılabilmeleri) başka yazıların konusudur.
Kılık Kıyafet ve Kültürel Özcülük
Bu yazıda işaret edilmek istenen temel tespit diplomatik bir tartışmada kılık kıyafet üzerinden dışa vuran zihniyetin sosyolojik arka planıdır. Zira takım elbise medeni uluslararası toplumun temsilcilerinin bir “damgası” konumuna gelmiştir. Yani bu kılık kıyafet normuna uyulup uyulmaması medeni ve gayri-medeni arasındaki çizgiyi çeken unsurlardan önemli bir tanesidir. Esasında bu durum uluslararası toplumdaki kültürel özcülüğün ve öteki algısının da nasıl şekillendiğinin çok güzel bir örneğini teşkil etmektedir.
Bu olayın ortaya çıkardığı esas fenomen ise şudur: Medeni uluslararası toplumun bir parçası kabul edilen, uğruna milyarlarca dolar para harcanan bir ülkenin lideri takım elbise giymediği zaman saygısız olarak adlandırılabilmektedir. Zira zaten uygar toplumun parçası kabul edilen bu ülke, uygarlık standartlarına göre davranmalı ve diplomatik temsili takım elbise ile yapmalıdır.
Ancak aynı beklenti ya da benzer dışavurumlar örneğin Yaser Arafat’ın, Kral Selman’ın, Veliaht Muhammed bin Selman’ın, Narendra Modi’nin ABD ziyaretlerinde ortaya çıkmamıştır.
Çünkü bu ülkeler her ne kadar modern uluslararası toplumun ortakları gibi görülse de uygarlık standardının dışındadırlar ve bu standardın dışındakilere has kılık-kıyafet pratikleri onlar için normaldir, ve bu ülkelerin böyle kabulü uluslararası toplumdaki “hoşgörünün” de bir göstergesidir.
Hülasa, Ukrayna krizi ve beraberinde getirdiği Trans-Atlantik ayrışma pek çok analizin konusu olacaktır. Ancak bu küçük hadisenin “medeni” dünya içerisinde ortaya koyduğu sosyolojik boyut dikkatlerden kaçırılmamalıdır. Uluslararası toplum, medeni olarak gördüğü kendi üyeleri arasında bile olağan dışı davranış kalıplarını kolayca benimseyemeyecek kadar kültürel özcü bir davranış kalıbına sahiptir. Mağrur bir hoşgörü ile kabul edilebilir gördüğü ve kısmen de saygı duyduğu standard dışı davranış kalıpları ise esasında hala kendi içerisinde kabul etmediği “gayri-medeni” toplumlara özeldir.