Tüm dünyada adi suçlardan bile idam cezasının kaldırılması için gayret gösteren batılı devlet ve sivil toplum kuruluşları özellikle Avrupa Birliği, Mısır’da evrensel hukuk ilkelerine aykırı biçimde tutuklanan ve yargılanan darbe karşıtlarına topluca idam kararı verilmesi karşısında sessiz kalmıştır. Verilen tepkiler çok cılız ve şeklen yapılan temennilerden ibarettir.
529 kişi hakkında dünyanın gözü önünde uydurma gerekçelerle açılan bir dava sonucunda ciddi ve usulüne uygun bir mahkeme süreci işletilmeden verilen idam kararları Mısır’ın yakın tarihinde görülmemiş bir pervasızlık ve ferasetsizliktir. Savunma hakları ayaklar altına alınarak topluca yargılama neticesinde, darbe karşıtlarına idam kararı veren Mısır’ın darbeci yönetimi, hamile kadınları doğumdan sonra asacağını açıklayarak bir başka skandala daha imza atmıştır.
Sudan bahanelerle çoluk çocuk hapse atan Mısır idaresi hamile idam mahkumlarını da doğumdan 2 ay sonra asacağını ilan ederek güya insan haklarına saygısını beyan etmiş oldu. Aslında bu beyanıyla bile büyük ölçüde insan hakları ihlallerine imza attığını ve yargılama aşamasında evrensel hukuk ilkelerini görmezden geldiğini ilan etmiş oldu. Hatta pervasız bir yaklaşımla, doğacak çocukların süt haklarını bile hiçe sayıyor. Mısır’daki darbecilerin adaleti bu şekilde ayaklar altına alması bugün olduğu gibi gelecek nesillerin de tepkisini çekecek bir davranıştır.
Bu durum İngiliz işgali altındaki dönemde dahi vuku bulmadı. Danşüvay olayında bile hukuk bu kadar linç edilmedi. 1906 yılında meydana gelen Danşüvây olayı Mısır’daki millî duyguların daha güçlü şekilde yükselmesine yol açtı. Bu hadise, İngilizlerin Mısır’daki işgal politikalarını sona erdirmeye zorlayan ilk ciddi direniş hareketi oldu[1].
13 Haziran 1906’da, bir grup İngiliz subayı, Danşüvây Köyü’nün yakınlarında güvercin avlanmaya başlamışlardı. İngiliz subaylar av amacıyla ateş ederken, bir samanlık alev aldı. Tedbirsiz avlanan subaylara karşı, öfkelenen köylüler ellerine aldıkları sopalarla subaylara tepki gösterdiler. Bir İngiliz subayı, yardım için karakola doğru koşmaya başladı. Fakat aşırı sıcağa dayanamayarak, yolda öldü. Bu subayın ölümüne sebep olmakla koskoca bir köy halkı suçlandı.
Hemen köyde kurulan “Özel Mahkeme”de yargılanan Danşüvây köylüleri haksız yere çok ağır cezalara çarptırıldılar. Danşüvây olayı neticesinde kurulan mahkemede verilen adaletsiz cezalar, Mısır kamuoyunu derinden etkiledi ve İngilizlere karşı tüm Mısırlıların hafızalarından silinmeyecek bir nefrete yol açtı. Mahkemenin kuruluş biçimi, verilen cezalar ve cezaların infaz biçimleri Mısırlıların ulusal onurunu zedeleyici hatta aşağılayıcı şekildeydi. Mustafa Kâmil ve birçok milliyetçi tarafından, İngilizlerin gerçek yüzünü gösteren bir delil olarak kullanıldı[2].
Mısır’daki siyasî gerilimin artmasına neden olan bu gelişmeler sebebiyle, Londra nezdinde de sorumlu tutulan Cromer milliyetçilerin de desteğini alacak bazı popüler adımlar attı[3]. Ancak Cromer, bütün politika değişikliğine rağmen Mısır’daki saygınlığını sarsan Danşüvây olayının olumsuz etkisini ortadan kaldıramadı. Emekliye ayrılmak zorunda kalan Cromer, Mayıs 1907’de Mısır’ı terketti.
Yaklaşık 107 yıl sonra yine bir Mayıs ayında Mısır’da General Sisi, Danşüvay mahkemesi benzeri ihdas ettirdiği mahkemelerde darbe karşıtlarını korkutup sindirmek istiyor. Bir yandan akıl almaz nedenlerle darbe karşıtlarını hapse atıyor. Bir yandan da en basit hukuk kuralları bile işletilmeden toplu yargılamalarla toplu idam kararları aldırıyor.
Asıl amaç darbe karşıtlarını tahrik edip silahlı direnişe geçmelerini sağlamaktır. Bu durumun farkında olan Mısır Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan) Rehberlik Konseyi Başkanı Muhammed Bedii, basının yansıttığının aksine mensup olduğu İhvan teşkilatının hiçbir zaman “terör davetçisi” olmadığını ifade ederek teröre karşı olduklarını ifade etti. Kahire’deki Şubra el-Hayme Ceza Mahkemesi’nde 47 sanıkla, “Şiddete teşvik, yol kesmek ve kalabalığa ateş açarak korku yaratma” suçlamasıyla yargılanan Bedii, mahkemede yaptığı konuşmada, “İstediğimiz tek şey hakikat ve adalettir. İhvan’ın tarihi, İhvan’a atfedilenlerin yalan olduğuna şahitlik etmesine rağmen, basın bizi ve teşkilatımızı terrorist gösteriyor” dedi[4]. Bedii daha önceki savunmasında, hiçbir koşulda silahı ellerine almayacaklarını, hiçbir tahrik oyununa da gelmeyeceklerini açıkça ilan etmişti. Bu konuşmasında da cemaat üyelerine seslenerek “kendisinin ve tüm ihvan ileri gelenlerinin idam kararları uygulansa bile terör eylemi çağrışımı yapacak tepkilerden uzak durmalarını” ifade etti.
Bu beyanlar Mısır’ın selameti açısında isabetli bir yaklaşım olmuştur. Zira Mısır ikinci bir Suriye olmamalıdır. İhvan’ın herhangi bir şekilde silahlı tepki geliştirmesi, Mısır’ı içinden çıkılmaz bir kaosa sürükleyebilir.
[1] Bu konuda daha fazla bilgi için bkz, Süleyman Kızıltoprak, Mısır’da Osmanlı’nın Son Yüzyılı, s. 255-259.
[2] 11 Temmuz 1906’da Mustafa Kâmil Paris’te Figaro gazetesinde “Danşüvây Olayı: İngiliz Milleti ve Medeni Dünya’ya Hitab” başlıklı bir beyannâme yayınlayarak ilk tepkisini gösterdi.
[3] Bu mahkemede verilen cezaların çok ağır olduğunu Cromer de itiraf etmiştir. Bkz. Earl of Cromer, Abbas II, Londra 1915, s. ix.
[4] http://www.aa.com.tr/tr/haberler/324411–ihvan-terorun-davetcisi-olmadi.