Rusya’nın yoğun hava desteğini alan Esed rejimi ve İran’a bağlı milis güçler, Şam’ın Doğu Guta bölgesinin büyük kısmını ele geçirerek Guta halkını tehcir etti. Uydudan çekilen fotoğraflar, 5 yıldır rejim güçlerinin kuşatması altında bulunan Doğu Guta’daki kasaba ve beldelerin yüzde 70 oranında tahrip olduğunu gösterirken, 18 Şubat 2018 tarihinden bu yana devam eden kara operasyonları sonucunda ölü sayısının bin 400’ü aştığı bildiriliyor.
Suriye’de, Rusya’nın askeri müdahalesinin başladığı Ekim 2015’ten bu yana birçok bölge yoğun bir kuşatmanın ardından katliam ve tehcire tabi tutuldu. Devrimin hemen başında Humus’un rejim güçleri tarafından yerle bir edilerek halkının tehcir edilmesinin ardından Rusya’nın askeri müdahalesiyle devam eden tehcirler kapsamında, Humus’un el-Vaır semti, Halep’in doğu semtleri, Şam’ın Dareya kasabası ve Vadi Berada bölgesi, son olarak da Doğu Guta’da tehcir uygulanıyor.
Doğu Guta kuşatması ve tehcirinin diğerlerinden ayrıldığı nokta ise Rusya’nın sadece hava desteğiyle değil kara birlikleri ve müzakere ekipleriyle de tehcir ve katliama katkı sağlıyor olmasıdır. Rusya’ya bağlı “Barış Komitesi” olarak adlandırılan kuvvetler, bir yandan bölgeye yönelik kara saldırıları düzenlerken, diğer yandan muhalif gruplarla müzakerelere girişiyor ve bu müzakereler sonucunda “Sivilleri tahliye etmek” adı altında tehcir uyguluyor.
Doğu Guta, gerek muhalifler gerekse Esed rejimi ve destekçileri açısından oldukça stratejik bir nokta. Şam’ın merkezine en yakın muhalif bölge olması bölgeyi muhalifler açısından önemli bir konuma oturturken, İslamcı/Selefi gruplar için de Doğu Guta’nın kıyamet alametlerini içeren “Melhame Hadisleri”ne konu olması dolayısıyla büyük önem taşıyor. Melhame hadislerinde kıyamete yakın bir süreçte Müslümanlar ile kafirler arasında yaşanacak büyük savaşta “Müslümanların çadırının” yani komuta merkezinin bazı hadislerde “Şam’ın en değerli bölgesi” olarak tanımlanan Guta’da kurulacağına vurgu yapılmaktadır. El-Kaide ve DEAŞ gibi selefi menşeli örgütler, bu hadisleri din anlayışlarının merkezine yerleştirmektedir.
Guta’nın düşmesi ve devrimin başarısızlığa uğraması Selefi grupların önümüzdeki dönemde strateji değiştirmesine ve ideolojik karmaşaya girmesine sebep olabilir.
Rejim güçleri ise doğu ve kuzey cephesinde muhalifleri ve DEAŞ’ı yenilgiye uğrattıktan sonra güney cephesinde de yenilgiye uğratması savaşı kazanması açısından önemli bir yer tutacaktır. Zira muhaliflerin Doğu Guta’da ve özellikle bölgenin batı ucundaki Cobar semtinde bulunması orta menzilli füze edinmeleri halinde bile Salihiye, Rukneddin, Berze ve Başkanlık Sarayı’nın bulunduğu Mezze gibi Şam’ın merkezi semtlerini muhaliflerin füze menziline sokabilirdi.
Doğu Guta’nın Önemi
Her ne kadar Batılı güçler ve bu güçlerin etkisindeki Ortadoğu ülkeleri devrimin başından beri “Terörist grupların eline geçebilir” bahanesiyle muhaliflere ağır silah ve uçaksavar ambargosu uygulasa da, bu ambargonun delinme ihtimali her zaman mümkündür.
Doğu Guta’nın İran için önemi, Suriye-Lübnan rotasının güvenliğinin sağlanmasının yanı sıra, bahsettiğimiz Melhame hadislerinin Doğu Guta merkezli bir benzerine iman eden Şii militanların moral motivasyonunun yükselmesi ve Şam’da Seyyide Zeyneb gibi “Kutsal” mekanlarının tehlikeden tamamen emin olması açısından önem arz ediyor.
Fakat rejim ve onunla birlikte hareket eden bütün güçlerin ortak beklentisi Rusya’nın beklentisiyle de doğru orantılı gözüküyor. Rusya, Doğu Guta’yı düşürerek, Astana ve Cenevre’de sürdürülen çözüm süreçlerinde elinin güçlenmesini isteyecektir.
Cenevre süreci Birleşmiş Milletler (BM) kontrolünde devam eden resmi çözüm süreci olarak değerlendirilse de Rusya için önemli olan Astana süreci ve Soçi Kongresi sonuçlarının uygulanmasına uygun ortam hazırlanmasıdır.
Esasında Rusya açısından Cenevre süreci de, Astana süreci de ve hatta Soçi Kongresi de bir oyalama taktiği ve Rusya’nın rejime kaybettiği meşruiyetini geri kazandırma çabasından ibarettir. Rusya’nın büyük önem verdiği ve aylarca hazırlık yaparak topladığı Soçi Kongresi, tamamen Rusya kontrolünde geçmesine ve Moskova’nın istediği gibi sonuçlanmasına rağmen Esed rejimi kongrenin sonuçlarından memnun değildir ve kongre sonuçlarının uygulanması konusunda ayak diretmektedir.
Zira, sahada kazanan bir güç, masa başında zaferine hiç kimseyi ortak etmek istemez. Kongre ise yeni Suriye Anayasasının, muhalefet, Astana süreci garantör ülkeleri ve BM’nin katılımıyla yapılmasını ön görüyor.
Rejimin, Rusya tarafından düzenlenen Soçi Kongresinin sonuçlarını reddetmesi ve uygulanmaması konusunda ayak diretmesinin Rusya’yı rahatsız etmesi gerekirken, Moskova yönetimi rejimin Soçi Kongresi sonuçlarını kabul etmesi için BM’nin bastırmasına rağmen herhangi bir baskı uygulamıyor.
Astana’da son düzenlenen üçlü oturumda da ne Rusya, ne de İran, Soçi’nin ön gördüğü Anayasa komitesinin kurulması noktasına herhangi bir şekilde değinmedi. Astana oturumunun sonuç bildirgesinde Soçi Kongresi sonuçlarına vurgu yapılsa da bu vurgunun Türkiye’nin ‘hatırlatması’ ile yapılmış olduğu ihtimali ağır basıyor.
Rusya Doğu Guta Üzerinden Suriyeyi mi Kontrol Ediyor?
Bazı analistler, Rusya’nın Suriye krizini siyasi çözüm yoluyla bitirmeyi kabul ettiğini söylese de, sahada Doğu Guta’yı ele geçirerek önemli bir başarı kazanan Rusya, bu başarısına kimseyi ortak etmeyecektir. Astana toplantısı sonrası düzenlenen BMGK kongresinde BM Suriye Özel Temsilcisi Steffan De Mistura’nın garantör ülkelerin aday belirlemesinin beklenmeden BM tarafından belirlenecek komite adaylarının açıklanması önerisinin Rus temsilci tarafından, “Doğu Guta ve Afrin’deki savaşın bitmesini” bekleyelim diyerek reddedilmesi Rusya’nın Soçi sonuçlarını bir oyalama taktiği olarak kullandığını düşündürüyor.
Rusya’nın Doğu Guta’dan sonra İdlib’e yönelmeyeceğini kimse iddia edemez ve Rusya’nın İdlib’e yönelmesi halinde İdlib’in düşmesi daha kolay olabilir. Zira İdlib’deki muhalif gruplar, silahlardan olduğu kadar meşruiyetten de yoksun gruplardır. BMGK tarafından alınan 2401 sayılı uluslararası kararla ilan edilen sözde ateşkeste bile “Nusret Cephesi”nin istisna tutulması, aslında Türkiye’nin çabaları dışında hiç uygulanmayan Astana sürecinin “Gerilimi azaltma anlaşması”na rağmen İdlib’i de Rusya ve rejim açısından meşru bir hedef haline getiriyor.
Rusya’nın İdlib’e yönelmesi halinde, ona Türkiye dışında karşı koyma işareti veren başka hiçbir güç yok. Türkiye’nin de sorunsuz bir Afrin operasyonundan sonra eski “Nusra” şimdinin Heyet-i Tahriru’ş Şam (HTŞ)’in bulunduğu İdlib için müttefiklik ilişkilerini son dönemde en üst seviyeye çıkardığı Rusya ile karşı karşıya gelme riskini kabul edeceği ihtimali çok düşüktür.
Öte yandan, batının, 250 kişilik bir grup hariç uluslararası terör örgütleri listesinde bulunan hiçbir örgütün bulunmadığı Doğu Guta için bile harekete geçmemesi ve ABD’nin kimyasal silah eksenli kuru tehditleriyle yetinmesi, bu güçlerin İdlib için elini taşın altına koymayacağına yeterli bir delil olarak değerlendirilebilir.
Rusya’nın Doğu Guta ve İdlib’i ele geçirmesinin ardından oluşacak durumda devrim amacı güden muhalif grupların tamamen tasfiye olacağını söyleyebiliriz. Böyle bir durumda rejime alternatif olarak geriye sadece kuzeyde Türkiye’nin kontrolü altındaki muhalif gruplar, güneydeki Tenef üssünde bulunan sınırlı güçteki ve ABD kontrolündeki muhalif gruplar ve yine kuzeyde ABD kontrolündeki “Suriye Demokratik Güçleri” kalacaktır.
Bu durumda, Rusya’nın ABD ile nasıl bir sürece gireceği, Türkiye’nin kontrolündeki kuzey bölgelerinde ne yapacağı ve ABD’nin bundan böyle nasıl bir yol izleyeceği başka bir yazının konusu olabilir. Bir başka sorun ise İran’ın Suriye’deki rolü ve buraya getirdiği mezhepçi milis örgütlerin akıbetinin ne olacağıdır ki bu da ayrı br tartışma konusudur.
Özetle denebilir ki, 2015 yılının Ekim ayında, DEAŞ terör örgütünü bahane ederek Esed rejiminin davetiyle Suriye’de muhalif gruplara yönelik askeri operasyonlar başlatan Rusya, rejime hava desteği sağlayarak, başlattığı askeri müdahalesini adım adım işgale taşımıştır. Rusya’nın Suriye’ye yönelik askeri müdahalesi, son günlerde Esed rejimi adına müzakerelere girişmesine ve Suriye’ye anayasa dayatmasına kadar varmıştır.
Beşşar Esed’in Rusya tarafından en hafif tabiriyle bir vali muamelesi gördüğü açıktır. Birkaç ay evvel Hmeymim askeri üssünde Vladimir Putin’in ziyareti esnasında düzenlenen törende Rus askerler tarafından Putin’in yanında değil, arkasında yürümeye zorlanılan Beşşar Esed, bugünlerde Rusların yoğun hava saldırılarıyla yerle bir edilen Doğu Guta’ya, Rus askerin koruması altında ziyaret gerçekleştiriyor.
Suriye’de, bundan sonra savaşın da, muhtemel bir siyasi çözümün de doğrudan doğruya muhatabı Esed rejimi değildir Moskova yönetimidir.