Amerikan siyaset tarihi açısından en gergin seçimlerden biri olan 2020 başkanlık seçiminin galibi Demokrat aday Joe Biden oldu. Cumhuriyetçi Donald Trump’ı geride bırakarak ABD’nin 46. başkanı seçilen Joe Biden’ın yönetiminde Amerikan dış politikasındaki gri alanlarda ne gibi değişiklikler olabileceği tartışılıyor.

36 yıl ABD senatörlüğü ve sekiz yıl başkan yardımcılığı yapmış Biden’ın Ocak’ta Amerikan başkanlığını devralmasının ardından siyasi ve iktisadi açıdan meşruiyet kaybının yaşandığı Amerikan dış politikasında son yıllarda kronik hale gelen strateji eksikliği ve öngörülemezlik problemleri doğrultusunda en çok merak edilen konuların başında Biden’ın izleyeceği dış politika çizgisi geliyor. Liberal uluslararası düzenin mevcut şekliyle korunması ve bu düzende ABD liderliğine ve kurulan ittifaklardaki sistemlerinin güçlendirilmesi gerektiğine inanan Biden yönetiminin, Afrika kıtasına ilişkin izlenen düşük profilli dış politika çizgisinde farklılık hissettirecek yöntem ve tercihlerde bulunup bulunmayacağı da cevabı aranan sorular arasında. Biden yönetiminin yeni dönem Afrika dış politikasının ayrıntıları henüz net olmamakla birlikte yürütmüş olduğu seçim kampanyasından hareketle belli çıkarımlar yapmak mümkün.

Amerikan Dış Siyasetinde Afrika ve Donald Trump’ın Afrika Stratejisi

Her dönem üzerinde güç mücadelesinin yaşandığı bir eylem alanı olan Afrika kıtasına ilişkin ABD dış politikası, dönemin koşullarına göre şekillenen fakat ABD’nin değişmeyen nihai çıkarlarını ön plana alan pragmatist stratejilere dayanmaktadır. Nitekim ABD’nin pragmatist yapısı dikkate alındığında soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği’nin kıtadaki faaliyetleri ABD’nin kıtaya yönelik dış politikasının çerçevesini çizmiştir. Soğuk savaş sonrası dönemde Sovyet bloğunun yıkılması ile Amerikan dış politika yapıcıları Afrika’da ABD rolünün minimum düzeye indiğini düşünmüşlerdir. Kıtanın Amerikan dış politikasındaki ağırlığının görece azalmasına neden olan bu düşünce 2000’li yıllarla birlikte değişime uğramıştır. Afrika jeopolitiğinin ABD dış politikasında yeniden önem kazanmasında Çin başta olmak üzere Rusya, Hindistan gibi küresel sistemin başat unsurlarının ABD’nin kıtadaki nüfuzunu tehdit eder hale gelmeleri etkili olmuştur. Bu doğrultuda kıtanın sahip olduğu enerji kaynakları ve bu kaynakların güvenliğinin sağlanması ihtiyacı, yükselen bir ekonomik ivme yakalayan Çin’in kıta ülkelerinde artan siyasi-ekonomik etkisi ve terör örgütlerinin varlığı karşısında ABD kıtaya yönelik güvenlik odaklı bir politika benimsemiştir. Söz konusu bu güvenlik odaklı dış politika 2007 yılında Birleşik Devletler Afrika Komutanlığı (AFRICOM)’nın kurulmasıyla görünürlük kazanmıştır. Görünüşteki amacı kıtadaki istikrarsızlık ve terör ile etkili mücadele etmek olan AFRICOM aracılığıyla ABD, Afrika’da kurmuş olduğu üslerle askeri ve ekonomik varlığını artırmaktadır.

Başkan Ronald Reagan’dan bu yana ABD başkanlarının Afrika kıtasına yönelik bir politika girişimi veya odak noktası bulunuyor. Başkanlık koltuğuna oturduğu 2017 yılından bu yana sansasyonel eylem ve söylemleriyle adından söz ettiren Trump’ın Afrika politikası seleflerinin benimsemiş oldukları temel yaklaşımların tekrarının devamı niteliğinde olmuştur. İdeolojik ve kurumsal ifadesini “önce Amerika” söyleminde bulan popülist bir bakış açısının yansıması olacak şekilde Amerika’yı izolasyoncu çizgiye çeken Trump yönetiminin bütünlüklü bir Afrika politikası yoktu. Bununla birlikte Trump yönetiminin Afrika’ya yönelik dış politika stratejisi öncelikli olarak ABD ile kıta ülkeleri arasında ticari ve ekonomik ilişkilerin artırılması idi. Trump yönetiminin Afrika politikasının bir diğer önemli başlığını Amerikan yardımlarının verimli ve etkili bir şekilde kullanılmasını sağlamak oluşturuyordu. Bu doğrultuda Trump’ın Yönetim ve Bütçe Ofisi’nin sağlamış olduğu ve Birleşmiş Milletler gibi çok taraflı kuruluşlar aracılığıyla Afrika’ya yapılan insani ve güvenlik yardımlarının işe yaramadığı gerekçesiyle söz konusu yardımlarda kesintiye gidilmesine ilişkin kongreye sunmuş olduğu öneri, kıta ülkelerinde Washington yönetiminin kendilerinden uzaklaştığı algısını yaratmıştı.

Washington’un Trump döneminde Afrika’ya yönelik benimsemiş olduğu stratejinin diğer unsuru ise Afrika’da istirarsızlıklara neden olan dolayısıyla Amerikan ulusal güvenliğini tehdit eden aşırılık yanlısı gruplarla mücadeleyi içermekteydi. Libya’da DAEŞ ve Mali’de El- Kaide’nin varlığı dolayısıyla AFRICOM üzerinden gerçekleştirilen operasyonlar bu politikanın izdüşümleridir.

Afrika kıtası politikasının ana hatlarını enerji ve güvenlik konseptinin oluşturduğu Trump yönetiminin Afrika politikasındaki kırılma noktasını 2017 Aralık ayında yayınlanan “ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi” belgesinde görmek mümkündür. Söz konusu belgede küresel ölçekte rekabetin yaşandığı Afrika kıtasına ilişkin en fazla dikkat çeken husus ABD’nin Afrika’da genişleyen Çin varlığından duyduğu rahatsızlığın dile getirilmesi olmuştur.

Trump döneminde, değişen durumlara ve dönemlere göre kıtaya yönelik izlenen politikalarda pragmatist bir yaklaşım benimsendiği görülmektedir. Daha açık bir ifadeyle izlenen politikalar Afrika kıtasının küresel ölçekte artan jeopolitik önemine bir yanıt niteliği taşıyacak şekilde ABD’nin stratejik hedefleriyle kesiştiği dönemlerde yoğunluk kazanmıştır.

Çok Taraflılık Söylemleri ve Biden Yönetiminin Muhtemel Afrika Politikaları

ABD’nin tartışmasız küresel lider ve küresel hegemonya olarak görülmediği, yükselen bölgesel güçlere karşı zayıfladığı tartışmaları devam ederken selefi Trump’tan başkanlık koltuğunu devralacak olan Joe Biden’ın önümüzdeki süreçte dış politikada hangi stratejileri izleyeceği uluslararası kamuoyu için önem arz ediyor. Trump döneminde ABD’nin küresel diplomaside güven ve saygınlığını kaybettiğine dikkat çeken Biden yönetimi dış politika vizyonunu ABD’nin dünya politikasındaki saygın liderliğini yeniden inşa etmek olarak açıkladı. Seçim süreci boyunca çok taraflılığı ihtiva eden bir söylem benimseyen Biden yönetiminin ortak bir zemin arayışı içinde birkaç istisna dışında geleneksel müttefikleriyle sahip olduğu diyaloğu yeniden tesis etme eğilimi benimseyeceği bekleniyor.

Biden, Amerikan güvenlik stratejisinde önemli bir yere sahip olan Afrika ülkeleriyle ilişkilerde ekonomik kalkınmayı destekleme, kıtadaki genç liderlerle ve Afrika diasporasının üyeleriyle işbirliği yapma stratejisini savunuyor. Biden’ın seçim kampanyası sırasında yayınlanan “Diaspora için Biden- Harris Gündemi” başlıklı belge ABD’nin Afrika’ya yönelik politika önceliklerini içermektedir. ABD nüfusunun yüzde 13’ünü aşmış durumda olan dolayısıyla ABD’nin Afrika siyasetine etki eden Afrika diasporası Biden’in dış politika öncelikleri arasında yer almakta. Özellikle ABD’de yaşayan Afrikalılara ve Afrika kökenli kişilerin refahını artırma eğilimin amaçlandığına vurgu yapan belgede Trump döneminde “sıfır tolerans” yaklaşımıyla göçmenlere karşı benimsenen politikanın sonlandırılacağı ifade edilmiştir.

Demokratlar dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerine ev sahipliği yapan Afrika kıtasını ABD açısından önemli fırsat alanlarından biri olarak görmektedir. Biden ve ekibi demokratik kurumları destekleme taahhüdünde bulunarak kıtadaki büyüme ve yenilik potansiyelini açığa çıkarmak için ABD’nin bölgedeki ortaklıklarının yeniden kurulmasını ve canlandırılmasını hedeflemektedir. Amerikan çıkarları ve ekonomisi için Afrika ilişkilerinin giderek daha önemli hale geldiğine dikkat çeken Biden, kıta ülkelerine ilişkin izlenecek politikanın temel ilkelerini şu şekilde sıralamaktadır; kalıcı barış ve güvenliği geliştirmek, ekonomik büyümeyi, ticaret ve yatırımı teşvik etmek ve sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek. Biden ve ekibinin Afrika ülkelerine vaatlerinin başında demokrasi ve insan hakları için mücadele geliyor. Bu bağlamda özellikle Kuzey Afrika’da ABD ilişkileri açısından Mısır ile ilişkilerdeki değişikliği Biden başkanlığının başlatması muhtemeldir. Trump’ın “favori diktatörüm” olarak adlandırdığı Mısır devlet başkanı Abdül Fettah El Sisi’nin insan hakları ihlallerini şiddetle eleştiren Biden yönetimi Sisi’nin sert yaklaşımının radikalleşmeyi teşvik ettiği için ters etki yarattığına inanıyor. Dolayısıyla terörle mücadele konseptinin önemli dış politika hedefi olduğunu belirten Biden yönetiminin Mısır’da insan hakları ihlallerinde daha fazla bir artış yaşanması durumunda Mısır’a yönelik ABD fonlarının bir kısmını askıya alması beklenebilir. Keza Biden’ın temmuz ayında sosyal medya hesabı üzerinden atmış olduğu tweette “Trump’ın favori diktatörüne açık bir çek yok” ifadesi Mısır’a yönelik izlenecek muhtemel politikanın ipuçları olarak dikkat çekmektedir.

Biden’ın iklim değişikliği ile mücadele bağlamında Paris Anlaşmasına yeniden taraf olacağını taahhüt etmesi Afrika’ya yönelik izlenecek dış politikanın bir diğer önemli ayağını teşkil etmektedir. Afrika küresel iklim değişikliğinin etkilerinden en fazla olumsuz etkilenen ve en az direnç gösteren bölgelerden biri. Küresel iklim görüşmelerinden Afrika Müzakere Grubu Başkanı Tanguy Gahouma-Bekale, Trump’ın Paris Anlaşmasından çekilmesini iklim değişikliğiyle kolektif mücadele açısından kaybedilen bir fırsat olduğunu belirtiyor. ABD’nin çıkışının mücadelenin finansmanında önemli eksiklik yaratacağını belirten Gahouma-Bekale, iklim değişikliğinden en çok zarar gören ülkelere yardım için kurulan fona Obama’nın 3 milyar dolar katkı vaat ettiğini, bugüne dek bunun 1 milyar dolarının ödendiğini hatırlattı. Yenilenebilir temiz enerjiye 4 yılda 2 trilyon dolar yatırım yapmak isteyen Biden ise, yeşil ekonomi yaratmayı hedefliyor.

Trump döneminde ABD içe kapanıp uluslararası işbirliğini sınırlandırırken Çin, ABD’nin yaratmış olduğu boşluktan istifade ederek Afrika’da da önemli bir küresel oyuncu haline gelmiştir. 2017 ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde de ifadesini bulduğu gibi ABD’nin küresel ittifak ilişkilerini ve ekonomik çıkarlarını tehdit eden Çin ile mücadele öncelikli dış politika hedefi olmuştur. Biden yönetiminin, ABD’nin liderliğini yeniden tesis etmesi ve Çin ile yüzleşmesi için önemli fırsat alanı olan Afrika’daki varlığını artırması beklenmektedir.

ABD’nin Trump döneminde Afrika’dan çekildiğine yönelik algının gerçekliği yansıtmadığını belirten Joshua Meservey’e göre Trump’ın rakibi olarak Biden, Çin’in kıtadaki varlığına ilişkin endişelerini paylaşmakta. Biden başkanlığında ABD, Afrika Ticaret ve Yatırım Programı ve ABD Uluslararası Kalkınma Finans Kurumu aracılığıyla Afrika ile ticari ilişkilerin geliştirilmesine öncelik vererek Çin’in kıtadaki artan etkisiyle mücadele edecektir.

Joe Biden’ın Zaferinin Afrika’da Yansımaları

Göreve geldikten bir hafta sonra 27 Ocak 2017’de Somali, Libya ve Çad’a yönelik yürürlüğe koyduğu seyahat yasakları ve göçmenlere yönelik hakaret içeren söylemleri ile kıta halkları ve liderleri tarafından tepkiyle karşılanan Trump yönetiminin yenilgisi Afrika ülkelerinde sevinçle karşılanmış durumda. Afrikalı liderlerin Joe Biden’ın zaferinin kesinleşmesinin hemen ardından sosyal medya hesaplarından birbiri ardına yayınladıkları tebrik mesajları Biden yönetimiyle ilişkilerin ekonomik, diplomatik, politik ve güvenlik alanlarında gelişme kaydetmesi beklentisi içinde olduklarını gösteriyor. Başkanlık seçiminin Biden lehine sonuçlanması özellikle uzun yıllar ABD yaptırım ve ambargolarına maruz kalan Sudan’da ABD ve Sudan ilişkilerine dair umutlu bir hava yaratmış durumda. Demokrat çizgiden gelen Biden yönetiminin Sudan’daki değişim ve demokrasiye geçiş sürecine bakışının olumlu olmasını beklediğini belirten Sudan Halk Kongresi Partisi Siyasi Sekreteri Abdulvahhab Ahmed Saad, Biden döneminde Afrika ile ilişkilerin daha iyi bir seviyeye gelmesine, insan hakları ve demokrasinin daha fazla desteklenmesi gerektiğine vurgu yaptı.

Somali eski ABD özel temsilcisi Abukar Arman’a göre ise ABD’nin Afrika’ya yönelik dış politikası söz konusu olduğunda, esaslı bir değişiklik beklenmemeli. Arman, Barack Obama, George W. Bush’un izlemiş olduğu terörle mücadele, dış yardımın güvenlikleştirilmesi ve Afrika dış politikasının askerileştirilmesi eğilimlerini sürdürdüğü için Biden’ın da Trump benzeri yaklaşımlarda bulunacağına vurgu yapıyor. Arman’a göre Afrika’nın altyapı inşasına, yatırım ve teknoloji transferine ihtiyacı var. Bu nedenle, Biden’ın selefi Trump’dan farklı olarak Afrika’yı ciddi bir ticaret ve yatırım ortağı ve küresel politikada önemli bir aktör haline getirecek, karşılıklı yarar sağlayacak politikalar geliştirmesi gerekiyor.

***

Afrika kıtasının özellikle soğuk savaş sonrası dönemde küresel politikada artan önemi doğrultusunda ABD’nin ulusal ve küresel çıkarları merkezli şekillendirilen Afrika dış politikası, teröre karşı savaş, enerji kaynaklarını/rotalarını güvence altına alma, Çin ve Rusya’nın kıtadaki artan nüfuzlarına karşı koyma ve güç kullanımını öncelemektedir.

Biden yönetimi, ABD’nin küresel liderliğinin sorgulandığı ve kovid-19 salgınının şiddetlendirdiği bir güvensizlik ortamında öncelikli olarak içerdeki kutuplaşmayı toparlamak hedefi ile başkanlığı devralacak. Başkanlığı sürecinde Amerikan dış politikasının temel parametrelerinde radikal bir değişiklik yaşanmayacak olsa da Afrika kıtası için umut vaat eden taraf “önce Amerika” doktrininden geri adım atarak Afrika ve dünya ile ilişkilerinde çok taraflılık ruhunu yeniden tesis etme ve Dünya Sağlık Örgütü ve Paris Anlaşması’na yeniden geri döneceği taahhüdünde bulunmasıdır. Afrika siyasetinde çıkarların mı yoksa insan hakları ve demokrasi gibi ideallerin mi öne çıkacağını bekleyip göreceğiz. Ancak Biden yönetiminin iç politikada kendi seçmenini konsolide edecek Afrika diasporasına yönelik politikalardan ziyade Çin ile yeni bir rekabet sahası haline gelen kıtaya ilişkin proaktif bir politika izlemesi gerekmektedir.