Devrimci Komuta Konseyi’nin girişimi ile 1969’da yapılan darbe sonrası Libya Siyasal sahnesine çıkan ve ülkeyi 42 yıl boyunca yöneten Muammer Kaddafi, halk tarafından işgalci İtalyan ordusunda görev almış ve oradan emekli maaşı alarak hayatını idame ettiren bir babanın (Muhammed Abdusselam Ebu Minar) ve Yahudi bir annenin oğlu olarak anılıyor.
Libya’nın sahil şeridinde bir kent olan Sirt’de doğan Kaddafi, ailesinin maddi imkânsızlıklar nedeniyle Fizan bölgesine göçmesi nedeniyle Sebhe’de eğitim hayatına devam etti. Devrimci Komuta Konseyi’ndeki diğer isimlere nazaran toplumun en alt tabakasına mensup Kaddafi’nin Trablus’a ilk geldiğinde sokakta kartonların üzerinde yattığı anlatılır. İşte taşradan gelen bu fakir genç daha otuzunda gelmeden ülkenin en önemli siyasi figürü olmuş, Devrimci Komuta Konseyi’nin diğer unsurlarını tasfiye ettikten sonra, bir de devlet teorisi geliştirmiştir. “Cemahiriye Sistemi” dediği, Arap milliyetçiliği, Sosyalizm ve İslam’ın özgün bir yorumundan müteşekkil bu sistemde kendisine “devrim lideri” rolü biçmiş, halkın siyasi partileri ihtiyaç duymadan kendi kendini yöneteceğini iddia etmiştir. Halkın yönetime iştirakini, ülke sathına yayılmış Halk Kongreleri ile sağlamaya çalışırken, bakanlar kurulunun yerine de Halk Komitesi’ni ikame etmiş, bunları yöneten şahıslara ise sekreterlik unvanını uygun görmüştür.
Ancak süreç ön görüldüğü gibi gelişmemiş, Muammer Kaddafi öncelikle Devrimci Komuta konseylerini sindirerek ya da öldürerek tasfiye etmiş, yürütme erki olan Halk Komitesine ise sadık adamlarını yerleştirerek ipleri tamamı ile eline almıştır. Örneğin Halk Kongresi Genel Sekreteri ve Başbakan El-Bağdadi Ali El-Mahmudi, Ulusal Petrol Şirketi’nin başındaki Şükrü Ganim, eski istihbarat şefi ve yakın zamanda muhaliflerin safına geçen Dışişleri Bakanı Musa Kusa ve Savunma Bakanı Ebu Bekir Yunus Cabir gibi bürokratlar, Kaddafi’nin bürokrasideki hâkimiyetine hizmet etmişlerdir.
Libya’da bütün dizginleri ele alan Muammer Kaddafi, bundan sonraki süreçte ülkedeki kurumları oğulları arasında paylaştırmış ve kendisi ve oğullarının dışında kimsenin isminin kamuya mal olmasına izin vermemiştir. Kaddafi’nin en büyük oğlu London School of Economics’ten doktorasını alan Seyfülislam, Libya’nın Batı’ya dönük yüzü olarak takdim edilmiştir. Hamis, Kaddafi’nin milis güçlerini komuta ederken, Mutasım, Milli Güvenlik Konseyi’ne başkanlık etmiş Albay Saadi ve Üsteğmen Hanibal ise Libya ordusunda görev almışlardır. Özellikle Seyfülislam ve Hamis diğer kardeşlerinden daha fazla ön plana çıktığını söyleyebiliriz.
Muammer Kaddafi Düşerken
42 yılın sonunda ülkenin tamamının kendisine ait olduğunu düşünmeye başlayan Muammer Kaddafi, Tunus’da bir seyyar satıcının kendini yakması ile başlayan ve Zeynelabidin bin Ali’nin düşmesi ile sonuçlanan olaylarla anlam verememiş, “Ülkeyi mahvettiler, Zeynelabidin’den daha iyisini mi bulacaklar” şeklinde şaşkınlığını ifade etmiştir. Zira daha sonra Libya’da isyancı muhalif gruplara “Siz kim olduğunuzu zan ediyorsunuz, sıçanlar” diyerek, uzun yıllar biriken bir dip dalgasının dışa vurumu olan ve kendisinin ölümüyle sonuçlanacak sürecin sosyo-politik alt yapısını idrak etmekten ne kadar uzak olduğunu göstemiştir.
Kaddafi’ye karşı muhalefet, Tunus’da başlayan ve “Arap Baharı” olarak nitelenen sürecin çok daha öncesinde mevcuttu, zira ülkede Ebu Selim ceza evindeki ve diğer hapishanelerdeki binlerce tutuklu ve yurt dışındaki on binlerce muhalif Libyalı adi suçlar nedeniyle bu kadar sistem dışına itilmiş olmazdı. Ayrıca Kaddafi karşıtı muhalefet yer yer kendisini sokak gösterileri ile ifade etmiştir. Ancak bu gösteriler çok ağır şekilde bastırılmıştır. Bütün bu muhalefet birikimi, bölgede yaşanan köklü siyasal hareketliliği de arkasına alarak 15 Şubat’ta Bingazi’de polis karakolu önünde bir insan hakları aktivistinin tutuklanmasını protesto amacıyla toplandığında, artık Kaddafi’nin yönetiminin sonuna gelinmişti. Gösteriler daha sonra Derne, Beyda ve Zintan gibi şehirlere de sıçrayacak, siyasi anlam kazanacaktır. Güvenlik güçleri 42 yıllık süreçte yaptığı gibi gösterilere şiddetle karşılık verince halkın 17 Şubat’ta organize ettiği “Öfke Günü” Libya’daki rejim karşıtı ayaklanmanın dönüm noktası olacaktır.
17 Aralık’ta başlayan ve ülkenin tamamına yayılan gösterileri gerçekleştiren muhalif gruplar arasındaki koordinasyon eksikliği yavaş yavaş kendini göstermeye başlayınca, Kaddafi rejimini devirme ortak gayesi etrafında birleşen muhalefet, 27 Şubat’ta Geçici Ulusal Konseyi’ni kurmuştur. Sadece muhalefetin yoğunlaştığı ülkenin doğu kısmındaki şehirlerden değil, başkent Trablus’un da dâhil olduğu tüm şehirlerden 31 temsilcinin oluşturduğu Ulusal Konsey, bir yandan ülke içindeki muhalif grupları tek bir platform altında birleştirirken diğer yandan da uluslararası kamuoyu ve kuruluşlarla muhalefeti temsilen ilişkiye geçmiştir. 23 Mart’a gelindiğinde, Ulusal Konsey, Kaddafi dönemi bürokratlarından, fakat reformcu kimliğiyle tanınan Mahmut Cibril’e geçici bir hükümet kurma görevini vermiştir.
Bingazi’de başlayan gösteriler Libya’nın tamamına yayılmaya başladığında, Bingazi’nin yanı sıra Misrata, Zintan gibi öne çıkan şehirlerde hükümet güçleri ve göstericiler arasında silahlı çatışmalar yaşanmaya başlamış, Kaddafi’nin bu süreçte hava kuvvetlerini de kullanarak müdahalesi uluslararası kamuoyunu acil önlem almaya sevk etmiştir. 17 Mart’ta gelindiğinde BM Güvenlik Konseyi Libya kriziyle ilgili toplanırken Kaddafi de Batı Bingazi sokaklarına ulaşmış bulunmaktaydı.
BM’nin Libya’da ateşkes çağrısı ve çatışmaların durdurulması yönünde aldığı 1973 Sayılı kararı müteakip, Kaddafi’nin muhaliflere yönelik operasyonlarını sürdürmeye devam edince, başta Fransa ve İngiltere olmak üzere BM’den alınan ve güç kullanmaya yetki veren karar doğrultusunda 19 Martta koalisyon ülkelere Libya’ya operasyon için düğmeye bastı. Koalisyon güçlerinin havadan ve denizden desteği ile atağa geçen muhalifler 20-28 Ağustos tarihlerinde devam eden çatışmalar neticesinde Trablus’u, 20 Ekim 2011 de is günü Muammer Kaddafi’nin memleketi Sirte’yi ele geçirerek 42 yıllık “Cemahiriye” sistemine son verdi.
Libya’da yaşanan devrimin belki de en akılda kalan görüntüsü devrik lider Muammer Kaddafi’nin doğduğu kent olan Sirte’de, kendi yetiştirdiği genç neslin ağır muamelesi ile hayatını kaybettiği kayıtlar oldu denilebilir. Kaddafi’ye karşı darbe girişiminde bulunan ve annesinin araya girmesiyle Kaddafi’nin affettiği oğlu Mustasım, babasıyla birlikte öleceğine dair verdiği söz nedeniyle diğer kardeşleri gibi babasını yalnız bırakmamış ve babası ile birlikte Sirt’de ölmüştür. Sadi Kaddafi Çad’a kaçmış, Kızı Aişe Cezayir’e kaçmış, Seyfülislam Kaddafi ise çölde ele geçirilerek Zintan kentinde devrimcilerin eline tutuklu bulunmaktadır. Kaddafi’nin küçük oğlu Hamis’in durumu bilinmemektedir. Bazıları öldüğünü iddia etmektedir, bazıları yurt dışına kaçtığını, bazıları ise halen Libya’da bulunup karşı devrim için hazırlık içinde olduğunu iddia etmektedir.