ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyonun sözcüsü Albay Ryan Dillon’ın, 14 Ocak 2018 tarihinde, Suriye’deki müttefikleriyle 30 bin kişilik bir sınır savunma gücü kuracağı şeklindeki açıklaması, bir anda gündemin ilk sırasına oturdu. Bu ordunun yarısının IŞİD ile mücadele bitmek üzere olduğu için Suriye Demokratik Güçleri’nden oluşacağı, kalan 15 bin kişi için ise eğitim ve istihdam çalışmalarının başladığını belirtmesi ise özellikle işin PYD boyutuyla ilgili kaygılar taşıyan Türkiye’nin sert tepkisine yol açtı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kurulacak gücün hedefinin Türkiye olduğunu ve buna tepkisiz kalamayacaklarını ifade etti. Suriye Demokratik Güçleri’nin ana gövdesini PKK’nın Suriye’deki kolu Kürt Halk Savunma Birlikleri’nin (PYD/YPG) oluşturması, Türkiye’nin Irak ve Suriye sınırları boyunca geniş bir alana yayılan bir Kürdistan’ın kurulması anlamına geldiği için, Türkiye’nin kaygıları ayrı bir önem taşıyor.
Ancak Koalisyonun Halkla İlişkiler Ofisi’nin, görev yapacak kişilerin evlerine yakın yerlerde görev yapmalarının sağlanacağını belirtmesi, dolayısıyla Kuzey Suriye’de çoğunlukla Kürtlerin, Fırat Nehri vadisi boyunca da çoğunlukla Arapların görev yapacağı şeklindeki açıklaması, işin Kürt boyutunu aşan farklı bir anlamının olduğunu gösteriyor. Sınır güvenlik gücü, kuzeyde Aynelarab (Kobane)’dan başlayıp Rakka, Deyrizor üzerinden, güneyde Irak sınırında bulunan Al Bukamal’a kadar uzanıyor ve öncelikle Irak ile Suriye’yi birbirinden ayırmayı hedefliyor.
Nitekim olaya tepki gösteren sadece Türkiye olmadı. İran ve Rusya Dış İşleri Bakanlıklarından da benzer açıklamalar geldi. İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Behram Kasımi yaptığı açıklamada, ABD’nin kararını “Suriye’nin iç işlerine müdahale anlamı taşıdığını ve kararın Suriye ordusu ve müttefiklerinin, IŞİD ve El Nusra gibi terörist gruplar karşısında elde edilen büyük başarılar sonrası alınmasının düşündürücü olduğunu” belirtti. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov da bunun BMGK kararı olmaksızın Suriye’yi parçalama amacı taşıdığını ifade etti.
Türkiye’yi rahatlatması beklenen açıklama ABD Dış İşleri Bakanı Rex Tillerson’dan geldi. Tillerson, Türkiye’nin Suriye konusundaki kaygılarına kulak verdiklerini, bu kaygıları ciddiye aldıklarını ve “ABD’nin Suriye politikasının asıl amacının İran’ın etkinliğini azaltmak” olduğunu belirtti. Tillerson’un verdiği yumuşak mesajlar, ABD’nin geri adım attığı şeklinde yorumlanabilir. Ancak bu yanıltıcı olur. Zira kurulması planlanan ordu, Türkiye’nin haklı güvenlik kaygılarının yanı sıra, ABD’nin Ortadoğu siyaseti ve İsrail’in varlığı için büyük önem taşıyor.
ABD’nin Sınır Savunma Gücü Kime Karşı?
Şöyle ki ABD’nin sınır savunma gücü oluşturmasına yol açan etken, İran’ın son dönemdeki genişleme siyasetiyle ilgili. 1979 İslam Devrimiyle birlikte Ortadoğu’da Şii gruplar üzerinde etkili olan İran, Saddam Hüseyin’in 2003 yılında devrilmesiyle ortaya çıkan iktidar boşluğunda, batıya doğru açılma fırsatı elde etti ve 1639 Kasrışirin Antlaşmasından sonra ilk kez bu denli Irak üzerinde nüfuz sahibi oldu. Özellikle IŞİD’in Musul’u ele geçirmesinden sonraki süreçte Irak’taki Şii milis gruplarından oluşturduğu Haşdi Şa’abi üzerinden Irak sahası üzerindeki gücünü iyice gösterdi. Bağdat’ın güneyi ile sınırlı olan bu etki, Kürdistan referandumu sonrası Barzani idaresinden alınan topraklarla Irak’ın kuzeyine de yayıldı. Aynı şekilde Suriye’de de Fatımiyyun ve Zeynebiyyun şeklinde örgütlediği milis gruplar üzerinden etkinliğini sürdürdü.
Suriye rejiminin Rakka ve güneye doğru Fırat vadisini ele geçirmesi, Fırat’ın iki yakasının birleşmesi, dolayısıyla İran’ın Irak üzerinden Suriye ile olan kara bağlantısının sağlanması anlamına geliyor. Bu nedenle ABD siyaseti açısından en zorlayıcı durum, İran’ın Irak, Suriye ve Lübnan’daki etkinliğinin coğrafi bir bütünlükle kesintisiz bir biçime dönüşmesi. Söz konusu hareket, aynı zamanda İsrail’in varlığı için de ciddi bir tehdit. Bu nedenle Rex Tillerson “Suriye devlet başkanı Beşar Esad’ın ülkesinin tümünde kontrolü sağlamasını önlemeyi, İran’ın etkinliğine karşılık vermeyi amaçladıklarını” belirten açıklaması bu hassasiyeti yansıtıyor.
Nitekim Eylül 2017’de, Deyrizor kentinde Suriye Ordusu ve ABD’nin desteğiyle kentin doğu kırsalında ilerleyen Suriye Demokratik Güçleri, IŞİD’in elindeki topraklarda karşı karşıya geldiğinde, Suriye hükümeti, ABD ile Suriye Demokratik Güçleri’nin Fırat Nehri’nin doğusunda gerçekleştirdikleri operasyonu, Suriye Ordusu’nun ilerleyişini engellemek için yaptıklarını savunmuştu. Aynı olay için Rusya Savunma Bakanlığı da, ABD ve Suriye Demokratik Güçleri’nin IŞİD ile işbirliği yaptığını iddia etmiş ve buna dair 8-12 Eylül 2017 tarihleri arasında çekilmiş uydu fotoğraflarını paylaşmıştı.
Bu açıdan bakıldığında Tillerson’un açıklamaları, ABD’nin ne yapmak istediğini genel hatlarıyla açıklıyor ve NATO ittifakı içinde yer alan ABD ve Türkiye’nin farklı politik önceliklerinin olduğunu gösteriyor.