ABD Başkanı Donald Trump’ın 19 Aralık’ta Suriye’den çekilme kararı almasının ardından, sürece ilişkin belirsizlik devam etse de geçen 2 ay içinde yapılan açıklamalardan nasıl bir politika izleyeceklerini tahmin etmek güç değildir. ABD’nin hali hazırda Suriye’de 2 bin civarında askeri bulunuyor ve bu askerler Suriye Demokratik Güçleri’nin bulunduğu bölgelere yerleşmiş durumdalar. ABD’nin tahliye edeceği bölge ile Suriye Demokratik Güçleri’nin durumu bu belirsizliğin bir diğer parçasını oluşturuyor. Türkiye başından beri haklı gerekçelerle YPG’nin Suriye’nin kuzeyindeki varlığına karşı çıkıyor ve bunu ulusal güvenliği açısından bir tehdit olarak algılıyor.

Bugüne kadar yapılan açıklamalarda ABD’nin bölgeye IŞİD bahanesiyle yerleştiği ve bölgedeki YPG unsurlarını silahlandırdığı gerekçe gösteriliyordu. Ancak IŞİD ile ilgili söylemler haklı gerekçelerle Türkiye tarafından pek inandırıcı bulunmuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’de böyle bir tehdidin kalmadığını ve bunun Suriye üzerinde uygulanmaya çalışılan planın bir bahanesi ve oyalama taktiği olduğunu söylüyor. Ortada samimiyet varsa bir NATO müttefiki olarak IŞİD’e karşı birlikte savaşılmasını veya örgütün etkinlik gösterdiği 150 kilometrekarelik alanın Türkiye tarafından kontrol altına alınmasını istiyor. Dahası örgütün kimler tarafından beslendiğini, eğitildiğini, ihtiyaç duyulduğunda kullanılmak üzere hazır halde tutulduğunu gayet iyi bildiklerini ifade ederek üstü örtülü biçimde göndermelerde bulunuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerikan siyasetinin söylemleriyle eylemleri arasındaki tutarsızlıklara dikkatleri çekiyor.

Bilmecede Gözden Kaçanlar

ABD’nin Suriye’deki faaliyetlerinin, İran’ın Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz’e ulaşmasını engelleyen ve İsrail’i hedef alan veya potansiyel olarak alması beklenen eylemlerine karşı aldığı önlemlerle ilgili olduğu biliniyor. Bunu ABD yöneticileri de sık sık belirtiyorlar. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, 26 Eylül 2018’de Şarku’l Avsat’ta yayınlanan bir röportajında, Suriye’deki hedeflerinden birinin IŞİD’i ortadan kaldırılmak diğerinin de İran kuvvetlerini Suriye’den çıkarmak olduğunu belirtmiştir. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da Trump’ın Aralık ayındaki açıklamasından 3 hafta sonra çıktığı Ortadoğu gezisinde “Suriye’den son İran postalı çıkana kadar” mücadeleye devam edeceklerini söylemiştir. Yine Başkan Trump, son olarak Şubat ayının ilk günlerinde Amerika CBS televizyonunda, ABD’nin Suriye’den ne zaman çekileceğine ilişkin bir soruya cevap verirken “İsrail’i korumak zorundayız” şeklinde bir ifade kullandı.

Açıklamalar ABD’nin İsrail’i koruyan İran karşıtı siyasi tutumunda bir değişikliğin olmadığını açıkça gösteriyor. Buna bağlı olarak ABD’nin çekileceği bölgeye Beşar Esad yönetiminin girmeyeceği de kesin görünüyor. Bu nedenle bölgede bir iktidar boşluğu olacağı ve bu boşluğu Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Rusya ve İran ile birlikte dolduracağı şeklindeki kuşkular da yersiz görünüyor. Bunu son olarak ABD’nin Suriye özel temsilcisi James Jeffrey’in 55. Uluslararası Münih Güvenlik Konferansındaki (15-17 Şubat) açıklamalarında da görmek mümkündür. Bu süreçte İran askerleri ile İran güçleri tarafından kontrol edilen milis güçlerinin Suriye’den çıkarılması meselesinin Amerikan politikasının ana hedefi haline geldiğini dikkate aldığımızda, ABD’nin bölge siyasetinde herhangi bir değişimin olmadığı çok net okunmaktadır.

Bu süreçte ABD’nin bölgeyi kendi kaderine terk etmeyeceğinin en önemli gerekçesi, Irak üzerinden Suriye’ye ve Akdeniz’e ulaşacak İran tehlikesidir. Ancak şu ana kadar İsrail’in Suriye’deki İran hedeflerine yönelik sayısız hava saldırısı dışında İran’ın Suriye’den çıkarılması yönünde kayda değer bir girişim yaşanmamıştır. Rusya’nın arabuluculuğuyla geçen Eylül ayında İran yanlısı güçlerin ağır silahlarıyla Golan Tepeleri’nden Suriye’nin 140 km. doğusuna çekilmeleri dışında, İran’ın Suriye’deki pozisyonunu değiştirecek siyasi veya askeri bir sürece dair herhangi bir plan veya programa da gelinen noktada rastlamak mümkün değildir. Kaldı ki Suriye’den çekilmenin taktiksel bir değişiklik olduğu süreç içerisinde ABD yöneticileri tarafından defalarca dile getirilmiştir.

YPG Ne Olacak?

Trump’ın Suriye’den çekilme kararı, Suriye Demokratik Güçleri’nin bir parçası olan YPG’nin yalnız bırakılması anlamına gelse de gerçekte böyle değildir. Trump’ın aldığı kararın YPG’nin ya da Kürtler’in durumunu dikkate almadan alındığını söyleyenler bu hususta yanılıyorlar. Zira Amerika yönetimi bu süreçte YPG’yi Irak ile Suriye arasındaki tampon bölgede Fırat vadisindeki Araplarla birlikte muhafız birlikleri olarak kullanıyor. ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyonun sözcüsü Albay Ryan Dillon’ın, 14 Ocak 2018 tarihinde, Suriye’deki müttefikleriyle 30 bin kişilik bir sınır savunma gücü kuracaklarını söylemesi de bunun ilk işaretiydi. Tampon bölge diye tanımlanan yer, kuzeyde Aynelarab’dan (Kobane) başlayıp Rakka ve Deyrizor’u da içine alarak, Suriye Irak sınırının sıfır noktasında bulunan Ebu Kemal’e uzanıyor ve Irak’ı Suriye’den ayırıyor. Suriye-Ürdün-Güney Irak sınırındaki El-Tanf üssünde de ABD askerlerinin olduğu biliniyor.

Bu nedenle Suriye Demokratik Güçleri’ne güçlü bir desteğin verilmesi de ABD açısından olağan bir durum gibi görünüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugüne kadar YPG’ye 20 bin tır ile 3 bin kargo uçağı silah yardımı yapıldığını ve bölgede 22 askeri üssün olduğunu belirtmesine şaşırmamak gerekiyor. ABD şu ana kadar Türkiye ile YPG arasında muhtemel bir çatışmayı önlemek ve YPG’yi bölgede etkili bir kara gücü olarak kullanmak istediğinden, her iki tarafı da idare etme peşindeydi ve bunda başarılı oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 12 Aralık’ta, Savunma Sanayii Zirvesi’nde ifade ettiği “Fırat’ın doğusunu bölücü terör örgütünden kurtarmaya yönelik harekatımız birkaç gün içinde başlayacak” şeklindeki açıklaması sonrasında yaşanan gelişmelerde de bu ikili tutumu görmek mümkündür. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, YPG’yi Türkiye sınırlarından uzak tutmak ve ABD yönetimi üzerinde baskı yapmak için böyle bir söylemi benimsediği varsayılabilir. Bu hususta kısmen sonuç alındığını da söylemek mümkündür. Ancak şu ana kadar böyle bir operasyonun yapılmadığı da bir gerçektir. Diğer taraftan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarına verilen tepki, Amerika’nın olası bir operasyona olumlu bakmadığını göstermektedir. Nitekim Amerika Savunma Bakanlığı Pentagon’un sözcüsü Sean Robertson söz konusu açıklama üzerine, Suriye’nin kuzeyinde tek taraflı herhangi bir askeri harekatın kabul edilemez olduğu açıklamasını yaptı. Robertson’un gerekçesi böyle bir hareketin ABD’nin Suriye’de IŞİD’e karşı savaşan askerlerini tehlikeye atacağı yönündeydi. Ardından Donald Trump’ın “Türkiye’yi ekonomik yönden mahvederiz” açıklamasının geldiği unutulmamalıdır.

Buna rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın operasyon söyleminden sonra Suriye’den çekiliyoruz açıklaması, Erdoğan’ı da dikkate aldıklarını veya daha fazla Türkiye’yi oyalayamayacaklarını göstermektedir. Bu nedenle YPG’yi Türkiye tehlikesinden koruyacak ve aynı zamanda Türkiye’nin güney sınırlarını emniyet altına alacak bir tampon bölge kurulması gündeme getirilmiştir. Söz konusu güvenli bölge tesisi yeni bir düşünce de değildir. Suriye’den Türkiye’ye doğru mülteci akınının başladığı günden beri gündemde olan bir konudur. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha başbakan iken bir tampon bölge oluşturulması için çağrıda bulunmuştu. Şu aşamada, derinliği 30 kilometre kadar olan ve Halep’in kuzeyindeki Cerablus’tan Kamışlı’ya ve Irak sınırına kadar uzatılması düşünülen bir tampon bölge üzerinde çalışılmaktadır. Söz konusu tampon bölgenin yönetiminin Türkiye’de mi yoksa uluslararası bir koalisyonun elinde mi olacağı da net değildir. Muhtemelen Türkiye-İran ve Rusya arasındaki anlaşmazlığın en temel konusu da budur.

Diğer yandan Türkiye’nin Suriye iç savaşıyla karşı karşıya kaldığı güvenlik sorunlarının yalnız YPG veya IŞİD ile sınırlı olmadığını bilmekte yarar vardır. Türkiye açısından sorunun önemli bir kısmı, Anadolu’nun tabii sınırları içerisinde yer alan Musul, Rakka ve Halep hattının ülke sınırlarının dışında kalmış olmasıyla ilgilidir. Dahası bugün, imparatorluk sınırlarının küçülmesiyle birlikte mevcut sınırların ötesi ile ilgili siyaset üretememekten kaynaklanan sorunlarla karşı karşıyadır Türkiye. ABD’nin Suriye’den çekeceği askerlerini Musul ve civarına yerleştirme girişimleri de bunun bir başka yansımasıdır.

Bütün karmaşıklığına rağmen çok yönlü bilmecenin çözümü Türkiye’nin komşuları ile geliştireceği tabii ilişkilerde saklıdır. Elbette bu kolay bir süreç değildir. Ancak Türkiye sabrını sonuna kadar kullanmalı ve bölgede oyun kurucu olduğunu göstermelidir.