Devlet gelirlerinin büyük bir bölümü petrole endeksli olan Libya’nın kasasında, her ne kadar geçtiğimiz birkaç ay boyunca doğu bölgesindeki petrol rafinerileri federalizm taraftarları tarafından işgal edilerek bölgedeki üretim durdurulsa da, ülkeyi baştan sona inşa edecek para bulunuyor.
2013 yılı için 66 milyar Libya dinarı, yaklaşık 50 milyon ABD doları, olarak belirlenen bütçenin, 33 milyar kadarı devlet giderleri için harcanırken, kalkınma ve hizmet için ayrılan 30 küsür milyarlık bütçenin büyük bölümü harcanmayarak hazineye geri devredildi. Libya ekonomisinin asıl sorunu kurduğumuz bu cümlede yatıyor.
Nüfusu 7 milyona yakın olan Libya’da yaklaşık 1,4 milyon kadar kamu görevlisi devletten maaş alıyor. Bu sayı nüfusa göre oldukça yüksek. Devrik lider Kaddafi’nin petrol gelirlerini halka dağıtmak ve özel teşebbüsün önünü almak için benimsediği bu yöntem devrim sonrası Libya’da da devam ediyor.
Sayıları bir hayli fazla olan devlet memurlarının birçoğunun iş devam zorunluluğunun olmadığını gözlemlediğimiz ülkede, birçok görevli sabah imza attıktan sonra günlük yaşamına dönüyor.
Petrol gelirleri halka sadece devlet memurluğu üzerinden dağıtılmıyor; yapılan yardımları ayrıca zikretmek gerekiyor. Çocuk yardımı, öğrenci yardımı, aile katkısı gibi adlar altında yapılan yardımların bir aileye katkısı aylık 500 ABD dolarına kadar ulaşabiliyor. Temel tüketim maddelerine uygulanan devlet sübvansiyonunu da buna eklersek, aslında, bir Libya vatandaşının Türkiye’deki orta gelirli bir ailenin standartlarında yaşamını sürdürmesi için çalışmasına gerek bile kalmıyor. Örneğin beş tane ekmeğin 25 sente alınabildiği Libya’da, 5 dolara doldurulabilen bir araba deposundaki benzin aslında üretim fiyatını bile karşılamıyor.
Libya halkının bir diğer geliri de kamu yatırımlarını hayata geçiren yabancı şirketlerin çalışanlarının Libya’nın çeşitli kentlerinde en azı 1000 ABD doları olarak ödedikleri kiralar. Elbette devrim sonrası siyasi istikrarsızlık nedeniyle yabancı şirket çalışanlarının büyük bir bölümü şu an için ülkede olmasa da yavaş yavaş geri dönmeye başladıklarını gözlemlemek mümkün.
Bu koşullar içinde devrik lider Kaddafi döneminde yüksek maaşlarla yabancı şirketlerde çalışan, ihalelere aracılık ederek büyük miktarlarda para kazanan, devletin üst kademelerinde bulunup kamu malından istifadeyle zenginleşen bir zümrenin oluştuğunu tahmin etmek zor değil. Ancak Kaddafi’nin, kendisine karşı tehdit oluşturmasından korktuğu orta sınıfın oluşmasına engel olmak için büyüyen herkesin malına el koyması, zenginleşen bu zümrenin parasını yurt dışı bankalarında biriktirmesine neden oldu. İşte devrim sonrası Libya’nın yeni ekonomik aktörleri bunlar oldular. Bu konuyu bir sonraki yazımızda belirteceğimiz için petrol giderlerinin kamu yatırımları için ayrılan diğer kısmının akıbeti üzerinde konuşalım.
Libya hükümeti 30 milyar küsür olarak belirlediği kamu yatırımları bütçesinin, Kaddafi döneminde başlayan, ancak devrim nedeniyle yarım kalan projelerin aktivasyonu için kullanma kararı almıştı. 2013 yılı bu projelerin başladığı yıl olacaktı. Ancak bu plan neredeyse hiç hayata geçmedi. Alt yapıdan yola, üst yapıdan hava alanlarına, üniversitelerden hastanelere kadar milyarlarca dolarlık Türk, Rus, Çin, İtalyan, Alman vs.. firmalarına verilmiş projeler devrimden önce yarım kaldıkları gibi duruyor. Şantiyelerinde binlerce kişinin çalıştığı dev projelerin, üç beş kişilik yönetici kadro dışında Libya’da kimsesi bulunmuyor.
Bunun en önemli nedeni ülkedeki güvenlik krizi denilebilir. Güvenlik krizine neden olan farklı etkenler başka bir yazının konusu olabilecek karmaşık bir durum arz ettiği için burada ayrıntısına girmiyoruz. Ama kısaca belirtmek gerekirse geçtiğimiz hafta Başkent Trablus’a 30 km uzaklıktaki Zavite kentinde mukim Vurşeffane kabilesi ile güvenlik güçleri arasında yaşanan çatışmada 14 ölü 40’a yakın yaralı olduğu basına yansımıştı. Güneydeki Sebhe kentinde devrik lider Kaddafi yanlıları ve güvelik güçleri arasında yaşanan çatışmaların bir aya yakın bir süredir devam ettiğini belirtmek gerekiyor. Tabi Bingazi’de her gün yaşanan suikast, adam kaçırma ve yol kesme ise sıradan haberlere dönüştü.
Projelerin aktive edilmemesinin bir diğer nedeni ise siyasi istikrarsızlık… Başını Mahmud Cibril’in çektiği liberal blok ve Müslüman Kardeşlerin öne çıktığı siyasi arenada, selefiler ve diğer yerel unsurlar yavaş yavaş yükselirken, 42 yıllık diktatörlük dönemi nedeniyle demokratik tecrübeden yoksun bu unsurlar hükümetin icraatlarının sağlıklı bir şekilde işleyebileceği ortamı oluşturamıyor.
Bu koşullar altında ise, projeleri hayata geçirecek olan bürokrasi ürkek davrandığı için, yabancı şirketlerle mevcut sorunların giderilmesi yönünde atılan adımlar cılız kalıyor. Yani güvenlik krizi ve siyasi istikrarsızlık bürokrasinin adım atmasını zorlaştırdığı için, bürokratik sorunlarla boğuşan yabancı şirketler yarım kalan projeleri aktive edemiyor.