Güney Avrupa’da Balkan yarımadasında bulunan ve kısmen tecrit edilmiş bir ülke olan Arnavutluk, bölgenin en küçük ülkelerindendir. Buna karşılık Arnavutluk, ABD ve İran arasındaki çekişmede rol alan Halkın Mücahitleri Örgütü’nün (HMÖ) Avrupa’daki merkezi konumundadır.

HMÖ’nün Arnavutluk’ta yerleşmesinin bazı temel nedenleri vardır. Bu nedenlerden ilki ABD-Arnavutluk ilişkilerdir. ABD-Arnavutluk arasındaki yakın ilişkinin temeli, Washington’un Yugoslavya’nın dağılması ve Kosova krizi1 sırasında izlediği politikaya dayanmaktadır. ABD, Tiran’ın NATO ve AB üyeliğini desteklerken, Arnavutluk hükümeti, Afganistan, Irak ve İran konusundaki krizlerde Washington’un yanında olduğunu açıklamıştır. Bu bağlamda ABD, Arnavutluk üzerinden doğrudan HMÖ ile iletişim kurabilmekte ayrıca Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri de örgüte finans desteği sağlayabilmektedir.

Buna ilave olarak Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’nin silah depoladığı Arnavutluk, ucuz ve kontrol dışı silah arayan birçok örgütün ve ülkenin uğrak yerlerindendir. Ülkedeki güvenlik açığı ve yasal boşluklar nedeniyle bu silahları kolayca temin etmek mümkündür. Ayrıca, Arnavut siyasilerin halkın Mücahitleri örgütüne açıkça destek vermektedir. Bu nedenlerle Tiran, İranlı muhalifler için merkezi bir önem taşımaktadır.

HMÖ, 2013 yılından itibaren Arnavutluk’ta faaliyet halindedir ve bu grup kamuoyunun ve siyasilerin ilgi odağı haline gelmiştir. Örgütün propaganda faaliyetleri ve siyasi irtibatları tartışmalı olsa da ülkedeki etkinliği tartışmalı değildir.

Arnavutluk’un Silah ve Lojistik Potansiyeli

Arnavutluk, Halkın Mücahitleri Örgütü ve bağlantılı gruplar için ciddi bir lojistik ülkedir. Özellikle Soğuk Savaş döneminde Arnavutluk, SSCB tarafından bir silah deposu olarak kullanılmıştır. SSCB çökmesinden sonra ülke, silah depolarıyla baş başa kalırken, yasal olmayan yollardan silah temin etmek isteyen tüccarlar ve silahlı mücadele veren çeşitli grupların uğrak yeri haline gelmiştir.

Hatta belirmek gerekir ki yasa dışı yollardan silah temin eden ülkelerden biri de dünyanın en büyük silah üreticilerinden olan ABD’dir. Washington yönetimi, Afganistan işgali sırasında ucuz yollardan silah satın almak için aracılar kullanarak Rus ve Çin yapımı askeri teçhizatı Arnavutluk’tan almıştır.2[2]  Ülkenin silah stoku tam olarak bilinmemekle birlikte, HMÖ’nün burada merkez kurması tesadüf görünmemektedir.

Financial Times yazarı Borzou Daragahi, Halkın Mücahitler örgütünün Arnavutluk’ta “devlet içinde devlet” kurduğunu iddia etmektedir.  Arnavutluk’a ilk yerleştiklerinde şehrin etrafına dizilmiş apartmanlarda ikamet etmeye başlayan grup, daha sonra Arnavut kırsalında bir yamaçta yer alan ve iyi korunan 84 dönümlük bir arazide kamp kurmuş kendi radyo iletişim ağını inşa etmiştir. Söz konusu radyo ve ilave olarak sosyal medya ağı, İran rejimi ile ilgili tartışmaların sıcak kalmasını sağlamaktadır.

Örgütün Arnavutluk’taki yerleşmesi,  Temmuz 2017’den sonra daha stratejik bir görünüm kazanmıştır. Tiran ile Adriyatik Denizi arasında yer alan Manza kasabasında yerleşmeye başlayan HMÖ, yeni araziler satın alarak kampı genişletmiştir. Kampın güvenliği bir Arnavut güvenlik firması tarafından sağlanmaktadır. Ayrıca HMÖ, Tiran Dağı’nın zirvesindeki Dajti tepesinde iletişim mekanizmasını güçlendirmek üzere teçhizat için resmi izin almayı da başarmıştır.3

İran, Arnavutluk’ta bulunan kampta birçok kişinin zorla tutulduğunu ve Örgüt liderlerine muhalefet eden üyelerin ortadan kaldırıldığını iddia ederken HMÖ, çeşitli şekillerde ölü bulunan üyelerin İranlı istihbaratçılar tarafından hedef alındığını savunmaktadır. Kısacası İran ve HMÖ arasında, Arnavutluk bir çeşit propaganda savaşına ev sahipliği yapmaktadır.

Tiran’ın Siyasi Desteği

Tiran yönetiminin HMÖ’ne desteği, örgütsel faaliyetlere izin vermek ve alan açmakla sınırlı değildir.   Arnavut siyasiler, örgütün propaganda toplantılarına doğrudan iştirak etmektedirler. Örneğin, 2017’de, yapılan toplantıya Devlet Bakanı ve eski Arnavutluk Başbakanı Pandeli Majko; Parlamento Dışişleri Komitesi Sekreteri Elona Gjebrea; Arnavutluk Cumhuriyetçi Partisi ve eski Savunma Bakanı Fatmir Mediu katılmıştır.

Daha geniş bir çerçeveden bakılacak olursa Arnavut siyasilerin HMÖ’ne gösterdiği yakınlık, İran-AB ilişkilerini tehlikeye atmaktadır. Özellikle İranlı reformcu siyasileri AB ile İran arasındaki ilişkilerin gerilmesinden son derece endişelidirler. Bu nedenle Reformcular, Örgütün faaliyetlerini, AB-İran ilişkilerini zarar verebilecek bir “istihbarat tuzağı” olarak tanımlanmaktadırlar.

İranlı yetkililerin bu endişeleri yersiz de değildir. Zira Tahran’a göre 1980’lerden itibaren HMÖ ile bağlantılı kişilerin İran’a terör saldırılar düzenleyebilmesinin nedenleri Saddam Hüseyin’in Muhaberat örgütleri (Gizli Servisleri) ve İsrail gizli servisi MOSSAD tarafından istihbarat toplama ve gizli operasyonlar konusunda eğitilmeleridir.

Arnavutluk’ta İran Gerilimi

ABD’nin İran üzerinde baskı ve gerilimi tırmandırma adımlarının etkisinin Avrupa’da ölçülebileceği ilk merkez kuşkusuz Tiran’dır. İranlı diplomatlar, son iki yıl sürecinde Arnavut istihbarat yetkilileri tarafından yakından takip edilmektedir. Bu bağlamda 20 Aralık 2018 tarihinde iki İranlı diplomat sınır dışı edilmiştir.  Bu karar, iki diplomatın Devrim Muhafızları Kudüs Gücü aracılıyla, HMÖ’nün üslerine veya bu üslerde faaliyet gösteren üyelere yönelik patlayıcı bir saldır planlamakla suçlanması neticesinde alınmıştır. Arnavutluk makamları “diplomatik statüyü” ihlal ettiklerini gerekçe göstermekle birlikte Tahran yönetimi bu adımı ABD’nin organize ettiğini ileri sürmektedir. Amaç, AB-İran ilişkilerini baltalamak olarak değerlendirilmektedir.

Tiran’ın diplomatları sınır dışı etme karanının 14 Aralıkta Trump’ın Avrnavutluk Başbakanı Edi Rama’ya “İran’a ve istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerine karşı koyma konusundaki kararlı çabalarını” öven bir mektup göndermesiyle eş zamanlı gerçekleşmiş olması, İran’ın “istihbarat tuzağı” konusunda daha fazla endişelendirmektedir. Zira bir süredir ABD basınında, Avrupa’da İranlı muhalifleri hedef alan gizli operasyonların yeninden canlanacağına dair analiz ve yorumlar yer almaya başlamıştır. Hatta Arnavutluk’ta bulunan Bektaşi azınlığı, Tahran’ın Balkanlardaki ağının bir parçası olduğu öne sürülmektedir.

12-13 Şubat İran Zirvesi

Arnavutluk’taki krizin devamında ABD ve Polonya hükümetleri, Varşova’da 12-13 Şubat 2019 tarihinde “İran zirvesi” düzenleyeceklerini açıklamışlardır. Kuşkusuz uluslararası normlara ve kurallara riayet etme konusunda oldukça dirençli bir siyasi aktör olan Trump’ın öncülük ettiği zirvenin arkasında ne olduğu sorusunun cevabı henüz net değildir.

Zirveye 70 civarında ülkenin davet edilmiştir. Avrupa’da katılımın bakanlar düzeyinde gerçekleşmesi beklenmekle birlikte, Rusya, Fransa ve AB yüksek temsilcisi zirveye katılmayacaklarını açıklamışlardır. Buna karşın Çin ve Almanya’nın zirveye katılımı beklenmektedir. Katılımcı ülkelerin çeşitliciliği ve görüş farklılıkları göz ününde bulundurulduğunda, ortak bir bildirinin çıkması ihtimali bile hayli güç görünmektedir.  Ancak AB ülkelerinde İran’a karşı izlenecek politikalar konusunda görüş ayrılıklarının ortaya çıkması beklenebilir.

Hem Arnavutluk krizi hem de Varşova’daki İran zirvesi, AB’nin İran konusunda direncini kırmayı hedeflemektedir. Zirve için NATO ve AB üyesi olan Polonya’nın seçilmesi, ABD yönetiminin müttefiklerinden destek talep etmenin ötesinde, elinde bulundurduğu ekonomik, diplomatik ve istihbarat gücünü masaya koyacağını göstermektedir. Aksi halde diğer adımlarda olduğu gibi İran’ı tecrit etme hamlesi, Washington’un daha fazla yalnızlaşmasıyla sonuçlanabilir.