Kamerun’da bir buçuk senedir devam eden Anglofon krizi Ekim ayından itibaren silahların da devreye girmesiyle başka bir boyut kazanmıştır. Kriz 2016 yılının son aylarında memnuniyetsizliğini duyurmak ve haklarını talep etmek isteyen avukat ve öğretmenlerin grev ve protestolarıyla başlamıştı. Bunun üzerine devlet politikalarından memnun olmadıkları ve ne zamandır marjinalize ve asimile edildiklerini gerekçe gösteren iki Anglofon bölgesindeki halk da fırsat bilip bu harekete katılmıştır. Kökleşmiş sorunların çözümüne yönelik erken tedbirler alınmamıştır. Dolayısıyla hareketin yaygınlaşmasına ve ilk zamanlarında talep edilen sosyo-ekonomik haklar ve federatif sisteminden vazgeçilip şu an tam bağımsızlık mücadelesine dönüşmesine neden olmuştur. Bunun yanı sıra daha iyi örgütlenen isyancı gruplar ve devletin birbirlerine karşı kullandıkları söylemler de değişmiştir. Artık isyancılar devlet tarafından terörist ve devletin güvenlik güçleri ise sömürgeci ve işgalci olarak nitelenme duruma gelinmiştir.

Kamerun’dan Yeni Bir Devlet mi Çıkacak?

Kamerun’un hala çözüm bulamayan Aglofon sorunu aylar geçtikçe daha karmaşık hale geliyor. İsyancılar uluslararası kamuoyu ve güçlerin dikkatlerini krize çekmek için büyük hamleler yapmaya çalışmaktadır. Tam manasıyla Frankofon halk ve hükümet tarafından anlaşılamayan bu isyancılar geçen Ekim ayında Kamerun’un İngilizce konuşan iki bölgesi (Kuzey ve Güney Batı bölgeleri) Ambazonia adı altında tek taraflı bağımsızlığını ilan etmiştir. Daha önce de sosyal medyada yapılan paylaşımlardan söz konusu Ambazonia’nın bayrağı ve pasaportu tepkiler çekmişti. Ardından ilan edilen bu hayalet devleti korumak için Ambazonian Defence Force, Southern Cameroonians Defence Forces ve Ambazonia Restoratian Army  adıyla silahlı gruplar ortaya çıkmıştır. Bu bağımsızlık ilanı ve akabinde Kamerun güvenlik güçleri ve devlet sembol ve kurumlarına karşı girişilen silahlı mücadeleler krizi başka bir boyuta taşımıştır. Ne var ki bu hayalet devletin Nijerya’ya sığınmış geçici hükümeti ve lideri Sisuku Ayuk Tabe çok geçmeden Nijerya istihbarat ve güvenlik güçleri Kamerun’la ortaklaşa bir operasyon sonucunda, 5 Ocak tarihinde yakalanıp Kamerun’a getirilmiştir. Bu tutuklamalar üzerine sahada çatışmaların da ciddi ölçüde arttığı görülmektedir.

Bir buçuk senedir devam eden ve gittikçe karmaşık hale gelen sorununun bilançosu politik, ekonomik ve insani bakımından ağırdır. Ekim 2017’den itibaren şiddete dönüşen bu protestolar Kamerun güvenlik güçleri ve isyancılar tarafından kurulan “Anglofon istiklal güçleri” arasında silahlı çatışmalar yaşanmaktadır. Bu çatışmalar birçok insanın ölümüne ve sivillerin de yerlerinden olmalarına sebep olmuştur. Krizin şiddetlenmesinden bu yana iki tarafta da kayıplar vardır. Devletin güvenlik güçlerinden onlarca yaralı ve otuza yakın kayıp kaydedildi. Bunun yanında 33 bini aşkın mülteci Frankofon bölgeleri ve komşu Nijerya’ya sığınmıştır. Gelir kaynağını sağlamaya çalışan silahlı isyancılar son aylarda devlet memurları ve yabancı işçi ve turistleri rehin almaya başlamıştır. Geçen Mart ayında ikisi Tunus uyruklu ve ikisi yerli mühendis toplam 4 kişi kaçırılmıştı ve güvenlik güçleri tarafından düzenlenen kurtarma operasyonu sırasında bir Tunuslu mühendis öldürüldü. Nisan’ın başında ise yedisi İsviçreli, beşi İtalyan ve kalanı Kamerunlu olmak üzere 20 kişiden oluşan bir turist grubun kurtarılması ne kadara mal olduğu bilinmemektedir. Ayrıca çetelerle örgütlenen isyancılar tarafından 10 Şubat’ta Gençlik Bayramı kutlamaları arifesinde yolu kesilerek kaçırılan kaymakam ve bir kamu görevlisinin izleri hala bulunmamıştır.

Krizin Boyutları

Diğer taraftan Anglofon krizinin sürmesi insani bakımdan olumsuz etkilediği gibi siyasi ve ekonomik alanda da yansımaları görülmektedir. Devlet bu olayların diğer Frankofon bölgelere de sıçramaması için hareketi durdurmaya çalışmaktadır. Yaklaşan başkanlık seçimleriyle diğer siyasi partiler de devlete çözüm önerileri sunmaktadır. Ancak şimdilik devletin, terörist olarak tarif ettiği ayrılıkçı gruplarla diyalog kurmasına ihtimal verilmemektedir.

Federatif sisteminin getirilmesine olumlu bakan ana muhalefet partisinin genel başkanı Anglofon kökenli Ni John Fru Ndi Cumhurbaşkanı Paul Biya’ya yazdığı açık mektubunda durumun çok vahim olduğuna dikkat çekerek, artık isyancılarla diyaloğun kurulması gerektiğini dile getirmişti. Cumhurbaşkanı Paul Biya’nın Mart ayının başında yaptığı kabine değişikliği ile ilk defa bazı bakanlıklar Anglofonlara verilmiş ise de olayların dinmesi sağlanamamıştır.

İki Anglofon bölgesinde yaşanan bu olaylar Kamerun’un ekonomisini doğrudan etkilemektedir. Bir yandan devam eden hayalet kent grevleri (gosh town, ville morte) diğer yandan güvenlik sorunları dolayısıyla hem bölgedeki petrol gibi madenlerin işletiminin hem de Kamerun-Nijerya ile arasındaki ticari ilişkilerin aksamasına neden olmaktadır. Aynı zamanda ortaya çıkan rehin olaylarıyla bölgedeki çalışmalar ve yabancı yatırımları durma noktasına gelmiştir. Bugün krizin Kamerun ekonomisine maliyeti milyonlarca dolar ve milyarlarca Franc (CFA) olarak hesaplanmaktadır.

Sömürgecilerin Mirası

Bu krize uzaktan bakıldığında bugün isyancıların tam bağımsızlık istekleri, savundukları ilkeler ve Kamerun’un güvenlik güçlerini “sömürgeci” ve “işgalcı” olarak nitelemelerinin anlaşılması güçtür. Zira gerçekten bir Aglofon kimliği oluşmuş ise de sömürgecilikten kalma bu miras, bugün söz konusu Anglofon halkın sömürgecilik öncesi tarihi, kültürü ve medeniyetine yansımakta mıdır? Ayrıca Almanların ürünü olan Kamerun adlı eski sömürgenin Birinci Dünya Savaşı sonrasında Fransa ve İngiltere arasında paylaşımının sömürgenin Fransız ve İngiliz Kamerun olarak ayrılması dışında Kamerun halkı arasında getirdiği köklü bir değişiklik görmek mümkün müdür? 1884 yılında Almanların gelişinden önce hatta sömürgeciliğin başlamasından 1916 yılına kadarki dönem yerel beylikler ve kabile reisliklerin olmasıyla birlikte siyasi ve kültürel sınırın olmadığı, tamamen geçişken bir yerde yaşayan ve aynı kültüre sahip halklar bugün Fransa ve İngiltere’den kalma miras yüzünden bir kısmın diğerinden farklı görmesinin, sömürgeciliğin getirdiği zihniyetten kaynaklanması gerekir. Dolayısıyla bu halkın ne kadar fiilen bağımsızlığını ilan etse de kendi kendileri eski sömürgecilerinin dili, kültürü, yasaları ve eğitim sistemlerini birbirinden tercih etmeleri bir şekilde farkında olmadan sömürüldüklerini göstermektedir.

Batı gazetelerine de yansıyan bu sorun manşetlerinde ve haberlerinde Kamerun’un Anglofon bölgeleri yerine artık bir Anglofon Kamerun Devleti varmış gibi “Anglofon Kamerun” olarak kullanmaları Kamerun’dan bağımsız bir Anglofon kimliğinin pekişmesine yaramaktadır. Ancak uluslararası kamuoyu ve büyük güçlerin dikkatlerini krize çekmek için Ambazonia devleti ilan ederek silahlı mücadeleye giren Anglofon isyancılar tam bir hayal kırıklığına uğramışlardır. İsyancıların ele başlarının büyük bir kısmının bulunduğu İngiltere ve ABD’den henüz krize dair ciddi bir adım atılmadı. Yaşananlara rağmen ABD ve Fransa’dan sadece kendi vatandaşlarına Kamerun’un Anglofon bölgelerine seyahat tehlikesi uyarısının yanı sıra devlete de isyancılarla diyalog çağrısı gelmiştir. AB ise Kamerun’un halk arasında şiddeti ve gerginliği arttıracak eylemlerden kaçınılması çağrısında bulundu. Tabii bağımsızlık mücadelesi, ne Irak’ta ne de İspanya’da destek bulmadığı gibi Kamerun’un güney batısındaki isyancıların da destek bulma ihtimalleri yoktur. Zaten Bakasi yarımadasının elden çıkmaması için Nijerya ile uzun bir süre hem diplomatik hem de silahlı mücadele vermiş olan Kamerun, yeraltı ve yer üstü kaynakları zengin Anglofon bölgelerinin bağımsızlığına müsaade etmesi düşünülemez.

Devletin krizin çözümüne yönelik yaptığı bütün girişimlere rağmen henüz somut bir sonuç elde edilememiştir. Bu başarısızlık belki de devletin samimi bir diyalog kurmak istememesi yahut ciddi bir çözüm süreci başlatmamasından kaynaklanmaktadır. Çünkü görüldüğü üzere artık Aglofon krizi, sosyo-ekonomik talepler olmaktan çıkmış tam bir bağımsızlık talebine dönmüştür. Bu durum devam ettikçe de çaresiz ve kaybedeceği hiç bir şeyi olmayan Anglofonlar ellerine silah almak zorunda kalarak krizi bir çıkmaza sokabilir. Bazı gazetecilerin edindiği bilgilere göre halk arasında “Bağımsızlık mücadelesi” vermeye hazır bir çok gönüllü Anglofonun vardır ancak imkanları elvermediğinden dolayı harekete geçememektedir. Sorunun Darfur, Orta Afrika yahut Kongo Cumhuriyeti’ndeki gibi uzun süreli krize dönüşmemesi ve söz konusu bölgelerdeki halkın da hayatlarının normale dönmesi için acil kalıcı çözümlerin bulunma mecburiyeti ortadadır.