13 Temmuz günü Misratalı milisler, Cenzur, Zaviye gibi bölgeleri ve başkentteki İslamcı milisleri yanına alarak, Misratalı milletvekili Salah el-Badi’nin komutasında Trablus uluslararası havalimanını elinde tutan Zintan kentinde Ka’ka ve Sava’ik tugaylarına karşı harekete geçti.
Aslında 13 Temmuz günü Trablus’ta patlayan çatışmalar, içerde devam eden derin siyasi kırılmaların dışa yansımasıydı. Çünkü darbeci olarak nitelenen Emekli General Halife Haftar, Bingazi’de Ensar el-Şeria ve 17 Şubat tugayları başta olmak üzere İslamcı milis güçlerine karşı harekete geçtiğinde gerek yerel gerek de uluslararası basına verdiği demeçlerde Müslüman Kardeşleri de onlarla özdeşleştirerek bütün İslamcıları hedef tahtasına oturtmuş, liberal kanadın da siyasi desteğini arkasına alarak darbeci General Sisi’ye göz kırpmaya başlamıştı.
Bu tabloyu, İslamcılar Mısır’da ve Tunus’da uygulanan senaryonun Libya’ya da uygulanma girişimi olarak değerlendirmiş, Haftaar’ın illegal bir darbeci olduğu, asıl olanın siyasi yöntem olduğunu ifade etmişti. Ancak başta Libya Müslüman Kardeşleri lideri Beşir el-Kebti ve Adalet ve İnşa Partisi Genel Başkanı Muhammed Savvan olmak üzere İslamcı kanattan gelen siyasi çözüm çağrıları ve Haftar karşıtı açıklamaları teröre destek olarak nitelenip itibarsızlaştırılmak istendi.
Bu durumda, İslamcıları karşı tarafın kullandığı yöntemi kullanıp silaha sarılma kararı aldı ve Trablus havalimanını elde tutması hukuken illegal olan (İslamcıların iddiasına göre) Zintanlı milislere karşı harekete geçti. Haftar’ı desteklediği bilinen Zintanlı milislere karşı savaş açılması demek, Haftar’a ve siyasi uzantılarına cevap verilmesi demekti. İslamcılar silah, mühimmat ve insan unsuru Olarak daha güçlü olmalı ki “ Libya Şafağı” adını verdikleri operasyon İslamcıların lehine olarak devam ediyor. İslamcı gruplar Trablus’ta havalimanı dışında kontrolü tamamen ele geçirdiler, havalimanı da ciddi kuşatma altında., Bingazi’de Haftar’a bağlı birçok karargahı ele geçirdiği belirtiliyor.
Yeni Parlamento
Bu süreçte yüzde 20 oranında düşük katılılarla gerçekleştirilen seçimlerle göreve gelen Libya Parlamentosu, Trablus ve Bingazi’deki güvelik sorunları nedeniyle Libya’nın Güneybatısında bir kent olan Tubruk’ta uluslararası katılımla 158 vekilin hazır bulunmasıyla 5 Ağustos’ta toplandı.
Parlamentonun açılışında ilginç bir olay yaşandı, vekillerden biri 17 Şubat devrimi üzerine yemin etmeyeceğini belirterek, devrik Lider Muammer Kaddafi’nin darbesinin adı olan “ Fatih Devrimi” üzerine yemin etti.
Parlamento açılışında, Parlamento’nun Tubrruk’ta toplanmasını protesto eden İslami eğilimli vekillerin olmadığı haberleri basına yansıdı. Aslında seçimlerden bu yana bir önceki parlamento başkanı Nuri Ebu Suheymen yeni parlamentonun Trablus’ta devir teslim yapılmadan göreve başlamasının anayasaya uygun olmadığını iddia etmekteydi. Bu durum uzun süreli krizlere neden oldu, Tubruk’da resmi açılışını yapan parlamento şu an için göreve başlamış bulunuyor.
Parlamentonun Libya’da yaşanan olaylarla ilgi uluslararası müdahale talebini gündemine alması, milis birliklerine verilen aylık maaşları kesme konusunu gündeme alması bazı kesimlerde tedirginlik yarattı. Bunun yanında aldığı kararları ne kadar hayata geçirebileceği de tartışma konusu olmaya devam ediyor.
İslamcılar arasındaki ayrılıklar
Halife Haftar’ın Müslüman Kardeşler de dâhil olmak üzere bütün İslami hareketleri terörist ilan etmesi ve siyasi müzakereyi kabul etmemesi, İslamcıları tek düşman karşısında birleştirdi. Ancak özellik el-Ensar el-Şeria liderliğinde kurulan Bingazi Devrimcileri Şura Meclisi, çatışmaları engellemek için oluşturulan Bingazi Şura Meclisi ve Parlamentoya ağır eleştiriler yöneltti. Parlamento, demokrasi, seçim, halk egemenliği gibi kavramların dinen kabul edilemeyeceğini, asıl kabul edilmesi gerekenin “İslam Şeriatı” olduğunu duyurdu.
Bu açıklamalar Bingazi Devrimcileri Şura Meclisini oluşturan İslamcı milislerin bir kısmının Müslüman Kardeşleri ve Adalet ve İnşa Partisini dini sapma içinde olduklarını düşündüğünün işaretçisiydi. Bu durum Müslüman Kardeşler ve ılımlı olarak niteleyebileceğimi selefi tandanslı Abdulhakim Bilhac’ı “ortak düşman karşında birlikte hareket etme” konusunda yeniden düşünmeye sevk etmiş olabilir.
Yer yer gerek Müslüman Kardeşler gerek Abdulhakim Bilhac, Suriye’de yaşanan İŞİD vakıasından hareketler “ortak düşman” karşısında birlikte hareket edilen radikal grupların kendi aleyhlerine hatta ülke aleyhine döndüğünü düşünmeye başlamış olabilir. Bu durumda bu radikal gruplarla aralarına mesafe koymanın yolları üzerine plan yapmaya başlamış olabilir.
Ancak radikal gruplar Parlamentoyu kabul etmediklerini açıklamasına rağmen, Adalet ve İnşa Partisi ve diğer İslamcıların yer yer kendi aleyhlerine karar aldığı gözlemlenen parlamentoya bakışları halen net değil. Ahmet Maitig’in başbakan seçilme sürecinde ve sonrasında ülkenin tek meşru temsilcisinin parlamento olduğunu sık sık dillendiren Adalet ve İnşa Partisi ve Müslüman Kardeşlerin, Parlamentonun Tubruk’ta toplanması ve yer yer onaylamadığı kararlar almasının ardından, parlamentoya destek açıklamaları seyreldi. Bu durum Liberaller tarafından Müslüman kardeşlerin iyice radikalleştiği ve siyaset yerine şiddete yöneldiği şeklinde yorumlanıyor.
Dünya ve Türkiye
Olayların başlamasıyla birlikte Halife Haftar’ın Sözcüsü Albay Muhammed Hicazi, Libya’da bulunan Türkiye ve Katar vatandaşlarını tehdit etmiş ve ülkeyi terk etmelerini istemişti. Çatışmaların şiddetlenmesiyle birlikte bir taraftan Türk vatandaşları tahliye edilirken diğer yandan da Türkiye Bingazi ve Trablus konsolosluklarını kapattı, tedricen Trablus Büyükelçiliğini tasfiye etti.
Geçtiğimiz günlerde Hicazi ilginç bir iddia ortaya atarak, Türkiye ve Katar’ın, Abdulhakim Bilhac’ın kontrolünde olduğu iddia edilen Maitiga Askeri Havaalanından, İŞİD unsurlarını Libya’yı taşıdığını öne sürdü.
Bunun yanında Libya’da çalışan çok sayıda Mısır ve Sudan vatandaşları yaşanan çatışmalarda hayatını kaybetti. Bunun üzerine Mısırlı ve Sudan vatandaşları ülkeyi havayolu kapalı olduğu için Tunus sınırından terk etmek adına Tunus sınırına dayandı. Tunus yoğunluk nedeniyle yer yer sınırı kapatınca, Tunus güvelik güçleri ve sınıra dayananlar arasında arbede yaşandı.
ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya ülkeden kendi vatandaşlarını çeşitli yollarla tahliye etti. İngiltere Büyükelçisi ülkeyi terk etti. BM personelini Libya’dan çekti. Yani Libyalılar kendi kaderine terk edildi.
Trablus semalarında meçhul uçaklar
Trablus’ta bir aydan fazla devam eden çatışmalarda İslamcıların süreci galibiyetle yürüttüğü haberleri basına yansırken, ilginç bir olay gerçekleşti. Trablus’ta İslamcıların elinde bulundurduğu mevzilere yönelik hava harekâtı düzenlendi. Önce bu saldırının Haftar’a bağlı birlikler tarafından gerçekleştiği belirtildi.
Ancak olayın arkasından açıklama yapan Libya Genel Kurmay Başkanlığı bombardımanı yapan uçakların Libya Hava Kuvvetlerinin teknolojisinin fevkinde bir teknoloji kullandığını bu nedenle bu uçakların Libya Hava Kuvvetlerine aiti olamayacağını duyurdu. Ayrıca saldırının gece vakti gerçekleştirildiği, Libya’da gece vakti operasyon yapabilecek ne hava limanı ne de teknik imkân var denildi.
Bunun üzere acaba Libya’ya dışardan bir müdahale mi söz konusu çeklinde konular kamuoyunun gündemine geldi. Genel Kurmay konuyu araştırdığını söyledi, ancak henüz kamuoyuna yansıyan tatmin edici bir açıklama gelmedi.