25 Haziran Salı günü pek çok İsrail temsilinden bir tanesi olarak Liberal Tel Aviv’in meşhur meydanlarından Rabin Meydanı1 oldukça tartışmalı dini ve kültürel bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Hasidi ‘Habad Lubavitch’ hareketinin efsanevi liderlerinden Haham Yosef Yitzhak Schneersohn’un Sovyetler Birliği’nde Yahudi dini ve geleneğinin yaşatılmasına yönelik faaliyetleri neticesinde hapse atılmasının ardından serbest bırakılmasının yıldönümü (İbrani Takvimine göre 12 Tamuz 1927) münasebetiyle düzenlenen etkinlik ‘Mesih Meydan’da’ adıyla ve ‘İnanç, Mutluluk ve Kurtuluş’ temasıyla gerçekleştirildi.
Etkinliği tartışmalı kılan ise oturma düzeninin kadın ve erkekleri ayıracak şekilde organize edileceğinin öğrenilmesinden sonra gelen tepkiler ve bu tepkilere bağlı olarak gelişen eylemlerdir. Seküler, sol ve kadın örgütlerinden gelen tepkiler neticesinde Tel Aviv belediye başkanı Ron Huldai şehrin insan hakları, eşitlik ve cinsiyet eşitliği gibi temel değerlerin savunulmasında öncü ve sembolik bir yeri olmasından hareketle organizatörlerden ayrı oturma düzeninin kaldırılmasını talep etti. Aksi halde atılacak adımların eşit haklar ve kadınların kamusal alandan dışlanmasına sebep olacak eylemlerle mücadele anlayışıyla uyumluluk göstereceğini belirterek etkinliğin iptal edilebileceği uyarısında bulundu ve her ne kadar etkinlik bir özel organizasyon olsa da kamusal alanda gerçekleşmesi dolayısıyla ayrımcılığa dayalı özel kuralların uygulanamayacağını ifade etti. Bu yöndeki bir nevi iptal tehdidi karşısında organizatörler ise dini bir etkinlikte bu tarz tedbirlerin alınmasının normal olduğunu ifade ederek geri adım atmayacaklarını ancak yine de etkinliğin herkese açık olduğunu vurgulayarak benzer etkinliğin benzer düzende yine aynı meydanda iki yıl önce yapılmış olduğuna işaret ettiler.
Habad’a bağlı mesihçi bir grup olan HaGeula bu açmaz karşısında Tel Aviv Bölge Mahkemesi’ne başvurdu. Başvuru dilekçelerinde bu etkinliğe çok uzun zaman öncesinden izin verildiğini ancak son dönemde artan siyasal baskının Belediye’nin oturma düzenine müdahalesinin önünü açtığını savundular. Etkinlikten sadece bir gün önce görülen duruşmada hâkim Kobi Vardi, etkinliğin öngörülen şekilde düzenlenmesinde bir sakınca olmadığına karar vererek Belediye’nin izin vermesi gerektiğini ifade etti. Öte yandan İsrail Kadın Lobisi’nin davaya dâhil olma talebini ise reddetti. Hâkim, kararında farklı bakış açıları arasında köprü kurulmasının önemine işaret ederek etkinliğin dini kurallara göre yapılmasına saygı duyulması gerektiğini vurguladı. Yine de meydanın kadın ve erkekleri ayıracak bölümünün tüm alanı kaplamaması gerektiği ifade edilerek, dileyenlerin kadın ya da erkek bölmelerine geçebilmeleri istenmiş ve bir tür ‘gönüllü ayrım’ durumunun tatbik edilmesini talep ederek bir nevi denge sağlanmıştır.
Karar hem seküler gruplar ve feminist örgütler hem de dindar çevrelerde yankı uyandırdı. Sol seküler Meretz Partisi lideri Tamar Zandberg kararın cinsiyet ayrımcılığı ve kadınların kamusal alanlarda dışlanması gerçeğinin İsrail’de kabul gördüğünün kanıtı olarak yorumladı. Ona göre bu karar liberalizmin kalesi Tel Aviv’e karanlık getirmekteydi. Öte yandan Sefarad Haredi partisi Şas’ın genç milletvekillerinden Michael Malchieli ise mahkemenin kararını seküler zorlama olarak nitelendirdiği bu ‘baskının’ sınırlandırılması dolayısıyla memnuniyetle karşıladığını ifade etti. Buna karşın karar özellikle liberal medyada eleştirilmiş ve kamusal alan- özel alan tartışmasını alevlendirmiştir.
Bu tartışmalar etkinlik günü de meydan da devam etti. Etkinliğin başlamasından çok kısa bir süre sonra çeşitli siyasal gruplar ve bireysel aktivistlerden oluşan bir grup, etkinliğin oturma düzenine karşı çıkarak gösteri yapmaya başladı. İlk etapta gösterici kadınlardan bazıları erkeklerin bulunduğu kısma zorla girmeye çalışsalar da polis tarafından engellendiler. Daha sonra ana giriş tarafına yönelerek girişin hemen önünde protestolarına devam ettiler. Protestocuların muhtemelen tamamı organizasyonun kendisine değil ancak kamusal alanın cinsiyet temelinde ayrıştırılmasına karşı çıktıklarını belirtti. Erkeklerin bulunduğu alana girmek isteyen protestocu kadınların polis tarafından engellenmesi, cinsiyete dayalı oturma düzeninin gönüllü olması gereğinin yerine getirilmediğinin bir kanıtı olarak gösterildi. Benzer bir iddia çeşitli yayın organlarında tekrar edilse de pek çok kadın erkeklerin bulunduğu kısma, pek çok erkek de kadınların bulunduğu kesime geçebilmişti. Bu geçişler bir ölçüde oturma düzeni nedeniyle ayrılan aileler arasında olsa da, oturma düzenini benimsemeyen insanların varlığı da dikkat çekiyordu. Farklı bir protesto biçimi olarak bazı kadınlar doğrudan erkeklerin bulundukları kesime geçerek Haredi erkeklerin yanı sıra dans etmişler, erkekler ise buna herhangi bir müdahalede bulunmamışlardır. İsrail Kadın Lobisi ise polislerin kadınların erkeklerin tarafına geçmesine izin vermemesi dolayısıyla belediyenin hukuk birimiyle iletişime geçildiğini ve bunun sonucunda polislerin alandan ayrıldıklarını ve geçişlerin böyle mümkün olduğunu iddia etmiştir.
Bu iddianın hukuki anlamda bir geçerliliği olsa da pratik anlamda cinsiyete dayalı oturma ayrımının Habad hareketinin Tel Aviv’de düzenledikleri böylesi bir etkinlikte büyük bir direnç noktası olarak görmediklerini belirtmek gerekir. Zira Habad hareketi her ne kadar oldukça muhafazakar olsa da pek çok açıdan pragmatik hareket edebilen moderniteyle kavga halinde olmayan bir tutum sergiliyor. Bu anlamda genel olarak bu etkinlikteki mücadele Habad hareketinin genel eğilimi açısından ilginç bir kesiti temsil ediyor. Bu tartışmada HaGeula, cinsiyet temelli ayrım noktasında ana akım Ortodoks ve ultra-Ortodoks ile seküler gruplar arasında çeşitli örneklerde vücut bulan mücadelenin bir anda dişli bir aktörü haline geliverdi. Yine de bu pratiğin ayrıksı bir kesit olarak mı kalacağı yoksa tarihsel süreçteki bir dönemecin bir işareti mi olduğu sorusu önemli olmakla beraber yanıtını öngörmek şu an için pek mümkün gözükmüyor.
Ancak yine de bu tartışmanın bağlamı ile tarafları arasında bir kopukluk olduğunu söylemek gerekiyor. Öncelikle sol, seküler ve kadın hareketlerinin temel endişesi bu tür olayların otantik bir harekete gösterilen bir tolerans belirtisi olmasından ziyade kültürel bir norm olarak yaygınlaştırılmasıdır. Dini bir etkinlik özelinde gerçekleşen bu ayrım otobüsler, sivil hizmet, ordu ve diğer kamu kurumları (üniversiteler) gibi dindar olmayan toplumun gündelik yaşamlarının merkezinde bulunan alanlara doğru genişleyebileceği korkusu protestocuların söylemleri ve pankartlarına açıkça yansımıştı. Bu durumu destekleyen bazı örnekler kamuoyunda hali hazırda tartışmalara sebep oluyordu. Mesela bu etkinlikten bir hafta önce İsrail’in başlıca havayolu şirketi El Al’da zaman zaman yaşanan dindar erkeklerin kadınlar ile yan yana oturmayı reddetme vakalarına bir yenisi eklenmiş ve iki kadın yerlerinden kaldırılmak zorunda bırakılmıştır. Benzer olaylara kadın örgütlerinin gösterdikleri tepki kamusal alanlarda kadınların ayrımcılığa uğraması üzerinden yükseliyordu ve geçen yıl Kudüs’te bir mahkeme El Al’ın kadınları ayrımcılık temelinde yer değiştirmeye zorlanamayacağına hükmetmişti. Kadın ve erkeklerin ayrı kaldırımlarda yürüdüğü sokaklar, kadın ve erkelerin ayrı bölümlerde oturduğu otobüsler, kadınların giyimine dikkat çeken tabelaların bulunduğu mahalleler dindar bir anklav’ın marjinel pratikleri olarak görülmekteydi. Ancak Rabin meydanı örneği, bu pratiklerin Haredi mekanlarından çıkarak seküler alanlarda belirlemesi ve bu alanların kontrolü ya da örgütlenmesi noktasında bir referans noktası oluşturması ihtimalini canlandırmıştı. Ayrıca bu örnek dindar-seküler mücadelesinde kamusal ortak alanlar üzerinde yaşanan tartışmanın bir boyutunun (ekonomik, kültürel, vs. boyutlarının yanı sıra) da cinsiyet temelli gerçekleştiğinin açık bir göstergesi olmuştur.
Kamusal alan üzerindeki dindar-seküler çatışmasının doğrudan bir tarafı olmamasına rağmen Habad hareketinin bu örnekte ön plana çıkışı genel olarak dindar-seküler tartışmalarında bir orta yolun bulunmasını engelleyen ve tartışmaları krize çeviren başka bir gerçekliği de gün yüzüne çıkarmaktadır. Bu gerçeklik özellikle dindarlar açısından benimsedikleri prensipler ile pratikler arasındaki esneklik hacminin daraldığı durumlarda gösterdikleri sert reaksiyonlardır. Bu örnekte de konunun medyaya yansıyarak sıfır toplamlı bir oyun haline gelmesi dolayısıyla HaGeula hareketi aldığı karardan hiçbir şekilde geri adım atmamış ancak kuralın sıkı bir şekilde uygulanmasından ziyade ayrımın sembolik bir düzeyde kalmasını sağlamıştır. Söylem düzlemindeki karşıtlıklara rağmen pratik düzlemdeki pragmatik tavırlar aslında genel olarak dindar-seküler gerilimlerinin çözülmesini olanaklı kılıyor. Ancak söylemin siyasal tartışmaların merkezine taşınması tartışmanın taraflarını ve ileri sürülen tezleri bir bloklaşmaya sevk etmekte ve başka siyasal ve sosyal aktörlerin de katılımıyla bir krizin meydana gelmesine neden olmaktadır. Öyle ki Rabin meydanı tartışmalarında dindar medya protestocuları provakasyon yapmakla suçlarken, protestocular liberalizmin kalesi Tel Aviv’de böylesi bir etkinliğin yapılmasını provakasyon olarak adlandırarak karşılıklı suçlamalarda bulunmuşlardır.
Özelde Habad hareketi kadınları genelde ise tüm Haredi kadınları kapsamak üzere bir takım dindar karşı çıkışlar da kadın ve erkeklerin ayrı mekanlarda bulunması talebinin öncelikle dini bir hak, ve bunun ötesinde liberal bir hak talebi olduğu üzerinde ısrar etmektedirler. Etkinlik sırasında dindar kadınların taşıdıkları pankartlar kadınlar için özel mekânların bizzat kadınların da talebi olduğunu vurgulamıştı. Bu açıdan yapılan engellemelerin ve protestoların İsrail’de din özgürlüğüne asıl zarar veren hareketler olduğunu ifade etmişlerdir. Haredi kadın gazeteci ve HaMişpaha dergisi editörü Tzippy Yarom dindar kadınlara bu tarz taleplerinin gerçekte ne anlama geldiğini bilmedikleri yönünde eleştiriler geldiğini, kendisinin ise bu eleştirileri şovenist bulduğunu ifade etmiştir. “Henüz Başladık” (Rak Hithalnu) hareketi aktivistlerinden dindar kadın avukat Omer Yankelevitzh de İsrail Kadın Lobisi’nin kendilerine yönelik tutumlarından rahatsızlık duyduklarını, böylesi bir düzenin kadınlara yönelik negatif bir ayrımcılıktan ziyade kadınların toplumsal hayata katılmalarını kolaylaştıran önemli bir adım olduğunu ifade etmiştir.
Sonuç olarak liberal İsrail’in mekânsal temsili olan Tel Aviv’de gerçekleştirilen bu etkinlik kamusal alanın kontrolü üzerindeki dindar-seküler mücadelesinin canlı olduğunu ve toplumsal cinsiyet boyutunun da bu mücadelenin içkin bir alanı olduğunu tekrar göstermiştir. Bazen de mekânın cinsiyet temelli dizaynı dindar-seküler ayrımında bir belirteç olarak görülmektedir. Yani bir etkinliğin dindar bir grup tarafından gerçekleştiriliyor olmasının belirtisi olarak kadınlar ile erkeklerin ayrımı vurgusu bahsettiğimiz bloklaşma veya sertleşme süreçlerini hızlandırmaktadır.