Türkiye Cumhuriyeti 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyib Erdoğan, El-Cezire kanalına verdiği röportajda, kendisine Libya’daki duruma ilişkin sorulan bir soruya “Libya Meclisi’nin Tobruk’ta toplanmasını kabul etmek mümkün değil” şeklinde bir cümle ile cevap verdi.
Olayın arkasından, Libya Dışişleri Bakanlığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın röportajına atıfta bulunarak yaptığı açıklamada, “Sayın Erdoğan’ın sözleri Libya’nın içişlerine açıktan açığa karışmaktır” ifadesini kullandı. Hatta bu söz Sayın Erdoğan’ın kendi görüşü müdür, yoksa Türkiye devletinin resmi görüşü müdür şeklinde bir soru yöneltti. Hatta öyle ki Şark el-Awsat’ın haberine göre Ankara Büyükelçisini çekme kararı aldı.
Türk Dış İşlerinden yapılan açıklamada ise, “Türkiye, kardeş Libya halkının içinde bulunduğu sancılı süreci bir an evvel aşması, meclisinin başkentinde güven içinde faaliyetlerini yürütebileceği bir barış, istikrar ve huzur ortamına kavuşması doğrultusunda her türlü desteği vermeye devam edecektir” denildi. Yani Dış İşleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediğini diplomatik bir dille yinelemiş oldu.
Peki, bu durumda Türkiye ne demek istemiş olmaktadır, nerede durmaktadır? Meclis’in başkent Trablus’ta toplanması ya da ülkenin Güneydoğusunda bulunan Tubruk’ta toplanması arasında ne fark var?
Çatışan taraflar
Emekli General Halife Haftar’ın “Onur Operasyonu” adı verdiği, Ensar el-Şeria, 17 Şubat Tugayları ve Rafallah Şahati tugaylarını hedef göstererek başlattığı operasyon, Bingazi’deki “selefi/cihatcı milis grupları” temizlemeyi amaçlıyordu. Halife Haftar, siyasi olarak Milli Genel Kongre’de Müslüman Kardeşler karşısında başarısız olmuş liberalleri de arkasına alarak, Mısır gibi bölge güçlerine arkasını yaslayarak, Uluslararası güçlerin de göz kırpmasıyla yukarda zikrettiğimiz gruplarla Müslüman Kardeşleri özdeşleştirip Libya’dan Müslüman Kardeşleri temizlemek istedi.
Başkent Trablus’ta Uluslararası Trablus Havalimanını elinde tutan, kentin güneyinde büyük bir karargâhta konuşlanmış Zintanlı milisler ve Vurşeffane kabilesi ile ittifak kurarak orayı da ele geçireceğini düşündü. Yoğun çatışma ve Müslüman Kardeşler karşıtı yürütülen propaganda altında yürütülen seçimlerde Müslüman Kardeşlere yakın adaylar kaybedecek böylece Libya tamamıyla “Onur Operasyonu” güçlerinin kontrolüne geçmiş olacaktı.
Ancak işler planlandığı gibi gitmedi. “Onur Operasyonuna” karşı kendilerine “Libya Şafağı” adını veren, Misrata, Zilitan, Gıryan, Cenzur gibi bölgelerden oluşan milis birlikleri harekete geçti. Önce Trablus’un güneyindeki Zintanlı milislere ait karargâhı daha sonra Trablus Uluslararası Havalimanını ele geçirerek, Trablus’un kontrolünü tamamen ele geçirdi. Bingazi’de bütün Haftar karşıtı devrimci milisler “Bingazi Devrimcileri Şura Meclisi” adı altında bir araya geldi, Haftar’a ait birçok önemli karargâhı ele geçirdi. Yani ülkenin doğusunda ve batısında kontrol ağırlıklı olarak “Libya Şafağı” güçlerinin eline geçmişti.
Parlamento nerede toplanmalı?
Yeni Parlamento, Libya Anayasasına göre Trablus’ta gerçekleştirilecek devrim teslim töreni ile görevi devir alacak, Bingazi’de göreve başlayacaktı. Ancak gerek Trablus’ta gerek Bingazi’de kontrolü kaybeden “Onur Operasyonu” güçleri Parlamento’yu Tubruk’ta toplanmaya ikna etti.
Parlamento’nun Tubruk’ta toplanması nedeniyle 33 kadar vekil protesto nedeniyle toplantıya katılmadı. Parlamento, “Libya Şafağı” güçlerini, Ensar el-Şeria ve “ Onur Operasyonu’na” karşı çıkan bütün silahlı grupları terörist ilan etti, Libya kanunlarınca onlara verilen maaşların bu yılsonu itibarıyla kesilmesi kararı aldı. Ülkeyi “terör gruplarından” temizleninceye dek bütün legal tarafların “Onur Operasyonuna” destek vermesi gerektiğini belirtti.88 oyla, Genel Kurmay Başkanı Abdusselam el-Ubeydi’yi görevden aldığını ve yerine Abdurrezzak el-Nazuri’yi atadığını duyurdu.
Hazır bulunan 104 vekilden 64 vekilin oyu ile bir önceki hükümetin Başbakanı Abdullah el-Sini’ye tekrardan hükümeti kurma görevi verdi. Oturumlara katılmayan parlamento üyelerinin üyeliklerinin iptal edileceği duyuruldu.
Trablus’taki Libya Genel Kurmay Başkanlığı bu tayini kabul etmediğini, “Onur Operasyonu”nun illegal olduğunu, Tubruk’daki askeri birliklerin kontrol dışına çıktığını ilan etti. Halife Haftar’a bağlı hareket eden bütün askerlere hukuki yaptırım uygulanacağını kaydetti.
Yani yeni parlamento “Libya Şafagı”nı tam olarak karşısına alarak, Haftar’ın yanında yer almış oldu ve kendilerini desteklemesi için uluslararası güçlerden yardım istedi. Bunun üzerine “Libya Şafağı” güçleri Milli Genel Kongre’den göreve devam etmesini ve yeni bir geçiş hükümeti kurmasını talep etti. Talep üzerine harekete geçen Nuri bu Sehmeyn Milli Genel Kongre’yi toplayarak Ömer el-Hasi’yi geçiş hükümeti kurmakla görevlendirdi.
Yani ülkede fiilen iki parlamento, iki hükümet, iki genelkurmay başkanlığı vardı. “Libya Şafağı” güçleri yeni parlamentoyu kabul etmek için Parlamento’nun Trablus’a gelerek görevi Milli Genel Kongre’den devir almasını, bundan önce aldığı bütün kararları ise iptal etmesini şart koştu.
İşte bu nedenle Recep Tayyip Erdoğan’ın “’Libya Meclisi’nin Tobruk’ta toplanmasını kabul etmek mümkün değil” şeklindeki sözleri taraf olmak şeklinde yorumlandı ve eleştirildi. Peki, bu dengeler içinde uluslararası güçler nerede yer alıyor?
Uluslararası Güçler
Gelişen olayların seyri içinde bir ay önceden kararlaştırılan, Libya, Cezayir, Tunus ve Sudan’ın katılımıyla Mısır’ın başkenti Kahire’de Libya’ya komşu ülkeler konferansı düzenlendi.
Konferansta hazır bulunan Libya Dış İşleri Bakanı Mahmud Abdulaziz, BM Güvenlik kurulundan Libya’ya müdahale çağrısında bulundu. Mısır devlet başkanı Abdulfettah Sisi’nin, Libya’da milis grupların silahsızlandırılması, Yeni Libya Parlamentosu öncülüğünde siyasi çalışmaların sürdürülmesi noktasında BM Güvenlik Kurulu ile koordineli çalışacağı basına yansıdı.
Toplantı bağlamında “bütün milis grupların ve silahlı unsurların silah bırakarak, siyasi çözüme yönelmesi” vurgulandı. Ancak bu mesajın içinde açık olmayan bazı noktalar bulunuyordu. Örneğin bu milis grupların içine “Libya Şafağı”na karşı savaşan Zintanlı ve Vurşeffane mensubu milisler dâhil midir? “Onur Operasyonu” milis birlik olarak mı değerlendirilmektedir, yoksa Libya Ordusun bir cüzü olarak mı görülmektedir?
Ayrıca alınan kararlarda, Yeni Parlamentonun destekleneceğinin belirtilmesi ve parlamento üzerinden ordunun ve polisin yeniden yapılandırılacağı vurgusu, taraf olmak anlamına gelir mi? Libya hükümetine güvenliğin tesisi için yardım vurgusundan ne anlaşılmalıdır?
Mısır’da gerçekleştirilen bu toplantı bu soruları akla getirirken toplantının ardından yaşanan gelişmeler bu soruların cevabının, konunun özlerinin zihninde nasıl olduğuna dair bir takım ipuçları verdi.
Toplantının ardından BM Özel temsilcisi Bernardo Leon, AB Libya Büyükelçisi Natalia Apostolova ve İngiltere Özel temsilcisi Tubruk’a giderek yeni Parlamento’nun yanında olduklarını açıkladı. Yani ülkede “terörist”, “silahlı gruplar” ve benzeri tanımlamalarda Libya Parlamentosu’nun yanında olduğu söylemiş oldular. Yukarda belirttiğimiz üzere “Libya Şafağı” güçleri başta olmak üzere “Bingazi Devrimci Güçler Meclisi” de dahil “Onur Operasyonuna” karşı olan herkes “teröristti”.
Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, Libya’da radikal grupların güç geçtikçe güçlendiği, acilen müdahale edilmemesi halinde, bütün bölgeye zarar vereceği açıkladı. İngiltere Dış İşleri Bakanı William Hauge, Mısır Dış İşleri Bakanı Samih Şükri ile Londra’da gerçekleştirdiği basın toplantısında Libya’da radikal gruplara karşı acilen harekete geçilmesi gerektiği belirtildi.
Son olarak BM Güvenlik Kurulu aldığı kararlar Libya’da savaşı devam ettiren taraflara yaptırım uygulama kararı aldı. Önümüzdeki birkaç gün içinde Libyalı bazı iş adamlarının isimlerinin olduğu bir liste yayınlanması ve mal varlıklarının dondurulması planlanıyor.
Meçhul Uçaklar
Geçtiğimiz günlerde Trablus’ta “Libya Şafağı” güçlerine ait mevziler savaş uçakları tarafından bombalandı. Trablus’taki Libya Genel Kurmay Başkanlığı bu uçakların kendisine ait olmadığı, bu teknolojinin de Libya’da bulunmadığını açıkladı.
Olayın ardından Milli Genel Kongre uçakların Mısır ve Birleşik Arap Emirliklerine ait olduğunu iddia etti, her ne kadar Mısır Devlet Başkanı Abdulfettah el-Sisi ve BAE bu iddiaları yalanlasa da, konuyu Uluslararası Ceza Mahkemesine taşıyacağını duyurdu.
Olayın ardından başta ABD olmak üzere uluslararası güçlerden Libya’nın iç işlerine müdahalenin kabul edilemeyeceği açıklamaları gelmişti.