32. Arap Birliği Teşkilatı Zirvesi Arap ülkeleri liderlerinin çoğunun katılımıyla Cidde’de toplandı. Teorik olarak zirve, Arap liderlerinin bölgesel sorunlara bakışlarını ve bu sorunların çözümünde müşterek hareket etmelerini amaçlayan en önemli organizasyondur. Ancak geçmişte yapılan zirvelere daima Arap ülkelerinin rejim ve yönetim anlayışlarındaki farklılıklar ve aralarındaki ihtilaflar damgasını vurmaktaydı. Bu durum zirveye kimin hangi seviyede katılacağından konuşma sıralarına kadar yansırken, 20 Mayıs’ta gerçekleştirilen son zirve geçmişe göre daha sakin bir biçimde gerçekleşti. Son on yılda eski Arap liderlerinin bazılarının ölmesi hatta öldürülmesi, bazılarının devrilmesi gibi nedenlerden dolayı uzun yıllar boyu zirveye damgasını vurmuş olan liderlerin yerine yeni jenerasyonu temsil eden liderler yer almıştır. Zirveye ev sahipliği yapan Suudi Arabistan Kralı Selman’ın yerine veliahdı Muhammed b. Selman’ın zirveye damgasını vurması bunun en önemli göstergesidir. Buna rağmen eski nesli temsil eden Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said ile Suriye’de 2011 yılından beri gerçekleştirdiği katliamlardan dolayı Arap Birliği Teşkilatından atılmış olan Beşşar Esed’in, Katar Emiri’nin itirazlarına rağmen on iki yıl aradan sonra tekrar geri dönmesi bu yılki zirvenin en önemli boyutu olmuştur.
Uzun Bir Aradan Sonra Esed Yeniden Zirvede
Uzun bir aradan sonra Esed’in zirveye geri çağrılması birçok tartışmalara sebep olmuştur. Ancak zirveden kısa bir süre önce Ürdün’de yapılan ve SA başta olmak üzere bir kısım Arap ülkeleri Dışişleri Bakanlarının katıldığı hazırlık toplantısında varılan mutabakat ile Esed’in davet edilmesi kararlaştırılmıştı. Elbette Arap baharı akabinde Suriye Buhranı’nın muharriklerinden biri olup sonra geri çekilen SA veliahdının bu davetin gerçekleşmesinde büyük payı olmuştur. Kısa bir zaman önce Tunus’ta yaşanan gelişmeler, Meclis Başkanı Gannuşi’nin tutuklanması, Arap sokakları için bir umut aşılamış olan Arap Baharı’nın bittiğini işaret ederken; Esed’in zirveye geri çağrılmasıyla da bu durum adeta resmen ilan edilmiştir. Bunun da hem Arap Baharı’na ve hem de Suriye’ye en çok muhalif olan Muhammed b. Selman eliyle gerçekleşmesi ayrı sembolik bir değer taşımaktadır. Son yıllarda dış politikasını çeşitlendirmeye çalışan SA’nın ABD güdümünden uzaklaşmaya çalışması veya ABD’ye rağmen bölgesel sorunlarda daha bağımsız olmaya gayret göstermesi Beşar Esed’in davet edilmesinde etkin olduğu varsayılabilir. Diğer taraftan Avrupa siyasi kulisleri Esed’in zireveye katılmasını erken bulurken; bunun ABD’nin göz kırpması ve Rusya ile İran’ın Esed’e izin vermesiyle gerçekleştiğini söylemek de mümkündür.
Bu bağlamda hem bölgesel ve hem de uluslararası oyuncular bir siyasi pandomim sahnelemişlerdir. Esed’in Arap Birliği’ne yeniden çağrılması Suriye meselesinin Arap ülkeleri tarafından da mevcut şekliyle daha fazla taşınamayacağının ve yeni arayışlara girişilme iradesinin göstergesi olarak kabul edilmelidir. Ancak bunu doğrudan etkilenen kesimlere anlatmakta zorlanmaktadırlar. Diğer taraftan bu yeni durum Arap Baharı’nın sonlandırılmasının ilanı olsa da bunu Esed’in bir zaferi olarak kabul etmek doğru değildir. Zira zirveye katılma onun doğrudan iradesi ile gerçekleşmemiş bilakis o, bir enstrüman olarak kullanılmıştır. Zira bölgesel sorunların düşük düzeyligerilimlere indirilerek çözüm arayışlarına katkı sağlanacağını düşünenler ile kimi uluslararası çevreler de onun zirvede yer almasını istemişlerdir. Diğer taraftan onun zirveye davet edilmesi ve bunun karşısında Katar Emiri’nin açıktan, diğer bazı liderlerin de perde arkasından yaptıkları muhalefet, genç liderler arasında bölgesel sorunlar konusundaki ihtilafı da göstermektedir. Başka bir deyişle Arap Baharı ile nükseden ve 2017’de kuşatma ile devam eden Katar krizinde istediği sonucu alamayan SA, bu davetle Katar karşısında sınırlı bir zafer elde etmek istemiştir. Nitekim Beşşar Esed’in konuşması sırasında Katar Emiri’nin salonu terk etmesi de bu görüşü teyit etmektedir.
Zirvede Konuşulanlar
Zirveden beklenen temel sonuçlar, 2011’den beri yaşanan sorunlara çözüm üretmek, Arap ülkelerinin Suriye sorununun çözümüne daha fazla katkı vermeleri, Yemen, Sudan ve Lübnan’da devam eden krizlerin sonlandırılması için çare üretilmesi ve en önemlisi Suriye mültecilerinin geri dönüşlerinin sağlanması meseleleri iken bu konularda kararlı adımlar atılamayıp alt komisyonlara havale edilmesi büyük hayal kırıklığı yaratmıştır. Buna karşılık zirve, SA’nın güç gösterisine ve son yıllarda odaklandığı 2030 hedeflerinin reklamına dönüşmüştür. Zirve liderlerinin konuşmaları Arap sokağına umut vermezken, Beşar Esed’in bölgesel sorunların çözümünde “İhvan desteği ile Osmanlı yayılmacılığının önünde durulması” için çağrı yapması ne salonda ne de sokakta bir karşılık bulmamıştır. Zirvede SA’nın İran ile başlattığı yakınlaşma sürecinin etkisi kendisini göstererek geçmişin aksine İran’a mesaj verilmez iken Türkiye konusunda da Esed’in konuşması dışında doğrudan bir mesajın olmaması Arap Birliği’nin bölgesel sorunlarda bu iki ülke olmadan çözüm üretemeyeceğini zimnen kabul etmesi anlamına gelmektedir.
İbrahimi anlaşmalar ekseninde İsrail ile normalleşme konusunda olumlu yaklaşım göstermelerine rağmen aynı zamanda bu konuda SA ile BAE arasında derin görüş ayrılıklarının olduğu ortaya çıkmıştır. Kudüs meselesi ciddi bir tartışma ve tabii olarak diğer İslam ülkelerinin dikkatlerini çekeceğinden özel olarak ele alınması yerine Filistin Meselesi konusunda geleneksel politikaların sürdürülmesi ve çoktan İsrail tarafından rafa kaldırılmış olan iki devletli yapının desteklendiğinin ilan edilmesi sadece zahiri kurtarmak olarak değerlendirilmektedir. Esasında bugüne kadar son yıllarda yapılan Arap liderleri zirvelerinin hiç birinin sokakta pozitif yansımaları olduğu gözlenmemiştir. Zaten zirvenin geleneği de daha çok resimleri muhatap ve sistemleri muhafaza etmek üzerine kurulmuştur. Ancak şu anda Arap sokağını bekleyen acil sorunlar bulunaktadır. Arap Baharı’ndan bağımsız olarak, kimi ülkelerde yüksek düzeyde kimilerinde de alt düzeyde çatışmalar, iç savaş ve yoksuluk sınırı altında yaşayan ahlkların sorunları acil çözümler beklemektedir. Son ayların en önemli gündemi olan Sudan iç savaşında Zirve sözde bir haftalık bir ateşkes ilan etmiş ise de bunun sahaya yansımadığı ve çatışmaların devam ettiği gözlemlenmektedir. Bu bağlamda Arap Birliği Teşkilatı’nın da yeniden yapılanması zarureti bulunmaktadır. Böylece hem uluslararası kamuoyu hem de kendi kamuoyunda saygı kazanabilecek ve sorunların çözümünde de daha etkili olabilecektir.
Sonuç olarak 1946’da başlayan ve 2023 Mayıs ayında 32. gerçekleşen Arap Birliği Teşkilatı Zirvesi yeni bir proje üreterek Arap kamuoyunu ve bölgesel aktörleri şaşırtmadı. Ancak yeni nesil liderlerin uluslararası aktörler ile uyumlu olma arzularını gösterdiği gibi bölgesel sorunlarda daha fazla inisiyatif alma arzularını da ortaya koymuştur. Zirve, Arap sokağında karşılığı olmasa da Arap Birliği Teşkilatı’nın hala müesses nizamların sözcüsü ve destekçisi olması bakımından bölgesel sorunların çözümünde ihmal edilmemesi gereken bir aktör olduğunu göstermiştir. Diğer taraftan Ukrayna lideri Zelensky’nin zirveye davet edilmesi genç liderlerin bir gösterisi olmasının ötesinde, özellikle SA’nın ABD’ye verdiği sıcak bir mesaj olarak değerlendirilmektedir.
Not. Bu yazının ilk versiyonu 25 Mayıs 2023’te AA tarafından yayımlanmıştır.