Türkiye-Mısır ilişkilerinin on yıl aradan sonra yeniden canlandırılması için iki ülkenin karşılıklı olarak temsilciliklerini büyükelçilik düzeyine yükseltmesinin bölgesel gelişmelerde olumlu katkıları olacaktır. 2013’te kesilen daha doğrusu oldukça düşük düzeye indirilen ilişkilere rağmen zaten taraflar hiçbir zaman birbirlerinden kopmadılar. En azından siyasi ilişkilerden bağımsız olarak pek çok alanda özellikle dış ticaretteki ilişkilerin sürmesi bugün sürecin hazırlanmasında önemli katkılar sunmuştur.

Yakın tarihimizde zaman zaman zikzaklar çizen Türkiye-Mısır ilişkileri, özellikle Turgut Özal’ın başbakan sıfatıyla Mısır’a yaptığı -ve bizzat gözlemleyip bazı görüşmelere şahit olduğum- ziyaret sonrasında 2013 yılına kadar sürekli gelişme göstermiştir. Devrik diktatör Hüsnü Mübarek de Türkiye ile olan ilişkilerine özel önem vermiş ve bu ilişkileri dengede götürmeyi prensip edinmişti. Daha o dönemlerde Türkiye ile Mısır arasında bölgesel sorunlarda uyum sürecine girilmiş, özellikle Sovyetlerin çökmesinden sonra da bu uyum daha fazla iş birliği yapmaya imkân sağlamıştır. 2013 öncesi dönemde, ondan fazla Mısır Üniversitesinde Türkçe dilinin okutuluyor olması veya Türkoloji bölümlerinin bulunması bile o dönemin ilişki boyutunu göstermesi bakımından iyi bir örnektir. Hatta aynı süreçte Mısır bizzat inisiyatif alarak ders kitaplarında Osmanlı Tarihi ile ilgili eski olumsuz anlatıları düzeltme yoluna gitmişti. Maalesef Arap Baharı sonrasında başlayan süreçle birlikte son on yılda Türkiye-Mısır ilişkileri o günlerden bir hayli geriye gitmiştir.

Bölgesel ve Küresel Yönetişimlerde İki Ortak

Günümüzde gerek dünya yönetişiminin aldığı yeni şekil ve gerekse son on yıldaki bölgesel gelişmeler, Türkiye-Mısır ilişkilerini daha da önemli hale getirmiştir. İki ülke, hızlı bir şekilde geçmişin olumlu ilişkilerinin motivasyonuyla, olumsuz kayıtlarından kurtularak ilişkilerini yeniden yapılandırmalıdır. Her iki ülke Soğuk Savaş’ın egemen olduğu geçmiş dönemlerde, uluslararası sistemden kaynaklanan sebeplerle ilişkilerine sınırlar koymaktaydı. Uluslararası sistemin bu baskısı tamamen ortadan kalkmamış olsa bile bugün iki ülke daha bağımsız hareket edebilme ve ilişkilerini geliştirme imkânlarına sahiptir. İki ülke arasında yeni dönemde gelişecek siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler sayesinde Mısır, Türkiye’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki köprüsü olurken; Türkiye de Mısır’ı Türk dünyasına ve Orta-Asya’ya taşıyabilecektir. Duygusallıktan uzak tamamen gerçekçilik üzerine bina edilecek ve zaten alt zemini hazır olan ilişkiler (kazan-kazan prensibiyle) her iki tarafın da yararına olacak ve ortaya çıkacak sonuçlar ilişkilerin çeşitlendirilmesine imkân verecektir. Her şeyden önce Türkiye ile Mısır, Doğu Akdeniz jeopolitiğinde zorunlu ortaklardır. Taraflardan hiçbiri bölge üzerindeki menfaatlerini kimi güncel siyasi oyunlar veya uluslararası baskılarla feda edemeyeceği gibi tek başına da sonuç alamayacaktır. Mısır’ın Yunanistan ile olan ve son on yılda orya çıkan boşluktan dolayı yeniden -ve esasında Mısır’ın zararına- şekillenen ilişkileri ile Türkiye’nin Libya ile geliştirdiği ilişkileri; bölgesel çatışma yerine diyalog, işbirliği ve adil paylaşım unsurları çerçevesinde avantaja dönüştürülebilir. Burada üçüncü aktörlerin müdahalelerinden bağımsız bir şekilde sadece iki tarafın inisiyatifi ele almaları yeterli olacaktır. Ayrıca İki tarafın olumlu ilişkilerinin Suriye meselesine de yeni perspektif kazandıracağına kuşku yoktur.

Yeni Dönemden Beklentilerimiz

Türkiye ve Mısır toplumları arasında tarihi müştereklikten, aynı din ve kültür dairesinde olmaktan kaynaklanan büyük benzerlikler vardır. Ancak son yüz yılda Türkiye’de bireycilik gelişirken, Mısır’da aynı gelişme yaşanmamıştır. Toplum birlikte hareket etmeye alışkın olduğu için genellikle yönlendirmeye açıktır. Bu bağlamda iki ülkenin başlattığı ilişkiler birey ve toplumları olumlu yönde etkilemeye de büyük katkı sağlayacaktır.

Türkiye’deki girişimci kesimler ile Mısır toplumunun buluşması yeni bir sinerji doğuracaktır. Çeşitli alanlarda sunulan rakamsal veriler bir yana, yüz milyonu aşan Mısır nüfusu ile Türkiye’nin yan yana gelmesi hem bölgesel ilişkilerde ve hem de küresel yönetişimde 200 milyonluk bir etki gösterecektir. İki ülkenin sahip olduğu genç ve dinamik nüfus avantajı sadece taraflar arasındaki ekonomik ilişkileri değil, uluslararası sitemi bile etkileyecek önemi haizdir. İyi idare edilmesi halinde yeni dönemde bu etkileri çeşitli uluslararası platformlarda görmemiz mümkün olacaktır. Türkiye ve Mısır birbirini tamamlayan cüzler, aktörlerdir. Yakın durduklarında ikisi birden yükselmekte, birbirinden uzaklaştıklarında da ikisinin birden zarar görmektedir. Bu açıdan yeni dönemde aşağıdaki hususların hızlıca hayata geçirilmesi elzemdir:

  • Yakın zamanda dışişleri bakanları düzeyinde başlayan süreçte en üst seviyede karşılıklı ziyaretler gerçekleştirilmelidir. Bu ziyaret sadece Mısır’a değil Arap Birliği üyelerine de olumlu sinyaller verecektir
  • İki tarafın ilişkilerini geliştirme konusunda son zamanlarda oluşturulan komisyonlar sahanın uzmanlarıyla geliştirilip daimî komisyonlara dönüştürülmelidir. Taraflar sık sık muhatap değiştirmemelidir. Mısır’ın bu konuda hassasiyeti ve uzmanlarını uzun yıllar aynı alanda istihdam etme becerisi Türkiye’den daha ileri görünmektedir. Bu husus dikkate alınmalıdır.
  • İki ülke arasında var olan Serbest Ticaret Anlaşması hızla geliştirilmeli, uygulamadaki pürüzler ortadan kaldırılmalı ve geçmişteki gibi Türkiye’den Mısır’a yatırımcıların gitmesini teşvik edecek imkânlar oluşturulmadır. Mevcut durum korunurken karşılıklı ticarette stratejik ve ekonomik değeri daha yüksek olan alanlara geçilmelidir. Özellikle enerji alanlarında yeni iş birliklerinin önü açılmalıdır.
  • Mısır ekonomisinin kendine has karakteristik özelliği ve yönetimi vardır. Türkiye girişimcileri bu doğrultuda yönlendirilmelidir. Ticaret Bakanlığı, DEİK özel komisyonları, TÜSİAD ve MÜSİAD gibi kuruluşlar da Mısır’da aktif temsilcilikler kurmalıdır. Stratejik alanlarda müşterek yatırımların önü açılmalı bilgi ve tecrübe paylaşımına gidilmelidir.
  • Her iki ülke de, önemli birer turizm destinasyonudur. Turizm alanlarında yapılacak iş birlikleri iki ülkenin ekonomisine katkı sağlayacağı gibi toplumların yakınlaşmalarına ve başka alanlarda iş birliği yapmalarına da imkân verecektir. Bu alanda özellikle THY yeni sorumluluklar üstlenmeli ve belki promosyonlu uçuşlar düzenlemelidir.
  • Üniversitelerarası ilişkiler hızla geliştirilmelidir. İki tarafın güçlü yönleri dikkate alınarak müşterek programlar yapılmalıdır. Bazı pilot üniversite ve programlar seçilerek öğrenci değişimi, akreditasyon ve karşılıklı derslerin sayılmasını sağlayacak bir sistem geliştirilmelidir. Antik çağdan günümüze kadar Mısır uzmanı olarak yetişmek isteyen gençlere özel imkânlar sağlanmalıdır. Seçilecek dal ve üniversitelerden her seviyedeki öğrencilerin ders almaları sağlanmalıdır. Eğitim ve Kültür ataşelikleri aktif bir şekilde çalıştırılmalı, TÜBİTAK ve TÜBA gibi bilimsel kuruluşlar Türkiye-Mısır İlişkileri çalışmalarına pozitif ayrımcılık sağlarken, muadili Mısır kuruluşlarıyla iş birlikleri geliştirmelidir.
  • Son on yılda gerileyen medya, basın ve STK iş birlikleri yeniden ele alınarak geliştirilmelidir. Özellikle sinema ve televizyon sektörünün geliştirilmesinde iki ülkenin tecrübeleri yan yana getirilerek, birbirine rakip olmak yerine ortak projeler üretilmeli ve müşterek platformlar kurulmalıdır. Ortaklık bu sektörlere rekabetten daha fazla kazandıracağı gibi, görsel medya, sinema ve televizyon üzerinden verilebilecek olumsuz imajlar da ortadan kaldırılabilecektir.

Bu talepleri dile getirirken unutulmaması gereken ve daha önce de muhtelif vesileler ile dile getirdiğim tarihi bir gerçeği de hatırlatmak isterim. O da Türkiye-Mısır ilişkilerinin devletlerarası ilişkilerin ötesinde bir olgu olduğu gerçeğidir. Tarih içinde Türklerin Mısır’daki varlığı, Mısırlıların Anadolu’ya kadar uzanmaları, iki taraf arasında akrabalık ilişkileri geliştirerek tarafları siyasetten bağımsız olarak birbirlerinin ayrılmaz parçaları yapmıştır. Osmanlı Devleti Mısır ile bütünleşince bir cihan devleti olabilmiş, Millî Mücadele yıllarında Anadolu sesini ilk önce Mısır üzerinden dünyaya duyurmuştur. Bu açıdan iki ülkenin ilişkilerine yeniden yapılandırılması, iki tarafa büyük bir güç katacağı gibi bölgesel sorunların çözümünde ve ülkelerin kalkınmasında da büyük bir sinerji meydana getirecektir.