1930’ların İran’ı…
Birinci Dünya Savaşında tarafsız olmasına rağmen, Türk, Rus ve İngilizlerin çekişme alanı olan şarkın şairler diyarı, 1925’te Rıza Şah Pehlevi’nin kendini şah ilân etmesiyle iyiden iyiye Batılılaşma ve Modernleşme etkisi altına girdi. Kamu hizmetleri ve askeri sistemler Batı tarzında yeniden düzenlendi. 1928’de medeni hukuk yürürlüğe girdi. Bunun neticesinde kız ve erkek çocuklar için eğitim mecburi hâle getirildi. İktisadi ve hukuki alanlarda da yeniliğe giden Pehlevi, İran’ı adeta baştan başa değiştirdi. Bilindiği gibi aynı tarihlerde Türkiye’de benzer reform ve inkılâplar uygulamaya geçirilmiş ve Türkiye de büyük değişimlere sahne olmuştu.
Bu durum her iki ülkeyi tabii olarak birbirine yakınlaştırdı. Çeşitli heyetler bu tarihlerde Ankara Tahran arasında mekik dokudu. Hatta İran Şahı Rıza Pehlevi 1934’te hayran olduğu Türkiye’yi Mustafa Kemal Atatürk’ü ziyaret etmişti.
İşte iki ülkenin birbirine yakınlaştığı böyle bir ortamda gazeteci İbrahim Hoyi (İstanbul 1908 – 12 Şubat 1984), İran’a bir seyahat gerçekleştirmiş ve kendi ifadesiyle “dost İran” hakkında gözlemlerini kayda geçirerek “İstanbul’dan Tahran’a” başlığıyla, tefrika halinde gazete okuyucularına aktarmıştı.
İbrahim Hoyi İstanbul Amerikan kolejini tamamlayıp, İngiltere’de gazetecilik eğitimi gördükten sonra Vakit gazetesinde yazmaya başlayan Hoyi, 1935’ten itibaren Son Posta, Akşam, Cumhuriyet, Yeni Sabah ve Hür Vatan gazetelerinde çalıştı. Anadolu Ajansı’nda çevirmenlik ve ikinci müdürlük görevlerinde bulundu. Ayrıca Akşam Gazetesinin sanat sayfasını yönetti. Bir taraftan tiyatroyla ilgilenen İbrahim Hoyi, yıllarca çalıştığı gazetelerde dönemin tiyatro hareketleri hakkında yazılar kaleme alırken diğer taraftan da İngiliz edebiyatı üzerine inceleme ve araştırma yazılar yazdı. Tagor ve Pearl Bude çevirileriyle tanınmıştır.
İbrahim Hoyi’nin aşağıda yayınlanan Son Posta’daki seyahat notlarından hareketle İngilizceye ilâveten Farsça bildiği de anlaşılmaktadır. Her ne kadar kaynaklarda kendisinin İran kökenli olduğuna dair net bir bilgi bulunmasa da soyadının Hoyi olması, İran’ın kuzey batısındaki Hoy şehrini hatırlatmaktadır. Muhtemelen, Farsça bilmesi ve belki de İran kökenli olmasından dolayı kendisinden İran’a gitmesi talep edilmişti.
Hoyi’nin İran’la ilgili yazılarını kendisi bir bütün olarak yazmasına rağmen, seyahat notları ve gezi notları olarak iki kısma ayırmayı uygun gördük. Zira Tahran’a kadar seyahat halinde yazdığı yazılar kendi arasında bir bütünlük arz ederken, aynı zamanda Musul ve Bağdat gibi güzergâhı üzerinde bulunan diğer şehirler hakkında da oldukça detaylı sayılabilecek bilgiler sunmaktadır. Örneğin Osmanlı sonrasında bölgede yeni Irak devleti ve bu sayede yörede yaşayan halkının “nev icat” kültürel alışkanlıklarına dair değerlendirmeler seyahat notlarının henüz Tahran’a varmadan önceki kısımlarında son derece canlı bir üslupla anlatılmaktadır. Ayrıca İngilizlerin özellikle Irak’taki varlığının somut izleri yine bu notlar arasında bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, bir zamanlar bölgede hakimiyet kuran bir milletin vatandaşı olan birisinin kaleminden, yine o milletin evlatlarına hitaben yazılan aşağıdaki metinler, bölge ve dönemin araştırmacılarına önemli katkı sunacağı gibi Musul’u, Bağdat’ı, Tahran’ı hülasa Modern Irak ve İran’ı edebî bir zevkle yeniden okuma imkânı da sunacaktır.
Seyahat notlarının ikinci kısmında ise İran’ın kültürel hayatıyla ilgili bilgiler vardır. Söz gelimi İran yemekleri, Tahran’ın gece hayatı, spor faaliyetleri, kadınlar ve Tahran’ın sayfiyeleri gibi konular, çeşitli örnekler üzerinden değerlendirilmektedir. Biz burada sadece birinci kısım olarak nitelendirdiğimiz, yani İbrahim Hoyin’in Tahran’a varıncaya kadarki sergüzeştine dair notlarını aktarıyoruz. Tahran içerisindeki gezi notları ise ayrı bir çalışmaya konu olacaktır.
Son Posta gazetesi, “İstanbul’dan Tahran’a” başlığıyla neşrettiği bu yazıların arasına çeşitli fotoğraflar eklemiştir. Ancak bu fotoğraflar kaliteli ve anlaşılabilir olmaktan uzaktır. Kaldı ki bunlardan çok daha güzel fotoğraflar bugünün teknolojisiyle internette kolayca bulunabilmektedir.
İbrahim Hoyi’nin bu seyahat notları oldukça sade ve anlaşılır bir Türkçe ile yazıldığından, imlâ ve sehven yapılan yazım yanlışlarını düzeltmek dışında metne hiçbir müdahalede bulunmadık. Ancak gerekli durumlarda tarafımızdan eklenen bazı açıklamalar ve gazete künyelerine ait bilgiler dipnotlarla gösterilmiştir.
Son olarak seyahat ve hatırat notlarından beni haberdar eden ve böylesine faydalı bir metnin oluşmasında birinci derecede yönlendirici olan, hocam Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’a ve Yrd. Doç. Dr. Mustafa Göleç’e ve gazeteyi dijital ortamda taramama imkân veren İBB Atatürk Kitaplığına minnettarlığımı belirtmek isterim.