İngiliz yazar ve politikacı George Galloway, Katar krizi çıktıktan sonra Körfez’in bu küçük fakat son derece önemli ülkesini tanımlarken “bayraklı bir petrol istasyonu” ifadelerini kullanıyor. Ufak bir yarımadadan ibaret olan Katar için bu tarif ülkeyi küçümsemenin ötesinde bir anlam taşımaktadır. Zira Türkiye’nin Ağrı şehri büyüklüğündeki bu ülke Nisan 2017 itibarıyla, yıllık olarak ürettiği 619 milyon varil petrolle, dünya petrol üretiminde on yedinci sıradadır. Ülkenin yüzölçümüyle üretilen petrolün miktarı birlikte düşünüldüğünde G. Galloway hiç de haksız sayılmaz.

Aslında Körfez’deki hemen her ülkenin ekonomik ve sosyal gelişimi, I. Dünya Savaşı sonrasında bölgeye yerleşen petrol şirketlerinin faaliyetleriyle yakından ilişkilidir. Şirketler bir taraftan İngiliz himayesinde kurulan devletlerin politikalarını şekillendirirken diğer taraftan da kendilerini yaşanan değişimlerin mimarı olarak görmektedir. Nitekim 1930’da Bahreyn, 1934’te Kuveyt, 1935’te Katar ve diğer ülkelerle şirketler arasında imzalanan imtiyaz antlaşmaları özel şartlar ve ayrıcalıklar içermektedir. Sonuçta bu imtiyazlar öteden beri ülkelerin ekonomik servetlerini belirlemektedir.

Son bir aydır Körfez’de yaşanan Katar Krizi beraberinde akıllara daha önceden imzalanmış petrol imtiyaz antlaşmalarını getirdi. Yakın bir tarihte kiminin süresi dolmuş kiminin de dolacak olan bu imtiyaz antlaşmaları bazı araştırmacılara göre krizin perde arkasındaki asıl sebebi oluşturmaktadır.

Bugünlerde Ortadoğu gündemini bunca meşgul eden Katar’ın petrol geçmişi nasıldı?

Katar Petrolleri

“Abu Naft” yani petrolün babası adıyla tanınacak olan, Yeni Zelanda doğumlu meşhur jeolog Binbaşı Frank Holmes 1920’lerde, Körfez’deki petrol belirtileri hakkında kuvvetli duyumlar almış ve Aden’deki eczanesini bırakarak Bahreyn’de bir ofis açmıştı. 1922’nin başında Holmes, petrol kuyuların olağanüstü kapasiteye sahip olduğu Katar’da neft ateşini yaktı. Bir yıl aradan sonra Doha’da Katar Emiri Şeyh Abdullah bin Casim el- Sani ile görüşmüş ancak İngiliz İşgal Ofisi’nin petrol girişimlerini yasaklamasından dolayı düşüncelerini onunla paylaşamamıştı. 1926’nın başlarında Anglo-Pers Petrol Şirketi’nin (APOC) jeologlarından George Martin Lees de Doha’yı ziyaret etti. Lees Katar’ın bazı petrol bölgelerini gezdi ve ülkeden ayrılmadan önce Şeyh’e iki yıl içerisinde keşif çalışmalarına başlanacağının sözünü verdi.

APOC’a Verilen İlk Petrol İmtiyazı, 1932 (Qatar Digital Archive)

İngilizlerin Katar petrolleriyle asıl ilgisi 1932 yılında Kaliforniya Standard Oil Şirketi’nin Bahreyn’de petrol çıkarması ile başlar. Bunun üzerine APOC Katar Emiri ile petrol müzakerelerini yürütmek üzere bir yetkiliyi Doha’ya gönderir ve bunun sonucunda iki yıllık ön anlaşma sağlanır. Fakat bu durum APOC için bir problem teşkil eder. Zira bundan dört yıl önce imzalanan Kırmızı Çizgi Antlaşması (Red Line Agreement, 1928) eski Osmanlı Devleti sınırları içerisinde antlaşmaya taraf olan şirketlerinin hiçbirine kendi başlarına hareket etme imkânı tanımamaktadır. Katar da “Kırmızı Çizgi” ile belirlenen sınırlar içerisinde yer alan ülkelerden biridir. Dolayısıyla, Irak Petrol Şirketi (IPC) Kırmızı Çizgi Antlaşması şartlarını ileri sürerek, APOC’un Katar’da kendi başına bir petrol imtiyazı elde etmesine engel olur.

İmtiyaz Antlaşmaları

Diğer taraftan Katar’da araştırmalara devam eden Anglo-Pers Şirketi’nin jeologları, ülke içerisindeki muazzam petrol rezervlerini tespit etmeleri, APOC’un Katar petrolü üzerindeki iştahını kabartıyordu. Nihayet APOC öncülüğünde 1929’da kurulan Katar Petrol Şirketi devreye sokuldu. Bu şirket elbette Kırmızı Çizgi Antlaşması’nda taraf değildi ama şirketin imtiyaz hakkı talep edeceği bölge 1928’deki söz konusu antlaşmayla çoktan paylaşılmıştı. Büyük petrol kartelleri Irak Petrol Şirketi’ni paylaştıkları şekilde Katar Petrol Şirketi’nin paylaşılması kabul edildiği takdirde, Katar petrolünün uluslararası petrol piyasalarına girmesine razı oldu. Bunun üzerine Şirketi’nin hisseleri tıpkı Irak Petrol Şirketi’ndeki gibi dağıtıldı: Anglo-Pers Petrol Şirketi %23.75, Royal/Dutch Shel %23.75, Fransız Petrol Şirketi (TOTAL) %23.75, Near East Development Corp. %23.75 (Bunun %50’sine Standard Oil of New York, %50’sine ise Socony Mobil Şirketi sahipti.), Gülbenkyan (PARTEX) %5.

Katar Petrol Şirketi’nin hisseleri bu şekilde paylaşıldıktan sonra, 17 Mayıs 1935’te APOC 75 yıllığına Emir’den bir petrol imtiyazı elde etti. Bunun üzerine APOC’u temsilen Charles Clark Mylles ile Şeyh Abdullah bin Casim el-Sani arasından bir petrol imtiyaz antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre, verilen bu imtiyaz keşfedilmesi halinde petrol, doğalgaz, asfalt ve bunların bütün türevlerini çıkarma, işleme ve satma hakkını APOC’a devrediyordu. Ancak altın, demir veya diğer madenler söz konusu imtiyaz içine dâhil değildi (Madde 1). Antlaşmanın geçerlilik süresi imza edilerek yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yetmiş beş yıl olarak kabul edilmişti (Madde 2). Şirket yaptığı bütün keşifleri, inceleme ve araştırmaları haritalayarak Şeyhe veya Şeyhin görevlendirdiği başka birisine sunması gerekmekteydi (Madde 3). Antlaşmanın dördüncü maddesinde şirketin petrol, asfalt veya doğalgazın, şirket tarafından keşfedilip çıkarılacağında Şeyhe ödenecek meblağlar da belirtilmişti. Ayrıca şirketin inşa edeceği telefon ve telgraf istasyonları ile demiryolu gibi ulaşım sistemlerinin hangi esaslar üzerine yapılacağı altıncı madde ile karara bağlanmıştı. Antlaşmanın diğer maddelerinde şirkette çalışacak işçilerin neye göre belirleneceği, yapılacak ihracatın şartları, hangi durumlarda hakemlere başvurulacağı, hangi bankalarla çalışılacağı gibi konular üzerinde fikir birliği sağlandı. Diğer taraftan, antlaşmanın fesih hakkı, şirketin gerekli ödemeleri yapmaması durumunda veya biri şirket diğeri Şeyh tarafından tayin edilen iki hakemin başkanlığında oluşturulacak heyetin iptal talebi halinde sadece Şeyhe verilmişti (Madde 14). (http://www.qdl.qa/en)

Katar Petrol Şirketi, imtiyaz antlaşmasının tamamlanması üzerine, ülke petrolünü çıkarmak, işletmek ve satmak için kollarını sıvadı. Dukham 1 adı verilen ilk kuyu 1939’de açıldı ve Katar petrolü dünya enerji piyasalarına sürüldü. Fakat o tarihlerde İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine ülkedeki petrol faaliyetleri kısa süreliğine sekteye uğradı.

Katar petrolü için bir diğer önemli imtiyaz Ağustos 1952’de imzalanan antlaşma ile Katar Shell Şirketi’ne verilmiştir. Bu imtiyazın tamamı Royal-Dutch Shell Şirketinin kendisine aittir. İmtiyaz, şirkete Katar’ın kıyı şeridinden itibaren üç deniz mili uzaklığındaki kıta sahanlığında petrol çıkarma ve işletme hakkı tanımaktadır.

1928 Kırmızı Çizgi Antlaşması, Körfez sahillerinin kıta sahanlığını içermemesi, Shell Şirketine bu imtiyazı kendi başına elde etme hakkı tanımıştır. Bu imtiyazın süresi de APOC’a temin edildiği gibi yine 75 yıl olarak belirlenmiştir.

OPEC Sonrası

Eylül 1960’ta Petrol İhraç Eden Ülkeler Birliği (OPEC) kurulduktan hemen sonra 1961’de bu birliğe Katar da katılmıştır. Ayrıca bu birliğin en küçük üye ülkesini yine Katar devleti oluşturmaktadır.

Bağımsızlıktan sonra 1972’de Katar Hükümeti, Katar Milli Petrol Şirketi’ni kurarak petrol faaliyetlerini bu şirket üzerinden yürütmeye başladı. 1973’te bu şirket Katar Petrol Şirketi ve Katar Shell şirketlerinin %25’er hisselerini satın aldı. Hükümet 1974’te, daha sonra Katar Petrol’e dönüşecek olan Genel Petrol Birliği’ni (General Oil Corporation) kurdu. 1977’de ise Katar, sahil şeridinin hem kara tarafında hem deniz tarafındaki petrol faaliyetlerini millileştirdiğini duyurdu. Bunun sonucunda eski imtiyazlara sahip olanlara yeni hizmet sözleşmeleri temin edildi.

Kişi başına düşen milli gelir bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biri sayılan ve bütün servetini gaz ve petrol üretimine borçlu olan Katar, 1980 yılında yaklaşık 170 milyon varil ham petrol üretmiştir. Fakat 1985 yılına kadar bu rakamı bir daha aşamamıştır. 1985’ten itibaren devlet, neredeyse hiçbir gerileme görülmeksizin, 2011 yılında kadar ham petrol üretimini sürekli arttırmıştır. 2011’de Katar’ın yıllık ham petrolü 570 milyon varilli aşmaktaydı. Bugün ise bu rakam 600 milyon varil üzerindedir.

Şimdilerde her ne kadar komşuları tarafından diplomatik baskıya maruz kalsa da Katar, dünyanın en büyük sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) üreticisi konumunda. Katar Petrol Şirketi, 4 Temmuz’da yaptığı açıklamada önümüzdeki yıllarda Katar’ın doğalgaz üretimini %30 arttıracağını ve yılda 77 milyon ton olan üretimin 2024 itibarıyla 100 milyon tona çıkarılabileceğini duyurdu. Nisan 2017’de Katar’ın Kuzey Bölgesindeki gaz üretimini ikiye katlamaya niyet ettiklerini belirten şirket, geçen birkaç ay içerisinde yapılan teknik çalışmalar sonucunda şu anki üretimi yüzde yirmi arttıracak ve günlük dört milyar kübik feet gaz üretecek bir projenin en iyi seçenekleri olduğunu ifade etti. Şirketin müdürü Saad Şerida el-Kaabi yaptığı açıklamada; Katar’a uygulanan ambargodan korkmadıklarını, uluslararası şirketlerin kendileriyle çalışmak istemeyişlerinin sadece bir tercih meselesi olduğunu ve hiçbir şirket ve girişimcinin olmaması halinde 100 milyonluk gaz üretiminin, yüzde yüzünün de kendilerine ait olacağını söyledi. Açıklamasında petrol üretimine de değinen el-Kaabi şu ifadeleri kullandı: “Bundan 5-7 yıl sonra bu proje Katar Devleti’nin günlük petrol üretimini altı milyon varile kadar yükseltecektir.”

Sonuç olarak, 1935’te Anglo-Pers Şirketi’ne verilen imtiyaz ile 1952’de Shell’e garantilenen petrol imtiyaz sürelerinin her ikisinin de 75 yıl geçerli olması, aslında uzun sayılabilecek bir süre boyunca zaten İngiliz kontrolünde olan ülkede, tabii olarak sadece İngiliz sermeyeli petrol şirketlerine faaliyet imkânı tanındığını açıkça ortaya koymaktadır. Diğer taraftan Katar’da petrol imtiyazı elde eden şirketler ile Şeyhi temsil eden hükümet arasında geçtiğimiz yıllarda bir takım yeni antlaşmalar da imzalanmıştır. Mesela 2010 yılında Shell ile Katar arasında 30 yıllığına yeni bir doğalgaz keşif ve üretme antlaşması imza edilmiştir (16 Mayıs 2010). Katar Petrol Şirketi’nin son açıklamaları – her ne kadar uluslararası şirketlerle anlaşmazlık ima edilmiş olsa da – önümüzdeki yıllarda petrol ve gaz ile ilgili ciddi yatırımlara girişileceğinin sinyallerini vermektedir.

Tabi bu süreçte uluslararası şirketlerin dağıtım ve pazarlama amaçlı elde ettikleri girift imtiyazların da süresi, işleyişi ve tarafların rekabeti unutulmamalıdır. Yukarıda bahsettiğimiz iki büyük imtiyaz antlaşmasından birinin imtiyaz süresi kısa bir süre önce dolmuş diğerinin ise yakın bir zaman sonra dolacak olması, buna ilaveten yeni imtiyaz antlaşmalarının imzalanması, Katar petrolünün hem kısa hem uzun vadede gündemimizi meşgul edeceğini göstermektedir. Tabii olarak de bölge kaynaklarından istifade etmek isteyen yeni aktörleri de devreye sokacaktır. Nitekim bugünlerde yaşanan Katar krizine bir de bu taraftan bakmakta yarar bulunmaktadır. Belki de işin özü bunda saklıdır.