Türkiye, 2011’de Somali’yi gündemine alırken Katar’ın 2012’de Royal Dutch Shell’den hisse satın alması son yıllarda bu ülkeler üzerinden rekabet eden küresel ve mahalli çıkar guruplarının Doğu Afrika’da karşılaşmalarına yol açtı. Bu karşılaşma, son yıllarda Türkiye ve Katar’ın doğrudan hedef alındığı bir rekabet ortamında Somali’nin geleceğini de etkilemekte. Zira Somali için Katar’ın sermayesi ve Türkiye’nin iradesi büyük değer ifade ediyor. Bununla birlikte ortaya çıkan tabloda Batılı şirketlerin Doğu Afrika ve Basra Körfezi’nde çıkarlarını tahkim etme politikalarıyla alakalı olarak bölgede uluslararası krizler yaşanmakta. Büyük yatırımcıların Ortadoğu ve Afrika’da birbirlerinin önünü kesmeye çalışmaları Türkiye’nin bu bölgelerdeki teşebbüslerini doğrudan etkilemekte. Peki, ABD Hükümeti ile yaptıkları görüşmeler akabinde Suudi Arabistan (SA) öncülüğünde Katar’a ambargo başlatan bazı Körfez ülkelerinin kısa süre içinde Somali Hükümeti’ne baskı yaparak Doha ile ilişkilerini kesmesini istemelerini nasıl okumalıyız? Somali – Katar ilişkileri SA ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi Doğu Arap ülkelerini niçin rahatsız etmiştir? Bu yazıda zikredilen sorulara cevap aranırken kısaca Türkiye ve Katar’ın Somali’deki girişimlerinin bir kısmına temas edilerek Somali’nin bu iki ülkeden beklentilerini belirleyen faktörler ele alınacaktır.
Türkiye’nin Somali İlgisi
2011’deki başbakanlığı döneminde Sn. R. Tayyip Erdoğan, büyük bir heyetle Somali’ye indiğinde sahada müşahede ettiği üzücü tabloyu döndüğünde ülkede anlatmaya başlamıştı. İftar sofralarından iş toplantılarına kadar muhtelif ortamlarda sürekli Somali’den bahsederek bir yandan Türk iş adamlarını bu ülkeye insani ve ticari yatırımlar yapmaya teşvik ederken diğer taraftan ülkemizdeki insani yardım kuruluşlarını Afrika’ya gitmeleri için destekledi. Bundan sonra her yıl Somali’den Türkiye’ye getirilen gençler Türkiye’nin desteğinde üniversitelerde okutulurken bunlara aracılık eden vakıflar da gerek devletten gerek halktan maddi destekler aldılar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2016’da bu ülkeyi ikinci kez ziyaret etti. Bugün Kuzey Amerika’dan Avrupa ve Afrika’ya dek Somali asıllı toplumların yaşadığı her yerde Türk halkı ve liderleri minnet ile anılmaktadır. Batılı yardım kuruluşlarının Afrika’da Müslüman olmayan fakirlere el uzattıkları kadar Müslüman topluluklara hitap edemedikleri göz önünde bulundurulduğunda, Türk vakıfların Somali’deki insanlara yaklaşımı kısa sürede yerli halkın takdirini kazandı. Türkiye’nin desteğiyle Somali’de limanlar, hastaneler ve okullar inşa edilirken Ankara’nın Mogadişu’daki itibarı arttı.
Kürdistan’dan Doğu Afrika’ya Uzanan Hesaplar
Ülkenin doğu yakasındaki Somaliland yarı bağımsız bir yapıya sahip konumuyla yabancıların ilgisini çekiyordu. Bu ortamda Türk şirketler üzerinden Somaliland’a yatırım planlayan bazı küresel çıkar gurupları da harekete geçtiler. Bu guruplar, Ankara – Londra – Mogadişu üçgeninde yeni bir yatırım alanı olarak yer altı kaynaklarını hedeflediler.
Türkiyeli iş adamı ve Çukurova Gurubu Genel Müdürü M. Emin Karamehmet ve Irak’ta iş yapan Mehmet Sepil’in şirketi Genel Enerji ile İngiliz destekli paravan şirket Vallares PLC, 2011 yılında ortaklığa giderek Genel Energy International Limited’ı kurdular. İngiltere’den ETF Sparplan Vergleich banker Julian Metherell (Goldman Sach eski enerji yatırım müdürü) ve BP’nin eski genel müdürü (jeolog) Dr. Tony Hayward’ın desteklediği bu ortaklık, Erbil ile anlaşarak Kuzey Irak’ta 2 milyar dolarlık bir yatırım planlamıştı. Tony Hayward, 2010’da Meksika Körfezi’ndeki BP platformu faciasından sonra Amerika’da halkın nefret ettiği bir isimdi ve tepkiler üzerine Londra’daki makamından uzaklaştırılmıştı. Rothschild’ın desteğiyle kısa süre içinde tekrar sektöre döndüğünde ve 2012’de Londra’daki yeni ofisinden Genel Enerji’yi yönettiği esnada şirketin Londra Borsası’ndaki değeri 3 milyar dolar civarındaydı. Eski makamından ayrıldığında ise ilk defa BP’nin başına Amerikalı bir isim getirilmişti. Vallares, Nathaniel Rothschild’ın 140 milyon dolardan fazla yatırım yaptığı bir şirket olarak Londra Borsası’nda kısa sürede değer kazanmaya başladıktan sonra yatırım danışmanı Tom Daniel’in de katıldığı Genel Enerji ortaklığı ile Irak petrollerine yatırım yapacaktı. ABD’nin Irak işgalinden önce Talabani ile temas halinde Kuzey Irak’ta inşaat işleri yürüten iş adamı Mehmet Sepil, işgal sonrası dönemde Genel Enerji’nin İngiliz – Türk sermaye ortaklığında Kürt petrolüne yatırım yapmasına yardımcı oldu. Sepil, Irak İşgali’nden sonraki yıllarda Iraklı Kürt bağlantıları ve Londra’daki bankerlerle toplantıları sayesinde Irak’ın petrol sektöründe yer almaya başladığında Hayward ve Metherell’in bağlantıları gerekli finans ve teknoloji desteğini sahaya soktu. Şirket, 2012’de Kürdistan Bölgesi’nde günde 40 bin varil petrol üretmeye başladı.
Londra borsasında listelenmesi ve Irak’taki tecrübesinden sonra yaklaşık bir yıl içinde Afrika pazarına yönelen Genel Enerji, 1 milyar dolarlık bir yatırım bütçesi tahsis ederek Ekim 2012’de Somaliland’da petrol ve kömür arama hakkı elde etti. İngilizlerin desteklediği Somaliland, 1991’de Somali’den bağımsız olduğunu ilan etmişti ancak Türkiye her iki Somali bölgesiyle de irtibat halinde kalmaya çalışıyordu.
2016’nın son aylarında Kuzey Irak’ın günlük petrol ihracatı 600 yüz bin varil civarındaydı ve Erbil’in Kasım ayında açıkladığı rakamlara göre Kerkük – Ceyhan boru hattıyla Türkiye üzerinden Akdeniz’e gönderilen petrolün hacmi günlük 587 bin küsür (aylık 17 milyon 600 bin küsür) varil idi. Dr. Hayward, 2012’de aylık 250 bin varil civarında olan bu rakamın birkaç yılda milyonu bulacağını söylerken büyük bir hayalden bahsetmemiş olduğu ortadadır. Şirketin Somaliland’a uzanan planları başlarken Katar üzerinden Doğu Afrika’da proje geliştiren yatırımcılar ve ABD’li bazı çıkar guruplarının hamleleri rekabeti kızıştırıyordu.
Katar’ın Somali Pazarındaki Rolü
2012’deki seçimlerle iktidara gelen Hasan Şeyh Mahmud’un Doha ziyaretleri, seçimlerde Katar sermayesinin kullanıldığı iddialarına yol açmıştı. Aynı yıl Katar’ın Shell hisselerini satın alması ve kısa süre sonra aynı danışmanlık şirketleri vasıtasıyla Somali’de petrol aramak için sahaya girmesi, bazı İngiliz bankerlerin Katar üzerinden Somali’de hamle yapmaya başladıkları yorumuna yol açtı.
Aslında Shell’in Somali’deki sözleşmesi 1991’de başlayan Somali iç savaşından önceye dayanıyordu ve 1988’de Somali ile anlaşan sadece Rothschild finansmanı ile büyüyen İngiliz-Hollanda ortaklığı Shell değil aynı zamanda Amerikalı Rockefeller’ın şirketlerinden Exxon Mobil idi. Exxon Mobil’in on yıl genel müdürlüğünü yapan Rex Tillerson ise yeni ABD Hükümeti’nin Somali politikasına oldukça önem verdiği bilinmektedir.
Kısa süre önce bölgedeki terör örgütü El-Şebab ile mücadele ederken ABD askerlerinin saldırıya uğraması üzerine Amerikan halkı arasında niçin Somali’de asker konuşlandırıldığı sorgulanmaya başlandı. En son filmlere de konu olan 1993’teki Black Hawk Down hadisesinde Mogadişu yakınında Amerikan askerlerinin ölmesinden yıllar sonra aynı bölgede kayıp yaşanmıştı. Askerin Amerikan çıkarları için değil ABD Ordusu’nu kullanan küresel sermaye ve Somali’de rol oynayan Shell’in hedefleri doğrultusunda öldüğünü söyleyenler oldu.
Somali’de Küresel Sermaye Çekişmesi
Ortadoğu’da yeniden şiddetli bir paylaşım yaşanırken Türkiye, 2016’da terörizm ve darbe girişiminin mağduru oldu ve aynı yıl sonunda Başkan Trump’ın ABD’deki altyapı inşa etme politikasına 10 milyar dolar yatırım yapacağını ilan eden Katar da bundan altı ay sonra krizle karşılaştı. Katar’ın Total ile Körfez’deki yeni büyük gaz sahaları için anlaşması, İngiliz bankerlerin yeni projelerdeki odağı olması ve Doğu Afrika’da Suudi ve BAE sermayesiyle rekabet ederken aynı zamanda ABD’li yatırımcıların çıkarlarıyla uyuşamaması Doha’yı baskı altına almış görünmektedir. Nitekim Başkan Trump’ın Somali’ye daha fazla asker yerleştirme politikasına başvurması ve bu ülkede büyük bir istihbarat yatırımı yapması da gene bölgenin artan stratejik değeri ve Amerikan çıkarları icabı Somali’de çıkarılması beklenen muhtemel fosil kaynakların geleceğini kontrol altına alma gerekçesi olarak anlaşılmaktadır.
Eski Somali Başkanı Mahmud ile arası iyi olan BAE’li bazı liderler, Şubat 2017’de Somali’de iktidara gelen Başkan Framajo ile anlaşamamışlardır. İddialara göre bunun sebebi yeni başkanın eski başkan gibi Abu Dabi emirine imtiyaz vermeye yanaşmaması olmuştur. Suudiler ve BAE, Katar’a başlattıkları ablukadan hemen sonra tarafsızlığını ilan eden Somali’ye baskı yaparak Mogadişu’nun kendi saflarına katılmasını isteyip aksi halde Somali’ye giden maddi yardımların kesileceğini bildirdiler. Farmajo ise bu emrivaki teklifi reddettiği gibi Katar’a hava sahasını kullanma izni verdi. Onun bu tavrı şüphesiz Katar’ın Somali’deki nüfuzunu gösterdiği kadar Katar – Shell ortaklığının Modadişu’daki etkisini de göstermektedir. Diğer taraftan global fosil piyasasındaki mevcut konumunu sürdürme gereği olarak BAE liderliğinin ve Suudi Aramco’nun geleceği için Riyad’ın Somali’yi komşularından daha fazla etkilemek için gayret sarf etmekten imtina etmeyeceği görülmektedir. Zira yakın gelecekte Somali’de bir petrol sektörü kurulacaksa bundan pay alacak ülkeler bugün Somali’de ağırlığı bulunanlar olacaktır.
Katarlı ve Türk şirketler üzerinden Kuzey Irak ve Somali topraklarında petrol ve maden yatırımlarına büyük yatırım yapan küresel ortaklı çıkar guruplarından başka Ankara ve Doha’nın desteklediği müteşebbis çevreler de Doğu Afrika’ya alaka göstermişlerdir. Ancak onların bu alakası Riyad ve Abu Dabi gibi bazı Körfez başkentlerinde rahatsızlığa yol açtığı gibi küresel şirketlerin de yakın takibindedir. Zira Paris Antlaşması ile fosil yakıt sektörünü sona erdirip yenilenebilir enerji bağımlısı yeni bir global yakıt sektörü kurmayı hedefleyen küresel çıkar gurupları, fosil kaynakların yakıt dışı olarak petro-kimya sektöründe kullanılmaya devam edeceği bir dünyada hala petrol gibi tabii kaynaklara büyük yatırımlar yapmaya devam etmektedirler ve Somali gibi dünyanın en istikrarsız ve fakir ülkeleri bu yatırımların dışında kalmamaktadır.
Her halükarda umut ederiz ki zikredilen ülkede yabancı yatırımların rekabeti daha fazla gözyaşına yol açmadan yerli halkın eğitim ve sosyo-ekonomik kalkınmasına da katkı sağlar ve genç nesillerin hak arama yolu olarak teröre kucak açmalarının önüne geçilir. Dolayısıyla gerek karşılıklı insanî-manevî çıkarlar ve gerek maddi beklentiler doğrultusunda Türkiye’nin uzun vadeli bir Somali politikası yürütmesinin ciddi zorlukları olduğu kadar makul sebepleri de vardır.