Ekim 2014’te ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden, Harvard Üniversitesi’nde Ortadoğu üzerine konuşurken Körfez ülkeleri ve Türkiye aleyhinde bazı sözler sarf etmişti. Suriye’de yaşanan gerilimden “ABD’nin Arap müttefiklerini” mesul tutmuş, “Suriye’deki en büyük meselemiz aslında müttefiklerimizdir” demişti. DAİŞ’in bölgedeki büyümesinde bu müttefiklerin rolü olduğuna atıf yaparken Türkiye Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan ile yaptığı bir görüşmeden bazı rivayetler aktarmıştı. Bazı sırları ortaya döküyormuş gibi davranıyordu.

Biden’ın o günkü iddiasına göre, bölgeye dışarıdan gelen militanların “Türkiye üzerinden Suriye’ye geçip” Esad rejimine karşı savaşmasından Türkiye Cumhurbaşkanı memnun değildi. Körfez ülkeleri de Esad’ı yıkmak için El-Kaide uzantısı ekipleri desteklemişlerdi. ABD Başkan Yardımcısı’nın bu sözleri basına yansıyınca Ankara, Abu Dabi, Doha ve Riyad’da sinirler gerildi. Biden’ın açıklamalarına bakılırsa Amerikan hükümeti hem Türkleri hem de Arapları Esad’a karşı savaşta Washington’da planlandığı gibi kullanamamaktan şikayetçiydi. Ankara ve Abu Dabi’den bu sözlere sert tepki gösterildi.

Erdoğan tepkisini şöyle ifade etti: “Bu konuda eğer Biden bu tür ifadeler kullandıysa benim için tarih olur. Sayın Biden eğer Harvard’da böyle bir şey söylediyse bizden özür dilemesi lazım. Öyle ufak tefek çevresinden dolaşarak yapılacak açıklamalar bizim kabulümüz değildir.”

Joseph Biden, kısa süre içinde Abu Dabi Veliahdı Muhammed bin Zayed el-Nahyan ve Türkiye Reisicumhuru R. Tayyip Erdoğan’dan bizzat özür diledi. Beyaz Saray’dan bu özürü destekleyen açıklamalar yapıldı. ABD’de ise hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler bu özürden rahatsızlık duydular. Ekranlarda “neden özür diliyoruz? ABD Başkan Yardımcısı nasıl özür diler?” tartışmaları yapıldı. Gerçi Erdoğan’dan özür dileyen ilk ecnebi siyasetçi değildi. Fakat İsrail’den sonra ABD’nin de Türkiye’den özür dilemek zorunda kalması sadece Ankara’nın gücüyle izah edilemezdi. Aslında Ortadoğu’da işlerin ne kadar zorluklarla iç içe geçtiğini gösteriyordu.

DAİŞ, 2015 ve 2016’da Akdeniz’i yakmaya başladı. Fransa ve Türkiye’de büyük bombalı saldırılar gerçekleştirildi. Fransa OHAL kararı aldı. Türkiye, 15 Temmuz kanlı darbe teşebbüsünden sonra OHAL’e geçti. 15 Temmuz gecesi sosyal medyada Türkiye’yi destekleyen hesaplar ile darbeyi destekleyen hesaplar arasında bir atışma yaşandı. Körfez’de darbecilere destek verenlerin BAE’den yardım gördüğüne dair iddialar ortalığa yayıldı. Bu iddialar Türk basınında da zamanla manşet oldu. Türkiye’nin Katar hariç Körfez ülkeleriyle arası bozuldu.

Donald Trump’ı Beyaz Saray’a geçiren Amerikan sermayesinin Pentagon destekli milliyetçi muhafazakâr yapısı, Körfez’deki petrol sermayesi ile Amerikan savunma sanayisi arasındaki alış verişe canlılık kazandırmak istiyordu. ABD Başkanı Trump ilk yurt dışı turunda Suudi Arabistan’a indi ve yüz milyarlarca dolarlık görüşmelere imza attırdı. BAE, Suudi Hükümeti ve İsrail arasında İbrahim Antlaşması ile yeni bir çağ açmaya kalkıştı. Projenin müttefikleri 2017’de Katar sermayesini baskı altına aldılar. Türkiye, Katar’a güçlü bir destek verdi.

2018’de ABD ile Çin arasındaki ticari savaş kızışırken bu kez Türkiye’de devalüasyon yaşandı. Ağustos ve Eylül aylarında ABD’nin baskılarıyla Dolar’ın TL karşısında 5’li rakamlardan 7’ye yükselmesi Avrupa’da paniğe yol açtı. Türkiye’de yatırımı bulunan bütün küresel aktörler “Türkiye’nin ekonomik çöküşü” haberlerini seyrederken Türk basınında Katar’ın devreye gireceğine dair haberler görüldü. Katar Emiri Temim es-Sani, Türkiye’yi ziyaret etti ve milyarlarca dolarlık yardım paketi masaya yatırıldı. Osmanlı sonrası Anglo-Sakson kontrolüne girip petrol üzerinden zenginleşmiş Körfez bölgesinde Türkiye için bir kez daha büyük fırsatlar ve zorluklar ortamı oluşmuştu.

Ocak 2020’de Trump Hükümeti kanlı olaylarla Kongre ve Beyaz Saray’ı Biden Hükümeti’ne devredince Körfez’de endişe arttı. Başkan Biden, Trump Hükümeti ile çalışan BAE veliahtlarına ve Suudilere parmak sallamaya başladı. Bunu gören bölge ülkeleri birbirlerine bakışı değiştirdiler. Türkiye’nin Mısır, BAE ve Suudilerle arasında görüşmeler hızlandı. Biden, Fed Başkan J. Powel’ı 22 Kasım 2021 günü tekrar atayınca 2022’de faizlerin yükseltileceği spekülasyonları Arjantin ve Türkiye gibi ülkelerde devalüasyonu tetikledi. Dolar, Lira karşısında 10’u devirdi.

Türkiye’nin son yıllarda uygulamak zorunda kaldığı faiz ve devalüasyon politikasında denge bozulunca oluşan kriz anında BAE ile Türkiye arasında en radikal hamle yapıldı ve Bin Zayed 2018’de Katar Emiri Temim es-Sani’nin gelişi gibi 24 Kasım günü Türkiye’ye geldi. Milyarlarca dolarlık görüşmeler yapıldı. Dolar’ın ateşi Türkiye’de en azından şimdilik durdu. Ankara’da görüşen iki lider Erdoğan ve Bin Zayed’in Washington’dan bakılınca belki de ilk akla gelen ortak özelliği Biden’a özür diletmiş iki lider olmalarıdır.

Başkan Trump, DAİŞ’i yok etme hamlesi yaparken Türkiye ve Fransa’yı tehdit etmişti. ABD Başkanı 7 Ekim 2019’da yaptığı bir twitter paylaşımında “Eğer Türkiye sınırları aşacak bir hamle yaparsa Türk ekonomisini yerle bir ederim. Daha önce de yaptığım gibi…” diye yazmıştı. Daha önce yaptığı, Ağustos-Eylül 2018 döneminde Lira’yı baskılayan hamleleriydi. Aynı hamleleri bugünkü ABD Hükümeti’nin uygulamaya koyup koymadığı elbette bir soru işaretidir.

Biden başkan olduktan sonra ABD’nin Ortadoğu’daki sinir ve sınır hatlarında güncelleme yapmaya girişeceği konuşulmaya başlandı. Türkiye’de hükümeti demokratik yollardan değiştirmekten bahsettiği görüşleri basına yansıtıldı. BAE’nin de yıllardır Türkiye’de hükümet değişimine destek verdiği konuşuluyordu. Ancak BAE ve Türkiye arasında yaşanan son gelişmeler, Ortadoğu’da aslında değişmez kırmızı çizgilerin olmadığını, herkesin herkesle dost, rakip veya düşman olabileceğini ve bunun her zaman değişebileceğini göstermektedir.

BAE’den TL’ye uzatılan el, ABD’nin elindeki dolar silahına karşı nereye kadar işe yarayacaktır? Veya ABD’nin “Daha önce de yaptığı gibi” eğer Türkiye yeniden kurulması planlanan dünya düzeninde Ortadoğu’daki sınırlarını aşacak bir hamle yaparsa “Türk ekonomisini yerle bir edecek” hamlesi saklı mı tutulmaktadır?

Elbette bu soruların cevabı çok önemlidir. Ancak Biden’a özür dileten liderler, Biden’ın ifadesiyle “mesele çıkaran müttefikler”, artık bir araya geliyor. Küresel siyasette Çin’i dengelemekte zorlanan ABD, Ortadoğu’daki en büyük meselesi, yani müttefikleriyle nasıl bir gelecek üzerinde çalışacak? Belki de değişen küresel dengede en öne çıkan soru bu olacaktır.