Sudan Cumhuriyeti, verimli geniş arazileri ve Nil nehri gibi değerli doğal kaynakları sayesinde son dönemlere kadar tarım ve hayvancılıktan geçimini sağlaya gelmiştir. Ancak 1989 yılında, Ömer el-Beşir ve Hassan Al-Turabi önderliğinde İslami Cephenin askeri bir darbe ile yönetime el koyarak, uluslararası sistemin ve bölgesel yönetimlerin sindiremeyecekleri bir politika izlemesinden dolayı, ABD ve Avrupa ülkeleri, Sudan’a karşı ekonomik yaptırımlar uygulama yolunu seçmiş; Mısır, Suudi Arabistan gibi bölgenin büyük ülkeleri de Sudan ile ilişkilerini en düşük düzeyde tutmayı tercih etmişlerdir. Bu nedenle yönetime yeni gelen el-Beşir rejimi Çin, Hindistan ve Malezya gibi yeni ortaklar bularak onlara petrol imtiyazlarını vermiştir.
İdeolojiye fazla önem vermeden ekonomik işlerine odaklanan bu yeni pragmatik ortaklar sayesinde Sudan 1999 yılında petrol ihraç eden bir ülke durumuna gelmiştir. Nihayet Sudan yaptırım ve ambargolara rağmen ekonomik bir rahatlama dönemine girmiştir. Kolay bir şekilde elde edilen petrol gelirleri, Sudan hükümetini tarım, hayvancılık ve dönüştürücü sanayi gibi alanları ihmal etmeye sevketmiştir. Bu gelişmelerden dolayı kırsal bölgelerden şehirlere büyük göç olmuş ve Sudan toplumu, bürokratlar, işci ve tüccarlardan oluşan bir topluma dönmüştür. Kuzey bölgesi bu şekilde dönüşürken, Hristiyan nüfusun çoğunlukla yaşadıkları güneyde yıllardır ekonomik, etnik ve bazen dini gerekçeler ileri sürülerek merkez yönetime silahlı bir mücadele sürdürülmüştür. Nihayet, iç savaştan ve dış baskılardan yorulan Sudan merkezi yönetimi 2005 yılında güneylilerin istedikleri tarzda referandum hakkı tanıyan bir barış anlaşmasını imzalamıştır.
Krizin Getirdikleri ve Suudi Arabistan
2011 yılındaki yapılan referandumda, güney bölgesindeki yaşayan nüfusun ayrılmayı tercih etmesi neticesinde, Sudan Cumhuriyeti ekonomi başta olmak üzere farklı alanlarda olumsuz olarak etkilenmiştir. O dönemde Sudan ekonomisinin %80’inden fazlasını sağlayan petrol gelirlerinin, yeni kurulan Güney Sudan Cumhuriyeti’nde kalması, Sudan’ın çok büyük bir ekonomik krizi yaşamasına neden olmuştur. Göstergelerin referandum sonucu ayrılış olacağına dair işaretler vermesine rağmen, Sudan hükümeti petrolsüz bir dönem için ciddi ekonomik reform ve hazırlıklar yapmamıştır. Temmuz 2011’de Güney Sudan Cumhuriyeti resmi olarak ilan edildiğinde, Sudan hükümeti kendisini bir emrivaki karşısında bulmuştur. O andan bu yana ekonomik reform ibaresi yetkililerin en çok kullandığı vaat oldu. Ancak bu zor durum karşısında aceleci olarak yaptıkları planlar hiç bir şekilde hayata geçirilememiştir.
Sekiz yıldır devam eden bu ekonomik krizin yol açtığı enflasyonların insanların günlük hayatlarını zorlaştırdığı gibi el-Beşir rejimini de dış politikasını gözden geçirmeye zorlamıştır. Bu süreçte Sudan hükümeti petrol üzerinden kurduğu ilişkilerin petrolsüz dönemde devam etmeyeceğini görmüştür. Zira 90lı yıllardan beri Sudan’ın en büyük ticari ortağı olan Çin bile Sudan’daki yatırımlarını azaltarak yavaş yavaş çekilmeye başlamıştır. Bu yüzden Sudan hükümeti 2014 yılında Körfez ülkeleri ile özellikle Suudi Arabistan ile olan ilişkilerini iyileştirmeye ve geliştirmeye yönelik adımlar atmıştır. Suudi Arabistan Sudan hükümetinin bu iyi niyetini İran üzerinden test etmiştir. Nitekim Suudi Arabistan’ın yıllardır kardeş olan Sudan’ın düşman olan İran ile ilişkisini yüksek düzeyde tutmasından rahatsızlığını açık bir şekilde ifade etmişti. Fakat Batı ambargosundan dolayı Sudan, silahlı kuvvetleri için gerekli donanımları İran’dan sağladığı için, Suudi Arabistan’ın uyarılarını duymazlıktan geliyordu.
Değişen şartlarda silahtan ziyade finansal desteğe muhtaç olan Sudan, Suudi Arabistan’ı kazanmak için 2015 yılında Yemen’e karşı başlatılan savaşa katılmış ve Yemen’e kara kuvvetleri bile göndermiştir. Aynı şekilde 2016 yılındaki İran’da Suudi Arabistan’ın konsolosluğuna yapılan saldırıyı, İran’ın yayılmacı siyasetini ve İran yetkililerinin Bağdat, Beyrut, Sana ve Şam olmak üzere dört Arap başkenti kontrolümüz altına aldık ifadelerini kınayan Sudan hükümeti Hartum’daki İran büyükelçiliğini ve kütür merkezini kapatarak ülkeyle olan ilişkilerini kesmiştir. Bu olay Körfez kamuoyunda asi kardeşin inadını kırarak kardeşlerinin kucaklarına dönmesi olarak nitelendirilmiştir. Bunun üzerine Suudi Arabistan kardeş ülke Sudan’ın yaşadığı ekonomik krizden çıkması için gerekli destekleri vereceğini söylemiştir. Bu şekilde iki ülke arasındaki ilişkiler yeni döneme girmiş olsa da birbirine karşı şüpheli yaklaşımları güvensizliğin hala iki tarafta da hakim olduğuna işaret etmektedir.
Sudan hükümetinin dış siyasetinde yaptığı bu hızlı ve büyük değişiklikler, Sudanlıları bile saşırtmıştır. 2015 yılında Sudan, Suudi Arabistan liderliğinde kurulan onluk koalisyona katılacağını açıkladığında, “ne devemiz ne ineğimiz olduğu halde bu savaşa niçin katılıyoruz?” sorusu Sudan medyasında çok tartışılmıştır. Hükümet ise “İslamiyetin kutsal topraklarını korumak için” cevabını vermiştir. Ancak Sudan hükümetinin İslamiyetin kutsal topraklarını değil kendi ekonomisini korumak için savaşa iştirak ettiğini zaman göstermiştir.
Aslında başından beri Sudan kamuoyu, savaşa iştirak etmenin asıl nedeninin, Suudi Arabistan’dan vaat edilen ekonomik destek olduğu iddiasını savunarak hükümetin bu tavrının Sudan halkının değer ve ahlakına yakışmadığını söylemiştir. Bu algı Suudi Arabistan medyasında da alaycı karikatürlerde yansımıştır. Zaten Sudanlıları en çok rahatsız eden de bu olmuştu. Sudan’ın en büyük gazetelerinden olan Al-Teyar gazetesinin editörü Osman Mergani’nin bu konudaki sözleri anlamlıdır. Geçtiğimiz günlerde gazetede yayınlanan makalesinde hükümeti Yemen’den çekilmeye davet ederken “Ekonomik zorluklara dayanabiliriz, fakat ulu askerlerimizi paralı asker olarak kullandırmayı kabul edemeyiz” ifadeleri kullanmıştır.
Türkiye ve Katar…
Suudi Arabistan bu iddialara sessiz kalırken Sudan hükümeti Arabistan ile olan ilişkilerin ekonomiden ziya kardeşlik ve dine dayandığını söyleyerek iddiaları reddetmiştir. Ancak geçen haftalarda Sudan’daki yaşanan petrol ürünlerinin eksikliği sorunu Sudan’ın Arabistan’dan maddi destek beklentileriyle Yemen savaşına katıldığı iddiasının doğru olduğunu göstermiştir. Sudan, Suudi Arabistan’ın İran’a karşı siyasetine uyumlu olarak hareket ettiği halde, bu kadar petrol üreticisi olan Suudi Arabistan’dan yardım gelmemesi Sudan hükümeti için çok büyük bir hayal kırıklığı olmuştur. Bu yüzden son üç haftada Sudan hükümeti tehdit olarak parlamentodaki savunma ve güvenlik komisyonu üzerinden Yemen’den çekileceğine dair işaretler vermeye başladı.
Bu gelişmelerden sonra bir hafta geçmeden Sudan hükümetine yakın basın organları, birkaç gün içerisinde Suudi Arabistan ile enerji alanında bir anlaşma imzalanacağını ve bu anlaşma çerçevesinde Suudi Arabistan’ın sonraki beş yılda Sudan’ın petrol ihtiyaçlarını karşılayacağı haberini yayınladılar. Hatta bazı gazeteler önümüzdeki günlerde Sudan ile yatırım anlaşmaları imzalamak üzere Muhammed bin Selman’ın Hartum’u ziyaret edeceğine dair haberler yazdılar. Bu adımlardan sonra devlet medya organları, Yemen’den kara kuvvetlerini geri çekme meselesini gündeminden aldı. Ancak daha sonra Sudan hükümeti henüz böyle bir şey olmadığını açıklanmıştır. Birkaç gün önce ise Katarlı Al-Raya gazetesinin yayınladığı bir röpartajda Suudi Arabistan’ın, Sudan’a ancak Katar ile ilişkini kesme ve Türkiye ile askeri anlaşmalar imzalamama şartıyla maddi destek verebileceğini yazdı.
Aslında Suudi Arabistan, Sudan’ın Katar meselesinde safını belli etmeyerek tarafsız kalmasından, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Teyyip Erdoğan’ı Hartum’da ağırlamasından ve Sevakin adası konusunun gündeme gelmesinden rahatsız olduğunu resmi olarak söylemese de medya üzerinden gerekli sinyalleri vermiştir. Suudi Arabistan’ın Sudan’a verdiği destek sözlerini yerine getirmemesi de bu konu ile ilişkilendirilebilir. Ancak Sudan’ın koalisyondan çekilmesinden endişe ettiği için Sudan ile olan ilişkisini bir şekilde iyi tutmaya çalışmaktadır. Sudan hükümeti ise Suudi Arabistan’ın ekonomik krizini çözmesini ümit ettiği için Suudi Arabistan’ın Yemen siyasetini desteklemiştir. Ancak Sudan, Suudi Arabistan’dan umduğu desteği alabilmek adına Katar ve Türkiye konusunda hala ne yapacağı ile ilgili açıkça karar verememektedir.
Bu durumdan Sudan hükümetinin yaşadığı ekonomik kriz yüzünden dış ilişkilerinde maddi çıkarlara dayalı bir siyaset güttüğünü görebiliriz. Ancak uzun vadeli bir ekonomi siyaseti olmadan sadece borçlanmalar ve hibeler ile hiç bir ekonominin düzelmeyeceği gerçeği de ortadadır. Bu sebeple 2011’den bu yana Sudan ekonomisi her geçen gün kötüye gitmektedir. Diğer taraftan Sudan dış işleri bakanı İbrahim Ghoundur parlamentoda yaptığı konuşmada Sudan’ın dış temsilciliklerinde çalışanların aylardır maaşlarını alamadıklarını söylemesinden birkaç gün sonra görevinden alınmıştır. Tüm bunlar, Sudan hükümetinin iflas etmek üzere olduğunun işaretleridir. Bu tablodan görünen şudur ki bu iflas finansal olduğu kadar siyasidir.