Mısır’daki darbeyi uluslararası aktörler farklı şekillerde değerlendirmektedir. Başta ABD ve İngiltere olmak üzere batılı devletler darbeye örtük olarak destek vermişlerdir. Dahası Soğuk Savaş sonrasında geriye çekilen ama son hamlesiyle Kırım’ı ilhak eden Rusya da yaşanan darbe sürecini kabullenmiştir. Katar hariç Körfez ülkeleri ve onların öncülüğünü yapan Suudi Arabistan Mısır’daki darbecilere maddi manevi destek vermekten kaçınmamıştır. Türkiye ise ilkesel bir duruş sergileyerek demokratik yollarla seçilenlerin demokratik yollarla görevden ayrılması gerekliliğini dile getiren bir dış politika söylemini esas almıştır.
Mısır’daki Mübarek sonrası süreci, Türkiye ile ilintili olarak değerlendirirsek şöyle bir sonuca varmak mümkündür: Batı’nın derin tarihsel ve siyasal aklı Birinci Dünya Savaşı sonrası haritasını çizdiği Ortadoğu’yu ve özellikle Arap dünyasını Mısır üzerinden dizayn etmektedir. Zira İngiltere ve Fransa 1916 Sykes-Picot anlaşmasıyla Arap dünyası ve Mısır’ın Osmanlı ile bağını kesmek için bütün güçlerini kullanmışlardır. XIX. Yüzyıla kadar bin seneden uzun bir müddet zarfında birlikte yaşama tecrübesi olan ve adeta birbirine kenetlenen Türk ve Arap ulusu, dış güçlerin kışkırttığı ayrılıkçı Milliyetçilik hareketleri neticesinde kimi zaman nefrete kadar uzanan bir kopuş yaşamıştır.
Bu düzlemde Türkiye’de Osmanlı hinterlandı, imparatorluk muhayyilesi ve metafiziğine yabancı olmayan AK Parti iktidarının iş başına gelmesi, keza Arap baharı ile birlikte Mısır’da benzer dünya görüşünü savunan İhvan’ın Mursi ile iktidara yürümesi, Türkiye ve Mısır arasında, bölgede İsrail aleyhine dengeleri değiştirecek çok güçlü jeo-stratejik ve jeo-kültürel bir ilişkinin başlaması için oldukça elverişli bir zemin oluştuğu izleniminin yayılmasına ve kısmen de kabul görmesine neden olmuştur. Bu durum, hakikatte ABD’deki neo-conları ve İsrail dahil tüm Batıyı rahatsız eden bir gelişme olarak kendini açığa vurmuştur.
Dolayısıyla Batı’nın darbeci Abdülfettah el-Sisi’ye destek verip darbeyi onaylamasının nedenlerinde birisi de hiç kuşkusuz Türkiye’nin Mısır’daki etkinliğini sabote etmeye, Türkiye’nin muhtemel bir bölgesel güç olmasını önlemeye, keza Türkiye’yi yalnızlaştırmaya yönelik jeo-stratejik ve jeo-politik bir hamlesidir. Türkiye bu hamleye karşılık verirken Arap Baharı’nın seyrini dikkate almalıdır. Tunus’ta başlayan devrim dalgası yine bu ülkede başarılı bir süreçte ilerlerken neden Mısır’da ve diğer Arap ülkelerinde aynı başarıya ulaşamadı? Tunus devriminin önemli liderlerinden ve halen sürecin önemli bir aktörü olan Raşid Gannuşi’ye kulak vermek bir açılım sağlayabilir.
Gannuşi Al-Arabiya’ya 5 Mayıs’ta verdiği mülakatta İhvan yönetiminin Tunus’taki devrim tecrübelerini hiçe sayarak kendileriyle irtibattan kaçındıklarını ve maalesef başarısız olduklarını ifade etti.
Maalesef İhvan Mısır’da, sanki dost ülkelerde, dostların yönetiminde hiçbir şey olmamış, tecrübe kazanılmamış gibi davrandı, akıllarına bizimle istişare etmek gelmedi. Biz böyle bir istişareyi kendimize görev edindik ve birçok yerde onlarla yazıştık, görüştük, onları yönlendirdik, uyardık, cesaretlendirdik. Ancak seslendiğimiz kişi sanki yaşamıyordu.
Raşid Gannuşi
Şüphesiz Mısır’ın bugün içinden çıkılamaz bir duruma düşmesinde İhvan’ın da ciddi sorumluluğu var. Gannuşi’ye karşı kibirli ifadeleri bunu gösteriyor. İhvan liderleri öncelikle kendi aralarında bir koordinasyon ve işbirliği sağlayamadı. Yaşlı yöneticilerle devrime katılan genç kuşak arasında doğru ve sağlıklı bir iletişim kurulamadı. Devlet yönetimi tecrübeleri olmadığı gibi başka tecrübe sahiplerinin görüş ve önerilerini dikkate almadan iddialı çıkışlar yaptılar. Sonunda sistem Mısır sokaklarının ortasında çöktü. En başta İhvan olarak, bütün partiler, gruplar sistemin özüne dokunmadan şeklini değiştirme pazarlıklarına giriştiler. Bundan sonra 2011 seçimleri oldu. İhvan ve destekçileri Meclis’te çoğunluğu elde ettiler. Sonra mecliste tek başlarına hareket etmeye başladılar, kendi istek ve çıkarları doğrultusunda komisyonlar oluşturdular.
Bu esnada devrimi gerçekleştiren halkın diğer kesimlerine kulak vermediler. Mısır vatandaşları giden Vatan Partisi yerine İhvan’ın gelmesinden başka bir şey görmedi. Yani İhvan halkın nabzını tutamadı. Selefilerle çatıştı. Mısır halkının kadın, erkek, genç, yaşlı, sağcı, solcu, liberal, laik, Kıpti, Selefi, İhvan taraftarı veya karşıtı asker, memur, kentli, çiftçi kim olursa olsun devrim yapma gerekçelerinin hiç birisini tam okuyamadı ve taleplerini büyük ölçüde gerçekleştiremedi. İhvan mensuplarının çoğunun amaçları iktidar ve makam oldu. Mübarek’in adamlarının ve kurduğu sisteminin yollarından daha kaba bir yol izleyerek makam ve mevki yarışına giriştiler.
Dünyadaki rüzgarın kendi lehlerine estiğini artık Mısır’da askerlerin darbe yapamayacağı gibi bir ön kabule sahip oldular. Belki de gurur onları esir aldı. İhvan, devlet idaresinde tecrübelerinin yok denecek kadar az olduğunu kabul etmedi. Kendi kendilerine kavga ettiler, kuşattılar ve kuşatıldılar. Kendilerinden hizmet ve gelir dağılımında adalet bekleyen halktan uzaklaştılar. Halk yalnız kalınca eski hakimlerinin yanında pozisyon aldı. Mübarek’in generalleri, yine kendi içlerinden birini yönetime el koymakla görevlendirince Mısır halkının ciddi bir desteğini de eş zamanlı olarak arkalarına almış oldular.
Mısır halkı için bundan sonra, siyasal istikrar ve iç barışın sağlanması önemlidir. Bundan daha acil olan ise ekonomik istikrardır. Mısır halkının hemen hepsi için sofrasındaki ekmeğin büyümesi en önemli konudur. Bunun için artık idarede demokratik uygulamalardan çok ekonomik gelişme ve gelir dağılımındaki adalet daha önemlidir. İhvan taraftarları haklı ve onurlu olarak mesnetsiz tutuklamalar ve toplu idam kararlarına karşı demokratik tepkilerini gösteriyorlar ama onlar da bundan sonra kurulacak düzende kendilerine adalet isterken Mısır’a da istikrar ve ekonomik refah beklentisindeler.
Bu bakımdan General Abdülfettah el-Sisi büyük bir fırsat yakalamıştır. Ondan beklenen Mandela’nın Güney Afrika’da yaptığı gibi rakiplerini yok etmekten ziyade onların da maksimum desteğini alacak politikalardır. Bunun ilk adımı da İhvan aleyhine alınan haksız idam kararlarını uygulamayıp genel af ilanı etmektir. Çünkü kendisinden önceki asker kökenli Mısır Cumhurbaşkanları Cemal Abdülnasır, Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek İhvan’a karşı aldığı önlem kadar onlarla birlikte hareket edip ülkenin kaderini etkileyen icraatların da sahipleridir. 8 Haziran 2014 Pazar günü yemin ederek Mısır Cumhurbaşkanı olan el-Sisi, Mandela’nın siyahlara karşı apartheid/ayrımcılık politikası izleyen beyazlara genel af ilan ederek büyük bir çatışmayı bitirmeyi başardığı gibi bir başarıya imza atabilir. Kısa vadede bu genel uzlaşı siyasetine yönelik İhvan da katkıda bulunabilir.
İhvan Yüksek Rehberi Bedii’nin terörden uzak durmalarına yönelik açıklamaları bu yönde atılacak adımlar için iyimser işaretlerdir. Son açıklamalarından birinde Sisi’nin “Mısır’da batı tarzında demokrasiye ancak 25 yıl sonra geçebiliriz” demesi aslında kalıcı bir lider olma arzusunu ortaya koydu. Sisi tarihe geçecek bir lider olmak istiyorsa darbeci sıfatından kurtulup Mısır’da huzur, istikrar ve ekonomik refahın mimarı olmak için evrensel hukuk ilkelerini yerleştirerek ve adaleti sağlayarak olumlu ve umut verici bir başlangıç yapabilir.
Türkiye ise Mısır ile ilişkilerin yeniden başlatacak adımları atmalıdır. Abdülfettah el-Sisi artık Mısır’ın yeni lideridir. Değerli Hocamız Zekeriya Kurşun’un da belirttiği gibi “Abdülfettah Sisi’nin bugün itibari ile Mısırlıların ve hatta dünyanın nazarında hangi yöntemle iktidara geldiğinin siyasi bir önemi kalmamıştır. Onun iktidara geliş biçimi üzerinden birbirine muhtaç iki devletin ilişkilerine daha fazla zarar verilmesinin önüne geçilmelidir. Türkiye ve Mısır halklarının menfaatleri bunu gerektirmektedir”. Mısır’ın içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal durum değerlendirildiğinde, “Abdülfettah el-Sisi, Türkiye tarafından uzatılacak bir eli havada bırakmayacaktır” görüşü yaygın olarak kabul görmektedir. Umarız ki önümüzdeki günlerde bu yönde gelişmeler olur ve Ortadoğu’nun iki önemli ülkesi aralarındaki sorunları aşmanın ötesinde işbirliğini geliştirecek ciddi adımlar atarlar.