Halife Haftar, 2014 yılı Şubat ayında başlattığı darbe girişimin üzerinden üç buçuk yıl geçtikten sonra, 5 Temmuz’da, Bingazi’nin kontrolünü tamamen ele geçirdiğini duyurdu. Bingazi Devrimcileri Şura Meclisi adı altında örgütlenen Libyalı devrimciler, 2014 yılı Şubat ayından bu yana Bingazi’de Haftar’ın yürüttüğü askeri operasyonlara karşı direniyordu. Ganfuda, Sabri, Suku’l-Hud ve kent merkezi devrimcilerin konuşlandığı bölgelerdi. Haftar önce Ganfuda’da devrimcilerin direnişini kırdı, Ganfuda operasyonları sırasında kenti kuşatarak ciddi bir insani drama neden oldu ve Ganfuda’yı ele geçirdiğinde çok sayıda sivil hayatını kaybetmişti. Kent içi bir operasyonda kullanılması doğru olmadığı halde tanklar ve uçaksavarlarla Sabri, Suku’l-Hud ve kent merkezine yönelik operasyonlarını yoğunlaştırarak bu bölgelerin kontrolünü de ele geçirdi. Ele geçirilen bölgelerde devrim sürecinin çok çok ötesinde bir yıkım meydana geldiği görüldü.

Haftar, Bingazi operasyonları sürecince kullandığı “terörle mücadele” söylemini araçsallaştırarak meşruiyet devşirmeye çalışmaktadır. Haftar 2014 yılı Şubat ayında seçilmiş parlamentoya karşı başlattığı darbe girişimi sırasında “terörle mücadele” söylemini ön plana çıkararak, uluslararası kamuoyuna kendisini “terörle mücadele lideri” olarak takdim etmek istemiştir. Ancak Haftar’ın 2014 yılı Şubat ayında seçilmiş parlamentoya darbe girişiyle ortaya çıktığı ve dönemin cumhurbaşkanı, başbakanı, savunma bakanı, genel kurmay başkanı ve bütün meşru makamlarca illegal bir darbeci olarak adlandırıldığı unutulmamalıdır. Bunun yanı sıra Derne ve Sirte’deki DAEŞ unsurlarıyla mücadele etmediği, buna karşı buralarda terörle mücadele eden aktörleri hedef alındığı bilinmektedir. Haftar, başta darbe yamak istediği Trablus’taki parlamento ya da bu parlamento içindeki siyasetçileri daha sonra da kendisine direnen Libya ordusu subaylarını “terörist” ilan ederek onlara savaş açmıştır.  Bingazi’de hedef aldığı silahlı devrimci grupların, bölgesel ve küresel terör örgütleriyle bağı tespit edilebilmiş değildir. Elbette Bingazi’de direnen gruplar arasında terörist yapılarla ilişkili olan unsurlar olabilir. Ancak şu anda terörle mücadele silah kullanma yetkisine sahip olan Serrac başkanlığındaki BM destekli Başkanlık Konseyi’ne (BK) bağlı olan silahlı kurumlardır. Yani Halife Haftar’ın “terörle mücadele” etmeye yasal olarak hakkı bulunmaktadır. Dahası Haftar BK’yı tanımadığı gibi, BK üyelerinin doğu bölgesine girişini engellemektedir. Yani fiilen kendisi de illegal şekilde silah kullanmaktadır. Buradan bakınca Haftar’ın “terörle mücadele” söylemini araçsallaştırdığı görülmektedir.

Haftar’ın kullandığı söylem ve takip ettiği strateji yerel dinamiklerden ziyade BAE’nin dış politika hedeflerine göre şekillenmektedir. Çünkü Haftar “terörle mücadele” kavramı üzerinden meşru siyaset yapan İslami eğilimli partileri el-Kaide uzantısı olarak resmederek, illegal askeri yöntemler kullanmaktadır. “Şubat devrimi”yle ortaya çıkan aktörleri düşman kabul ederek, Şubat devrimin taleplerinin demokratik yeni bir siyasi düzen oluşturmasını engellemektedir. BAE’nin 2013 ve 2014 yıllarında desteklediği aktörlerin siyaseten başarısız olmasından sonra, 2014’de yılında ortaya çıkan Halife Haftar’ın hem BAE’nin Libya’daki müttefikleri hem de BAE’nin bölgesel müttefikleri tarafından desteklendiği dikkate alındığında; Haftar’ın temsil ettiği misyon ortaya çıkmaktadır. Halife Haftar yerel dinamiklerin desteğini ortaya alarak bir aktöre dönüşmemiş, BAE ve Mısır’ın desteğiyle bir askeri/siyasi aktöre dönüşebilmiştir.

BAE ve Mısır’ın dış politika hedefleri ve Haftar’ın şu ana kadarki tavrı dikkate alındığında Haftar’ın siyasi çözüme yanaşması mümkün görünmemektedir. BAE’nin dış politika hedeflerinin Mısır’daki askeri yönetimde tecessüm ettiği dikkate alındığında, Mısır’ın takip ettiği dış politikaya bakıldığında, Haftar ile Libya’da neyin hedeflendiği görülmektedir. Arap devrimleriyle siyasi aktörle dönüşen toplumsal kesimlerin kabul görmediği, bütün muhalefet hareketlerinin terörle ilişkilendirildiği, halkın toplumsal taleplerden vaz geçerek güvenliğe razı olduğu bir siyasi düzen BAE’nin bölge için ön gördüğü siyasi vizyondur. Bu durumda batı bölgesindeki siyasi aktörlerin neredeyse tamamının şubat devrimiyle ortaya çıktığı düşünüldüğünde, BAE, Mısır ve Haftar’ın, batı bölgesindeki aktörlerin içinde yer aldığı bir siyasi çözümü kabul etmeyecektir, nitekim şu ana kadar etmemiştir ve etmemekte direnmektedir. Bu aktörlerin etkili olduğu bir bakanlar kuruluna bağlı Libya ordusu Haftar ve müttefiklerinin beklentilerine cevap vermeyecektir. O nedenle Haftar ve müttefikleri takip eden dönemde askeri operasyonları artıracaktır. Zaten Haftar’ın sözcüsü, “bu yılsonuna kadar siyasi çözüm bulunmazsa, Libya ordusu gereğini yapacaktır” diyerek bunun işaretini vermiştir. Devrimin aktörlerinin ise BAE’nin ve Haftar’ın siyasi vizyonunu kabul etmeyecekleri açıktır. Yani kendilerinin terörist ilan edildiği, Haftar’ın askeri bir cuntayla ülkeyi yönettiği, halkın demokrasi taleplerinden vazgeçerek güvenliğe razı olduğu, BAE ve Mısır’ın Libya siyasetini dizayn ettiği bir senaryo batı bölgesindeki aktörlerin kabul edebileceği bir durum değildir.

Temenhind ve Jufra’yı ele geçiren Haftar batıya doğru ilerleyerek Libya’nın tamamını kontrol etmeyi hedeflemektedir. Güneyde çıkan çatışmaları yatıştırmak için 2014 yılında dönemin Genel Kurmay başkanlığında güneye yönlendirilen Misrata merkezli Üçüncü Güçler ve Halife Haftar’a muhalif Bingazili subayların komutasındaki Libyalı subayların oluşturduğu “Bingazi Savunma Tugayları” bir taraftan Haftar üzerinde baskı oluştururken, diğer taraftan batı bölgesini Haftar’ın saldırıları karşısında dışardan koruyordu. Haftar, bu yılbaşından itibaren yoğunlaştırdığı askeri operasyonlarla Temenhind ve Jufra’nın kontrolünü ele geçirdi. Her iki bölgedeki askeri güçlerin hâlihazırda Trablus’tkai genelkurmaya bağlı olduğu ve terörist unsurlar içermediği düşünüldüğünde, Haftar’ın siyasi amaçlarla bu operasyonları gerçekleştirdiği ve dış hattaki direnişi kırarak batı bölgesine ilerlemek istediği açık şekilde görülmektedir.

Haftar’ın askeri, siyasi ve toplumsal olarak Libya’nın tamamını kontrol etmesi mümkün olmadığı için Haftar Libya’da iç savaş senaryosunu temsil etmektedir. Zira ifade edildiği üzere şu anda batı bölgesindeki aktörlerin neredeyse tamamı “Şubat devrimi” ile askeri ve siyasi aktöre dönüşmüş kesimlerdir. Oldukça ciddi bir askeri güce sahip oldukları düşünüldüğünde, Haftar’ın batı bölgesine askeri olarak ilerlemesi derin askeri çatışmalar doğuracaktır. Bu çatışmalar sırasında Haftar yine terörle mücadele söylemi kullanarak, batı bölgesindeki bütün aktörleri kriminalize etmek isteyecektir. Libya üzerinde etkili bazı uluslararası aktörlerin, Bingazi’de, Haftar’ın bu söylemini sahiplendiğini, Temenhind ve Jufra’da sessiz kaldıklarını görüldü. Bu durumda Haftar’ın batı bölgesine yönelik operasyonlarında benzer bir senaryo ile karşılaşılması muhtemel. Elbette bölgede çok önemli bir konjektürel bir dönüşüm olursa, mesela BAE’nin dış politika vizyonu karşısına ciddi bir alternatif bok oluşursa bu Libya’daki dengeleri de etkileyecektir. Ancak kısa vadede böyle bir durum ufukta olmadığı için Libya’da Haftar’ın askeri operasyonları sürdürerek, ülkedeki iç savaşı derinleştirmesi mümkündür.

Çözüm BK’nın desteklenerek Libya’da bir siyasi çözüme öncülük etmesine imkân sunmaktadır. Zira Libya konusunda en büyük çelişki uluslararası toplum tarafından Libya’nın otoritesi olarak kabul edilen Başkanlık Konseyi’ne rağmen, BM Libya misyonu temsilcilerin dahi Haftar’dan “Libya Ordusu Komutanı” olarak söz etmesidir. Ancak BM öncülüğünde oluşan LSA’ya göre Haftar’ın Libya devletinde kurumsal hiyerarşisi içinde hiçbir yeri bulunmamaktadır. Şayet uluslararası toplum Libya’yı LSA üzerinden okumuyorsa; BK’nın meşruiyeti de tartışmalı hale gelmektedir. Yapılması gereken Libya siyasetini LSA üzerinden okumak ve BK liderliğinde bir siyasi geçişi desteklemektedir. LSA reddeden ve BK’yı meşru otorite olarak tanımayan aktörleri, gayrı meşru kabul etmektedir. Eğer Libya’da BK’ya bağlı olmayan kurumlar muhatap kabul edilmez, Libya devletinin mali, askeri ve siyasi bütün idaresi BK’ya verilirse Libya’da bir siyasi çözüm bulunabilir.