Son 30 yıldır savaşlar ve terör örgütleri yüzünden otoritenin kaybolduğu Irak’ta ekonomi de menfi şartlardan dramatik bir biçimde etkilenmiş durumda. Öyle ki uzun bir süre ana gelir kaynağı olan petrolün bile çıkarılması ve satılması sorun olmuştu. Diğer yandan ekonominin tek kaynağının sadece petrol gelirleri olması da ülkenin geleceği açısından sorun teşkil ediyor. Bu anlamda Irak hükümeti 2010 yılından bu yana ekonomiyi kalkındırmak için çeşitli projeleri hayata sokmaya çalışıyor.

Bunlardan ilki Basra körfezinde inşaatı devam eden El Faw limanı olup ilk geminin 2025 yılında yanaşması bekleniyor. An itibariyle üç aşamada bitirilmesi planlanan limanın ikinci aşaması tamamlanmak üzere ve sadece bu aşama için 2,7 milyar dolarlık bir bütçe ayrılmış durumda. Üçüncü aşamada limanın kapasitesinin daha da büyütülmesi öngörülmektedir. Liman bittiğinde Süveyş Kanalına alternatif olması ve gelen yüklerin Avrupa’ya 20-25 gün daha erken ulaşması hedeflenmektedir.

Ancak bunun için Irak’ı boydan boya geçip Türkiye’ye ulaşacak modern karayolları ve demiryollarının tamamlayıcı birer unsur olarak inşa edilmesi gerekiyor. Irak bu amaçla Türkiye ile Kalkınma Yolu adını verdiği ikinci proje için de çalışmaları sürdürüyor. Geçtiğimiz 21 Mart’ta Türkiye’yi ziyaret eden Irak Başbakanı Muhammed Şia El Sudani, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmeden sonra Türkiye ile proje konusunda anlaştıklarını ve çalışmalara başladıklarını beyan etmişti. O günden beri iki ülkenin ulaştırma bakanlıkları proje üzerinde teknik çalışmalar yapıyorlar.

Kalkınma Yolu, gerçekleşmesi halinde gerçekten de savaş ve terör yorgunu Irak’ın ekonomik kaynaklarını çeşitlendirmesi ve ek gelir elde etmesi bağlamında önemli bir proje olacak. 17 Milyar dolara mal olması beklenen rotada otoyollarının yanı sıra demiryolu hatları ve petrol boru hatları da olacak. 2029 yılına kadar faaliyete geçmesi beklenen projenin sadece Irak’a yıllık getirisinin 4 milyar dolar olması bekleniyor. Ulaşımın sanayi üzerindeki etkisi düşünüldüğünde, muhakkak ki üretime ve ihracata da katkı sunup sanayileşmenin önünü de açacağı öngörülebilir. Dolayısıyla Kalkınma Yolu’nun uzun vadede ekonomik katkısının çok daha fazla olacağı söylenebilir.

Yol ayrıca Çin’in Kuşak ve Yol projesi ile Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridorunun tamamlayıcısı veya alternatifi olmaya namzettir. Batının Çin ile rekabeti Kuşak ve Yol projesinin gerçekleşme ihtimalini düşürmüş durumda. Dahası ABD bizzat projeye dahil olan ülkelerin bir kısmını ikna ederek vazgeçirmeyi başarabildi. Ayrıca rota üzerinde başta Rusya-Ukrayna savaşı olmak üzere çıkan çatışmalar projenin uygulanabilirliği ve faydaları hakkındaki şüpheleri artırıyor. Bu nedenle yeni bir manevra ile Çin hükümetinin Kalkınma Yolu projesini Kuşak ve Yol projesinin fiili bir parçası yapma ihtimali devam etmektedir.

Aynı şekilde Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru, Amerika’nın Kuşak ve Yol projesine alternatif olarak sunduğu zoraki bir proje olması hasebiyle uygulanması zor görünmektedir. Kaldı ki deniz ve kara üzerinde çok sayıda indi-bindi noktasının olması taşımacılık bağlamında ekonomik ve pratik olmayacaktır. Bu yüzden projenin ölü doğması muhtemeldir.

Kalkınma Yolu ise bölge ülkeleri olan Türkiye, Katar ve BAE tarafından destek bulmakta ve söz konusu ülkeler yatırım yapmayı taahhüt etmektedirler. Körfez ülkeleri projeyi Avrupa’ya ulaşmanın en kısa yolu olarak görürken, Türkiye projenin bir parçası olması nedeniyle destek vermektedir ve diğer rotalara soğuk baktığını açıkça beyan etmektedir. Her şeyden önemlisi, Kalkınma Yolu bölgesel bir projedir ve Çin ile Hindistan gibi ülkelerin önerdiği ve genel olarak bu ülkelere fayda sağlayacak girişimlerden farklı olarak bölge ülkelerini kalkındırmayı öncelemektedir. Başka bir deyişle, Kalkınma Yolu Irak’ın, Türkiye’nin, Kuveyt’in, Bahreyn’in Katar’ın, BAE’nin ve Suudi Arabistan’ındır denilebilir. Çünkü entegre ticaret sistemi sayesinde mezkûr ülkelerin dış ticaretine doğrudan katkısı olacaktır. Dolayısıyla projeye olan destek had safhadadır ve muhtemel bölgesel anlaşmazlıklarda bile söz konusu desteğin devam etme ihtimali yüksektir.

Irak’ın tarihindeki en büyük projeye Türkiye özelinde bakmak gerekirse; Türkiye zaten hali hazırda Irak’ın petrol ihracatına Kerkük-Yumurtalık boru hattıyla aracılık etmektedir. Irak’tan daha fazla petrolün gelmesi ve El Faw limanı aracılığıyla Kalkınma Yolundaki demiryolu ve karayolu üzerinden gelen kargoların Türk topraklarından Avrupa’ya taşınmasının ülkeye önemli ekonomik getirileri olacaktır. Ayrıca Türk toprakları üzerinde Irak’ın inşa etmeye çalıştığı Kalkınma Yolunun bir benzerinin zaten olması Irak’ın projesinin hayata geçişini kolaylaştıracaktır. Şayet Türkiye’nin ulaşım altyapısı kötü olsaydı belki de Kalkınma Yoluna harcanacak paranın iki katı kadar bir maliyetle Şırnak ve Edirne şehirleri arasında da benzer bir yol ağını inşa etmek gerekecekti. Diğer bir deyişle Kalkınma Yolunun Türkiye ayağının hali hazırda mevcut olması proje maliyetlerini düşüren büyük bir avantajdır.

Projenin Türkiye’ye diğer bir faydası da Kalkınma Yolunu ters rota olarak kullanarak Irak, Ürdün, Kuveyt ve Basra körfezinin karşı kıyısındaki ülkelere karayolu ve demiryolu vasıtasıyla ihracatının kolaylaşacak olmasıdır. Türk ihracatçılar her ne kadar Irak’a ihracat yapsalar da güneydeki ülkelere sadece denizyolu ve görece daha pahalı olan havayoluyla ulaşabilmektedirler. Oysaki Kalkınma Yolu ulaşımı kolaylaştırarak Basra körfezine komşu ülkelerle ticareti kolaylaştıracaktır.

Yolun Türk-Irak ilişkilerini de geliştireceği söylenebilir. İki ülke PKK’nın Kuzey Irak’ta konuşlanması nedeniyle sorunlar yaşıyor. Irak bir yandan Türkiye’nin terör operasyonlarına karşı çıkarken diğer yandan terör örgütüyle mücadele edecek kapasiteye sahip değildir. Öte yandan terör örgütünün Kalkınma Yolundaki ticareti baltalama ihtimali yüksektir. Ancak iki ülke arasındaki ulaşım ve ticaretteki iş birliğinin siyasi ve askeri konulara da olumlu yönde yansıması ve bilhassa Bağdat hükümetinin PKK’yla mücadele için motive olacağını söylemek yanlış olmaz.

Ancak yukarıda bahsi geçen faydalarının gerçekleşmesi için bir dizi engelin de ortadan kaldırılması veya pasifize edilmesi gerekiyor. Öncelikle Kalkınma Yolu her ülkeye fayda getirecek bir proje değil. Örneğin “yeni ipek yolu” olarak adlandırılan proje İran’ın Basra körfezi ve Suriye’ye erişimini zorlaştırabilir ve ekonomik çıkarlarına zarar verebilir. İran’ın ne gibi bir zorluk çıkaracağı henüz muallak bir durumdur. Öte yandan Irak’ta çıkarları olan büyük güçlerin projeye nasıl baktıkları önem arz ediyor. Diğer yandan Çin ve Hindistan’ın alternatif projelerinin gerçekleşmesi halinde Kalkınma Yolunun getirisinin azalması muhtemeldir.

Ancak tüm engellerin üzerindeki en büyük engel Irak’taki güvenlik sorunudur. PKK’nın Türkiye’ye olan düşmanlığı, DEAŞ’ın yeniden faaliyete geçme ihtimali, Haşdi Şabi gibi Bağdat’ın kontrol edemediği Şii örgütler yapılacak yolların güvenliği için tehdit oluşturmaktadır. Bu yüzden tehditlerin tamamen veya kısmen bertaraf edilmesi önem arz etmektedir.

Yine de tüm zorluklara rağmen Kalkınma Yolunun faaliyete geçmesi yüksek bir ihtimal olarak görülebilir. Bir kere projenin birçok bölgesel ve uluslararası aktöre faydası zararından daha fazladır. Bir kar-zarar hesabı yapılsa zarar edebilecek bir ülke görünmüyor. Proje jeopolitik olarak da ülkelerin çıkarlarına zarar vermiyor. Dolayısıyla Kalkınma Yolunun dış müdahalenin etkisiyle akamete uğrama ihtimali zayıf görünüyor. Bu durumda ana faktör Irak hükümetinin kararlı bir biçimde projeyi başlatması ve çıkması muhtemel engelleri ortadan kaldırmak için çaba göstermesidir. Büyük projelerin doğal olarak büyük zorlukları olacaktır. Ancak Bağdat’taki hükümet iradesini ortaya koyarsa sadece Kalkınma Yolunu değil Irak’ın geleceğini de inşa edebilecektir.